Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
neden olmuştur. Çünkü tarih boyunca şiddet, gelişi güzel ortaya çıkan bir fenomen gibi görulmüştür. Arendt'e göre bu bakış açısı, şiddetin tarihteki rolünü görmezden gelir. Şiddetin tarihteki rolünü kabul edenler ise DU rolün ikincil bir rol olduğunu düşünürler. Onlar için önemli olan, insan eylemin in yöneldiği amaçlar olduğu için bu amaçların gerçekleşmesinde temel bir araç olarak ortaya çıkan şiddeti ele almamışlardır. Arendt, şiddetin tarihteki rolünün büyüklüğünün farkındalığı konusunda Manc'ın bir istisna oldunu belirtir. Şiddeti tarihin ebesi olarak gören Marx, Arendt'e göre insan üretkenliğinin gelişiminin gizil güçlerinin, yalnızca savaş ve devrimin şiduetiyle aydınlığa çıkü&ıru Kabul etmektedir. (4) Ancak şiddete yuldediği bu büyük role rağmen Marx da şiddetin rolünün ikincil olduğunu düşünmektedir. Çünkü Marx'a göre tarihin akışında şiddet değil, zıtlıklar egemendir. Şiddet, yalnızca zıtlann mücadelesinde ortaya çtkan ikincil bir fenomendir. Arendt, bir devrim kuramı ortaya koyan ve politik eylemde şiddetin büyiıklüğünün farkında olan bir nlozof olmasına rağmen, Marx'ın şiddeti araçsallık kategorisiyle temellendirdiğini ve çoğu kez bir sorun olarak bile görmediğini belirtir. Devleti, yöneten sınıfın emrindeki bir şiddet aracı olarak tanımlayan Marx, Arendt'e göre bu tanımlamasının gerektirdiği önemle şiddeti ele almadı. Çünkü Marx'a göre yöneten sımfın gerçek özü, şiddetten ibaret değildir, tersine ona boyun eğişi sağlayan şey, onun üretim araçlarına sahip olmasıdır. Şiddet bu boyun eğmeyi sürdüren bir araç olarakdevlette kurumsallaşmıştır. Bu anlamda her türlü kurum, yöneten sınıfın diğerlerini yönetmede kullandığı bir şiddet aracıdır ve bu kurumların en önemlisi hukuk, devrim aşatnasında ortadan kalktığında, yerini şidetin doldurması kaçınılmazdır. Çünkü o anda iktidar yoktur. Bu düşünceleriyle Marx, bir baskı aracı ve hatta nukukun yerine geçebilen bir güç olarak şiddetin rolünü önemsemektedır. Aynca Marx, şiddet araçlarına sahip olmanın bütün yönetimlerin kurucu öğesi olduğunu kabul ederek, politik eylemi şiddet kullanımıyla karakterize eder. Bu, Arendt'e göre Marx'ta eylemin şiddetle özdeşleştirilmesi demektir ve bu eylem anlayışıyla Marx, politik eylemin özünü konuşma olarak gören klasik felsefeye meydan okumaktadır. (5) Arendt'e göre Marx'ın şiddete yüklediği bütün bu önemli roller, yine de onu şiddeti düşünmeye götürmemiştir. Marx için şiddetin tarihte bir rolü vardır, ama bu rol, sadece araçsal bir roldür, dönüştürücü bir rol değil. Ancak yine de Arendt'e göre bir devrim kuramı, çağımız devrimlerinin dayanağı olan bir kuram olarak Marksizmin, gerçekte şiddeti araçsal niteliğiyle de olsa kabul etmiş ve onu temel lendirmiş olması da önemlidir. Çünkü bu yüzyılımızın devrimci harekederinde şiddetin, üzerinde düşünülmeyen bir öğe olarak, sanki zorunlu Dİr mücadele aracıymış gibi ortaya çıkmış olmasında, Marksizmin bir kuram olarak rolünün büvük olduğunu gösterir. Çünkü Marx, şiddetin kurumsallaşması olarak tanımladığı devlet analizinde, devletteki şiddeti değil, onun hangi sınıfın aracı olduğunu temel almıştır. Bu tür bir ele alış tarzı, Marx'ı işçi sınıfının kurumlannda da şiddetin bir araç olarak iş göreceği bir anîayışa götürmüştür ya da Arendt'e göre Marx bu konuda en azından suskundur. Dahası Arendt'e göre Marx, devleti şiddetle tanımlayarak, iktidarı hedefleyen devrimci mücadelelere bu mücadelenin şiddetsiz olamayacağı kanıtını sağlamıştır. Böylece de devrimci harekederde şiddet, ister istemez ortaya çıkacak bir olgu gibi görmezden gelinmiştir. Ancak Arendt, tam bu noktada şu uyanda bulunur: Şiddet araçlarının günümüzde ulastığı geuşme düzeyi ve gelişen savaş teknoıojisi, bu görmezden gelmeyi engelleyecek düzeydedir. Çünkü ulaşılan bu teknik boCUMHURİYET KİTAP SAYI 400 yutta yeni bir samanda insanlavaş oyunu ortann üzerindeki ya çıkmıştır. bir yönetme ay"Ikisinden birigıtı olarak iktinin kazanması, dar kavramının ikisinin de sonu da doğduğu yerolur!"ilkesiuyadir. Arendt'in bu rınca oynanan saptamasının bu oyunun teaçılc sonucu şu meli caydırma oıacaktır: Şiddekavramında içetin temellendirilrilir. Bu oyunun mesi ve yönetifade ettiği kormeye işaret eden kunç görüntü, bir kavram olaArendt e göre rak iktidar aynı yüzyılımızda aranda ve yerde tık şiddete karşı doğduklarına bir politika yagöre şiddeti var ratma ihtiyacını kılan şey iktidardoğurmuştur. dır. Bu ihtiyaç, yüzArendt, bu yıllardır görhemen yapdabimezden gelınen lecek saptamaşiddetin önemli nın, soldan sağa rolünün kabulü bütün politika anlamına gelir. kuramcılarının, Artık şiddetsiz şiddeti iktidar ve şiddeti reddekavramı çerçeden politikalar vesinde ve onun yaratılmaya calıbir tezahürü olaşılmaktadır. rak tartışmalanArendt, bu polina yol açtığını tikaların temel belirtir. Bu KUkavramının sivil ramlara göre her haklar kavramı türlü politika, olduğunu ve bibir iktidar mücareyin vazgeçiledelesidir ve iktimezhaklannı tedann nihai türü mel alan bu poşiddet olduğu litikalann, huiçin şiddete yökuk aracdığıyla nelik her mücabireyi korumayı dele şiddeti kulhedeflediklerini lanır ve doğurur. belirtir. Ancak Arendt'e göre Arendt, bu polibütün kuramcıHannah Arendt, Chlcago Ünlverslteslnde tıkalarla da işlelann bu konuda rin umulduğu anlaşıyor olması gibi gitmediğini, çünkü hakların elde edilgariptir. Marksist bir bakış açısı için bu yomesi mücadelesinde de şiddetin kimi zarum, tutarlı olabilir. Çünkü devlet, Manc'ın man ortaya çıktığını belirtir. Bu politik müyaptığı gibi bir baskı aracı olarak tanımlacadelelerde şiddet, özellikle mücadelenin nırsa, politik iktidar şiddetin organizasyobir aşamasında, mücadelenin başka türlü nu ile eşidenebilir. Bu durumda da politik başan şansının olmadığı düşünülen bir aşayapı yasalar ve kurumlar baskıcı bir üstyamasında ortaya çıkmıştır. Bu durumda her pı olarak görülürler. Ancak Arendt'e göre türlü politik mücadele şiddeti içermek zoMarksist olmayan bir bakış açısının da şidrunda mı kalacaktır? Arendt'in amacı, şiddeti böyle açıklaması ilginçtir. Çünkü bu detsiz bir politika yaratmaktı. Oyleyse kuramlarda da iktidar, şiddede eşidenir. Arendt'in çözümü nerede temellenecekToplumlann her zaman iktidar gerektirtir? diklerini düşünen Arendt, devletsiz bir toplum ya da iktidarsız bir yaşama biçimi önerPoNkmücadetaveşttdet mez. O halde Arendt için iktidar nedir? O, Arendt'in bu soruya verdigi yanıt ilk bakendi iktidar tanımını ortaya koyarken, askışta paradoksal gibi görünebilır. Çünkü o, lında iktidarın şimdiye değin birarada olçözümü devrimlerle ortaya çıkan bir başduğu düşünülen şiddet, baskı otorite gibi ka fenomende bulur: Devrim anının ortakavramlarla farkını serimler. Onun bu tür ya koyduğu bir arada olma biçimi vardır ve bir yol izlemesinin nedeni, iktidann doğabu bir aradalıkta şiddet kullanımını gereksı ve şiddetin doğasının birbiriyle ilişkıye tirmeyen bir yapılanma vardır. Tamamen geçemeyecck kadar farklı olduğunu ve pokatılımcı olan bu yapılanma, şiddet kullalitikanın da iktidarı temele alan bir alan olnımını dışta bırakır. Çünkü şiddet kullanıduğunu göstermek istemesidir. mını gerektiren bir yapı, bireyin yutulduIrtttarm doğası ğu ve ner şeyin grup için olduğu, bu nedenle de hiyerarşik bir militer örgüdenmeye Arendt soruyor: Politika felsefesinde ikişaret eden bir yapıdır. Oysa devrim aşamatidarın doğası konusunda bir anlaşma var suıda, devrimi yapanların içinde yer aldıkmıdır? Uk Dakışta böyle bir anlaşmanın ollan yapı, her bireyin, birey olarak yönetiduğunun söylenebileceğini belirten me katıldığı ve böylece iktidarın paylaşüArendt, bunun nedeninin, uzun bir geledığı demokratik bir yapıdır. îşte devrimci nek, uygarlığın ilkdersinın boyun eğmeolgeleneğin en önemli ürünü olan bu yaşaduğuna inanan bir gelenek olduğunu söyma biçimini temele alan bir politikanın gerler. Bu gelenek, toplumu yöneten yönetilen çekleştirilmesi, şiddeti dışanda bırakabilir. ilişkisinden harekede kavrayagelen bir geArendt, şiddetsiz bir politika yaratma çalenektir ve özel bir yönetim biçimine işaret basında.öncelikle tarihin sürekli olgulartneder: yönetme, diğerlerine boyun eğdırme dan biri olan şiddetin, aslında yaşanması olduğu için, iktidar bu boyun eğdırmeyi zorunlu olmayan bir olgu olduğunu göstermürnkün kılan bir araç olarak hep zor ve meye çalışır. Ona göre şiddetin sürekli orşiddeti içeregelmiştir.Arendt, bu bakış açıtaya çıkmasının nedeni, benimsenen yönesında bir başka geleneğin gözardı edildiğıtim biçiminde aranmaLdır. Arendt için de ni iddia eder. Ona göre site cumhuriyeueşiddetin tarihin sürükleyici ve aynı zamanrinde ve daha sonraki anayasal cumhuriyet da diyalektik bir öğesi olduğu doğrudur, geleneğinde iktidar, halkın iktidarı olarak ama burada önemli olan şiddetin ilklcez natanımlandığı ve orada birinin diğerlerini sıl temellendirildiğini görmektir. Arendt, yönetmediğı, halk kendi kendisini yönettibu denli temel bir öğenin, ilk kez temellenğı için bu gelenekte iktidar şiddetle ilişkidirildigi yerin Roma împaratorluğu olduye sokulmamıştır. Bu gelenekte temel ilişğunu belirtir. Arendt'e göre Roma, aynı zalci, şiddetiktidar değil, yasaiktidar ilişkisi dir. Işte Arendt'in çözümünün dayanacağı nokta budur: Arendt'e göre bu tür bir iktidar anlayışına dayanılarak oluşturulacak katılımcı bir demokraside, iktidaryasa ilişkisi, bir emirboyun eğme ilişkisine yol açmaz, çünkü bu tür bir yaşam modelinde yasa, bireyin kendi değerini ifade eden bir kural olarak, bireyin bir başkasına değil, kendisine uymasını sağlar. Arendt'e göre 18. yüzyıl devrimlerin özü de budur: Halkın kendi kendisini yöneteceği ve iktidann bireylere aşkın ve onlann üstünde olan bir yapı değil, oireyin kendisi sayesinde yönetime katıldığı bir güç olarak tanımlandığı bir toplum oluşturma çabası. Arendt, ancak bu tür bir rejim anlayışında iktidar ve şiddet ilişkisinin kopanlabileceğıni düşünür. Aslında ona göre zaten bu ilişki iktidann doğası gereği var olan bir ilişki değil, sadece bazı yönetim biçimlerinindoğurduğu bir ilişkidir. O halde şiddet, iktidar kavramına iktidar olma tarzlan bakımından eklenmiştir. Bu durumda yapılması gereken, iktidar olma tarzlannın Dİr eleştirisidir. Böylece Arendt, iktidar ve onunla ilişkili olduğu iddia edilen kavramlan tanımlamaya geçer. Arendt iktidar ve şiddet arasındaki temel farkı kitabında şöyle ifade eder: "îktidar her zaman sayılara gereksinim duyar, oysa şiddet, araçlara dayalı olduğunaan biryere kadar sayılann gücü olmaksızın da iuare edebilır." Arendt, bu tanımın ardından, yönetme işlevinin gerçeklesmesini sağlayan araçlara işaret etmeleri bakımından eş anlamlı gibi görünen, ama aslında farklı olan kavramlan tanımlar. Güç, kuvvet, zor, otorite ve şiddet, gündelik dılde birbirinden aynlması oldukça güç olan, ama politik kavramlar olarak sunulduklannda aralanndaki farkın ivi tesis edilmiş olması gereken kavramlardır. Çünkü Arendt'e eöre bu kavramlann doğru kullanımı, "yalnızca bir gramer sorunu değil, aynı zamanda bir bakış açısı sorunudur." Bütün bu sözcüklerin "kım kimi yönetir" sorusuyla ilgili olduklarını belirttikten sonra Arendt, bunları tanımlamaya geçer. "iktidar asla tek bir bireyin mülkünde değildir; bir gruba aittir ve grup bir arada bulunmaya devam ettiği sürece var olabilir. Bir kişinin 'iktidarda olduğunu söylediğimizde, aslında onun bir grup insan taranndan, onlar adına eyleme kudretiyle donatıldığına işaret etmiş oluruz." Arendt'e göre kuvvet, tekil bir şeye, bireysel bir varlığa işaret eder. Ashnda kuvvet de bireyin dığerleriyle ilişkisinde tanımlanır, ama o, bireyin dığerlerinden bağırnsız olarak sahip olduğu bir seydir. Arendt'e göre insan söz konusu olduğunda kahramanlığa işaret eden bu kelime, iktidar söz konusu olduğunda, ancak tekil bir varlık olarak iktidann diğer iktidarlarla ilişkisinde sahip olabıleceği bir şeye gönderir. O halde kuvvet bir araç değil, sahip olunan bir niteliktir. Güç (force/zor) ise şiddete en yakın sözcüktür. Çünkü güç, "şiddetin bir baskı aracı olarak Kullanıldığı durumdur." Yani güç bir araç değil, bir durumdur. Otorite kavramını tanımlamaya geçtiğinde Arendt, önce onun en temel özelliği olarak, bir tarafın itaatini gerektirmesine işaret eder. Ancak otoritedeki itaat, zorunlu olarak baskı ve ikna etmeyi içermez. Çünkü otorite, ikna ile değil, kabul etme ile sağlanır. Bu durumda otorite ve iktidar arasında bir ortaklık kurulur: Kabul etme. Ancak bu noktada Arendt'in bu kabul etmeyi sağlayan şeyin ne olduğunu yanıdaması gerekir, ama Arendt incelemekte olduğumuz eseri şiddetle ilgili olduğu için bu sonınun yanıtını ancak onun başka bir eserinde bulabiliriz. Arendt'e göre güç ve şiddet, dışsal baskı araçlan olduklan halde otorite, tam da dışsal baskı araçlannın kullanımını engelleyen bir şeydir. Ona göre eğer bir yerde güç varsa, orada otorite başansızlığa uğramış demektir. Otorite ancak onun haklılığının, yani otorite olma hakkının meşruluğunun kabul edildiği yerde mevcuttur. Bu kabulü sağlayan şey ise otorite olan şeyin kendisine ait ı MmldmiyönetİpT J SAYFA S