25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Ümit'in romanı çeşitlı tartışmalara konu olmuştu Sis ve Gece'deki polis en önemli koşullarından birisi, 'söylenmemiş'i arayıp bulmak, bir yenilik çcrçevesine oturtarak sunmaktır. Yahya Kemal Nâzım Hikmet, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Memduh Şevket, Orhan Veli, Ahmet Muhip, Cemal Süreya, Edip Cansever, o 'yenilikçi'lerdendir. Yalnız, bu öncülerin, bu yenüikçilcrin insani sorunlara, ilişkilere yaklaşımları elbet bazı eksiklikleri ortadan kaldırmış ama edebiyatımızı 'tam teşekküllü bir edebiyat haline' getirememiştir. Getiremez de...çünkü edebiyat durağan cieöildir, devingendir ve tıpkı dünyamızdaki mağma katmanı gibi hiç soluk almadan fokurdamakta, sarsıntdar, depremler üretmektedir. Ve binlerce boşluk'tan, binlerce eksik'ten, onlara yönelenlere, eğilenlerc boyuna çağrılaı yollanmakt.ulır. Ama bu eksikliklerden biri var ki yıllar öncc saptandıgı haldc birkaç cılız girişimin dış.ında kimse o eksiklifii gidermeye yanaşmamaktadır. Bu eksiklik 'polisiye' denilen türdür. Oysa Avrupa, Amerika dahil pek çok ülkenin kültürünü yapanlar, yönetenler yü/elli yıl önce adım atmışlardır 'polisiye' türüne ve 'polisiye' bir roman, 'polisiye' bir film endüstrisi yaratmışlardır. Bu endüstri, her gün milyonlarca okura yetiştirilccek roman, milyarlarca televizyon ekranında ve sinema perdesinde gösterilecek film üretmektedir; ve cinayetler, soygunlar, tiksindirici işkenceler, kusturan kan banyolan, benliklerin çivilerini söken şiddet, ruhlara, beyinlere taşınmaktadır. Yazıya başladığını dönemde Nat Pinkertonfar, Fantomalar, Şerlok Holmslar, Mandrakeler, Kızıl Maskeler girmişti evlere. Yerli polisiye Server Bedi imzalı Cingöz Recai dizisi de okunuyordu..meraklılarınca. Epey sonra gazeteci Umit Deniz'in 'Murat Davman'ları Cingöz Recai'leri yalnızhktan kurtardı. Ama Ümit Deniz'in arkasından kimse gelmedi, o alan bir türlü çekicilik kazanamadı, yazarları bünyesine ycrleştircmedi. Çeviri polisiyeyi basan ve yayan yayınevleri artıyordu. Agatha Christie'ler başı çekiyordu ve Christie'nin romanlarınaaki zekâları düöümleyen, ruhları karmaşaya boğan kurgudan söz ediyorlardı. Agatha Christie bir numaraydı. Büyüktü. Egemendi. Derken Amerika'yı, Avrupa'yı dipten sallayan bir dalga kapladı ortalığı. Mickey Spilaine'in yalın anlatımı, yaşanan güncel gerçeklerle donatılmış ve adı konmuş mekânlarda geçen sıcak; sevimli, içtenlikli romanları, romanlarının acar dedektifi espritüel, kurnaz, zeki, serinkanlı, kadın düşkünü Mayk Hammcr ve 6.45'Iik tabancası, çok tutuldu, arka arkaya onbeş kitabı basıldı, geniş bir okur topluluğuna giden yolun kapılarını açtı. Okur aynı yazardan yeniyapıtlar istiyordu. Yayınevleri Kemal Tahir'e Mickey Spilaine'nin adını taşıyan ve Mayk Hammer'in serüvenlcrini çılgınlaştıran romanlar yazdırdılar... Mayk lîammer modası, konuşmaları, tavırları, söyleşileri rcnk lendirdi. Afif Yesari de bu pazara her hafta bir roman yazarak katıldı. Ama durum anlaşılıp bilgiler gevşeyince Mayk Hammer'ler etkisini yitirdi. Bu kez başka bir bomba patladı. E adlı bir yayınevi bir göktaşı gibi düştü Babıali'ye. Bütün dünya satış listelerinin ilk üçüne adlarını yazdıran kitapları (Boyah Kuş, Kelebek, Baba, Otel, Ha "Sis ve Gece"nin en ilginç yanı, içeriği. Böyle bir içerik şimdiye kadar hiçbir romanda, hiçbir öyküde, hiçbir oyunda kullanılmamıştır. 'Polisiye'lerde çoğu kez bir dedektif, bizde dedektiflik kurumu yoktur bir müfettiş, bir komiser, cinayetlerc, hırsızlıklara el koyar, okurları şaşırtan düğümleri ince, kıvılcımlı bir zekânın kıvrak ve oynak yansımalarıyla bilmece çözer gibi çözmeye soyunur. MUZAFFER BUYRUKÇU Edebiyatımızda Polisiye G ençtir bizim edebiyatımız. Delikanlıdır. Ataktır. Coşkuludur. Duygusaldır. Bu yüzden ortaya, gözkamaştıran üstün nitelikli bazı yapıtlar konulsa da sorun boyutundaki eksikliklcri henüz tamamiyle giderilmiş sayılmaz ama bu eksikliklcri azaltmaya yönelik çalışmalar çok yogundur vc verimli sonuçlar alınmaktadır. Çünkü, edebiyat topragtnın yapısını oluşturan katrnanların her biri, birbirlerinden değerli ve değişik cevherleri saklamaktadır; bu ccvncrlerin kanları hızla, köpürerek, canlılığını, diriliğini, zenginligini her öğeye sıçratarak akmaktadır...akarkcn dc yaratıcıların ömürler ve kuşaklar boyu yararlanacağı binlerce birikim hazırlar, o birikimlerin derinliklerinde devinen gizlerin karakterlerini, nerelcrde, hangi işlevlerde, hangi olgularda kullanılmaları gerektiğini belirtir; sayısız olanağın üretildiği, kara suratlı dramların yüzeye fışkırmak için işaret beklediği kaynakları gösterir. Edeblyatın sımrları îşte bu kutsal toprak, gcnç, yaşh bir sürü yazar tarafından edebiyata, dolayısıyla insanlara armağan edılecek gerçek dağlanna, tepelerine, ırmaklarına erişilmek amacıyla kazılmaktadır. Kazanlar; saptadıkları, yakaladıkları bakirlikleri, ilginç oluşumları, şaşırtıcı kitlelerin gözlerini oyan hainlikleri, üzerlerine gölge düşen ya da düşürülmeyen bir dizi serüveni, yapıtlara dönüştürmektedirler. Bu yapıtların içinde özgün bir anlatımla örülenler, biçimsel yeniliklerle edebiyatın sınırlarını genişletecekler varsa, birikisi hemen baştacı edilir, göklcre çıkarılır, olumlu yankılarla çalkalanan bir ortamın içine sokulurlar. Ama her 'yenilik'çi aynı ilgiyi, aynı yakınlığı görmez; sevinçle, hevecanla karşılanmaz; sanki onlann variığı ötekilerin varhğını tehlikeye atacakmış gibi birtakım oyunlarla, birtakım düzenlerle kıyıya köşeye itilirler, sessizlik cezasına çarptmlırlar, yadsınırlar, yok sayılırlar. Ama bu 'horgörülenler' anadan doğma yetenekli, anadan doğma sanatçı iseler, o dalaverelerin peşini bırakmazlar, kaderlerine razı olmazlar, haksızlıkların ağırlıkları altında ezilmezler, bütün engelleri aşarak kendilerini kabul ettirme savaşımını yürütürler; böyle bir savaşımı başlatmaktan korkanlar, düzencileri lanetleyenler, küsenler, karamsarlıklara sürüklenerek edebiyat alanından çekilenler de vardır. Yukarıda da değindiğim gibi edebiyatta varolmanın, ayakta kalabilmenin SAYFA 8 vaalanı, Hastane, Tanrı Sevenleri Korur, Papaz Her Zaman Pilav Yemcz, Acı Yudum ve benzerlerini) sürdü piyasaya. Çcşitli konuları içeren dizilerde Frederic Dard'ı, Patricia Highsmith'i, Peter Driscoü'u, Frederic Forysyth'ı, Moris West'i, John Le Carre'ı ve dehşet uyandıran eylemleri ve etkilerini bir kurgubilim üslubuyla anlatan Kurt Vonnegut Jr.'u tanıttı. Çeviri polisiye romanları çoğalıyordu. Graham Greene, Georges Simenon, Dashiel H a m m e t t , Raymond Chandler Türk okurunun alışkanlıklarına karıştı. Modern edebiyatımızın doğmasında ve gelişcrek kişiligini bulmasında azımsanmayacak bir katkısı olan edebi çevirilerin çok yakınında duran polisiye çcvirilerin olusturduöu altyapı, gereği gibi kavranabilseyai, algılanabilseydi yerli polisiyenin palazlanması sağlanabilirdi ama sağlanamadı ve genç yeteneklcri kışkırtıp kendisine bağlayamadı. Bence ou, biraz da polisiyenin edebiyat dişı tutulmasından, o açıdan bakılıp değerlendirilmesinden kaynaklanmalctadır. Yazarlık düşlcriyle ortaya çıkan genç yeteneöin gönlünde yatan aslan, edebiyatçı olmalctır, edebiyat ağırlıklı yapıtları tezgâhında dokuyarak ünlenmek ve öyle anılmaktır. Polisiye roman türünü seçerse belki çok para kazanır amaçlarının bazılarını gerçekleştirir ama değerler kavramının ötesinde hiçbir şcy yapmamış biri gibi yaşar... 'polisiye roman yazan da edebiyatçıdır' gibi bir stnıflandırma olmadığından, o alana yönelmekten kaçınmaktadır. Yani yeteneftini sadece maddi olanaklara kavuşmalc için harcamak, bu özveri sonunda 'hiçfik'le kaynaşmak işine gelmemektedir. Bu kaygı, bu korku yersizdir. Çünkü bir polisiyenin illc dc fırtına hızıyla sürüklcyip götüren bir entrikaya tutsak edilmesi, sadece merak ve heyecan ögelerine yaslanarak yapıtın sanat gücüne, estetiğln büyüsüyfe sarmalanmasına boşvermesi, şart değildir. Edebiyatla polisiye peka la birbirleriyle kaynaştırılabilir. Graham Greene polisiye yazarıdır ama edebiyatçıdır aynı zamanda. Andrc Gidc, Simenon'u "Çaöımızın en büyük edebiyatçılarından biridir." sözleriyle yüccltivordu. Bu örneklerden hareket edersek cli yiizü düzgün, beğenilecek bir polisiye yazabiliriz. Yayımladıgı öykülerle, incclemelerle adını duyuran Ahmet Ümit, edebiyatçı sayılmama riskini göze alarak ama kocaman bir kitle tarafından okunacaöını düşüncrck bizdcn vc sonraki kuşaklardan kimsenin iltifat etmediği polisiye roman türüne eğilmiştir. Duygu Durgun'un 7 Ekim 1996 tarihli Cumhuriyet gazetesinde sorduğu sorulara şu yanıtları vermiştir. "...karısı adamı aldatıyor. Adam karısını öldürmek zorunda. Ustelik toplumsal saygınlığını kazanabilmek için bunu herkesin içinde yapması gerek. Oysa örneğin tngiltere'de bu işi çok dikkatli yapmalıdır. Hatta ölümden sonra sigorta bağlanması gibi bir durumu diişünmek zorundaaır. Bizde böyle bir kavram yok. (Öyle de, yüzlerce aydınlanmamış, faili meçhul dosyalarında çürümeye bırakılmış cinayet ne oluyor? Elli yıl önce Sarıyer'de öldürülen Scvim Başay'ın katili nâlâ yakalanmadı.) Îşte bütün bunlar da, bizde, polisiye yazılmamasının nesnel zeminini oluşturuyor." Bu açıklamaya göre (Sis vc Gecc) bir polisiye deöildir ama o kimliğe biirünmüş başka bir şevdir, çünkü içinde işlenmiş bir cinayet, bir suç yoktur. Cumnuriyet kitap ekinde Ali Taygun, (Sis ve Gcce) hakkındaki düşuncelerini belirtirken "Polisiye degil." diyor, "Casusiye." di yor. "Gerilim romanı, evet böyle denebilir. Ama 'Polisiye'de bu türe giriyor." diyor ve cklıyor. "Polisiyenin olmazsa olmaz unsuru suç. Birileri bir suç işleyecek, birileri de onları ortaya çıkaracak ve cezalandırılmalarına yol açacak. Gerilimi bu keşif süreci yaratıyor." "Sis ve Gccc'nin baş kahramanı MÎT'çi Sedat evli, çocukfarı olan genç bir adamdır. Güzel Sanatlar Akadcmisi öğrencisi Mine ile karısı Melike arasında gidip gelmektc, ikisinden de bedeniyle ruhunu besleyen tadlar ve elektrikler almaktadır. Yalnız ilişkisinin Mine'yle ilgili bölümünü okur, Sedat'ın çağrışımlarıyla, anımsamalarıyla öğrenmektedir vc Minc'ylc hiçbir zaman karşılaşmamaktadır. Çünkü Mine, sol bir örgüte düzenlenen baskin operasyonundan beri kayıptır. Ahmet Umit, işte bu 'kayıp' kavramının üstünde yükselmektedir (Sis ve Gece)yi. Kayıp arama konusu çok cski bir konudur ve her insanın kaybettiği bir ya da birkaç şeyi vardır. Elbet acıları da vardır bu yüzden ve bu konu, evrensel bir anlamda donatılmıştır. Bu konuyu kurcalayan sayısız film çevrilmiş, sayısız öykü, roman, oyun yazılmıştır. Orhan Pamuk'un (Kara Kitap)ı da bir kayıp kadını arama olgusunun çevresinde dolanır. Bu konu son yıllarda hep gündemdedir. Çatışmalarda kaybolan oöullarını, kızlarını, polisin 'ifadenizi alaca^ız' diyerek götürüp bir daha geri dönmeyenleri, evlerinuen, bir hayalini gerçekleştirmek için kaçanları, bitmez tükenmez bir sabır ve inatla arayan anne ve babalar, cumartesi günleri ellerinde posterler, resimler, pankartlar Galatasaray Lisesi'nin önünde oturma eylemleri yapmaktadırlar. Devletten ilgi, yardım beklemektedirler ama devlet güçleri, dertlerinc deva olacağına zaman zaman bir güzel okşamaktadır onları. Ve Sedat, günün ve zihninin bütün bölümlerine Mınc'nin kayboluşunu koyarak görevini sürdürmektc, her an, her yerde, her mekânda Mine'yi aramakta, Mine'ye ilişkin bir şey bilenleri, CUMHURİYET KİTAP SAYI 360 Kayıpları arama Ahmet Ümlt, edebiyatçı sayılmama hsklni göze alarak ama kocaman bir kltle tarafından okunacauını düşünerek blzden ve sonrakl kuşaklardan klmsenln llthfat etmedifll polisiye roman türüne eğllmlştlr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle