Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Fesat" ile birliktc, karşımıza hâlâ Komünist Partisi içinde etkin olmasına karşın, ruhsal bir değişiklik geçirmiş, daha incelikli, öteki yapıtlarındakine göre daha farklı, coşkularını daha iyi denetleyebilen bir Paul Nizan çıkıyor. JOHN VVEİGHTMAN Paul Nizan ve "Fesat"ı P aul Nizan, felsefe eğitimi görmüş, savaş önccsinin normalien'fer(l) ya da agregatif'lcr(2) olarak bilinen bir kuşağının üyesiydi; aralarında, Sartre başta olmak iizere Simone dc Beauvoir, Raymond Aron, Simone Weil, Claudc LeviStrauss gibi tanınmış kişiler vardı. Ama bunlar, adlarını ancak savaş sonrası duyurabilecckken, Nizan daha otuzlarda yalnızca yazar olarak değil hem Komünist Partisi'nin önde gelen entelektüellerinden biri olarak hem de 'L'Humanite ile Ce soir gazetelerine düzenli bir bicimde yazdığı yazılarla kendine bir au yapmıştı. Daha başından beri öteki normalien'lere göre daha sabırsız, daha isyancı ve yaşından daha olgundu. Oğrenciyken 1927 Bunalımı sırasında lngiltere'yi dolaşmaya kalkışmış, sonra Aden'dc, îsviçreli bir girişimcinin yanında birkaç ay geçirmişti. Nizan, 1939 yılına kadar militan bir komünist olarak kaldı. Bu bakımdan, okul arkadaşı Sartre ile yolları ayrılmıştı. Sartre da yapısı gercği her zaman kurulu düzene karşıydı ama siyasal etkinliklerle ilgilenmiyordu, kendini büsbütün edebiyata ve fclscfeye vermişti. Otuzlu yıllarda Nizan Rusya'ya giderek bir yıl kaldı, ama Rusya'daki gerçeklerle yüz yüze gelmek, onda Sovyet sistemiyle ilgili hcrhangi bir kuşku uyandırmadı. Gcnede geçici bir süreliğine komünizme ilgi duymuş olan (îide'in, Sovyetler Birliği'yle ügili hayal kırıklıklarını dile getiren Retour de la L'URSS(3) adlı kitabı üzerine son derecc ılımlı ve makul bir yazı yazmış olması anlamlı olsa gerek. Nizan ise ancak Molotov ile Ribbentrop arasında anlaşma imzalanınca yaşadı o hayal kırıklığını. Ama ne komünizmin alt tabakasındakiler gibi saklandı ne de komünist önder Maurice Thorez gibi Rusya'ya kaçtı. Parti'den istifa etti, bu istifa epeyce yankı uyandırdı. Ama yazgı, ona yeni konumunu belirlemesi için yetcrli zamanı tanımadı, 1940 Alman işgalinin başlarında, bir Ingiliz alayında çevirmenlik yaparken öldü. O sıralarda dördüncü bir roman bitirmişti, bu romanla birlikte, günlüğünü de, Dunkerque'den geri çekiliş sırasında toprağa gömdü, belki son zamanlardaki run durumu konusunda bunlar bize ışık tutabilirdi. Ama ne yazık ki savaştan sonra bulunamadılar. Onun Komünist Partisi'yle kavgasının anısı ve ünü, belki de tarihin akışı içinde unutulup gidecekti. Ama savaştan sonraki birtakım olaylar, tuhaf bir biçimde her şeyi dcğiştirdi. Komünistler ona karşı bir karalama kampanyası başlattılar, onu aralanna sızmış, hükümetin bir casusu olmakla suçladılar. Bu suçlamalar tamamıyla uydurma olsa gerek çünkü onlardan bunu kanıtlamaları istendiğindc hiçbir kanıt gösteremediler. Ne var ki Nizan'a ve yapıtlarına karşı da bir ilginin fitilini ateşlcmiş oldular. Eski arkadaşlarından Sartre ve Raymond Aron hemen onu savunmaya koştu. 1960'tan sonra yazdıklarının bazıları yeniden basıldı. Özellikle de kurulu düzene karşı olan zehirzemberek iki kitapçık, (Sartre'ın uzun bir önsözüyle) Aden Arabie ve KİTAP SAYI 360 rer normalien olmanın daha da pekiştirdiği gençlik güveniyle kendi başlarına çalışacaklardır. tlk iş olarak, kendilerine destek veren birinin yardımıyla La Guerre Civil(4) dergisini kurarlar. Büyük bir coşkuyla işe sarılırlar, dergi öğrenciler arasında saygın bir başarı kazanır, ama sonra dergiye ilgi yavaş yavaş azalır; çünkü söz, yakın geleccktc dünyayı değiştirebilcceğe benzemiyordur. O zaman, iclerinden birinin aklına "fesat" (komplo) gelir. Partili olmamalarına karşın hcpsi Sovyetler Birliği'ne, sosyalizm ilkesinin dünya temsiİcisi olarak yakınlık duyarlar. Hücre başkanları, ayrıcalıkh ilişkilerinden yararlanarak Fransız sanayisi ile ve askeri hazırlıklarla ilgili sırları öğrenip Sovyetler Birliği'ne sızdırmayı önerir. Soylu bir amaç uğruna vatana ihanet. Otekiler Baskaldıran insan... Les Chiens de garde. Bunları makalelerinin toplandığı iki kitap, daha sonra da Fesat'ın yeni baskısı izledi. Özellikle o sıralarda ününün doruğunda olan Sartre'ın önayak olduğu ilgiyle Nizan efsaneleşti. Kurulu düzenle uyuşup bey gibi yaşayabilecekken ona başkaldıran ayrıcalıkh genç bir normalien, Stalin'in ikiyüzlülüğünü hoş görmemiş komünist bir entelektüeldı o. 1968 olayları sırasında genç kıışak için bu citle başkaldırısıyla bir göndermc noktası oluşturdu ama Nizan yaşasaydı acaba bu tuhaf ortak patlamaya karşı Sartre gibi olumlu bir tavır mı takınırdı yoksa Raymond Aron gibi olumsuz mu, bunu bilmek Partiden aynlışı sırasında Parti'ye karşı tutumu aslında bir soru işareti oluşturuyor. Karısına yazdığı bir rnektuptan anlaşıldığına göre parti önderleriyle arasındaki düşünce ayrılığı bir ilke anlaşmazlığından çok, taktikle ilgili bir anlaşmazlığa benziyor. Ben Nizan'ın komünizme bağlılığının sürdüğünden çok kuşkuluyum, çünkü Parti'ye kayıtlı bir komünist tarafından yazılmış bir kitap olarak Fesat bana biraz tuhaf geliyor. O daha çok Batı'nın evrcnsel başkaldın geleneği içinde düşünülmeli. Bu geleneSi de istediğiniz kadar gcrilere dayandırabilirsiniz ama bu özellikle Fransa'da on sekizinci yüzyılda dikkati çekmeye başlamış, on dokuzuncu yüzyıl sonu ile yirminci yüzyıl başlarında daha da yaygınlık kazanmış bir davranıştır. Nizan'ın öliimünden on yıl falan sonra Camus bunun adını koydu, Başkaldırı. Nizan, Camus tarzı kesin biçimini almamış bir başkaldırı idi. Bence Nizan ı başkaldırı izleği çevresindeki dalgalanmaları açısından anlamaya çalısmak gerek. O zaman da Fesat tuhaf bir önem kazanıyor. Fesat ile birlikte, karşımıza hâlâ Komünist Partisi içinde etkin olmasına karşın, ruhsal bir değişiklik geçirmiş, daha incelikli, öteki yapıtlarındakine göre daha farklı, coşkularını daha iyi denetleyebilen bir Nizan cıkıyor. Kitabın genel siyasal bir eğilimi olduğu söylenemez, Ecole Normal Superieure (Yüksek Öğretmen Okulu) çevresindeki beş ya da daha fazla öğrenciyle ilgili, küçük çaplı bir Bildungsroman. Söz konusu öörenciler bir yandan eğitimlerini sürdürür bir yandan bütün genç insanlar gibi cinselliğin amansız kışkırtılarıyla boğuşurken bir yandan da hayattan hoşnutsuzluklarını dışa vurma gereği hissederler. Akıllarına bir siyasal partiye katılmak gelmez; bibu düşünce karşısında irkilirler, ama birbirlerine mançup olmamak için, tedirginliklerine karşın ses çıkarmazlar. llücre Baskanı Bernard Senthal, varlıklı bir Yanudi ailenin küçük ve serkeş oğludur. Roman farklı toplumsal artyetişimleri olan ö^rencilerin yaşadıkları çalkantıların, farklı cinsel çıkmazların çevresinde gelişir, ama öğrenciler tasarladıkları gibi fesat çevirmeyi asla başaramazlar. Sonuçsuz kalan küçük, komik bir askeri casusluk olayından öteye geen bir şey yapamazlar. Bernard, Rusarla ilişkiye gcçmcmiş, bilgileri onlara ulaştırmamıştır. Nedeni dc, bu arada işin içine cinsclliğin karışmasıdır. Yengesi Cathcrine'e aşık olur, onu baştan çıkarır ve ona ağabeyinin burjuva ilkeleriyle taban tabana zıt "sahici" bir yaşama dönme önerisinde bulunur. Ama ailenin bundan hemen haberi olur ve hcpsi saflarını sıklaştırırlar, Catherine'in de gönlünde burjuvalığın yattığı anlaşılır. Bernard çocuksu bir başkaldırı öfkesiyle uyku ilacı içer ve ölür. Onun ölümü üzerine söz konusu öğrenci topluluğu dağılır. Her biri bu çöküntü duygusuyla başetmenin iyi ya da kötü bir yolunu bıılıır. Les Chiens de garde, Antoine Bloye, Le Cheval de Troie "angaje" metinlerken Fesat öyle değildir, oysa Nizan onu Komünist Partisi'nde yıllar geçirdikten sonra yazmıştı. Bu değişiklik bize dışardan bakınca hâlâ komünist bir militan olan otuz üç yaşındaki Nizan'ın, komünist doktrini, bir zamanlar bir mutlak olarak gördüyse bilc, artık içten içe öyle görmediğini gösteriyor. Belki de Fesat'ta yankılarını bulduğumuz, onun hayattan hoşnutsuzluğu, komünizm militanlığına kanalize olarak coşkusal bir boşalımla azalmıştı ve Nizan şimdi yavaş yavaş geriye çekilip şiddetli öfkesini doğal ama sınırlı bir tepki olarak görmeye başlıyordu. O yüzden de öğrencilcri anlayışla ama duygusallıktan uzak bir biçimde ele almıştı. Gene bu konuyla ilgili olarak dikkatimi çeken, partizan kafalı birinin hemen hemen söylemeyeceği iki sözü var? Biri Fesat'ta geçiyor. Kahramanlarının siyasal cylemle ilgili çocuksu varsayımfarından söz edilirken şöyle deniyor: "Günlük ekmeklerini hemen kazanmak gibi can sıkıcı bir gereksinimleri olmadığı için birbirlerine dünyayı de ğiştirmek gerektiğini söylüyorlardı. Ama dünyanın ne kadar ağır, ne kadar sölpük olduğunu, bir duvar gibi yıkıp yerine yenisini yapamayacaklarını, başı sonu olmayan jelatinsi bir yığına, organları gözle görünmeyen deniz anasına benzcdiğini bilmiyorlardı." Böyle bir dünya tııııımı geleceğe, les lendemains qui chantent'a(5) güvenle bakan bir komünistin tanımına bcnzemiyor. Partiden ayrıldıktan sonra karısına yazdığı bir mektupta ise bundan daha da açık bir kuşkuyu dile getiriyor: "Kesinlikle emin olduğum bir şey varsa o da (dünyanın) çok karmaşık olduğu. Her şey üçlü, dörtlü açılım hesaplan çerçevesinde gelişiyor... Onlar (Fransız Komünistleri) hâlâ aritmetik cvresindeler; çok bilinmeyenli denklemlerle, çözümlemelerle, farklı değişkcnlerin fonksiyonlarıyla uğraştığımızı göremiyorlar... Şimdilik ben tek bir erdem tanıyorum... anlama isteği." Bunu söylemek, Komünist Partisi'nin ve Nizan'ın kendisinin anladığı bicimiyle komünizmin bu gerçeklik dolambacı içindeki yolculukta yol göstericilik etmekte yetersiz kaldığını, kendisinin kesinlikle ideolojik olmayan, bütün seçeneklerin açık olduğu felsefi, bir evreye ulaştığını söylemekle aynı anlama gelir. Bütün bunların ışığında bakacak olursak, yaşasaydı, onun direniş hareketine hernangi bir sol grup içinde, hatta bir de Gaulle'cü olarak katılacağını söylemek yanlış olmazdı. Ama ilginç olan soru şu: Savaştan sonraki siyasal tavrı ne ofurdu? Özellikle de komünizme yandaş olanlarla karşıt olanlar arasındaki tartışmalarda hangi tarafta yer alırdı: Kendi adıyla adı artık ayrılmaz biçimde birleştirilmiş, belli arahklarla yoldaşlık ettikleri Sartre ile mi; yoksa Sartre'cı eğilime karşı, ideolojik mutlaklarla saçmalıkçılığın bağdaşmadığını ileri süren hiç tanımadığı Camus ile mi aynı cephede olurdu? Bana kalırsa Camus'yü destekler, o zaman da savaş sonrası Fransız düşünce tarihi biraz farklı olurdu. • (The New York Revieıv, 25 Ekim 1990) Çeviren: Kevser Kavala (1) Yüksek Öğretmen Okulu mezunu. (2) Üniversitede akademik kariyer aşaması. Doçentlik sınavı. (3) Sovyetler Birliği'nden Dönüş (4) Içsavaş (5) Mutlu yarınlar. SAYFA 13 Karmaşık bir dünya f; Nizan'ın pantlye karşı tutumu Böyle özetlenince roman, yayımlandığı yıl Interallie Odülü almış olmasına karşın pck önemli bir içeriğe sahip değilmiş görünebilir. Aslında, çatısında birtakım eksiklikler vardır, öğrencilerin payları arasında inandıncı bir denge kurulamamıştır. Bcrnard'a kendi payına düşenden fazlası verilmiş gibidir. Ama Nizan'ın daha önceki iki kitapçığı, Antoine Bloye ve Le Cheval de Troie ile karşılaştmldığında bu kitabı şaşırtıcı kılan bir nitelik vardır, bu kitap değişik bir dürtüyle yazılmıştır. Yirmi sonlarına özgü atmosreri çok incelikli, bazen lirik bir biçimde yansıtır. Gençler arasındaki karşılıklı etkileşim scrgilenmiştir, hem de komünist bir yazardan beklenebilecek propagandacı basitleştirmelerc hiç düşülmeden. Nizan, zeki ama olgunlaşmamış toy öğrencileri eleştirel bir yansızlıkla, bütün yönleriyle bir insan olarak ele alır, bireysel eğilimleri sınıf kökenlerinden va da gelip geçici siyasal tavırlanndan daha önemli olan kişiler olarak. Kısacası Fesat gerçek anlamda yazınsal bir yapıttır, "Toplumsal gerçekçi" kaygüarla ya da daha başka ideolojik varsayımlarla gölgelenmemiş bir yapıt. Onu okuduğunuz zaman, bilmeseniz, yazarının bir komünist olabileceği aklınıza bile gelmez. Daha önceki metinler, Aden Arabie, Yazınsal blr yapıt CUMHURİYET