Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M. GÜNER DEMİRAY B ilirsinız, Anadolu'da çcşitlı nedenlerle birçok cana mal olan bir öç ve kin kasırgası oluşur bazı aileler ve akrabalar arasında. Buna "kan davası" derler. Karşılıklı kıyımlar yıllarca sürer gider. O insanların sırtındaki kuşkularla karışık Ölüm yükü yaşamı zehir eder. Toplum olarak bu olayları gördükçc, okudukça. duydukça yürcğimizde acılar dallanır. Uygar ilişkiler, yüce adalet varken nedenbu kişisel infazlara sığınılır? Sonuçlann boyutu neden göz önüne alınmaz? Neden yaşamının baharında göçer bunca insan? Neden çiçeği burnunda bunca yiğitler solar? Bunun öncmli nedeni bence, halkımızın yüzcysel değişimler yaşasa da temelde geleneksel tarım toplumu yapısından, feodal kabuktan çıkamayışıdır. Düşünün ki 21. yüzyıhn eşiğinde toplum bireyleri çağdaş hukuka başvurmadan ta Babil hükümdan Hammurabi'nin ceza kuramı (teorisi) olan "ceza bir intikamdır", "kanına kan istemek" gibi ilkel ve geri bir düşüncenin bireysel uygulamasını yapabiliyorlar. Zamanla halk, bu acımasızlıgın çıkmaz yol olduğunu görse de, "kanı kanla yumazlar, kanı su ile yurlar" ilkesini koysa da yine bu olaylar sürüp gıdiyor. Atatürk ve lsmet Inönü Batı'ya karşı "bağımsızlık savaşı" verdiler; fakat ideolojik olarak Batı'ya yöneliş uygulaması içindeydiler. Kemalist devrimin amacı çağdaş, demokratik Batılı bir toplum yaratmaktı. Çok partili dönem başlayınca iktidara gelen Demokrat Parti'nin aşırı gelenekselliberal çizgideki uygulamalan devrimlerden ödün verilmcsine yol açtı. Bunun sonucu, demokrasi bilincine ulaşamayan toplumda bir "kaos" başladı ve çok partili düzen kesintiye uğradı. Ve bu kesintiler zaman zaman kendini göstermeye devam etti. Şimdi gelinen şu noktada sayın Emre Kongar . . umutlu görünmektedir: "(...) Türkiye'nin içinde bulunduğu "tarihsel nokta" bakımından, yaratıcı üretime dönük olan koşullar, ekonomik zorlukları aşacak gibi gözüküyorlar. Tiirkiye benim geliştirmeyc çalıştığım "kısa dönemli degişme" kuramı acısından "kuruluş" dönemini izlcycn "değişme" dönemi yaşamaktadır. "Değişme" döneminin de "kurumsallaşma" aşamasındadır. "Atatürk" döneminden sonra "demokrasi" döneminin "kurumsallaşmasını" yaşamaktadır. (Dönemin SosyoEkonomik Yapısı 19601980 ve sonrası dönem. (s. 210)" Emre Kongar'ın umutlarına ben de katılıyorum. Sağlıklı bir kentleşıne, sosyal adalcte dayalı dengeli bir sanayileşme, bilgı toplumunu amaçlayan bir eğitim düzenı her türlü sosyoekonomik sorunları aşamımızı kolaylaştıracaktır. F.lbette bu ekonomik atılım ve çagdaşlaşma kı^ilık yapılarında da olumlu gelışme ve degişmeler sağlayacağından "kan davası" ortamlarına kapılar artık tümdcn kapanacaktır. "Kan davası" dediğimiz bu sosyoekonomik olguya sanatsal açıdan bakacak olursak, bu olgunun sanata yansıması çok eskilcrc dayanır. Tiyatrodan romana, öyküdcn şiire dek birçok yazın türüniin içcriğinı bu olayın oluşturduğunu görürüz. Bu konudakı sanat yapıtları kitap raflarını dolduracak çokluktadır. Aslında öç, intikam, öfkc, haksızlığa başkaldın insanın tinsel yapısındaki doğal tepkilcrdir. Evrensel bir yanı da vardır bu tınscl ısyanların. tştc bilinçaltının dennlerindekı bu dalgalanmalar, insan kıyımını körükleycn bu duygular, bu taşkınlıklar büyiik sanat yapıtlarının yaratılmasına da önayak olurlar çoğu zaman. Bu bağlamda dünya yazınının başyapıtı Hamlet'tir. Shakespeare burada, insanın ruhsal çırpınışlarını geniş ve derindcn çözümleyıp bctimleyerek ölümsüz karakterler yaratmıştır. Türk yazınında da çokça işlenmıştır bu konu. Başta Sabahattin Ali, Kcmal Tahır, Orhan Kcmal gerçckçitoplumcu bir bakış açısından konııyu ele almışlardır. Yaşar Ke Osman Şahin'in Fııcıl'ın Sırltrıdakı Kan belgeseli bir Bucaklar aşiretin öyküsüdür. "Siverek'in büyiik aşiretlerindcn Bucaklar'ın 200 yılhk tarihi ile 196O'lı yıllarda patlak veren ve 24 kişinin ölümüyle sonuçlanan 'Bucaklar Kan Davası'nın içyüzü, bu olayların içinde doğup büyümüş, en yetkili tanıklarından biri olan Adnan Bucak'ın ağzından, gözünden yalın bir roman akıcılığı ile anlatılmaktadır." OSMAN ŞAHİN Sofrasında ekmeğini yiyenler Uykusunda pusu kurdular Zülfıkâr Bey'i vurdular Bu dağlar Uçana dağlarıdır Manastır'dan Florina'ya uzanır Uçana dağlarında akan sular, uçan kuşlar Zülfikâr Bey diye ağlaşır Gayrı lsmaıl netse neylese Içine korku düşmüştür, yüzü karadır Uçana dağlarına gözü pek, yüreği pek Zülfikâr Bey gibi adam yaraşır (Necati Cumalı) Bir zamanlar bu cana kıymalar yüzünden Anadolu bir ağıtlar ülkesiydi, bir ağıtistandı. Bu nedenle sözlü halk yazınımız ağıtlar yönünden çok zengindir. Anımsıyorum, bir "Emir Ağa" ağıtı söylenirdi Sıvas'ın Gemerek ilçesinde. Bu ağıt, bir uzun hava makamıyla taş plaklara da geçmişti. O zamanlar ilginç bulduğum için bu ağıtın son varyantlarını derlemiş, doğmasına neden olan öyküyü saptamıştım. Oykü kısaca Köşger Ali Boyu'ndan Fazlı Çavuş'un, Sarıağa Boyu'ndan Emir Ağa'yı bir dedikodu yüzünden vurmasaydı. Bu olay, iki aşiret ileri geleninin güç gösterisiydi. Bir bakıma da ulusv Fırafın Sırtındaki Kan "Bucaklar" Osman Şahiriden belgesel bir roman mal de birçok romanında başanlı bu tcknıkle işlemıştir bu izleği. Yazarın özellikle Demirciler Çarşısı Cınayetı, Yılanı öldürscler adlı romanlarında bu trajedı, korku psıkolojisi örgüsüyle yer yer klasik yapıyı zorlayarak çizilir. Yıne Samim Kocagöz Sam Amca'daki "Düşman" öyküsündc "kan davasını" çarpıcı bir atmosfer içinde öyküler. Nccati Cumalı da, bu aglatıyı bazı tiyatro yapıtlarına, romanlarına yc siırlerıne sokmuştur. Örneğin: (Urla'nın Özbek köyündc olanları anımsıyalım.) Ozanın "Zülfikâr Beye Ağıt"ını ihanetin dramı olarak her zaman büyük bir bcğeniyle okur, ıçımde bir yerlerimin sızladığını duyarım. Zülfikâr Bey kı, Bırinci Dünya Savaşında Batı Trakya'yı ışgal eden düşman kuvvetlerıne karsı çıkmış bir mılistir. Savaşın sona erdiği günlcrdc evındc konakladığı eski kahyası Uçanalı lsmaıl tarafından uykusunda mavzerle öldürülmüştür. Sağlığında yüzüne gülenler laşma sürecı ıçındeki toplumumuzun feodal yapısındaki sancılardı. Yirmı knadan oluşan agıtın ilginç ıki kıtası şudur: Ciemereğin altı pınar Akar kaynayı kaynayı Emir Ağam can veriyor Yürek oynayı oynayı Lapçin giyer ayağına Çadır kurar koyağına Kaymakam da nc olur ki Valı kalkar ayağına Diyeceğim o ki, bu konu üzerinde seçkin yazarlarımızdan Osman Şahin dc bizzat yaşadıgı, tanığı oldugu ortamlardan aldıgı esinle, yctkin Türkçesi, kendine özgü söylemi vc ilginç yaratımlarıyla çogu ödüllendirılen yapıtlar vermistir. Bunlardan bıri de ekim I995'de yayımlanan Bucaklar adlı romamdır. Kendı türü içinde belgesel bir romanıdtr bu. Alısılmı>ın dışında gcrılımlı bir söylemi. akıcı, yalın bir biçemı vardır. Birinci tekille anlatılan belgesel bir anlatı niteliği içerir. Osman Şahin, bu eseriyle bir dönemin sosyal gerçeklerini koymuştur önümüze. İçinde yaşadıgı toplumu, o toplumun sorunlarını sanatın dünyasından yansıtmıştır bize. Bir gün okurlanndan biri Emile Zola'ya hep karamsar şeyler yazdığını söyler. O da şu yanıtı verir: "Gördügümü söylüyorum. Yapıtım, bir gerçegin yapıtıdır. Insanlar böyle yaşıyor, böyle ölüyor." Emıle Zola'nın dedigi gibi Osman Şahin'in objektifi de gördüğü manzarayı almıştır. Türk yazınında belgesel roman sayılıdır dersek yerı. Benim anımsadıgım ilk belgesel, Halide Edip'in Daga Çıkan Kurt adlı öykü kitabındaki "Duatepe" öyküsüdür. Sonra yine Halide Edip'in Türkün Ateşle Imtihanı, Ulusal Kurtuluş Şavaşımızı ve Atatürk Devrimini anlatan Hasan lzzettin Dınamo'nun Kutsal lsyan ve Kutsal Barışj, Zebercet Coşkun'un TürkErmeni ilişki ve gerginliklerınin bir panoraması olan Haçin (Saimbeyli) romanı, Oğuz Atay'ın Prof Mustafa lnan'ın yaşamını değışik bir biçim ve yenı bir teknikle, anlattığı Bir Bilim Adamının Romanı, Talip Apaydın'ın kendi özyaşamöyküsünü çizdiğı K.aranlığın Kuvveti, Mehmet Başaran'ın Mehmetçik Memet adlı yapıtı, Erol Toy'un tarihselsiyasal içerikli ve Tanzimat'la başlayan Türkiye çağdaşlaşmasının romanı Yitik Ülkü aklıma gelen belgesellerdendi. Osman Şahin'in belgeseli bir aşiretin öyküsüdür. "Siverek'in büyük aşirctlerinden Bucaklar'ın 200 yıllık tarihi ile 196O'lı yıllarda patlak veren ve 24 kişinin ölümüyle sonuçlanan 'Bucaklar Kan Davası'nın içyüzü, bu olayların içinde doğup büyümüş, en yetkili tanıklarından biri olan Adnan Bucak'ın ağzından, gözünden yalın bir roman akıcılığı ile anlatılmaktadır." Nedıı kı, bu mekanda "Ölüm ve kan anlamına dönüşmüştür yaşam." "Özünde egemen olma, nüfuz, mal ve çıkar hırsı yatan kan davası, ınsanları, akraba bile olsalar" acımasızlığın bileği taşında sürtüle sürtüle keskin bir öfke ve öç dolu birer "ölüm makinesi" haline getirmiştir. "Yaşam, korku ve kuşku bulutlarıyla açmazlara gırmiştir. Bucaklar romanının birincil kişisı (başkahramanı) Adnan Bucak'a göre Bucaklar aşireti (boyu, uruğu) ikiyüz yıl önce llacı Ali Efendi'nin önderliğindc Dıyarbakır'ın Hazro ılçesinden gelip Siverek'in batısına, Fırat nehrinin kcnarındaki meşclik alana yerleşirler. Bu yerleşim yerine dc Hazro'yu çagnştıran Hadro adını verirler. Bucaklar zamanla bu yöredc dallanıp budaklanırlar. O tarihte Siverek'e (Osmanlı dönemi) Fettahlılar boyu egemendir ki onlardan izin alınmadan Sıverek'ten yer almak vc oraya yerleşmek mümkün değil. Ama Hacı Ali Efendi Fettahlılarla anlaşır, Siverek'e yerleşir. gerıde bıraktığı Hadro, Bucak ve öbür köylerın yönctıminı de oglu Mehmcdi Hacı'ya bırakır. Fettahlılar Bucaklar'ın varsıllaşıp çevrede söz sahibi olmalarını kaldıramazlar. Rakıbi Bucakları içten yıkmak için çeşitli hilelere başvururlar. önce Bucaklar'ın Helikanlar oymagını Mehmedi Hacı'ya karşı kışkırtırlar ve Mehmedi Hacı'nın öldürülmesine neden olurlar. Fırat'ın sırtında ilk kandır bu. Bucaklar aşıretıni Ömcr, Eyüp ve Ramazan ağalardan sonra padişah tarafından paşalık sanı verilen Osman Paşa yönctir. Bucaklar bu dönemde hatırı sayılır bir aşiret olmuştur. Osman Paşa Feneryolu'ndan köşk alarak Istanbul'a yerleşir. Daha sonra Ömer Cudi Paşa bir müddet aşiretin başında kalır, oglu Hacı Bey intihar edince o da solugu Istanbul'da alır, Bucaklar, bağımsızlık savaşı döneminde Urfa'nın kurtuluşuna katılır, Doğu'da patlak veren Şeyh Sait Isyanı'nda devleti tutar, devletin yanında yer alırlar. C"umhurıyet döneminde Bucak aşiretinin ağaları üç kez sürgünc gönderilir. 1960 sonrası Adnan Bucak'ın amcası dclidolu bir karaktere sahıp lhsan Bucak tarafından Bucaklar aşireti reısı olan Hacı Ali Bucak'ın öldürülmesiyCUMHURİYET KİTAP SAYI 309 SAYFA 12