04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Lucette Valensi'den "Venedik ve Babı Ali, Despotun Doguşu" 16. yüzyılda Batı'mn Osmanirya bakısı Padişah hakkındaki gözlemlerdc daima bilge kişi sıfatı kullanılmıstır. Bu kişiler en yakın larını öldürınüs ve adları zalime dahi çıkmış olsa yine aynı sıfat kııllanılmış tır. Diuer yandan padişanların keyfi bır iktidar sürmeı diklcrını, haksevır olduklarını ve bilgelik lerınin de aldıkları egitim ve edebiyatla ugraşmaları sonucu edindiklerini belirtirler Padi^dhın adaletinin isc, yasa bilincine sahip ve uygulamasında da kcsın olunuşun.ı b.ığlamaktadırlar. Venedik elçileri Osmanlı lmpaıatorlu gu'nu gö/leıkeıı Batılı topiumlarla özeltikle Venedik ile bir karjjila^tırma yapıvorlardı. Bu karşılaştırmalarda Türkler lehıne bır durum vardı. Orneğin Osmanlı Inıparatorlug'u'nda baıış ve nuzura varmnnııı yollarıııın Venedik'tekinden farklı olarak iktidarın devredilmesi sırasında belirsızlık dıırumu olduğu ve siyasi gücü kimseyle paylaşmadan kuilanan bir soyun olduğu, bu soy içinde iktidarın her cl dcgistirı^indc kanlı hesaplaşmaların ortaya çıktığından bahsedilir. Yine Venedik'ten ayrılan bir yanda sistenıin yürümesi için yasaya uymak söz konusu dcğildir. Padişahın şanını gözetme ve cezalandırılma korkusu esastır. Padişahı denetleyecek sosyal yapılanma yoktur. Batı'dan farklı olarak Bat> ı Ali'de soylular sımfı yoktur. Alt tabakadan insanlar da siyasctc bulasmaktadırlar. Elçiler bu tür ilişkileri çok tehlikeli btılmaktadırlar. Elçilerin üzerinde durdukları önemli bir başka nokta da siyasetin ticarileşnıiş olnıasıdır. Görcvde yükselmek icin hediyeler/rüşvet verilmesi söz konusudur kı bu durum Venedik'te tam tersıne olarak büyüğün kiiçüğe verdiği bir otorite simgesidir. Bu tür ifişkileri elçiler, çürümüşlük olarak degerlendirmişlerdir Bu dönemdc Venedikli elçiler ve Batılı aydınlar C^smanlı tmparatnrlıığu'nu in sanlann padişahın otoritesine kayıtsız bartsız boyun eğdiklcrinden ve padişahın halkını baskı altında tutmasından dolayı bır dcspotluk olarak tanımlamışlardır. 16. yüzyıl sonlarından itibaren Venedikli elçilerin Osmanlı Imparatorluğu hakkındaki düşünceleri değişmeye başlar. Elçiler ımparatorlukta bozulma ve çürü meden bahsetmeye başlarlar. Özellikle Türklerin güçlerini aldıkları din, azla yctinmc vc emre uyma ilkelerinin savaştaki hızlannın kaybolduğundan, avrılıkçılığın, emir dinlememenin yaygınlaştığından bahsedilir. Bu düşüşün sebeplerini ise ya savaşların maliyetinin yükselmesine, ya kadınların gücünün hükümdarı etkilemesine ya da dcvlctin lidcrliktc iyice zayıflamasına bağlamaktadırlar. r.lçiferin bu de ğerlendirmeleri ile birlikte bundan böyle Osmanh lmparatorluğu'na artık başjka ' Tarihçi Lucette Valensi, "Venedik ve Babı Ali, Despotun Doğuşu" adlı kitabında 15031641 yılları arasında Istanbul'a atanmış olan Venedik elçilerinin Osmanh împaratorluğu'nun gücü üzcrine (gelirleri, egemenliğindeki halklar, buyrulc altında tutma gibi) yaptıkları gözleme dayanarak yazdıkları sefaretnameleri ele almıştır. bir açıdan bakılmaya başlanır. Elçilerin daha önce yaptıkları Osmanlı împarator luöu ile Hıristiyan kurumların Osmanlı lehine yaptıkları karşılaştırmaları tersine dönerck olumsuz bir yargılamaya dönüşür. Türklerin değerlendirilmesi, yokluk, azlık, yitirme ölçülerine göre yapılır. Ör nefiin sultanın az yürckli, başvezirin az bellekli, az akıllı olması, Türklerin sosyal ilişkilerde sofra görgüsiinde mimarlık ve şenircilikte incelikten yoksun, sanatlar ve tekniklerde becerilerinin olmaması gıbı. Elçilerin olumsuz yargıları, hcmen heı seyde ortaya çıkmaktadır. Dini de belalı bir din olarak görüp, ahlakın bozulnıasından, insan ilişKİlerine karışmasından sorumlu tutmuşlardır. Elçilerin Osmanlı Imparatorluöu ile Vcnedık/I lıristiyanlığı karşılaştırdıkliirı en önemli kt)iıular, yönerım biçiminde, üslubunda, sosyalsiyasal düzende beliıgiııle^mektedır. Orneöm, bir yanda herkesin özgürlüğii, bır kan soyluluğunu, yasaya dayalı sağlam ku rumlar, öte tarafta Osmanlı lmparatorluöu'nun fethettiği bütün ülkelerde soylıı luğa son vererek bütün uyrukları bcndelı öc indirgemesi ve sonuçtu tünı sosyal bünyeyi en aşağı düzeye dü^üren bir tek düzeyıeştirmeden bahsedilnıi^tir. Bu döneııule Osmanlı Imparatorluğıı artık biı tiraıı olarak algılanmaya başlanır Yönetim meşruiyetini Kaybetmiştır. (,'iin kü şiddet ve zorbalık içermektcdiı. Ciüç ile elde edilmekte miras ya da yurttaşjanu özgür kabulüyle oluşmamaktadır. Yönetim akddışıdır. Otorite tek bir kışinin yö netimindc bilcıden ve kendi ülkcsindeki insanlarla ilişkiden yoksundur. Venedik elçileri bundan böyle Osmanlı yönetimini olumlu işler yansa da daima bir tiranlık olarak kabul edecektir. Osmanlı lmpara torluğu daha önce de bir despotizm ola rak kabul edilmekteydi. Ancak bu dönemden itibaren Batı'nın Aristo'nun kavramsallaştırdığı daha sonra Barılı aydınlar tarafından yeniden tanımlanan despot kavramı ile tanımlamaya geçilnıiştir. Bu tanım ile despotik yönetimle özgürlük araşındaki karşıtlığa yeni bir karşıtlık cklenir. Bu, Doğu'yu Avrupa'dan ayıran karşıtlıktır. Böylelikle Osmanlı lmpara torluğu Doğıı despotizmi içinde değerlendirilen, yönetimi şiddete ve halkı kullaştınnaya dayalı bir yönetim biçimi oldu ğu ve hukuka dayalı devlet otoritesi bi çimlerinden ayrılan bir sistcm olduğu kabul edilmiştiı. Batı bu dönemde Osmanlı Inıparatorfuöu'nu dcğcrlcndirirken imparatorluğun r>u dönemde ıçine düştüğü bunalımdan dolayı artık ondan korkma maktadır. Gücünün zayıflamasından dolayı da mcşrulugundan bile şüphe etmektedir. Bu yapının dcğerlendirmesıni yaparken süreldi olarak kendisiyle karşıfaş tırdığından ve kendisini tek doğru kabul ettiğinden dolayı da karşısındakini sürekli yanlışlamakta ve olumsuzlamaktadır. Batı'nın Osmanh'ya bakış açılarını de taylarıyla vermesinin yanı sıra, bunu ki tapta belgelerle de göstermesi ve gözlenı lerin ııasu bir dille aktarıldığını izlemek kitabı okuyana ayrı bir keyıf veriyor. • Venedik ve Babı Ali, Despot'un Doğuşu (Venise Et La Sublime Porte, Naissance Du Despote)/ Lucette Va/cnsı/ Bağlam Yayınlart/ htanbul, 1W4 SAYFA 11 ŞhMet ve zorbalık ayıları kırkı bulan bu sefaretnamelerın öncmini, Osmanlı lmparatorlu' ğunu güçlü olduğu konumdan, gücüııiin tükenıneye basTadığı iki larklı konum içinde değerlendirilmesi olarak almak gerekiyor. Diğcr yandan bu sefaret nameler dönemin Avrupasında egemcn olan skolastik düşünce yapısından farklı, Aristo öğretisine dayalı, hümanist kültürcl yapılanma içinde özel bır eğıtim görmüş kişilerce yazıldıklarından Avrupalı aydın kcsim içinde ve hatta sade vatandaşlar içinde bile büyük bir öncmc sahiptirfcr. Bu sefaretnamelerın kamu düşüncesi oluşturma gücünden dolayı bir tür medyatik işlevi de vardır. Ancak en önemlisi bu raporların siyasi vc askcri strateji açısındaf) büyük öncm taşıyor olmalandır. Venedik elçilerinin Osmanlı lmnaratorluğu hakkındaki gözlemleri ol dukça ilgi çekicidir. 16. yüzyıl sonlarma kadar bütün Akdeniz'dc cgemen olup, gücünün doruğunda olan Osmanh Imparatorluğu, I Iıristiyan Batı dünyasının kor kulu rüyası haline gelmiştir. Bu korkuda Hıristiyanlığın Müslümanlığı bir antitez olarak görmesi ve Müslümanların Hırıstiyanları yutma korkLisu esas rolü oyna maktadır. Bu dönemde Osnıanlı Imparatorluğu, gerck Venedik clçilcrı ve gerekse Avrupall düşunürler tarafından bır riran olarak CUMHURİYET KİTAP SAYI 265 s DR. HÜRRİYET KONYAR S Hayranlık ve andpaö algılanmanıaktadır. Imparatorluğa karşı ayranlık, ama aynı zamanda antipatı vaf" ır. Osmanlı'nın Venedik ile ilışkisi.ABD'nin Ikincı Dünya Savaşı'ndan sonra diğer devletlerle olan iliskisi gibidir. Şöyle ki, ABD'nin bu döncmue ortaya çıkan siyasi, ekonomik ve askeri cgcmenliği nasıl kolayca hazmedılemiyor, ancak meşruluğıınu herkes tanıyorsa, Osmanlı tmpartorluğu içinde durum aynıdır Me^ruiyeti tartısılmazdır. Yine Osmanlı tmparatorlu^u na Romalılar'ın erdcmlerıne sahip üstün bir ımparatorlıık gözüyle ba kılmaktadır. Venedikli gözlemciler, Obnıanlı Imparatorlugu'nun gücünün ne sayı çoklugunda ve ne de kar>a kuvvctte olduğunu gcirmüşler, bu gücün siyasi düzen üzerine kurulduğunu farketmislerdir. O^ manlı devletini ayakta tutan t u mantık "bütün insan enerjisini kusursuz bir düzenleme ile bütünüyle harekete geçir mek" şeklindedir. Bu düzen içinde ner bir parça kendi işlevini sürdürerek sistemi niç bozmadan sürdürürler. Bu yapı içinde insanları harekete geçiren güç, im paratorluk debdebesine katılıyor ofmak tır. Ki bu debdebe otorite ve buna başcg me biçimindedir. Bu başegişte zorbalık yoktur. Halk kendisi istcyerek başeğmektedir. Çünkü imparatorluğa smırsız bağlt lık içinde sistenıin uygun gördüğü yüksel me umudu da vardır. Ancak yine de bu başegişte güçlüye karsı koyamayış söz konusudur. Bu durum da hukukı olmasa bile fiili bir tutsaklık dıırumunun olduğunıı göstermektedir. Olumsıız yargılamalar
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle