23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tutkuya dönüşür; yaşam söner... "Yazılmamış Kitaplar Mezarlığı..."ndaki yazar, "Sürgün"deki eski devrimci tükenişlerininbilincindedirler; bu bilinci kendine acımanın veya suçsuz insanlan sorumlu tutmanın batağında yitirmezler... O nedenle öyküler çizdikleri karanlık tabloya karşın, umut ışığına yol verir. "Sürgiin"deki çocuk, karanlığın içine yayılan böylesi bir ışık titreşimidir. "Kıyı"daki yedek subay bir gün nasılsa terhis olacak; yaşlı devrimci sürgiin cezasını bitirecek; "Yazılmamış Kitaplar Mezarlığı..."nın yazarı nasılsageneyazacaktır... "LaPieta "nın küskün aşığı bir gün gene sevecektir...Genedehüzüntümöykülerde dalgalanır. Hüzünlü blr vals Kitabın ikinci bölümü "Kentler"de hüzün, geçmiş zamanın sızısıdır. Paris, Roma, Barcelona, lstanbul... Tarihin, kültürün, sanatın, özgürlüğün ve baskının katmanlaştığı mekanlar; tıpkı "Sorguda"nın duyarhkların, anıların, katmanlaştığı öykiileri gibi... Kent ortamıyla sevgi, erotizm ve ayrılık sarmallaşır; hüzünlü bir va]stirbu;tempo değişmez, faşizmin ayak sesleri... Kent çağrışımlara açık, karmaşık varlığını doğrudan sürdürür, öykü kahramanının sürgündeki yalnız adamın imgeleminde... "Her adımda yeni bir kenti keşfetmenin, bir kadın gövdesine ilk kez dokunur gibi kentin atan nabzını tutmanın heyecanını duyarak..." ("Akdenizli Bir Yüz" s.80) Çağrışımlarla, özdeşleşmelerle pekişir kentle ilişkisi. Baskıdan kaçmış, ülkesinin güzeîim Akdeniz kıyılarını terketmiş yalnız adam, Barcelona sokaldarında, Franco faşizminin kurbanı militanla özdeşleşir. "Yaşam", Türk sürgiin için, idam edilmiş Ispanyolun "devamıdır." ("Akdenizli Bir Yüz"). Bozkırın tekdüze uzamına gönderme yapan öykülerin göreli yalınlığına karşın, "kent" öykülerinde kentin zengin dokusunun "yalnız adamın" yoğunlaşmış düşünsel gizilgücüne yolladığı uyarılarıyla beliren çağrışımsal zamanlar, an'lık duyarlıklar örer anlatıyı... Oysa öyküler, sapsade bir metin gibi bir solukta okunur; duru bir akışları vardır, su gibi... Öykülyere bu kıvrak devinimi sağlayan, yazarın düz yazıya ustalıkla yerleştirdiği şiirsel ögeler... Yazarın imgeleri, yalnızca bir an'ı aydınlatmakla yetinmez; birbirine eklemlenerek öykü boyunca akar... Bu sarmal akış, öykünün başladığı noktaya yakın bir yere dek sürüyor; imgelerin döngüsü değil sarmalı, öykü bittikten sonra okurun zihninde akabilir... "Akdenizli Bir Yüz"de anlatı, "ölüm" imgesiyle başlar, benzer sözcüklerle kurulmu^ "yaşam" imgesiyle sona yaklaşır. "Olüm celladın mahkumdaki devamı..." "Yaşam onun (mahkum militanın) dünyada devaC U M H URİ YET K İ T A P SAYI 223 mıydı..." Mahkumun cesedinin üstüne atılan "siyah örtü" '70'lerdeki Franco faşizmini simgeler... Ve bir ak güvercin havalanır, inrazın gerçekleştiği avludan; bir iki tüyünü armağan eder kara örtüye, umut tohumları gibi... Güvercin imgesi bizi geçmişin daha derindeki bir katmanına, faşizmin başlangıcına, Ispanya tç Savaşı'na götürür; öykünün "îspanyof" atmosferini güçlendirir. Kuş imgeleri sürer... Güvercinden leyleğe... Üzun bir mesafe uçarız, Mekke'ye göçen leyleklerle, Barcelona'dan, Türk sürgünün müslüman annesinin evine... "Zamanın kırkikindilerin toprağa işlemesi" gibi yaşamın, eşyanın durgunluğuna süzülüp onları eskittiği, suda eriyen yazılar gibi onları "sildiği" hüzünlü melTana... Akdenizli bir yüzün fotoğrafı asılıdır, bekleyen annenin duvarında, sürgündeki oğulun yüzü müdür bu, Barcelona'da katledilen îspanyol militanınki mi?... Öykü, Türk'ün yüzünün, herhangi bir turistin fotoğraf makinesinde durağanlaşmasıyla biterken, güvercin gene belirir, bir iki ak tüy serper... Öykünün başlangıcıyla sonu arasında beliren sarmal aralığı, geleceğe dönük umudun varolabileceği alandır... "La Pleta" Kitabın en güzel öykülerinden "La Pieta"da metnin akışını "su" imgesi sağîar. Öykü Roma kentinin çeşmelerini anlatarak başlar. Sürgünün donuk duyguları yansır mermere ve suya. Karanlık, durgun, yosunlu havuz... Sürgün, belleği karanlık bir su" gibi saran uykudan yeni kalkmıştır; gövdesinin su gibi "kayıp" gittiği yataktan. Gövdenin anılan bastırır: Roma'da vaktiyle sevişilen suskun, kösnül kadın; daha eskilerde Istanbul'da sevişilemeden baskı yönetimine yitirilen, el değmemiş genç kız, bülbül şakıması gibiydikonuşması... Roma'nın simgesi çeşmeler sık sık belirir anlatıda, anılar ve düşler arasında. Sürgün, anıların denizinde yalpalayan "sarhoş bir gemi" gibidir. Navona Alanı'nın "Dört Irmak" çeşmesi Tuna nehrini çağrıştırırO'na; diişlenen vatana yönelir. "Tuna nehri akmam diyor"... '60 Devrimi... Ve diğer askeri müdahaleler, Tuna nehriyle özdeşleşen özgürlük özlemlerinin akışını kesen... Roma çeşmelerinden, tstanbul'un cami avlularındaki şadırvan seslerine uçarız, güvercin kanadıyla. Do kunulamadan yitirilmiş, sorguda can verilmiş sevgilinin konuşması gelir usa; "Cami avlusunda akıp duran su gibiydi konuşması, saydam, tek düze"... Öykü başlangıçtaki karanlık duyarlığa yakınlaşarak sona erer. Durgun su... "Suda susacak, su bile... Yatağında akıp giderken, sorguda can verenleri unutan belleksizsu..." Kösnünün anısındansa, şefkatinki dokunur yüreğe*... Öykünün hüznünde, kimi kez karanlık sessizliklere dönüşse de, berrak bir titreşimgibi akar "su" imgesi... Öykülerin üstün yazınsal niteliklerininaltında.erkekiçdünyasınıniçtenliğiyatar. "Bozkır" öykülerindeki erkeklerin cinsellikle ilgili iç dünyaları evet peniste odaklanır. Gerçekliğin öyküye yansımasıdır bu. Ancak, öykünün konuya yaklaşımında penis fetişizmi yoktur; Nedim Gürsel'in anlatısını pek çok erkek yazarın sığlığının çok üstüne yükselten, kadın okuyucuya seslenebilmesini mümkün kılan budur... Nedim Gürsel, erkek kahramanlarını insansal kimlikten kopaıtıp, bölüp bölüp penise indirgemez. Oykülerdeki erkekler organlarının beceriksizliğinden değil, baskı düzeni altında hırpalanan ruhsal bütünlükJeri çatladığı için cinsel sorunlara sürüklenirler.. Kitabın son bölümü "Bir Yazarın 'kü bu sorunsala değinmez. "Bahçedeki nar ağacı gibi kök salmak toprağa, felçli ve özlediklerinden uzak." (s. 104) "Çok şükür evlerin öneminden söz eden bir kadın yok yanında. Barda tek başına işkisini içiyor. Yarın da çekip gidecek işte." (s. 105) demelde yetinir... Ancak, kadının yerleşme isteğinin dışavurumu; Hydra adasının kayalara dayanmış sağlam evlerinde güçlü bir eğretileme bulmuş; Türk erkekle Yunanlı kadının ilişkisi, sevginefret bileşkesi bir aşkı gerçekten de andıran TürkYunan ilişkilerine göndermelerle zenginleşmiştir; öykü yazınsal açıdankusursuzdur. Kadının iç dünyası "Kumsaldaki Kadın"da yazar, yalnız bırakılmış kadının iç dünyasına girer. Özgür yaşayan ancak birlikteliğe muhtaç bir kadındır bu, analığı özleyen. Yazar iyi tanır bu dünyayı; öykü kahramanı da... Erkek, kadının acısını bile bile terkeder onu; suçluluğunu bastırmak için ilişkinin başını anımsar; kadının gebe kalmaktan korktuğu dönemi; suçluluğu erkeği intikamcılığa itmektedir. Sen mi istemedin çocuğumu bir zamanlar; işte, şimdi Vermiyorum onu sana!.. Öykü şaşırtıcı bir sonla yükselir... Terkedilmiş kadının iç dünyasından, uçup giden erkeğinkine atlarız... Anlatı şiirselleşir; "kadınla" "erkeğin" arasındaki gerçek fark belirir. Kadın çocuğu ve ilişkiyi, gövdesiyle istemektedir, etinde, gövde sıvılannda, sinir liflerinde... Oysa erkek, yalnızca imgeleminde... Imgelemdeki doğum, erkeğin suçluluğundan arınışı mıdır? "O, benim de parçası olduğum bu kusmuk yığını dünyada tek başına." (s. 112) "Kalçaları genişliyor birden, bacaldarı aralanıyor... Kadınlığı kaplıyor doğayı, çocuğumuzu gökyüzüyle öpüşürken doğuruyor." "Erkek" kadınla ilişkisine kök salmak istemeyedursun, Nedim Gürsel Türkçe'ye ve dünya edebiyatına iyice kök salıyor; oykülerdeki kurgunun, dilin güzelliğiyle, insancıl yaklaşımla... Yalnız o kadar değil; Türk ve dünya edebiyatına göndermelerle, kültürün bütünselliğini ve sürekliliğini vurguluyor. Ilk öykü Kafka'yı çağrıştırırken, son iki öyküde Yahya Kemal'e ("Ödül"), Cahit Sıtkı Tarancı'ya, Orhan Veli'ye ve Nâzım Hikmet'e ("Sorbonne Alanı") göndermeler yapılıyor. Ince ama güçlü bir yapıt "Sorguda"; Türkçe'den dünyaya uzanan bir sarmal... • * La Pieta: Acımak, şefkat anlamına Italyanca sözcük. Ua'nın çarmıhtan irtdirilmiş ölüsünü şefkatle kucaklayan Meryem heykellerine verilen isim... (E.A.) Sorguda/ öyküler/ Nedim Gürsel/ Can Yayınlart/124 s. SAYFA 7 Dört PortresP'nde, erkeklerin bildik duyarlıkları belirir; sorunlar kısır döngülere dönüşür; Sevgi üretmede zorlanma, bunun sonucu olan yorgunluk (veya yaşam yorgunluğunun yolaçtığı sevgi yaratabilme yetersizliği), yalnızlığa kaçış, yalnızlıkta keskinleşen duyarlık, mutsuzluk...Kisırdöngü yeni bir sevgiliyle aşılacaktır.yeniden kısır döngüyehapsolmaküzere. Kadın okuyucuya doğal ki sevimsiz gelen bu erkeksi duyarlık, Nedim Gürsel'in kaleminden güzelleşiyor. "Evler" geçmişteki Yunanlı sevgiliye bir güzellemedir. "Kadın"ın kök salma, erkeğin uzak ufuklara uçma istekleri, gerçekte iki cinsin değişmez içtepileri midir; yoksa birlikteliğin dar duraganlığında gelişen iki zıt kuvvet mi; kadın derinleşerek, erkek uzaklaşarak mi kırmak istiyor kaçınılmaz tek düzeliği... (Birlikteliğin yazgı olduğu koşullandırmasını kırabilen kadınlar, ailede kökleşmeyi düşünmeyebiliyorlar; üstelik yalnızlık acısına kapılmadan.) Öy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle