27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aykut Köksal'ın kitabı özellikle Modernizm / PostModernizm tartışmalarının bir kavram karmaşasına döndüğü güncel sanat ortamımızın temel bilgi eksikliğini kapatacak düzeyde olan bir çalışma. En önemlisi yazarın bu alanda çeviriye değil, kendine özgü fikirlere dayanması ve bu yolla özgün tartışma alanları açması. NECMİ SÖNMEZ azı" yazmak birçok anlam paydasında değerlendirilebilecek bir uğraş alanı olarak, yakıcı bir eylem. Neresinden bakılırsa bakılsın, kendini "yazı"yla tanışık kılan bireyin yaşamını değiştiriyor. Bazen yaşamak için yazmak, bazende yaşadığını anlamak, ona bir anlam verebilmek amacıyla "yazı"nın gerekliliği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Eğer yazmak edebiyat dışı bir alanda gerçekleşiyorsa, hem anlamı hem de etkileri "belgeselliğin" sınırboyunda dolaşarak bazen kuru bir "ada"ya dönüşebiliyor. Aykut Köksal'ın "Zorunlu Çoğulluk" isimli kitabı, öncelikle böyle bir tarihselliğe düşebiliyor, bazen de güncel yaşamın anaforu içinde sığınılabilecek bir "ada"ya sığınmış bir sanat yazarının kitabı olarak, hem içerdiği geniş hacimle, hem de hacminin içinde boğulmadan kendine özgü ses tonunu yakalayan özelliğiyle çok ilginç bir çalışma. Mimarlık ve sanat alanlarındaki yazılarını Cumhuriyet, Gösteri, Gergedan, ArredamentoDekorasyon, Yeni Dergi, Dünya gibi yayın organlarında okuduğumuz Aykut Köksal'ın (1952) yirmi ydı aşkın bir yazarlık serüveni var. Enis Batur, kitaba yazdığı önsözde, bir "imbikkitap" olarak tanımladığı "Zorunlu Çoğulluk'u "kunt harfler çetesi"nebenzetiyor. Köksal'ın kitabını, bir "ada"ya sığınmış bir sanat yazarının kitabı olarak değerlendirmiştim. Bunu söylerken amacım, yazarın ülkemizde bilinen anlamıyla sanat tarihi yazın anlayışını izlemediğini belirtmek ve kendini güncel sanat ortamından uzak tutarak nasıl farklı bir bakış açısı geliştirdiğini ortaya çıkarmaktı. Aykut Köksal, kıyaslamaya dayalı bir mantıkla, mimarlık, tasarım, tiyatro, çağdaş sanat gibi farklı alanları ele alan ve dünyada, Türkiye'de olup biteni sıkı biçimde takip eden bir yazar. Belki de Köksal'ın yazılarını ilginç kılan, onun sanat gündemini takip eden ama bu gündemin dar söyleminc girmeyen, uzakta S AY FA 12 "Y Aykut Köksal'dan Modernizm/ Postmoderniztn tartışmalanna katkı Zorunlu Çoğulluk kalantavn. üurunı boyleolun ca, kuracağı cümlelerin tüm s<> rumluluğunu kendi üzeriın alan, düşüncesini istediği nok tada ağırlaştırabilecek kadar "özgür" bir yazarla karşı karşı ya olduğumuz ortaya çıkıyor Burada "neden" özgür sö/ cüğünü tırnak içine aldığımı özellikle belirtmek isterim. Ülkemizde sanat tarihi yazarlarının ne yazık ki özgür olamama gibi bir geleneği var. Aslında bu alanda bir gelenekten söz açılabilir mi bilemiyorum. Çünkü 1960'lara dek Türk sanat tarihi yazarları üniversitede ya da Akademi'de devlet memuru, bazen de hem ressam, hem sanat eleştirmeniydiler. Daha sonra da bu alanda kalem oynatan birçok yazar konumları gereği özgür düşünüp düşünceleriniözgürceyazamadı. 1980'liyıllarda ise artık sanat yapıtı gibi sanat eleştirisinin de "pazara" düştüğünü gördük. Kuşkusuz Aykut Köksal bu oluşumların farkında ve bu yüzden olsa gerek dışarda duruyor, istediği zaman yazma, istediği zaman susma "özgürlüğünü" kullanıyor. Köksal'ın eleştirel bakış açısını belirleyen temel faktörlerden biri de kendisinin sıklıkla tekrarladığı, endüstri topluııuıııun san.aı ıle t.ınnı.sal lop lumun sanatınm farklılığı. Bu farklılık kitabın genel bünyesi içinde tartışmaya açılan, Modernizm, PostModernizm, Dekonstrüktivizm gibi konularda yazarın sergilediği ele alma mantığında kendisini belirgin kılıyor. Garip bir duruşa sahip yazar bu noktada: Düşüncelerini endüstri toplumunun dinamikleri üzerinde yoğunlaştırması gerektiğini biliyor, ama yazdığı dil Türkçe, yani endüstrileşme yolundaki bir kültürün dili, yazdıklarını okuyacak olanlar tarımsal toplumun özelliklerinden kendilerini sıyıramamış bireyler. Bu bağlamda sık sık temel kavramları ele alması boşuna değil Köksal'ın. Neoklasik, buyurgan mimarlık, mekân kavramı, PostModernist bakış açısı gibi genelde sanat ortamında sıkça kullanılan deyimler "Zorunlu ÇoğuÜuk"ta birer başlık olarak ele alınıyor. Bunun son derece öğretici bir yanı olduğunu anlamak zor değil. Belki de yaşanan kavram kargaşasına bir tepki gösteriyor yazar, herkcsin bilir gibi yaptığı aslında kavrayamadığı temel kavramları ısrarla tekrar tekrar kullanarak öğretici olmayı göze alıyor. Köksal'ın kullandığı dilin son de Fafflbakışaçısı Samrtn farkhhğı rece açık, cümlelerinin kısa ve metodik olması, "öğreticilik" hedefinin kitapboyunca koruduğu solukluluğu açık olarak ortaya çıkarıyor. Ancak bu öğreticilik biröğretmenin kullandığı ses tonuyla karşımıza çıkmıyor kitapta. Aksinc, Rönesans'tan 20. yüzyıla kolaylıkla sıçrayan, Edgar Varese'dcn Escher'e geniş bir yelpaze için söylcyeceklerini özctleştırebilen, tartışma açıcı bir söylemle karşı karşıya olduğumuzu duyumsatıyor. Kitabın "Mimarlık ve Sanatta Dilın Süreksizliği" alt başlığı, yazarın, sanat tarihinin kendine özgü olarak gerçekleştirdiği sanılan "sürekliliğıne" karşı çıktığını gösteriyor. Bu alt başlığın hangi hedefe ok gönderdiğini anlamak için kitabın "Kurmaca DillerÇağı" isimli ilk bölümünü büyüteç altına almak gerekecek. Köksal bu bölümde, Bauhaııs'un Modernist kopuşu gcrçekleştirirken kullandığı mantıktan yola çıkıyor ve hemen ardından buna karşı çıkan PostModernistlcrin "kurmaca dil yaratma özgürlüğü"ne getiriyor sözü. Bu yaklaşım, kitaptaki birbirine karşıt, ama "eş" yazılardan da anlaşılacağı gibi bir metot olarak kullanılmış. Köksal "süreksizliğin" altını çizmek için contra adversus'u devreye sokuyor. Neden? Çünkü çağdaş sanat tarihini ilginç kılan ve sürekli olarak canlı tutan özellik, Köksal'ın kullandığı "eşkarşıtlıklar" dünyasında yatıyor. Türk sanatınm, dolayısıyla Türk izleyicisinin yabancı olduğu bir kavram bu. Çünkü ülkemizde Kübizm başta olmak üzere birçok Modernist akım Batı'dan bir gereklilik olduğu için ithal edildi. Bu yüzden sanatçılarımız Kübist resim yaparken neden Izlenimci lik'iterkettiklerinianlayamadılar. Kübizm'i doğuran "nedensonuç" ilişkisinin düşünsel yanını Türk sanatı kavrayamadı. Aynı hastalık bugün Modernizm/PostModernizm tartışmalarında kendini gösterdi. Günümüzdc birçok Türk sanatçısı Post Modernizm'e bir can simidi gibi dört elle sarılıyor. Neden? Çünkü Post Modernistlcrin kurallara dayalı olan her şeyi hayırlamalarını, kendi yetersizliklerini kapatacak bir pcrde, gökten zembille ınmiş bir fırsat olarak görmeleri yüzünden. Bu yüzden olsa gerek son zamanlarda "Biz Batı'yla aynı kalitede sanat üretiyoruz, ama periferide yaşadığımız için bizi tanımıyorlar" düşünceleri yüksek sesle söylenmeye başladı. Aykut Köksal'ın kitabı özellikle Modernizm/PostModcrnizm tartışmalarının bir kavram karmaşasına döndüğü güncel sanat ortamımızın temel bilgi eksikliğini kapatacak düzeyde olan bir çalışma. En önemlisi yazarın bu alanda çeviriye değil, kendine özgü fikirlere dayanması ve bu yolla özgün tartışma alanları açması. Yazarın ikinci kitabını yayımlamak için yirmi yıl bekJememesi gerektiğini düşünüyorum. • Zorunlu Çoğulluk/ Aykut ATTYayınlart/168s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P Köksal/ SAYI 2 4 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle