01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Watt, yüzyıla damgasını vurmuş birkaç yazardan biri olan Samuel Beckett'in yazdıgı ikinci "roman." 2. Dünya Savaşı sırasında yazılmasına ve Beckett'in Fransız direniş hareketine aktif olarak katılmış olmasına ragmen savaşla ilgili hiçbir şey içermiyor. Peki neyle ilgili bu roman? Hiçbir şeyle! Olay yok! Karakter yok! Üslup cambazlıkları yok! Ne var peki? Watt diye bir adam var, gülmeyi bile bilmiyor, sessiz sinema komikleri gibi yürüyor, acayip bir biçimde konuşuyor. Garip bir "anlamsal kesinlik" ihtiyacı içinde, her şeye bir de kendisinin ad vermesi; zihninde en sıradan işlerin (sözgelimi bir köpeğe yemek verilmesinin) olası bütün yürütülüş biçimlerini gözden geçirip en akla uygun biçimde yeniden kurması gerekiyor. "Olay" bundan ibaret. Başka ne var; eşi benzeri olmayan, müthiş bir kara mizah, "insan türünün soylulugu" denen şeyin, özellikle de insan zihninin abuk sabuklugunun acımasızca teşhir edilmesi, olağanüstü yalın ve karmaşık olmayı inanılmaz bir biçimde birleştiren bir de dil var bizce. "düldürürken can acıtan" bir kitap. "Zor" metinler okumayı göze alanlar için vazgeçilmez... "Rasyonel" toplumların temsilcileri olan bir eşcinsel ressam, bir antikomünist ve bir roman yazarı "kaderci" insanların yaşadıgı bir ülkede; Tunus'ta karşılaşırlar. Çölde, bir türlü anlaşılamayan Araplar arasında ve her şeyi alt üst edebilen büyülü Afrika'da bütün dış etkenlerden uzak kendileriyle başbaşadırlar... Highsmith'in büyük bir ustalıkla kurguladıgı bu buluşma ile Dostoyevski'den Nietzsche'ye kadar birçok fikir adamını meşgul eden "suç", "ceza", "adalet" ve "vicdan" kavramlan hayattaki karşılıklarını bulup, yaşamaya başlarlar. Afrika güneşinin saklanmayı imkânsızlaştıran aydınlığı yalnız ve sevgisiz yaşayan ama kibirlerinden vazgeçmeyen aydınları bu hesaplaşmaya zorlar sanki. Üstelik bu, klasik polisiyenin vazgeçilmez ögeleri olan kan, silah ve kahramanhk figürlerine başvurulmadan yapılır. Edebi ve diri bir gerilimle insanlar hem kendi içlerindeki hem de ait oldukları kültürlerin derinliklerindeki "kara aynntılar"la yüzleştikleri bir yolculuga çıkarlar... Murdoch'ın ilk romanı olmasına karşın en başarılı yapıtlarından biri olarak degerlendirilen Ağ, hayatını ucuz romanlar çevirerek kazanan bir yazarın, geçmişiyle ve kendisiyle hesaplaşması üzerinde odaklanıyor; Murdoch, bu yazar özelinde insanın, rastlantıları ve öteki insanları dikkate almadan, hayatını kendi tasanlarına göre ne ölçüde yaşayabileceğini sorguluyor. Yazarımız geçmişinde çok önemli bir yer tutmuş olan dostları ve daha önemlisi aşklarıyla tekrar yüz yüze geldiginde peş peşe, çok eglenceli bir sürü bocalama anı yaşar; her şeyi yanlış anlamış, kimseyi dogru dürüst tanımayı becerememiştir. En sonunda kendini, kendi hayal ve düşüncelerinden oluşan bir agm içine kapattıgını anlar. Bu yakıcı bir aydınlanma anıdır, ama yıkıcı olmaz. Diger insanları kendi tasarımlarına indirgenemez tekillikleri içinde gördügü, her şeyi bilme ve denetleme tutkusundan vazgeçip sadece sevmeyi, Öteki'ne açılmayı denedigi anda Sanat'a da ilk kez gerçekten açılabilecegini kavrar. Çok meraklanacak, çok eglenecek, çok düşüneceksiniz. YAKINDA: Demokrasi ve Sivil Toplum/John Keane, Ekotopya/Emest Callenbach, Televizyon: Olduren Eğlence/Neıl Postman, Daha Az Devlet Daha Çok Toplum/Rolf Cantzen Guernica'da Ağaç Var mı?/Juan Antonıa de Blas, Afrodit'in Başkaldırısı III/Lawrence Durrell İnsan Postuna Burunmuş Kopek/Ingvar Ambjörnsen AYUNTI Pıyer Lotı Cad 17/2 34400 Çemberlıtaş/lstanbul Tel 518 76 19Fax 516 45 77 ayrıntılar önemlidir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle