Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Edebiyatın gercek düsmanı vasatlık Türkiye'de özellikle 'Ölü İsmail K; Ordunun Generali' adlı I | llll I ,„ Canavar romanıyla tanınan Kadare, büyük edebiyat yapıtları ile zorba yönetimler arasında doğal bir çatışma olduğu kanısında. Kadare'ye göre, siyasal rejimler büyük edebiyat yapıtları karşısında güçsüz. Kadare, Sırpların Bosna'da işledikleri insanlık suçlarını kınıyor ve Sırp yazarları vicdanlarıyla hesaplaşmaya çağırıyor. Kadare, eski Yugoslavya'daki çatışmanın altında 'Büyük Sırbistan' masahnın yattığı görüşünde. l I (»Klll \l \ <.| M k\l ' 1940'tan bu yana Paris'te yaşayan Arnavut Yazar hmail Kadare: ' " I I lkemizde ölü Ordunun Generali, Diiğün, Canavar gibi ro II manlarıyla tanınan Arnavut ya^ ^ zar İsmail Kadare, ülkesinin en ünlü edebiyat adamı. Romancılığının ve öykücülüğünün yanı sıra bir şair ve denemeci de olan Kadare'nin yapıtları bugüne değin kırktan fazla dile çevrildi. Adı son ydlarda Nobel Edebiyat Ödülii adayları arasında da geçen Kadare 1990 yılında ülkesi Arnavutluk'tan ayrılarak Paris'e yerleşmişti. Geçenlerde Newsweek'ten Ken Shulman'ın sorularını yanıtlayan elli yedi yaşındaki yazar, nitelikli edebiyatın en büyük düşmanı olarak vasat edebiyatı görüyor. Kadare vasatlığın totaliter ülkelerde rejimden, demokratik ülkelerde de piyasadan destek aldığını vurguluyor. Shakespeare'den hep yapıtlannızı en çok etkileyen yazar olarak söz ediyorsunuz. Diktatörlüğün hüküm sürdüğü ülkelerde yaşayanlar Shakespeare'e, özellikle de Hamlet ve Macbeth'e çok yatkındırlar. Shakespeare'in buyapıtlarında hortlaklar ve cinayetlerle dolu belirsiz, karanlık bir ortam bulurlar. Sanki komünizm için yazılmıştır bu oyunlar. Shakespeare'in yapıtları hiçbir zaman yasaklanmamıştı, oysa sizin yapıtlarınız yasaklandı. Shakespeare hiçbir zaman iç sürgüne zorlanmamıştı. Yazarlar bazen ülkelerindeki rejimle uzlaşabilirler, ama ille de o rejimin uşağı ya da sözcüsü olmaları gerekmez. Sözgelimi, Goethe de, Vergilius da, Cervantes de siyasal muhalif C U M H U R İ V E T K İ T A P SAYI 2 0 2 İsmail Kadare değildiler. Ama siz gene de edebiyat ile iktidann özünde çeliştiklerini söylüyorsunuz. Büyük edebiyat yapıtları ile zorba yönetimler arasında doğal bir çatışma vardır. Örneğin Ovidius tarihte totalıter bir devlet tarafından sürgüne gönderilen ilk yazardı. Nedenini ise bugün bile bilmiyoruz. însanları hiçbir açıklama getirmeden sürgüne göndermek, totaliter yönetimlere özgü bir ce zadır. Peki, totaliter bir devlette yazarın görevi nedir öylleyse? Yazar yapıtlarında özgürlüğü korumaya çalışmalıdır. Örneğin Arnavutluk'ta siyasal eylemde bulunmak olanaksızdı. Bizim rejimimizde yaşamak 1930'larda Stalin yönetiminde yaşamak gibi bir şeydi. Aslında Stalin döneminden de kötüydü, çünkü bizim diktatöriimüz Stalin'den akıllıydı. Tek etkili protesto edebiyat ve dildeydi. Nedenetkiliydi? Siyasal bir rejim büyük edebiyat yapıdarı karşısında güçsüzdür. Arnavutluk'taki komünisder resmi bir dil yaratmaya ve ülke edebiyatını çarpıtmaya çalıştılar. Ama yazarlar yaratmaya ve dülerini zenginleştirmeye devam ettiler. Bütün bu yıllar boyunca bir zafer edle edilebildiyse, bu Arnavut dilinin komünist yönetim altında bile doğal gelişimini sürdürmüş olmasından başka bir şey değildir. Ülkemizdeki diktatörlüğün son yıllarında rejim çatırdarken tuhaf bir şey oldu. Halkımız cenaze törenlerine çok kalabalık bir biçimde katılmaya başladı.Cenaze törenlerine gitmelerinin nedeni, orada ezeli ve edebi bir şey, komünist propaganda çölünün dışında bir şey bulmalarıydı. Cenaze törenlerinde doğal, insani bir dille karşılaşıyorlardı. Partiden değil, ölümden, ölümlülükten söz ediliyordu. Başka bir dünyada yaşamak gibi bir şeydi bu. Edebiyatın tek düşmanı totaliter yönetimler midir? Büyük edebiyatın gerçek düşmanı vasat edebiyattır, bu ikisi arasındaki savaş müthiştir. Vasatlık dünyanın dört bir y anında çok güçlüdür. Totaliter ülkelerde rejim vasatlığın yanında yer alır. Demokratik ülkelerde ise vasatlık piyasa tarafından desteklenir ve güçlendirilir. Gerçek edebiyat pek az insanınsorunudur. Günümüzdetelevizyona çıkan herhangi bir yorumcu, Körfez'de ya da Bosna'da askeri bir harekâta komuta eden herhangi bir general bir 'best seller' yazabilir. Artık herkes yazar oldu, ünlü mankenler bile. Bir gün beni Claudia Schiffer'le karsılaştırabilirler. Ülkenizden ayrılmanızdan bu yana rolünüzde nasıl bir değişme oldu ? Birçokları beni Vaclav Havel 'e ben zetmeye çalıştılar, ama HaveFin ülkesindeki diktatörlüğün yıkılmasından sonra politikaya atıldığını unutuyorlardı. Rejimin hâlâ çok güçlü olduğu Arnavutluk'ta ise benim durumum çok farklıydı. Benim tek rolüm yazarın rolü olmuştur. Ama yazarın rolü, bulunduğu ülkeye göre değişir. ABD, Fransa ya da İngiltere gibi ülkelerin yazarlara gereksinimi yoktur, çünkü onlar kendilerini başka yollardan tanıtabilecek kadar büyük ülkelerdir. Oysa Arnavuduk, zavallı Arnavutluk çok küçük bir ülke. Yazarlara gereksinimi var. Benim işim ülkeme dünyada bir kimlik kazandıran kitaplar yazmak ve yayımlamak. Toplumun vicdanı olmak gibi bir rolünüz de var mı ? Belki. Anormal bir dünyada normal edebiyatı yaratmak ve korumak gereldidir. Örneğin, Eski Yunan tiyatrosunun tümü ülkenin vicdanını Troya Savaşı'nda işledikleri suçlardan arındırma çabasından başka bir şey değildir. Eski Yunan yazarları suçlarıyla yüzleşmeden büyük bir uygarlık kuramayacaklarını anlamışlardı. Ne yazık ki bu tarihte pek az görülmüştür; Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'da, belki bugün Bosna'da ya da îsrail'de. Geçenlerde bazı Sırp yazarlarla konuşurken Eski Yunan ve onun tarihsel suçundan söz açtım. Sırp yazarlara, "İnsanlara baskı uygular ve zarar verirseniz, vicdanınızla hesaplaşmak zorunda kalırsınız," dedim. Söylediklerimi müthiş buldular. Sırp yazarlar tarihsel suçlarıyla yüzleşmeye hazır mı? Bazıları hazır, Eski Yugoslavya'daki çatışmanın nedeni, büyük Sırbistan masalı. Oysa bugün dünyanın masallara ya da efsanelere değil, gerçeklere gereksinimi var. • Çevtren.CelMÜSTER ölü Ordunun Generali / İsmail Kadare IÇevAttda Tokatlı Necdet Sander /CanYayınlan/240s. Canavar I hmail Kadare /Çev. Aykut Derman ISımavı Yaytnları I 160 s. SAYFA 11