Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dikkat: Ataol Behramoğlu her an bir bisikletle dünya turuna cıkabilir... İlk şiir kitabı "Bir Ermeni General" 1965 tarihini taşıyor Ataol Behramoğlu'nun. O günden bu yana geçen 28 yıl içinde tekrar baskılar da dahil olmak üzere 20 kitap yayımlamış Behramoğlu. Geçtiğimiz günlerde de şiir üzerine yazılarını "Yaşayan Şiir" ve son beş yılda yazdığı şiirlerini "Sevgilimsin" adlarıyla kitaplaştıran Behramoğlu'yla şiiri üzerine konuştuk. ENVER ERCAN B ır konuşmamızda, "çocukken zamanı durdurabilmek için yürüdüğüm yolu geriye yürürdum" demisti Ataol Behramoğlu. Nedendir bilmem aklımda kalmış bu sözü. Yenı kitabı "Sevgilimsin"i okurken bırden irkildım. 1942 doğumlu olduğu yazıltydt arka kapakta. Yani 50 yaşını asmtstı Bebramoğlu. Tuhafima gıtti bu. Çünkü 34 ytldır tanıyordumonu. Hatta birlikte çalısmtstık bir süre. Vehepbende)5yasbüyükcoskulu bir ağa • bey imgesibırakmıstı. Öysa 50yasmıasmıslt iste. Ama kendisıyle konusmaya giderken zamant durdurmak için simdı neler yapttgım değıl de, o deltkanlt coşkumnun kaynağını soracaktım önce. Sordum da... "Zamanın geçiciliği duygusu beni çok erken yaşlarda yakaladı ve yaraladı. Aynı yerlerde aynı şeyleri yaparsam zamanı belki durdurabileceğimi düşünürdüm... Bir şeyde derinleşmek, sürekli olarak aynı şeyi yapmak... Geçtiğim bir yoldan aynı şekilde bir daha, bir daha geçmek gibi... Ya da geçmektc olan bir saniyede, o saniyeyi derin biçimde zihnime kazımak... Bazı geceler uyanır, aynı odada yattığımız kardeşlerimin nefes alıp verişlerini dinler, yandaki odada annemle babamın uyuduklarını ve tiim bunların geçeceğini düşünürdüm... Hayatımın çeşitli dönemle rinde bu duygu hep yakaladı beni... Bursa'da bir sabah, (artık ilk gençlik yıllarındaydık), kardeşlerimden biriyle, bir yolculuk için, erkenden çıkmıştık evden... Annemiz pencereydi... 'Bak' dedim, 'bu sabahı, penceredeki annemizi unutma...' 'Ne adamsın', filan gibi bir şeyler demişti kardeşim... 6O'lı yılların başlarında, bu kez gençlik arkadaşlarıyla, (Haluk Şahin, Murat Belge, Yalçın Yusufoğlu, belki daha başka arkadaşlar), Taksim Alanı'nın köşesindeki kahvedeydik... Ya çok güzel bir sabah, ya bir akşamüstüydü... 'Çocuklar..' demiştim, 'şu dakikaları, şu anda çok genç olduğumuzu unutmayalım...' Bütün bunlar, hayatın geçip gitmekte oluşu, beni hep etkiledi, bugün de etkiliyor... Yaşanan bir an'ı derinliğine yaşamak, zaptetmek... Zamanla umutsuz bir yarış, bir boğuşma... 'Delikanlı coşku' dediğin şeyin kaynağında böyle bir şeyler olsa gerek... Umudumu hala yitirmiş değilim, ama bir yerde derinliğine durmak, hem hep hareket halinde olmak... 'Zamanın hem durduğu hem devindiği bir yer...' Ya da 'değişmez ve değişken olan, sonsuzca...' Kimi şiirlerimdeki dizelerle. Yanıtı iyi, güzeldi, yine de "Sevgilimsin "dekisiirler hep sevgilinin "gözünün içine bakan'şiirlerdi. Ve "Bu ask burada biter ve ben çekıp giderim"demiyordu biçbiri. Yoksa yitirmekten korkmaya mı baslamıştu Merak edtyordum doğrusu... "Haklı olabilirsin... Sahip olduğum şeyleri kaybetmekten biraz daha korkar olduğum doğru... Fakat ben 'yüreğimde bir çocuk cebimde bir rovelver' taşıdığım günlerde de korkardım kaybetmekten... Zamanın geçiciliğiyle ilgili duygu gibi, bu çelişkiyi de hep yaşadım... Sanırım ilk kez Andre Gide'de rastladığım bir söz beni çok etkilemişti (İncil'den bir söz, yanılmıyorsam): 'Hayatınızı kaybetmeden onu kazanamazsınız...' Ûk aşkın bitişinde bunu acıyla yaşadım. Bitmesini istemiyordum, ama bitmişti, yapacak bir şeyinı yoktu... 'Dönüşü olmayan yerlere gitmek ten başka... Bırakıp gitmek hep zor oldu, ama bırakıp gitmek gerektiğini hep biliyordum ve hep yaşadım... Bursa'dan, Ege'nin tüm körfezlerinde yüzmek amacıyla, tek başına otostopa koyulduğumda, 20 yaşındaydım.. BursaBandırma arasında, bir ağacın dibinde, annemin kızarttığı köftelerin paketini açarken birden geri dönmek istediği yükseldi içimde, gözlerimden özlem yaşları boşandı... Fakat sürdürdüm yolculuğu... Bandırma iskelesinden denize balıklama atladığımda, içimde geriye dönük bir özlem yoktu artık... tersine, ileriler, dayanılmazca çekiyordu beni... Çok sıcak bir sabah Izmir'e yürüyerek girerken ayaklarımın altıkanıyordu, ama mutluydum. Yolculuğum bir ay kadar sürdü... Ege'nin tüm körfezlerinde yüzdüm, sayısız imaj birikti zihnimde! O bir aylık süre, hayatımın en olağan üstü dönemlerindendir... Yitirmekten korkuyorum, evet ama sözgelimi, bisikletle bir dünya turuna çıkmak, hala çekici bir düşünce olarak görünüyor... Günün birinde neler yapabileceğimhiçbellideğil..." Ktzmadan, tane tane yamtltyordu beni Behramoğlu. Ama ktpır ktpırdı oturduğu yerde. Ben deöyle... Birden avağa kalkıp yüruyüse çıkaltm dedim. Şastrmadı. Hatta birer pankart bile alabilirdik ellerımize. Ama çekindim bunu soylemeklen. Çünku artık yalmzca yuruyuse çıktyordu insanlar. Ama is "yurüyüs" olunca ya çocukça bulunuyordu ya "köyluce". Hele pankart!.. Herkesi kendimizeguldürebilirdik. Çünkü "yuvarlantp gttmeye" alışmtstt insanlar. Yastyorlardı iste, "siirsiz, }ikayetsiz."Yürüyüşfikrionundabosunagitti. Çtkttk. Sokağa değıl, "sokaklara"... Bir marsı usul usul mırıldansamtydık acaba? Onun da aklından aynı seyler geçryordu sanki. Birbirimize baktp vazgeçtik. Söylesimiz "Sevgilimsin"den baslamıstı ama, ben daha gerilere, ta ilk kitabına getirmek istiyordum sözü. İlk kilabtn "Bır Ermeni General"de en çok neyi merak ediyorum btliyor musun? Adını... Yoksa bölücu propaganda yapmak için mi bu adı seçtin? • " 'Bir Ermeni General', aslında, 'Üvercinka'dan, 'Yerçekimli Karanfil'den 'Dünyanın En Güzel Arabistanı'ndan, 'Galile Denizi'nden farklı bir ad değildir... Ya da ne bileyim, 'Çingene Baron' gibi bir şey belki... Bir uyumsuzluk simgesi, bir yenilik arayışı... Bursa'da bir resimşür sergisi açmıştık... 'Bir Ermeni General' adlı şiirim de vardı. Vali, bursa'da ziraat müdürü olan babama, 'Senin oğlan ne diye böyle şeylerle uğraşıyor...' diye yarı tehditli bir sitemde bulunmuş... Ama tabii ki şiir yerinde kaldı. Sonraki yıllarda.SovyetlerBirliği'ndeTürkolojiEnstitüsü'nde tarihçi ve türkologlara bir konuşma yapıyordum... Arkalarda duran C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 2 0 2 SAYFA 12