Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cağımız ayrılık cağıdır Albert Camus, "Yabancı" ve "Veba" gibi daha sonraki başyapıtlarının ilk ipuçlarını verdiği bu günlüğünde yüzyıhmızın değişmeyen yüzeyselliğini tiksintiyle özetliyor. OSMAN AKINHAY Albert Camus ve "Amerika Günlükleri" ş k , başkalannı ve ba$kaları dola\ı»nxla hendımızi tncıtmektir. Zalim ycryuz/ı' llırşeye dokımmama yı ne kadar hecerehiliriz? Tam surguniı neredc bulacağız? " Albert Camus angimiz vaşamımızın ufak bir anı, belli bir kesiti ya da genişçe biı döneıninde (belki bütun omrumuz boyıınca) neden varolduğumuzu ve ne için yaşadığımı/ı tam olarak ifade edeıncmenin bikmtısını çekmemıj, bangimiz içinde bıılunduğumuz ortam ve kokuşmuş insan ilişkilcrindeıı ivice bezip salim bir kafayla kcndimi/i dinlemck, hayatla ilişkiıııizi yeniden adlarıdırmak, hayatın zihnimizdeki .tnlamınıtarif etmeküzerc bir yerlcrı. kaçmaya sığınmamış, hangimiz bıyolojık varulu^umuz ile sosyal varoluşumuz arasındaki yıımuşamaz gergınlığın sırtımıza yüklediği külictlcrden, lıavalımızı sürüklcdiği ^izofrcnlik par^alanmalardan kurtulmak amacıyla birtakım sabitliklere dayanan mücadfldcrc gözü kapalı atılmaktan medet ıımmamışızdırki? duğumuz için, postmodern birçağdan vahşi bir savaşın henüz bittiği "hür dünya"ya dönüp baktığmızda eski sularda yeni bir balığın yüzmediğine bir defa daha tanıklık etmiş oluyoruz. Albert Camus de ilkini tantnmamış bir gazeteci olarak, ikincisini de uç yıi sonra yıldızı parlamış bir yazarın ilk ve son yolculuğu olarak yaptığı Amerika gezileriyle ilgili bu günlüklerinde, kendisinden beklenebileceği gibi, hep bu tarifsiz, nedensiz, aıılamsız, öylesine çöken ama bir türlü gitmek bilmeyen iç sıkıntısını yazar durur. Örneğin, insanın çaresizliğini ve sonuçsuz "kendine ulaşma" kavgasını şu sözleriyle ifade eder: "Yıllarca yaptığım gibi, yine geminin bıraktığı izin ve köpüklerin suyun yüzeyinde oluşturduğu şekillere, birgörünüp bir kaybolan bu şerite, bu akışkan mermere bakıyor... yine uzun zamandan beri beni alıp götüren ışığın, suyun ve denizin olağanüstü çiçeklenişinin bendeki tam yansısını arıyorum. Nafile! Benim i«,in hep yinelenen bir simge bu!" Anlamsızlığın kör ucundan kurtulmak mümkün değil midir ki? Camus'nün gezisi bu nafile arayışlarla sonbuz bir düello gibidir sanki. Aradığı belki arayışın kendisidir. Belki neyi aradığını kendisine bile hiç telaffuz etmemiştir. Buna rağmen gözü, gözle görülenin arkasında, daha arkasında yatanı açığa çıkarmaktadır. Bu ama(,'sız serüven belki Camus'nün bütün edebi hayatının da bir öyküsü olacaktır. Göçmen polisinin kuşkulu bir gazeteci olarak karşdamasıyla ABD'ye ayak basan Camus bu ülkede karşıla^tığı her şeyde, beğensin beğenmesin, eksik olan bir şeyler görür. Kudretin ve gücün başrolde oynadığı bir dünyadaki gözlemleriyle izlenimleri hep boşunalığa, anlamsızhğa dairdir. Öyleki, postmodern kuramcıların kuiakları çınlasın, bu ülkenin bütün insanları "Ikinci sınıf bir iilmden çıkmış gibidirler". İnsan üişkileri sıcaklıktan yoksundur, yüzeyseldir. Dilin yerini reklâm almıştır. Guy Debord'un "gösteri toplumu"nun ipuçlarıseçilir belli belirsiz. Cömertlik iseancak kudretin eli açıklığıdır.Peki, ya derinlik? Camus'nün gözünü diktiği deC U M HU RIY E T K İ T A P S A Y I 187 H AlbertCamus Yaşadığınıız bu hayat gerçek nıidir rüya mıdır, sahicı midir, doğru ya da yanlış diye ölçütlere vurulabilir mi; bundan emin olarnıyoruz. Oysa yaşadıgımız bir hayat var ve bu hayattan (^oğu zaman bir şey (ya da bir şeyler) bekliyoruz. Beklediğimii'. ölçüde alamazsak huzurspz, geçimsiz, sorunlu ya da hasta oluycnu/. Gelgelelim, beklediğimızın ne olıiuğunıı dalii doğru düriist bilmiyoruz ve bilmediğimiz ölçuSAYFA 18 de tatnıinsizliğimizin üstüne üstüne gidip iyice deriııleştiriyoruz. Gün geliyor, olmadık yer ve zamanlarda kendimize döniip, "Yoksa bir türlü yakalayamadığımız tılsımlı bir anahtar mı var?" diye soruyoruz. Bu sefer de "haydi, bu anahtarı kejiedelim" diye nal ile çabalara giriyor, beynimizi çatlatan cevapsız sorıılarla boğuşııyor, diğer butün taaliyetlerimizi askıya alıyor, bazen hakikaten bu uğurda canımızı feda ediyoruz. Gene de en içimizdeki huzursuzlu ğu dindiremiyor, sorunun gelip gelip "varoluşumuz"da düğümlendiğini hissediyor ve benliğimizi ferahlatacak cevabı buJamadıkça "varoluş problemimiz"in günden güne ağtrlaşmasına karjjikoyamıyoruz. Üstelik bu satırları yirminci yüzyılın bitmesine çok az bir zaman kala, bundan yaklaşık elli yıl önce kaleme alınmış kısacık bir günlük kitabının, hayatın saçmalığı, geçicüiği ve uçuculuğu üzerine çagrıştırdığı düşünceler olarak kâgıda döktüğümüzün de farjcında ol