Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
değişik giyim tutkusunun, her fotoğrafta başka bir kimliğe bürünen 'çılgın' coşkusunun altmda o an var olan ve zamanla daha da çok koyulaşacak olan bir Wooli ve Bernhardt hiiznii, kırilganlı^»ı vardır. Tetikte'nin karşılığı pentimentodur.Derindeki asıl çizginin, gerçek miihürün su yüzüne ihbarı... Bir ikinci örnek: Otuzların Kadını öyküsünün sonunda otuzların kadınının yağlıboya portresinin betimlemesi vardır (s. 27). Giysi ayrıntılanyla betimlenmiş ve şunlar eklenmiştir: "Sanki arkasından gizlice yaklaşıp şaşırtmak isteyen iki pembe el beline sarılacağına omuzbaşlarını tutmuş. Geriye atılmış kollarıyla kanatlanmaya hazır. Fatma Ilanımın yırtığını alelacele tutturduğu etek portrcye ginnemiş. Ressamın alna düşürdüğü ışık parçasıysa çok belirgin. ' Üç soru! Neden kanatlanmaya, uçmaya hazır; neden eteği portreye girmemiş ve ressam neden alnına ışık parçası düşiirmüştür? Evet, otuzların kadınının narinliğindcn söz edilebilir (uçacakmış gibidir) ve yırtık eteğin sakilliği onun zerafetine uymaz. Ama bir de bakınız sayfa 8, yusufçuk bale giysisi! Otuzların kadını kişiliği ve görüntüsüyle Anna Pavlova ile birleşir. Yusufçuk narin bir kuştur. (Balerin ve otuzların kadını gibi.) Kanatlarıhep açıktır. Kısa ayakları vardır ve Libellule yusutçuk kadın heykellerinde ayaklar yapılmaz. (s. 13'te otuzların kadınının kızı olan yazar da duşıın altında kollarını iki yana açarak yıkanır.) Böyle ince bir betimlemenin yazarı ışığı nıodelin neresine düşürtebilir, aklın, duygunun odağı olan alından başka? (Bkz. Sarpsarı dönüş yolu, s. 36, İngiliz otuzlajın kadınına: "Başını sola eğince pencereden vuran güneş ışığı saçlarının kızılını açtı biraz, GENİŞ ALNINA bir hale düTÜRKÇE: Tomris Uyar'ın Türkçe'yi kullanmadaki ustalığını vurgulamak bay Palice gerçeğini yinelemek gibi olacak ama şu söylenmeli: Tomris Uyar bile isteye, zorlama, özentili bir söylem oluşturabilecek kadar usta bir yazar. Alatav öyküsünde yazara mektup yazan genç kızın bir şirinlik, sıcaklık da taşıyan takırtıh Türkçesi: (...) üstesinden gelemediğim 'sorularıma yanıtlar getirirseniz?' (...) Bunları giyen yaşıtlarımın ne gibi bir 'üeti vermek' istediklerini düşünüyorum. (...) Bu yanlış izlenimi düzeltmek 'adına' (...) Kısaca solcuların o görüşleri değil, o görüşleri aktardıkları dil bana 'yadırgı geliyor'. Öykülerin adlarıyla anlatım tekniklerinin benzeşlik gösterdiklerini söylemiştim. Örneğin Gelgit'te dolaylı söylemle verilen Cdiscours indirecte' anlatıcı 3. tekil şahıs kullanıyor , ama optik bakış açısı anlatıcının değij kocanın bakış açısı) otuzların kadınının kocasının düşüncelerinin, içkonuşmalarının "Lâkin... Gerçi" almaşığıyla sürmesi, öykünün adının anlatım tekniği üzerindeki izdüşümüdür: Gelgit. Öte yandan lâkin ve gerçilerle sürüp giden bu anlatım biçimi, kocanın 'arada'kikonumunu,güvenüirbirsevgili olmadığını, bencilliğini; kişiliğinin de ekstremler, çelişkiler arasında gidip geldiğini imliyor. Yer darlığından burada bütünüyle aktaramadığım, yazarla annesi arasında geçen, eşsiz güzellikteki düşsel diyalogda, yazarın zoru zoruna, imalarla, dolaylamalarla belirttiği duyguları, sevgisi öyle bir kreşendoyla ivme kaza nır, tavını bulur ki son replik; "Çocukken de sözcüklerini seçmede, sevgini belirtmede tutumlu davranırdın. Harçlığını bir günde harcardın da hiç değilse borç verme keylini esirger din benden. ödünsüzlüğüm işine yaradımıbari? Belki, ama seni çok özledim anne."duyguyla yapılan son müzik vıırusu olur; vuruşu da değil damlası: Bir büyük şairimizden esinle, "Taşıran Damla"! • "İstanbul'u hep İstanbıılluların dışıııda" düşiinen, "İsemal Özer tanbul un hep çjlın. Şiirlerle nıamış bir kapı ar dında, aranıp sorul İstanbul ınaınış bir adreste vaşadığını" biliTi bir ozan, elbette "lst.ın bul" sayacaktır ken dini. Kendini İsuııı bul sayan bir ozanın seçipderlediğişı irler de yaşayan bir İstanbul'u anlaıacaktır. "Şiirin serııveni içinde, cunı huriyet dönemi boyunca vaşantımi/'ii yöneltilen çeşitli bakışlardan bir ıop lam"la.İstanbul'u yalnızca bir "özlem ", bir "yakmma " nedeni saymıyorsanız, h>\ seçkiyiokumalısınız. • Şiirlerle İstanbul / Derlcrne. Kemal özer I Yordam Yaytnalık 112H sayfa I 12.0U0. TL. Kemal Özer'den Bir Baska İstanbul • stanbul belki de şiirimizde en çok sözü edilen şehirdir. Hep güzelliklerinin anıldığı duygusu vardır içimizde. Ancak dikkatli bir göz ayırt edebilir, İstanbul'u anlatan' ların Türkiye'yi anlattığını, sır.ıf ayrımının en keskininin, baskıların en dayanılmazının gün gelip burada yaşandığını. OzanJarın da dikkatinin bu ' noktada yoğunlaştığı, ancak bir İstanbul şiirleri seçkisinde görülebilir. Kemal Özer, Şiirlerle İstanbul adlı derlemesinde bence bu durumun altını çizmiş hem de kırka yakın ozanın altmışşiirjyle. Şiirlerle İstanbul, değişik, daha doğrusu bugüne kadar güldestelerde, seçkilerde pek alışık olmadığımız bir biçimde düzenlenip bölümlenmiş "bir albüm gibi." Bu albümün bölümleri: Adı istanbul Olan; Bir Semtine, Bir Sokağına; Bir Anıtına; Bir Anlanına; Bir Anışta, Bir Seslenişte; Bir Duyguda, BirTürküde; BirKavgada, Bir Sorguda adlarını taşıyor. Kemal Özer, kitabın önsözünde, derlemedeki ölçütün "güzellik" olmadığını, eksiksiz bir derleme yapma kaygısı da duymadığını söylüyor: "Bu tür derlemelerin alışılagelmiş yöntemlerinden uzak durmaya çalıştım." Ürünlerine yer verdiği ozanlan yaşlarına ya da önemlerine göre değil, derlemenin bölümlenmesindeki işlevine göre sıralayışı, ozanların diinya görüşleri, bakış açılarına göre, karşıtlıkların altını çizen düzenlemeleri sonuçta bir İstanbul görüntüsü çiziyor. Bu görüntüde, Özer'in de belirttiği gibi, "İstanbul bir izlek değil. İstanbul, yaşamdan söz açmanın bir yolu, bir nedeni ya da birsonucu." SENNURSEZER "Şiirlerle htanhuV derlemesi I ri, Kemal Özer'in önsözü ya da sunuşu. Bu bölümde, derlemenin yöntemi, derlemede yer alan şiirlerin sıralanışını açıklamasından daha önemli olan, îstanbul ile ilgili kendi duyguları. Bu derlemeyi hazırlayış nedenlerinden biri olarak bu kentte doğıışunu ve yaşamının büyük bölümünü bu kentte geçirişini gösteriyor. Bunları anlatırken "Istanbullu" sözünü hiç kullanmıyor. Terstnediyorki: "Birİstanbullu değil, bir İstanbul (...) İstanbullardan biri." Çünkü Özer İstanbul'la özdeşleşmiştir. Kendini İstanbul'un dokusu içinde algdamakta, onunla açı çekmekte, umut etmekte, kabuğunaçekilipküsmektedir Şiirlerle İstanbul'un, en dikkatle okunması gereken bölümlerinden bi Kemal 07 ?r C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 S 3 SAYFA 7