Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
len kahvenin tadından söz ederken, aslında bütün isteklerin, tutkuların, tasarıların ne kadar boş ve budalaca olduğunu hatırlatır. Günlük hayatın sıradanlığı öylesine aptalca, öylesine duygudan bütünüyle yoksun, öyle öfke vericidir ki, Patricia Highsmith'in her romanının başlarında bir yerlerde, yeni zeki ve tutkulu olan herhangi bir "öteki" şeyi kucaklamaya hazırdır artık. Geleneksel romanın aşk, evlilik, fedakârlık, onur ve acı çekme aracılığıyla hayatın ve tarihin anlamını ve bütünlüğünü tartıştığı bu noktada; ya da modern romanın kendi dilinin ve yapısının estetik karmaşasını öne sürdüğü gene aynı noktada, Patricia Highsmith zekice kurulmuş ve derinden hissedilmiş suçu harekete geçirir. Highsmith'in yarattığıkatillerincanlılığına hayranlık duyarız. Enerjiyle dolu bu suçlulara yakın hissederiz kendimizi. Cinayetin ve suçıın işlenmesini, her şeyin altüst olmasını sabırsızhkla bekleriz, ama kurallar ve kanunlar karşısındaki başansızlık ve eziklik duygumuza kabaca seslenildiği için değildirbu. ü n u n roman dünyasındaki en hissedilmiş, en derin ve zekice şeyin suçluyla ozdeşleşmesinden ötürüdür. Patricia Highsmith'in roman dünyasında suç, sıradanlığa batmış bir hayatın içinde zekayı ve duyarlığı ortaya çıkarmak için gerekli bir araçtır. İsyan ettiren, sinir bozan "günlük hayat"a suç, pek yakından bir yerden sızar hcp. Suyun Altında Ripley'de olduğu gibi, pek çok Patricia Highsmith romanında dengeyi bozan kişi, huzurlu hayatımıza devam etmek için bizim gibi biri olduğuna inanmak istediğimiz bir komşudur. Şefkate Bir Ara'da komşunun iyi niyeti, olayları hızlandınr. Trendeki Yabancılar'ın kışkırtıcı suçlusunda her şeye burnu nu sokan bir komşunun rahatlığı vardır. Sokakta Bulunmuş'da komşu genişleyerek bir komşuluğa, bütün bir tehditkâr mahalleye dönüşmüştür Tıpkı Suyun Altında Ripley'de olduğu gibi, sıradan günlük hayatlarını sürdürmek isteyen kahramanlar ilk başta, tehlikeye aldtrmaz ve evlerinin ve bahçe duvarlarının arkasında iyi korunduklarma saflıkla inanırlar. "Bu adamlar" der Bir Köpek İçin Fidye'nin kah ramanlarından Eddie, "sinir bozucıılar, ama canımızı da yakamazlar." Günlük hayatlarınm bayağüığından dolayı nelret ettıği bu insanların canlarının yakılacağını bilmek okuyucuyu Patricia Highsmith romanlarına, neredeyse bir tür acı çekme zevkiyle bağlar. Çünkü okuyucu, bu romanların her birinden fişkıran günlük hayatın sıradanlığı ve değersizliğinin, kendi hayatının sıradanlığı ve değersizliği olC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 153 duğunu da keşfetmiştir artık. Patricia Highsmith'in her romanında, her zaman aynı güç ve tazelikle bizi sarsan şey, orta sınıf kahramanların ve kendi hayatlarımızın ne kadar kırılgan oldu ğunu görmemizdir. Suçu, cezaya ve suçluluk duygusunun tahribatına bu açıklık, aslında, komşunun, huzursuzluk verici dışarıdaki kişinin, "öteki"nin de, tıpatıp bizim gibi biri olduğunun anlaşılmasıyla tamamlanır. İşte bu yüzden, Patricia Highsmith'in romanlarındaki bütün o ahştığımız "sapıklıklar" imzasız mektup göndermeler, telefonla yapılan kötü niyetli çirkin konuşmalar, kaba güce başvurmalar, kurbanı aşağüama ve aşağılanmalar (onda her zaman Dostoyevskian bir yanı vardır) belirli bir özgürlük umuduyla ışıldar. Bu umut bizi "kurban" ile mutlak bir özdeşleşmeye hazırlayacaktır. Gene bu yüzden, romanların kırılgan kahramanları gibi biz de, suçlunun gelecekteki hareketlerini içgüdüyle doğru tahmin etmeye başlarız. Yazarın, okuyucunun ve kahramanların isteklerinin buluştuğu bu noktada, Patricia Highsmith'in romanlarının başka sırları da bir bir ortaya çıkar. Bizim kendisiyle özdeşleşmemizden ötürü, gelecekteki "suçlu" artık daha tanıdık, daha anlaşılabilir biri olmuştur. Yalnız onun suç isteğini paylaşmaz, onu çekici ve enerjik de buluruz. "Suçlu" gibi biz okurların da gizli istekleri açıklaşmış, kesinleşmiş anlaşılabilir olmuştur. Aslında "komşu"yu, suçu "öteki"ni, bir acı çekme ve cezalandırılma dürtüsüyle arayanın da biz kendimiz olduğunu keştetmişizdir artık. "öteki"nin canlılık ve enerjisini ele geçirmek için biz de kurban gibi suçun peşinden gideriz. Romantik edebiyatın "çiftlerikizler" izleğini Patricia Highsmith kadar zerafet ve verimlilikle kullanabilen bir başka modern yazar tanımıyorum ben. Poe'nun elinde bir dehşet aracına, Hoffman'ta bir büyülenme kaynağına, Dostoyevski'de saplantı için bir bahaneye, Nabokov da edebi bir oyuna dönüşen bu geleneksel temayı Patricia Highsmith, suçluluk duygusunun ve cezalandırılma isteğinin çeşitlemeleriyle zekice ve acımasızca oynamak için ele alır. Aşkın, insanı küçük budalalıklar yapmaya zorladığı bir sıradanlık değüse, This Sweet Sickness (Bu Tatlı Hastalık) da olduğu gibi saplantılı bir hastalık ve dostluğun da kişisel bir tehlike kaynağı olarak gözüktüğü bu roman dünyasında, Yetenekli Bay Ripley de Tom Ripley'in yaptığı gibi, "öteki"ni kılık değiştirmiş suçluluk duygusunu öldürüp onun yerine geçmek tek mümkün kurtuluştur. Top Ripley'in çekiciliği, biri günlük hayatın sıradan zevklerine bakan, ötekisi de suçun ve cezanın hayat dolu şiirine açılan iki kişiliği huzurla kendinde taşımasıysa, Suyun Altında Ripley'in zayıf yanı, bu çekici kahramana uygun güçlü bir "öteki"nin eksikliğidir. Patricia Highsmith'in en mükemmel romanları olan Trendeki Yabancılar ve The Blunderer (Gaf Yapan)'da kahramanlar hayatlarıni kökünden değiştirecek tek umut kaynağı olan suç ve şiddet isteğini birbirlerinin yerine dile getirir, birbirlerini harekete zorlar ve birbirlerinin gizli isleklerinı karşılıklı "seslendirecek" birbirlerine ayrılmaz bir şekilde bağlanırlar da. Bu noktada komşunun, "öteki"nin de bizim gibi biri olduğunu düşünmek artık bize huzur değil, huzursuzluk verir. Ama bu huzursuzluğu, sıradan günlük hayatın sıkıntısına tercih ettiğimiz için Patricia Highsmith suça çağrısınızevkleokuruz. Hatta her romanında olduğu gibi onu sabırsızlıkla beklerizde. • T 0 R K Ç E D E P A T R İ C İ A H İ G H S M İ T H S A Y F A 5