Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Burjuvazinin kaba çekiciliği Dünyada en çok okunan Fransız romanı 'Madame Bovary', 1934'te Jean Renoir tarafından, 1949'da Vincente Minelli tarafından filme alınmıştı. 1949'da Jennifer Jones'un oynadığı Emma'yı Chabroî'ün yeni filminde Isabelle Huppert oynuyor. Chabrol yeniden sinemaya aktarıyor ünlü romanı. Flaubert'in 'Madame Bavary'sini Glaude Chabrol beyazperdeye aktanyor Jennifer Jones'un oynadığı Emma Bovary'yi 1949'da leyen bir etki bırakabilmeliydi. Flaubert için yazarlık, gerçekten zorlu ve sıkıntılı bir uğraştı: "Ah! Madame Bovary! Onu hep anımsayacağım! Tırnaklarımın altına bıçaklar sokuluyor sanki..." (Louise Colet'ye mektup, 12 Eylül 1853) Gustave Flaubert, Madame Bovary'de, sıradan bir "zina" olayından yola çıktı, ama öyküye katmayı başardığı derin insancıllık yüzünden her zaman okunacak bir kitap yarattı. Madame Bovary, karakterlerin ruh halini ve öykünün mantıki gelişimi içindeki rollerini aydınlatabilecek bütün özellikleri ya da olayları duygulara kapılmadan kaydeden katı nesnelliğiyle edebiyatta yeni bir çığınn başlangıcını da gösterecekti. Burjuva yaşamını gerçekçi bir anlatımla sergileyen Madame Bovary'yle birlikte Flaubert, Fransız edebıyatında gerçekçiliği başlatan yazar olarak kabul edilecekti. 1856'da Revue dergisinde tefrika edildikten kısa bir süre sonra, Fransız hükümeti, ahlakdışı olduğu savıyla Madame Bovary'yi dava etti. Yayıncıları, Flaubert'den, bazı bölümleri çıkarmasını istediler. Flaubert ise "virgülüne bile dokunmayacağıru" söyledi. Duruşmada "ahlaka ve dine saldırmakla" suçlandı, sonunda mahkum olmaktan zorlukla kurtuldu. Aynı mahkeme altı ay sonra şair Charles Baudelaire'i aynı nedenle suçlu bulacaktı. Çevresinde kopan "skandal", Madame Bovary'nin çok daha fazla okunmasını sağladı. Ama döneminin eleştirmenleri hep burun kıvırdılar. Madame Bovary'deki yaratıcılığı keşfetmek bir sonraki kuşağa, Marcel Proust'un kuşağına düşecek, Flaubert'in başyapıtı modern çağın ilk romanı olarak edebiyat tarihindeki yerini alacaktı. Madame Bovary, 1934'te Jean Renoir, 1949'da da Vincente Minelli tarafından beyazperdeye aktarılmıştı. Şimdilerde, bir zamanların Yeni Dalga'cısı Claude ustave Flaubert, Rouen kentinde babasının cerrahlık yaptığı bir hastanede doğdu. Babası, hastanenin başcerrahıydı aynı zamanda. Bir hekimin kızı olan annesiyse, büyük taşra buriuvazisinde çokça görüldüğü gibi önemli devlet memuriarı yetiştirmiş bir aileden geliyordu. Biraz geç konuşmaya başlayan ve sarsak bir görünüşü olan Gustave'ı ilk başlarda geri zekâlı sandılar. Ne var ki daha okul çağında yazmaya başlayan Gustave, otuzuna geldiğinde, şişman ve saçları dökülmüş bir adam olarak Madame Bovary'y' yazmaya koyulacak, gerçekçiliğin belki de bu ilk büyük romanına beş zorlu yılını verecekti. Ağır, ama özenli çalışan bir yazardı. Madame Bovary'yi yazarken zaman zaman bazı bölümleri bağırarak okuyor, dilin ritmik akışını ve sesli hecelerin uyumunu sınıyordu. O sıralar, "zavallı sevgili esin perisi" Louis Colet'ye yolladığı mektuplarda "şiir kadar ritmik, bilim dıli kesin" bir üsluba ulaşmak istediğini yazıyor, "Söz düşünceye ne kadar çabuk bağlanırsa, etkisi de o kadar güzefolur" diyordu. Yazarın "tek doğru sözcüğü" bulup çıkarması gerektiğini yineliyordu sık sık. Ama yazdıklan, okurun yalnızca zekâsına değil, tıpkı müzik gibi, zihninin derinliklerine seslenebilmeliydi. Sözcükler, düz anlamlanndan daha derine iş G bu kez Chabrol'un Violette Noziere (1978) ve Kadınların öyküsü (1988) adlı fılmlerinde de oynattığı Isabelle Huppert canlandırıyor. Charles Bovary'yi JeanFrançois Balmer, genç sevgili Leon'u ise Lucas Belvaux oynuyor. Bugüne kadar 45 kadar filme imzasını atan Claude Chabrol, Fransız Yeni Dalga'sının yetiştırdiği en verimli yönetmen. Paris Üniversitesi'nde siyaset bilimi öğrenimi gören, Arts ve Cahiers du Cinema gibi dergilerde sinema eleştirileri yazan Chabrol'un 1958'de çevirdiği ilk filmi Yakışıkh Serge, Yeni Dalga akımının ilk uzun metrajlı filmi kabul edilmişti. Daha sonra Kuzenler, Landru, Öldüren Kıskançlık, Kanlı Asıklar, Violette Noziere (Zehirli Çiçek), Akrabalar gibi yapıtları gerçekleştiren Chabrol, Madame Bovary'yi çevirmeyi 1964'te düşünmüş ilk kez, ama çekinmiş: "O sıralar korkuya kapıldım. 'Madame Bovary' yetkin bir sanat yapıtı. Herhangi bir kitap gibi sinemaya uyarlayamazsınız. Aslında öyle müthis bir olay örgüsü yok romanın: Küçük bir taşra kentindeki yaşamdan sıkılan evli bir kadının sevgilileri olur, kadın gırtlağına kadar borca batar ve kendini zehirler. Gördüğünüz gibi fazla bir şey yok. Ama 'Mademe Bovary' dünyada en çok tanınan Fransız romanıdır, çünkü büyüleyici ve gizemli bir şeye dokunuyor. Katıksız tragedyanın 'Mademe Bovary' dışındaki tek örneği Eski Yunan tiyatrosundadır; ama 'Madame Bovary'de Yunan yazgıcıhğı değil, Normandilyalı yazgıcıhğı vardır." Chabrol'un Zehirli Çiçek, Kadınların Öyküsü gibi filmleri de zina, aldatma, zehirleme gibi öğeleri içeren birer burjuva toplumu incelemesi. Burjuva toplumunun çelişkili durumlarını ince bir alayla beyazperdeye getıren Chabrol de, Flaubertci izler taşıyan bu tür filmlerdeki ustalıklı yaklaşımını, burjuva bir ortamda yetişmiş olmasına bsiğlıyor. Ama güleryüzlü ve babacan bir insan olan Fransız yönetmen, Madame Bovary'nin yazarından çok farklı bir adam. Hiç evlenmeyen, çocuğunun olmasından hep kaçınan, kılı kırk yararcasına yazdığı cümlelennden olduğu kadar aşktan da yoreun düşen Gustave Haubert'ten... Chabrol için her film çekimi yemek yemek gibi bir zevk, her film ise bir aile şöleni. Karısı Aurore Chabrol sürekli asistanları arasında. Görüntü yönetmeni hiç değişmiyor: Jean Rabier. Oyuncular ve teknisyenler koca aileyi tamamlıyor. Çoğu zaman çok hızlı film çeken Chabrol, bu kez hız kesmiş. Senaryoyu 5 ayda yazmış: "Flaubert çok yardımcı oldu bana. Romanının kurgusu o kadar görsel ki! Bütün sorun, anlatının çok fazla, diyalogların az olmasında. Bu yüzden, sahneleri dramatize etmek zorunda kaldım. Ama uzunluklarını ve Flaubert'in o olağanüstü ritmini olduğu gibi korudum." Fransız yönetmen, Flaubert'in insanlığa karamsar bakı$ında çok ileri gıttığı kamsında: "Flaubert, yazgımızın vasatlık olduğuna, tek büyüklüğümüzün ise küçüklüklerin üstüne çıkmaya çalışmakta yattığına inanıyordu. Emma kötü davranmıştı gerçi, ama vasatlığını sınamaya kalkışmıştı ve bu da olağanüstüydü." "Mademe Bovary, benim" dcmi^ti Flaubert. Chabrol ise "Ben Madame Bovary degilim" diyor. "Bu macerada Flaubert'im ben. Benim için çok çetin bir işe kalkıştım, çünkü Flaubert'le aym yaradılışta, aynı kişilikte değiliz. Bu filmi Flaubert çekscydi nasıl çekerdi diye düşünüyorum ve öyle çckmeye çahşıyorum. Joan Dupont'un, Claude Chabrol ile "International Herald Tribune" için yaptığı söyleşiden derlenmişti. Ana Britannica'dan yararlanılmıştır. D S A Y F A 1 1933'ün Bovary'sı Jean Renoir'ın yönettijji lilmde Madame Bovary'yi Valentine Terrıer oynamıştı CUMHURİYETKİTAPS/ICM6