Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
likte sulara gömülüp, Moby Dick'le birlikte tükenir. Bu tükeniş sahnesi unutulmayan bir nirengi noktası olarak belleklere yerleşir. Yazının başında, sinema dilinin, gerektiğinde edebiyat dilinin yerini alabileceğini, filmin hayrına olmak koşuluyla, roman ya da öykü yazarının bunu hoşgörüyle karşılaması gerektiğini belirtmiştik. Sanırım bunun çok güzel bir örneğini Ernest Hemingway'in aynı adlı öyküsünden uyarlanan "Katiller" filminde buluyoruz. Yanılmıyorsam Burt Lancaster'ın ilk filmi olan "Katiller" de film, yalnız son sahne dışında, kaynak öyküden büyük bir sapma göstermez. Hemingway'in öyküsü, çok kısa bir iki bölümü saymazsak, saît dıyalogdan kurulmuş bir öyküdür. Akşama doğru küçük bir lokantaya gelen iki garıp yabancı, garsona çok kaba bir davranış ve kaba konuşmalarıyla clikkatı çekerler. Öykü ilerledikçe bu iki garip yabancımn, iki kıralık katil olduğunu, lokantaya her akşam uğrayarak karnını doyuran eski bir İsveçli bir boksörii (fılmde Rurt Lancaster) aradıklarını anlarız. Bir süre sonra, kıralık katillerden biri, açılır kapanır kapıdan mutfak bölmesine girip, zencı aşçıyla ikinci garsonu arka arkaya oturtarak birbirine bağlar, ağızlarına da bırer tıkaç sokuşturur. Tezgâhtaki garson George'a, kendileri buradayken müşteri gelirse, aşçının hastalandığını, servıs yapamayacağını söylemesini buyurur. Ancak aranan adam, İsveçli eski boksör, o akşam lokantaya gelmez. İki kıralık katıl, lokantadan çıkıp giderler. Garson George, bağlı arkadaşlarını kurtarır. Kurtulan garson, kaçmasını, canını kurtarmasını söylemek üzere İsveçlinin kaldığı pansiyona koşar. İsveçli eski boksör, üzerinde ceketi, pantolonu, ayakkabılarıyla yatağına uzanmıştır. Garson Nick, iki adamın onu öldürmek için aradıklarını haber verir. Polise gitmemi ister misin? Hayır, dedi Ole Andreson, bir yararı olmaz. Senın ıçin bir şey yapamaz mıyım? Hayır, yapılacak hiçbir şey yok. (...) Ayberk Çolok'la Tunca Yönder, "Ayaşlı ve Kıracıları'nda 20 yıl sonra ılk kez karşılıklı oynamışlardı. Şehirden çıkıp gitsen. Sonsuza dek oradan oraya sürtmekten bıktım artık. Bunun üzerine Nick, lokantaya döner. George içerde, tezgâhın ardındadır. Ole ile konuştun mu? Evet, dedi Nick, odasında yatıp kalmış, dışarı çıkmak da istemiyor. Aşçı, mutfak kapısını açıverdi Nick'in sesini işitince. Ben duymak bile istemiyorum bunu artık, deyip kapıyı kapadı. Ona anlattın mı diye sordu George. Anlattım elbette, ama kendisi her şeyin farkında zaten. Ne yapacak? Hiçbir şey. Öldürecekler onu. Öldürecekleri kesin. Şikago'dayken bir şeylere bulaştı herhalde. Olabilir, dedi Nick. Başka bir şey konuşmadılar. George eline bir bez alıp tezgâhı silmeye koyuldu. Ne halt karıştırdı acaba? dedi Nick. Birine kazık atmıştır herhalde. Adamı öldürürler onun için. Ben buradan çekip gideceğim, dedi Nick. Evet, dedi George, en iyisi o. Onun öyle odasında oturup başına ne geleceğini bilerek beklediğini düşünmek dayanamayacağım bir şey. Ne aşşağılık şey be. Aldırma, dedi George, iyisi mi hiç düşünme bunu. Hemingway'in "buzdağı ilkesi"ne göre (buzdağının sekizde biri su üzerindedir, görünür; sekizde yedisi su altındadır, görünmez) yazdığı bu başarılı öykü burada bitiyor. Gelgelelim, sinema filminde "Katiller" öyküsü bambaşka bir görsellikle son bulurken sinema kendine özgü dili kullanmış oluyor: İsveçli eski boksör, karanhk pansiyon odasında yatağına uzanmış, sonunu beklemektedir. Birden, dışarıdaki merdivende, gittikçe artan bir gürültüyle yaklaşan adımlar duyulur, odanın kapısı hızla açılır, iki kıralık katil, ellerindeki tabancalarla yataktaki adamı yaylım ateşine tutarak öldürürler. D • CUMHURİYETKİTAPS/»V/46 "Anayurt Otelı"nın Zebercet'ını Macit Koper canlandırdı S A Y F A 1 4