Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
pının yanıbaşında küçük bir dolap varmış gibi, oıııın İıallerini yüzlerinc geçirmeden dışanya çıkıp insan içine karışmazlardı." Cemal için bu mikrokozmosun eksenlerinden biri Elagöz Mehmet Efendi Camü ise öteki, aykırı eksen de Tanpınar kadınlarının hafifçe deli, ama sonuçta bilge başına buyrukluğunu içinde taşıyarak bu, işleyışiyle çekici, takat belki de gününü doldurmuş, durağan ahcngi parçalamaya yeltenen, çocukluk ve mahalle arkadaşı, aşkı Sabiha'dır. Bu neredeyse Osmanlı milletler kataloğu denecek kadar tipik kışilerle dolu olan ama bir Karagöz şematizmine hiç varmayanmahalleye sonradan yerleşcn bir ailenin kızı olan Sabiha, sadece o, erkeklerde, hele Cemal'de hiç görülmeyen bir değişme ve terkibi sınama arzusuyla yanar. Cemalin deyişiyle, "belki başından beri bir çiftçi ailesinden gelmesi ona şehir hayatını yadırgatmış, (onda) bir ncvi çok gizli bir fert ve cemiyet problemi ortaya atmıştı" ya da düpedüz, "belki de tabiatında bir isyan hissi vardı." Sabina ise kendi problematiğini şöyle dile getirecektir: "Ben bu insanları sevmiyor muyum sanıyorsun Cemal, ben de senin kadar seviyorum, ama kendim olmak istiyorum, bir şey olmak... ben kcndimi yapmak istiyorum... (burada) hiçbir şey olamam, o kadar hepimiz birbirimize benziyoruz ki" "Sahnenin Dışındakiler"de, "klanın" ya da Tanpınar ailesinin bütün kişileri, daha sonra "Huzur"da ycniden göreceğimiz İhsan, Nuran'ın çocukluğu, "Mahur Beste"nin kahramanlarından, "Huzur"da son bir kere görünüp kaybolacak olan Bchçet Bey, şimdinin, geleceğin ve geçmişin "hallcri" olarak, gevşek örülü "gerçek" ailelik bağları içinde ama roman kahramanları olarak aralanndaki akrabalık bağları daha da güçlenerek, gözlerımizin önünden geçip giderler. Tanpınar'ın işgal Istanbulu'na ilişkin gözlemleri hep terkip doğrultusundadır. Tanpınar, İstanbul denen "terkibin" bütün insan unsurlarıyla nasıl direndiğini, işgal askerlerini dahi kendi içinde eritecek bir güçîe gündelik hayata yayılarak düşmana karşı bütün bir organizma gibi nasıl direndiğini çok güzel bulunmuş, komikle dramatik unsurları ustaca dengeleyen sahnelerle anlatır. "...içtimai tuğla veya kiremit, binânın kendisi olmuş, fertler tek başlarına, içlerin deki kıymet hükümlcriyle yaşıyorlardı." Oysa, Cemal 'in döndüğü mahalle çocukluğundan hatırladığı Elagöz Mehmet Efendi 'nin esirgeyiciliği altındaki mahalle de değildir. Evler dağılmış, insanlar dört bir yana savrulmuştur. Terkip, kendini savunacak, yabancı maddeyi sürüp atacak bile olsa onda tenıel bir şey "bozulmuş"tur. "Devlet ihtiyardı, arkasında sade kendi altı asırlık mazisi değil, bütün bir ihtiyar şark vardı," diye düşünür Cemal; "muhafazakâr zihniyeti ne kadar iyi anlanm, onun bir yüzü çok yırtıcı bir didişmeyse, bir ucu da ...şüphedir. Bu şüpheyi dünyanızı değiştirmekteki cesaretsizlik, o güvensizlik besler. Meğer ki ufuksuzluk olmasın." Paradoksal biçimde, eski mahallenin terkibindeki o bellibaslı uyumsuzluk unsuru, Sabiha, terkipten eser kalmamış işgal mahallesinin bozgununda yer almaz. Cemal bu yeni İstanbul'da çeşitli kapıların ipini çalıp, İhsan'dan Sakine Hanım'a, Nasır Paşa'dan Sabiha'nın babası Süleyman Bey'e kadar herkesi görürse de Sabiha'yı son sahnelere kadar göremez, sadece çok güzel ikinci ağız sahneleri aracılığıyla "duyar", roman kahramam olarak kendisine yakışan bir edilginlik ve katlanışla onun "izini sürer." Terkibin bu aykırı unsuru, bu yeni oluşma aşamasında, işgal İstanbulu'nda sırlara karışmış bir arzu nesnesi olarak alır "sahnenin dışı"ndaki yerini. (Tanpınar, Cemalin dönüşünü izleyen bu ikinci bölümde Sabiha'yı hayatına karışmış erkekler aracılığıyla, kendi verdiği ipucuyla söylersek, bir tür "Mehlika Sultan'a âşık yedi genç" buluşuyla gizler/izler). Sonunda ortaya çıktığında da kendisine yeni bir rol biçilecektir zaten; "oyuriculuk." Cemal, romanın sonunda bir tıyatronun el ilanında onun "sahneye çıkan ilk Türk kadını" olarak fotoğrafını görür. Sabiha, önüne geçilmez "kendisi olma" arzusunu parçası olduğu bu MüslümanTürk terkipte yeri ve geleneği olmayan, ama kendisini çocukluğundan beri "sonsuz imkânlarıyla" büyülediğine tanık olduğumuz oyunculuk mesleğiyle gerçekleştirmeyi seçecektir. Romanın adında, belki de hayata sadece geçmişten, "daima aynaların ardından" bakmayı sanat haline getirmış Cemal'in bile decerlendircmeyeccği bir ironi.gizlidir. "Sahnenin dışındakiler", sadece Anadolu'daki mü cadeleye fiilen katılmayan Istanbul değil, romanın, hâlâ eski terkibin, sarsıntıdan önceki terkibin peşinde olan kişileridir. Özellikle de erkekler. Şairane edilgenliği içindeki Cemal, sonuçta şematik bir eylem ve kültür adamı olmaktan ileri gidemeyen İhsan, iğreti bir "mal du siecle"in pençesinde, "Dostoyevskien" bir ateşle yanan Sabiha'nın kocası Muhtar... "Sahne"ye çıkan Sabiha olur. "Sahnenin Dışındakiler"in bizi en çok saran, sarması gereken yanı SabihaCemal ilişkisi sanıyorum; bir kültürel ahengin, değişen zamanlarla birlikte, değişen bir metropolde ya da ısterseniz payi tahtta geçerliliğini de yitiren bir Leylâ ile Mecnun simetrisinin, bir "disonans"ın anlatımı, daha sonra en olgun biçimini "Huzur"un MümtazNuran ilişkisinde, "Aydaki Radın" ın Selim'le Leyla'sında bulacak olan bir temanın çeşitlemelerinden biri, ilki... Evet, Tanpınar "kendi" işgal İstanbulu'nun bir "spectade" tadı taşımasına, bariz biçimde "aksiyonlu" olmasına çalışmış romandan yola çıkarak bir senaryo hazırlamış olması da bunu destekliyor kişiler, buna uygun olarak, sahneye kimi zaman sevimli bir sıra savma telaşı içinde girip, "cümlelerini" söyleyip çıkmıyor değiller. Kendini Tanpınar "pürist"i sayan okur, bunları öne sürüp mızmızlanabilir. Ama romanın "yayını çeken" gene de o çok sağlam SabihaCemal ilişkisi, "içtimai hayat"la "şahsi hayat"ın suya atılan tasın birbirinin içinden çıkardığı halkalar gibi genişlemesi, birbirini doğurması... Ve Tanpınar'ın kendi "mistik sevgili", "Mehlika Sultan", "arzunun belirsiz nesnesi" adına her ne derseniz deyinmodeline benzersiz bir dinamizm, ileriye doğru işaret eden, neredeyse prefeminist diyeceğim.bir anlam, içerik kazandırması... Sabiha, romanda "Sizler öyle scversiniz. Uzaktan ağlamak için" derken, sadece Cemal'i, dolayısıyla onun uzaktan, daima uzaktan akrabası olan Talât Bey'i ve onun eseri ünlü "Mahur Beste"yi değil, Tanpınar'ın erkeklerinin hayat karşısındaki gösterişli iktidarsızlıklarını da suçlar. Bu suçlamayla birlikte bir yanda, "mahur beste"nin, yazmaların, saaılerin, kısacası o muhteşem "terkibin" bekçiliğini yapmaktan kıpırtısızlaşmış, o biraz düşünceli, biraz hüzünlü, biraz çocuksu erkekleri, Behçet Bey'i, Doktor Cemal'i, Mümtaz'ı, aynı anda onların karşı ucunda da hayatı kötü bir şakaya kurban giden Atiye Hanım'ı, Sabiha'yı, "Huzur"un küçük Sabiha'sını, tümüyle "modern" Nuran'ı, "Yaz Yağmuru" hikâyesinde bir vaz sabahı yağmur sonrası, bir Boea/.içi bahçesinde "beliriveren" isimsiz, sanki Acıbademdeki o tuhaf ve eğlenceli köşkten kaçmış, gerçek anlaında "uçuk" kadın kahramam görürüz. Bu kadınlar da tıpkı bu romanlardaki erkekler ve hatta çocuklar gibi o muhteşem terkibin etkisi altında, onun "terbiyesiylf" vaktinden önce olgunlaşmış gibidirler, ama dünyaya bakışlarındaki "bir şey" onları korumaya, gözetmeye dcğıl, daima yıkıp geçmeye, tepkiye çağırır. Sabiha, belki de sırf tepki olsun diye, bu erkeklerden biri yerine, en akla gelmeyecek bir namzetle, "serseri" Muhtar'la en azından oyunculuğu seçinceye kadar evlenir. "tkiniz de birbirinize benziyorsunuz. Sen (Cemal) beni kendinden çok büyük görüyorsun, o (ihsan) kendinden çok küçük görüyor. Onun için ikinizden dc vazgeçebilirim... Ama bir gün muhakkak seveceğim, bizim memlekette insanların yapacağı tek iş budur, hele kadınlann... Biliyor musun Cemal, ben nasıl bir insanı sevebilirim? Babamın söylediği o hapishane türküleri var ya ya da oyun havaları, işte onların insanını sevebilirim!" Büyük olasılıkla haklıdır Sat iha; bılmediği bir şey varsa, o da büyük romanların "sevgililerinin" hiçbir zaman dengi dengine seçilmediğidir. Onlar, kendi çok özel terkibinin peşindeki yazarın zihnindeki belli bir karşıtlığın oyuncularıdır çünkü. ... D S A CUMHURİYETKİTAPSAYI47 Y F A 7