25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Son Araştırmalardan CBT 1484/28 Ağustos 2015 Mısır kraliçesi Nefertiti ile ilgili birçok efsane vardır. Arizona Üniversitesi arkeologu Nicholas Reeves şimdi yeni ipuçları buldu. Reeves, Tutankhamun’un 1922 yılında Krallar Vadisi’nde bulunan mezar odasının arkasında iki mezar yerinin daha bulunduğunu ve bunlardan birinin de Nefertiti’ye ait olduğunu söylüyor. Arkeologun bu düşüncesi, daha sonraları üzerleri kapatılarak boyanan duvar açıklıklarına dayanıyor. Bu açık Kraliçe Nefertiti’nin mezarı bulundu mu? Mona Lisa, dünyada en fazla ilgi çeken tablolardan biri. Gülüşü anlaşılmaz ve gizemli, gözleriyse izleyiciyi takip ediyor gibidir. 16.yy’da Leonardo da Vinci tarafından resmedilen Mona Lisa tablosu gerçekten de “canlı” gibi görünüyordu. Fransız bilim insanları şimdi Mona Lisa’yı “gerçekten de canlandırdı”. Bu amaçta ünlü tablonun animasyonlu dijital versiyonu üretilmiş. Yapay zekâyla donatılı Mona Lisa, izleyiciye tepki Ve Mona Lisa canlandı gösteriyor. La Defense İnternet ve Multimedya Enstitüsü’ndeki yaklaşık kırk uzman, Mona Lisa’yı üçboyutlu hale getirmek, yapay zekâyla donatıp bir tür kişilik kazandırmak için neredeyse bir yıl çalışmış. Dijital tablo üzerindeki sensorlar, tablonun önündeki izleyicinin hareketlerini algılıyorlar Mona Lisa böylece izleyicinin davranışını yorumlayarak, ruh haline göre tepki veriyor. İzleyici rahat ve olumlu davrandığında Mona Lisa gülüşünü güçlendiriyor ve daha sevimli hale geliyor diyor araştırmayı yöneten Florent Aziosmanoff. neş rüzgârlarının çok etkin olduğu günlerde daha fazla toplayıcı arı yok oluyor. Güneş rüzgârı, güneşten çıkan parçacıklardan oluşan dayanıklı bir akımdır. Güneşin çok etkin olduğu evrelerde dünyanın manyetik alanını bozabilen güneş fırtınaları yaşanır. Yetişkin balarıları manyetik alanları algılayarak, yön buluyorlar. Manyetik alanlardaki değişimler bu yüzden onların arı kovanını bulmalarını zorlaştırıyor. Gerçi sağlıklı arılar için güneş rüzgarları pek sorun olmaz. Ama kısıtlı yiyecek, iklim değişimi, kimyasal tarım ilacı gibi stres faktörleri olduğu zaman güneş rüzgârlarıyla başa çıkamıyorlar diyor Tautz. lıkları ise Tutankhamun mezarının kısa bir süre önce yayımlanan yüksek çözünürlüklü fotoğraflarında keşfetmiş. Olası kuzey oda İ.Ö. 1130 yılına ait ve Nefretiti’nin “yağmalanmamış mezarı” olabilir diyor araştırmacı. İngiliz Howard Carter tarafından 1922 yılında bulunan Tutankhamun’un mezarı büyük bir sansasyon yaratmıştı. Nitekim mezar odası göreceli olarak çok az bozulmuş ve içinde de paha biçilmez mezar armağanları vardı. Nefertiti’nin mezarı ve Tutankhamun ile akrabalık ilişkisiyle ilgili çok sayıda spekülasyon var. Mesela bir DNA sonucuna göre Krallar Vadisi’nde bulunan “Younger Lady” mumyası Tutankhamun’un annesine ait olabilirdi. Ama mumyanın Kral Echnaton’un eşi olan Nefretiti’ye ait olup olmadığı tartışmalıdır. 1920 yılından bu yana Nefretiti’nin dünyaca ünlü heykelini elinde bulunduran Berlin Mısır Müzesi ise bu tür spekülasyonlara katılmak istemiyor. Ancak üzerinde Nefretiti’nin ismi yazılı olan bir tabutun bulunmasından sonra yüzde yüz emin olabiliriz ki o zaman bile mumyanın başka bir yerden taşınmış olma ihtimalini gözden çıkaramayız diyor müze. “Bu sorunu çözebilmek için o döneme ait yazılı bilgiler eksik ne yazık ki.” bilim insanları bir konuda hemfikirler: Evren yaşlanma sürecine çoktan girdi bile. Son gözlemlere göre evrenden atılan enerji miktarı, iki milyar yıl öncesine göre yarı yarıya daha az. Avrupa Güney Gözlemevi’nden (Eso) yapılan açıklamaya göre, evren bundan böyle git gide daha fazla “çökerek” yavaş yavaş yaşlanacak. Evren prensipte bir koltuğa uzanarak üzerine bir örtü almış durumda ve sonsuz uykusuna dalmaya hazırlanıyor. Aslında evrenin yavaş yavaş öleceğini Eso 90’lı yıllardan beri biliyordu. Fakat son araştırma ilk kez bu yaşlanma sürecinin morötesi ışından kızılötesi ışına kadar tüm dalga boylarında işlediğini gösterdi. Yeni veriler, bugüne kadarki en büyük dalga boyları araştırması olan GAMA projesi çerçevesinde toplanmış. Uluslararası araştırma ekibi çalışmalarını Hawaii’de gerçekleştirilen Uluslararası Astronomi Birliği’nin toplantısında sundular. 200.000’i aşkın galaksiyi inceleyen araştırmacılar, evrenin büyük bir kısmı tarafından üretilen enerjiyi en ayrıntılı bir şekilde ölçmüşler. Gözlemler Eso’nin Şili’deki Paranal Gözlemevi’ndeki büyük teleskoplarla ve üç diğer uzay teleskopuyla gerçekleştirilmiş. Çok fazla böcek ilacı ve çok sayıda parazit esrarengiz arı ölümlerinin başlıca nedenleri olarak bilinir. Fakat bilim insanları şimdi olası bir faktör daha buldular: Kuvvetli güneş rüzgârları da arıların yok oluşunda rol oynuyorlar. Çünkü bunlar böceklerin yön duyusunu bozuyorlar. Würzburg Üniversitesi biyologu Jürgen Tautz yıllardan bu yana çok sayıda arı topluluğunun davranışlarını kameralar ve sensorlarla ölçüyor ve verileri Honey Bee Online Studies eğitim platformunda paylaşıyor. Biyolog arı kovanına giriş ve çıkışları da belgeliyor. Amerikalı meslektaşı Tom Ferrari şimdi 2012, 2013 ve 2014 yıllarına ait verileri, güneş rüzgârlarıyla ilgili uydu verileriyle karşılaştırdı. Sonuçlara göre gü Arı ölümlerinde güneş rüzgârlarının etkisi Astronomlar ilk kez Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (UUİ) yaprak salata üretip, yediler. Astronot Scott Kelly ve diğer iki astronot uzayda yetiştirilen salatayı zeytinyağı ve balzamik sirke ile tatlandırarak yediler. Amerikan uzay ajansı NASA tarafından televizyonlarda canlı olarak yayımlanan uzay salatası tadımında astronomlar salatayı lezzetli bulduklarını açıkladılar. Bu gelişme NA Uzay salatası lezzet testini geçti Mars’taki son göllerden biri Mars, gökyüzünde hep kırmızımsı sarı renkte ışın bir leke gibi görülmüştü. Ancak 19.yy’da Mars kanallarının bulunmasıyla, Mars’ın da bir zamanlar dünyamıza benzer bir gezegen olduğu ancak suyun bitmesinden sonra çölleştiği öğrenilmişti. Bilim insanları bazı konulardan artık göreceli olarak eminler: Dört milyar yıl önce Mars’ta hem akan hem de durgun sular vardı. Atmosferi günümüze kıyasla çok daha yoğundu. Mars güneş rüzgârları veya daha büyük bir gökcismiyle çarpışma sonucunda düşük kütle çekimini kaybetmişti ve bu yüzden de yüzeyinde sıvı su barındıramaz hale gelmişti. Boulder Colorado Üniversitesi bilim insanları şimdi mavi Mars döneminden kalma son kalıntılardan birini bulduklarına inanıyorlar. Araştırmacılar ekvatora yakın Meridiani Planum yaylasında yaklaşık olarak 46,5 kilometrekarelik bir tuz ocağı saptamışlar. Tahminlere göre burası da tıpkı dünyadaki gibi kuruyan suların geriye bıraktıkları tuzlalar gibi oluşmuş. Geology dergisindeki araştırma yazısına göre bu oluşumun çevresindeki arazi deformasyonları ve mineralojik analizler, 3,6 milyar yıldan daha eski bir zamanda oluşmadığını gösteriyor. Buradaki göl, Mars’ın diğer bölgelerindekilere kıyasla birkaç yüz milyon yıl daha uzun dayanmış. Söz konusu iz Mars’taki son göle ait olabilir diyor araştırmayı yöneten Brian Hynek. Analizler gölün çok da tuzlu olmadığını ortaya koymuş. Klor tabakasının genişliği ve kalınlığı, tuz oranının dünyamızdaki okyanuslardaki tuz oranının yüzde sekizi kadar olduğunu gösteriyor çünkü. Mars’ta bir zamanlar gerçekten de dünyamızdakine benzer yaşam geliştiyse, bu göl yaşamın var olduğu son yer olmalı diyor Hynek. Evrenimiz de yavaş yavaş ölüyor Aslında evrenin durumu da dünyadaki canlılardan farklı değil. O da yaşlanıp, ölüyor. Gerçi zamansal ölçüler çok farklı ama
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle