Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Ali Akurgal ali@akurgal.com 8 EkonomiPolitika CBT 1478/17 Temmuz 2015 Yazılım Politika olarak her sektörü biraz desteklemek yerine bir sektörü adamakıllı desteklemeyi savunmuşumdur. Güney Kore’nin hızlı yükselişini, olağanüstü devlet desteklerine ve bunların seçilmiş, az sayıda sektöre yöneltilmesine bağlayanlar çoğunlukta. Orta gelir eşiğini en hızlı aşan ülke Güney Kore olmuş. Nedeni, seçilmiş alanda yoğun teşvikler midir kesin dille söylenemez ama büyük oranda buna bağlıdır. Türkiye’nin de benzer yolu izlemesini hep önermişimdir. Bu bayram günü bir strateji belgesi derleyelim istedim. Yazılım alt sektörüne yönelik politikanın amacı, bir yandan insan sermayesini sayıca ve yetenek olarak artırmak, diğer yandan da uluslararası pazarlarda rekabet gücü yüksek ürünlerle pazar payını artırmak olmalı. Kısaca Türkiye’ye “ben de varım” dedirtmek. Hep düşlemişimdir, “tüm dünyada herkesin Türkçe adıyla bilip kullanacağı ürünlerimiz olsun” diye. Hemen akla gelen, üniversitelerde daha fazla yazılım bölümü açılmasını önermek. Aslında diğer sektörlerle kıyaslandığında, yazılım, öğrenimi için yapılacak yatırımı en düşük olan sektörlerden biri. Desteklenmesi, (maliyeci kafasıyla düşününce) en mantıklı olan alan. Yetişecek insan sermayesinin, pazar ihtiyaçlarına en uygun olması için, öğretim kadrosuna sanayiden uzmanların da alınması önerilebilir. On yıllardır dile getiririm, mühendislik dallarından mezun olup da iş bulamayanlar, bir “devşirme” süreci ile kısa sürede yazılım alanına uyarlanabilirler. İç pazarı büyütmek için kamu kullanımında yerli yazılımın bir şekilde tercih edilmesini sağlamak gerekli. ABD, Başkan Yardımcısı Al Gore yönetiminde bunu yaptı ve ABD, yazılım sektörünün dünya şampiyonu oldu. Teşvik, mutlaka akçalı konularda verilmez. En büyük teşvik iş vermektir. Elbette burada devlet kendini tehlikeye atmamalıdır. Bir işi satın alacağı firmada yeterlilik aramalıdır. Devlet günümüzde bunu “teklif miktarının %60’ı değerindeki benzer bir işi tamamlayarak kesin kabulünü yaptırmış olmak” şeklinde uyguluyor. Ancak bu yöntem, Türkiye’de devletin ilk defa alacağı bir işte, yerli firmaları devre dışı bırakıyor. Çünkü, devlet bu konuda hiç alım yapmamış olduğu için, yerli firmalar da hiç satmamış oluyorlar. Burada, teklif veren firmanın o işi yapabileceğine devleti inandıracak sağlamlıkta bir kurum veya kuruluşun, firmaya “yeterlilik belgesi” düzenlemesini de sağlamak gerek. Yineleyeyim, yabancı örneklere bakarak,” onlar ‘vâdi’ projeleri ile kümelenmeyi sağlamışlar, biz de öyle yapalım” yaklaşımına karşıyım. Bu; yatırımın betona, taşa, toprağa gitmesi demek, bizim en kolay kabullendiğimiz yatırım türü bu. Halbuki, günümüzdeki internet üzerinden ePosta, ya da sosyal medya olanaklarını kullanarak haberleşmek, kümelenme ihtiyacını ortadan kaldırmakta. TESİD’in Ocak 1995 tarihinde yayınladığı “çoğulortam” (multimedia) raporunda öyle yazmıştık, ve ülkenin veri iletişim yapısının sanayinin omurgası olacağını, örnekleriyle ileri sürmüştük. Aradan geçen 20 yıldan sonra “kurtuluş”u kümelenmede görenler hâlâ etkin. Kanımca, “bırakın evlerinden çalışsınlar”. Yazılım, evden çalışmak için biçilmiş kaftan bir alan. Ama teşvikleri, evden çalışan düzeyine indirerek vermelisiniz. Politika olarak uygulanabilecek daha onlarca madde yazılabilir. Pek kimselerin değinmediği ise “ne” yapılacağı. Salt yazılım mı yapacağız? Bunlar, ağırlıklı olarak sosyal medya üzerindeki uygulamalar mı olacak? Türkiye’den bir twitter mi çıksın arzu ediyoruz? Yoksa, android’i yaya bırakacak bir işletim sistemi mi ortaya koyacağız? Buna yetkinliği nasıl kazanacağız? Bunu bir yazılım şirketimize kim ısmarlayacak? Politikaların altında yalnızca “nasıl” sözcüğü yatıyorsa, “ne” sözcüğünün yanıtı yoksa, o politikaların sarsıcı bir başarı getirmesi beklenmemelidir. Çabaların sonunda çok iyi yapılanmış olabilirsiniz, ama bu yapılanma, para getirecek alanda olmayabilir. Salt yazılım ile öne çıkan ülke Hindistan. Elde ettiği kişi başına 1.300$ GSYİH. Benim gönlümde yatan, yazılımın donanımı ile birlikte daha nitelikli ürünler şeklinde ihracatı. Hükümet arayışları sürerken ekonomide görünüm 7 Haziran seçimleri sonucunda gündeme gelen koalisyon arayışları öncesinde ekonominin geldiği tablonun ortaya konması önemli. Yeni hükümeti bekleyen ekonomik ve sosyal sorunları panoramik olarak çözümlemeyi amaçlayan bu makale, seçilmiş makroekonomik parametreler üzerinde yoğunlaşıyor. Bayram Ali Eşiyok D üşük Tasarruf ve Yatırım Oranları, Dış Borçlar ve Bozulan Dış Ticaret Dengesi: Türkiye ekonomisine ilişkin seçilmiş makroekonomik parametreleri gösteren Tablo 1 incelendiğinde, ekonomide birçok göstergenin önemli ölçüde bozulduğu anlaşılıyor. Ekoniminin gelişme dinamiklerini çözümlemek için öncellikle tasarruf ve yatırım oranlarının incelenmesi gerekiyor. Türkiye ekonomisinde tasarruf oranları son derece düşük ve bu durum dış finansmanı gündeme getiriyor. Sermaye hareketlerinin liberalizasyonunu (1989 yılında 32 Sayılı Karar ile) izleyen yıllarda, dış tasarrufların iç tasarrufları kovduğu, toplam tasarruf oranlarının önemli ölçüde aşındığı izleniyor. Kısa vadeli, spekülatif sermaye girişlerini kredi genişlemesi izliyor, bu da tüketimi patlatarak tasarruf oranları üzerinde baskı oluşturuyor. Türkiye artık üretmeden tüketen ve dışarıdan borçlanabildiği (dış tasarruflar) durumlarda büyüyebilen bir ekonomiye dönüşmüş durumda. Kısaca, Türkiye’de %20’ler eşiğini aşamayan yatırım oranı ve %10’lar gibi son derece düşük tasarruf oranı ekonominin büyüme potansiyelini olumsuz etkiliyor. Önümüzdeki yıllarda tasarruf ve yatırım oranlarında anlamlı artışlar sağlanamazsa, 10 bin dolara saplanan kişi başına gelir düzeyini aşamaz ve teknolojide (yatırımlara içerilmiş teknolojik gelişmede) önemli gelişmeler sağlanamaz. Yeni hükümetin yüzleşeceği temel sorunlardan birisi de dış borçlar. 2010’da yaklaşık 292 milyar dolar olan dış borç stoku 2014’te 402,4 milyar dolara yükseldi. 20102014 arasında dış borç stoku yaklaşık 111 milyar Tablo 1: Seçilmiş MakroEkonomik Göstergeler Yatırım Oranları (%) Tasarruf Oranları (%) Dış borç stoku (Milyon $) Kişi Başına Gelir ($) Dış Ticaret Dengesi (Milyon $) İhracat (Milyon $)(FOB) İthalat (Milyon $)(CIF) 2010 19.5 13.3 291,868 10,003 71,661 113,883 185,544 2011 23.6 13.9 303,817 10,428 105,935 134,907 240,842 Kaynak: TÜİK, TCMB ve IMF. dolar ve %38 oranında arttı. Oysa 20102014 arasında GSYH’nın ancak 68 milyar dolar ve %9 oranında arttığı göz önüne alınırsa, ekonominin nasıl bir borç tuzağına düştüğü daha iyi anlaşılır. Türkiye’nin “ihracat başarımı”nı ithalattan ayrı düşünmemek gerekiyor. Türkiye ekonomisi 2000’li yıllarla birlikte bir birim ihracat yapabilmek için daha fazla ithalata gereksinim duyuyor. Örneğin bir başarı hikayesi olarak sunulan ihracat 2010’da yaklaşık 114 milyar dolar düzeyinde gerçekleşirken, ithalat 186 milyar oldu. Diş ticaret açığı ise 72 milyar dolar. 2011’de ihracat ile ithalat arasındaki farkı gösteren dış ticaret açığı 106 milyar dolar gibi yüksek düzeydeydi. 2014 yılında ise 85 milyar dolar. Son yıllarda uygulanan politikalar sonucunda ekonominin büyüme hızı önemli ölçüde aşınırken, kişi başına gelirin 10 bin dolarda durağanlaşarak ekonominin orta gelir tuzağına saplandığı görülüyor. 2015 yılının ilk çeyreğine ilişkin %2.3’lük büyüme oranı göz önüne alındığında, büyümenin kaynağının sanayi gibi ticarete konu olan sektörlere dayalı olarak değil, ticaret, finans, taşımacılık ve amlakçılık gibi hizmetler sektörüne dayalı geliştiği görülüyor. Başka bir ifadeyle, büyümenin kaynakları Türkiye’nin sanayiden uzaklaştığını ve sabit yatırımlardaki aşınmanın ekonominin potansiyel büyüme imkanlarını olumsuz etkiliyor. Burada bir parentez açıp ekonominin iç talebe dayalı büyümesinin kendi başına bir sorun oluşturmadığını belirtmek gerekiyor. Ekonominin geldiği bu noktada İhracat ile birlikte iç pazarı da gözeten politikalara ihtiyaç duyuluyor. Ancak iç pazarın önemli olabilmesi için bölüşüm ilişkilerinin çalışan sınıf ve tabakalarının lehine gelişmesi gerekiyor. Yani 2012 2013 2014 reel ücretler20.1 20.6 19.9 de meydana 14.0 12.6 14.0 gelecek artış338,924 389,115 402,415 lar sermaye 10,459 10,822 10,404 açısından 84,083 99,859 84,560 maliyet un152,462 151,803 157,617 suru olmakla 236,545 251,661 242,177 birlikte, aynı zamanda bir