Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tartışma olmalı” diyordu; Kemal Kurdaş da “Biz yabancı öğretim kadroları çalıştırıyoruz, onların güvenleri uğruna denetimin %60’ı bizde olmalı” deyince bu ortaklık suya düştü. Böyle bir işbirliğinin başarılı bir örneğiyle, 25 yıl sonra 1984’te, IBM’nin Boca Raton PC fabrikasının açıldığı yıl, ABD üniversite ve araştırma merkezlerinde yapılan işleri görme olanağı bulduğumda Kuzey Karolina’da karşılaşacaktım. Durham, Raleigh ve New Chapel Üniversiteleri, dev bir bilgisayar sistemi çevresinde, bir bilimsel üçgen yaratmayı başarmışlardı. Uzaklıklar bizim Malatya Elazığ Diyarbakır’daki üç üniversitemize yakındı.1 Orada Oktay Sinanoğlu’nu andım. Amerika’da üzerinde çalıştığı fiziksel kimya alanındaki kavramlar için Türkçe karşılıklar öneren Sinanoğlu kısa bir süre için Ankara’ya geldiğinde, onun da önerisiyle, Türkçenin bir bilim dili olarak gelişmesini hızlandırmak amacıyla, sanırım 197172 döneminde Dr. Bozkurt Güvenç, Dr. Güney Gönenç, Dr. Ali Gitmez gibi bu konunun önemine inanan otuz dolayında bilim adamı dostumuzla birlikte “Türk Bilim Dilini Geliştirme Derneği”ni kurmuş, ancak katkı sözü verenlerden kimse bu işe zaman ayıramayınca, iki yıl sonra kapatmak zorunda kalmıştık.2 Özellikle Oktay Sinanoğlu ile Ankara ve İstanbul’da yaptığımız iki açık oturum da bende iz bırakmıştır. Ankara’da yabancı dille öğretimin yanlışlığını anlatmıştık. Türkçenin olağanüstü düzenli matematiksel yapısına ve yeni bilim sözleri yaratmaya elverişli çok zengin kök ve ek biçimbirimler varlığına karşın yabancı dille öğretimin gittikçe yayılması karşısında isyan ediyor, buna yol açan yöneticilerle siyasetçileri vatan hainliği ile suçluyordu. Uzun konuşması kalabalık salonda büyük bir coşku yaratmıştı. Sıra bana geldiğinde Sinanoğlu’nun çok değerli düşüncelerini övdükten sonra, coşkuyu biraz dindirmek üzere, “Ben şimdi kapıldığımız bu coşkudan sıyrılıp, serinkanlı bir çözümlemeyle, “Yabancı Dille Eğitim Yanılgımızı” nesnel bir yaklaşımla irdelemeyi deneyeceğim” dedim… Sesimin yüksekliğini düşürdüm; tanımlar, ilkeler, olgular ve gözlemlerden örülü bir konuşma yaptım. Sinanoğlu’nun uyardığı coşku temeli üzerinde kurulan bu sunuş da ilgi uyandırdı; dinleyicilerden katkılar ve sorular geldi. Burada deneyimli bir Türkçe öğretmeninin yorumu çok ilgi çekiciydi: Çok yararlandık. Oktay Bey bizim yüreğimizi yerinden oynattı. Vatan hainlerinin yaptıklarını açıklayıp sırasında onlara sövdü. Sizse ussal çözümlemeleriniz ve uyarılarınızla bizi aydınlatmakla yetindiniz. Çok da iyi ettiniz. Ancak “Arada bir siz de bu hainlere sövgüler düzseniz, acaba daha iyi olmaz mıydı? Onlar bunu gerçekten hak ediyorlar...” CBT 1478/17 Temmuz 2015 19 HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com Bir de İstanbul Eğitim Derneği’nin İstanbul’daki toplantısında, üniversitenin koca salonunun dışına taşan büyük kalabalık için dışarıda güçlü bir ses düzeni kurulmuştu. Türk ulusunun geçmişten geleceğe Türkçeyle var olduğu, yaşamımız boyunca içinden geçtiğimiz bu coşkudan belliydi. Bu konuda birçok konuşma, birçok açık oturum yaptık. Hep böyle gitti. Bugünlerde “Atatürk bizi bir gecede dilimizden etti!” diye söylenen sözde demokrat ama karşıdevrimci yeni Cumhuriyetçilerimize bakmayın! Oktay Sinanoğlu 1934’te Bari, İtalya’da doğmuş, Ankara’da büyümüştü. Babası Türk konsolosluğunda görevliydi. Atatürk eliyle kurulan Türk Eğitim Derneği’nin Ankara Koleji’nde okumuştu. O zaman orada eğitim Türkçeydi; İngilizceyle eğitime o bu okuldan mezun olduktan sonra başlanmıştı. 1956’da ABD’de TED’in burslusu olarak kimya okumaya gitmiş, 1957’de Massechussetts Teknoloji Enstitüsü’nü (MIT) kimya mühendisi olarak, çok kısa bir sürede parlak dereceyle bitirmişti. Sonra da beş kurama imza atmıştı. Ondan Türk Einstein’ı diye söz ediliyordu. Oktay Sinanoğlu’un ağabeyi, Türk Hümanizmi yazarı Prof. Dr. Suat Sinanoğlu’nu da çok değerli yapıtlarından tanıdım. Kız kardeşi ise Esin Afşar’dı. 29 Ekim 1972’de Tokyo’dayken, Büyükelçimiz Şükrü Elekdağ’ın Cumhuriyet Bayramı’nı kutlama töreni dolayısıyla verdiği Yunus Emre ve Aşık Veysel türküleri dinletisi sonrasında, ağabeylerine selam göndermiştim. Şimdi hepsi toprak oldular… Ama onun “Bye bye Türkçe” kitabı yaşıyor. Orada benim de adımı anmıştı. Öteki yapıtları, geliştirdiği kuramlar, bunu yaparken türettiği Türkçe terimler de yaşıyor. Tokyo’daki tüm uluslardan diplomatlar ile Japonlar Esin Afşar’dan büyülenmişlerdi. Onlara “Bir de onun ağabeylerini bilseniz!” diye övünmüştüm. 26 Nisan 2015 günü son yolculuğuna uğurlanmadan önce, Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılan ilk törende eşi Dilek Sinanoğlu ile ikiz çocukları, ilk eşinden oğlu Karacabey ile yeğeni Pınar Afşar da bulundular. Oğlu Karacabey Levi Sinanoğlu, babasının Türk bayrağına sarılı tabutunun başında saygı duruşunda bulunduktan sonra, törene katıldıkları için herkese teşekkür edip İngilizce olarak “O benim hayatımda ilk öğretmenimdi. Lütfen onu unutmayın” dedi, “Babam büyük hocaydı!” Bilim ve gönül adamı Oktay Sinanoğlu’nu, fiziksel kimyacı meslektaşları gibi, hiç kuşkusuz, biz Türkçe konuşanlar da hiçbir zaman unutmayacağız… Toprağı bol olsun… 1 Feyziye Özberk, Aydın Köksal: Bilime, Bilişime ve Türkçeye Adanmış Bir Yaşam, Kaynak Yayınları, 2014, s. 179180. 2 A. g. y., s. 240. Bizdeki Demokrasi • Bizdeki demokrasi, tebeşirle tahtaya araba resmi çizip, hadi bin de git, demeye benziyor. Adı milli irade oluyor. Seçimler ve başka her şey böyle bir hakaret millete! • Hegel demişmiş ya, gerçek makul, makul gerçektir, diye. Bizdeyse gerçek akıldışıdır, akıldışı olan da gerçektir. Düzeltelim. • Kimliğimizi içimize bastırarak değil, üstüne basarak ve birbirimizin elinden tutarak yurttaşlık değerlerine ulaşmalıyız. Hukuk Devleti bunun için var. • İki kanunla bir ülkeyi otuz beş yıl susta durdurmak, sömürmek, yıkmak, bölük pörçük etmek oluyormuş demek ki... Top tüfek gerekmiyormuş. Seçim ve siyasi partiler kanunlarıyla bu işin nasıl yapılabileceğini görüp duruyoruz. Bu kalıba oturtunca gerisi çocuk oyuncağıymış. Her tıynetten hain sebil gibiymiş. Bu çarkta millete ihanet etmediğini söyleyenin, ancak birinci derece aptallığı kabul ederek kurtulabileceğini söylemeliyim. • Bu ülke toprak kavgası yerine uygarlık dayanışmasını seçmedikçe yok oluşun yolundan dönemeyecektir. Uygarlık dayanışmasının siyasal koşulları bugünkünden çok farklıdır. Son yıllarda bu dayanışmadan çok uzaklara fırlatıldık. Zifiri bir karanlığa gömüldük. Her şeyde ölümü bekler olduk. Aklı biraz eren baş kaldırsın, isyan etsin! • Hukuksal yorumda “eşyanın tabiatı” (natura rei) diye bir kavram vardır. Nasıl kullanıldığına, ne denli işe yaradığına girmek istemiyorum. siyasetin de bir tabiatından söz etmelidir. Onun yasalarıyla çelişecek hiçbir şey geçerlik taşıyamayacaktır. Siyasal ahlak diyorlar... Ahlakın yaptırımı dışlamaktır. Birini dışlayacak birileri kalmadıysa bu ahlak nasıl çalışacak? • Gerçek uygarlık halkın uygarlığıdır. Halka mal olan, halka mal edilen, halkın katıldığı, halkın gücünü emeğini kattığı uygarlıktır. Bunun siyasal düzeni laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti düzenidir. Bunun dışında halk yoktur. İnsan yoktur, yurttaş yoktur. Kul, köle, sürü vardır. • Göçebelik değerleriyle ancak geldiğimiz yere geri döneriz. Yerleşikliğin değerlerini içselleştirmeliyiz. Çağımız bu dönemi bile aşıyor. Bilim, felsefe ve sanatta koşulsuz özendirme, üretimde akılcılık, adil ve sosyal bir paylaşımla, özgürlükçü bir siyasal düzen bizi onurlu bir geleceğe hazırlayabilir. • Düzene karşı çıkarken sizin gibi olmasını istiyorsanız, onun da kendisi gibi olmanızı istemesini doğal karşılamanız gerekir. Bununla bir şey kazanmış olmazsınız. Yapılan şey bir biçimde ve içerikte yeniden düzenleştirmedir. Düzene karşı olmak başka bir düzen olmak değildir. Düzene karşı olmak düzene karşı olmaktır. Çünkü özgürlüğün ve adaletin düzeni olmaz. • Kamu yararına olan işlerde yasa dışı yollardan elde edilen bilginin delil olma niteliğini yasal kıldığınızda devlet yasalara daha çok uyacaktır. Devleti kullanan hiç kimse bu güvencenin arkasına sığınamayacaktır. Yalnızca işkenceyi bunun dışında tutmalıdır. Yasadışı delil elde etmek suç olmakta devam etmelidir. Ancak elde edilen deliller hükme esas alınabilmelidir. • Kavramcı yorum bir piramidin tepesine doğru kurgulanmış üç boyutlu bir labirenttir. Çıldırmadan ve kimseyi çıldırtmadan duvarlarını yıkarak kendinizi dışarı atmalısınız. Değilse, toplumu bile bunun içerisinde karanlığa boğabilirsiniz. Güncel felaketler, terör ve savaşlar nasıl tezgahlanıyor sanıyorsunuz? • Şiir düşünmesi... Şubat ayında yaptığım bir konuşmamı gerçek düşünme için önerdiğim bu kavram üzerine kurmuştum. Heidegger’in “henüz düşünmediğimiz”ine açılmak için, düşünseydik böyle düşünürdük diyebileceğim bir düşünme yöntemi! • Güzelliği bir kadının gururudur. Bırakın göstersin. Siz de mutlu olun ve sevincini paylaşın onunla. Çarşaf, burka, hicap, türban, tesettür evde kutsal dayak hakkına sahip bir sapığın icadından başka ne olabilir ki? Sevgili kadınlar, asilik sizi daha da güzel yapıyor! • Çocukların yaşam ve meslek eğitimleri için gerekenler bellidir ve çok azdır. Yarışmak için bilmeleri gerekeninse sonu yoktur. Çocuklarımızı yarışlardan çekelim, forsalıktan çıkaralım ve kendi gemilerinin kaptanları yapalım. Bunun için sınavsız okullar, az bilgi ve düşünmeye cesaretlendirme yeterlidir. Genç bilim insanları Feza Gürsey Yaz Okulları’nda buluşuyor Kuantum mekaniğinden 100. Yılında Einstein’ın İzafiyet Kuramı’na, nanoaygıtların fiziğinden mantık biliminin güncel konularına bilim dünyasının gündemini oluşturan temel konu ve sorular Boğaziçi Üniversitesi ve Bilim Akademisi tarafından düzenlenen Feza Gürsey Yaz Okulları’nda ele alınacak. Lisans, lisansüstü ve doktora öğrencilerine dönük olarak 2013’ten itibaren her yıl düzenlenmekte olan Feza Gürsey Yaz Okulları’nda bu yılın ilk ders zili 27 Temmuz’da çalacak. Program kapsamında 27 Temmuz 11 Eylül 2015 tarihleri arasında ‘’Nanoaygıt Fiziği’’, ‘’Kuantum Mekaniğinde Gizli Değişkenler’’, ‘’Mantık’’, ‘’100. Yılında Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı’’ ve ‘’Süpersimetriye Giriş’’ başlıklı Yaz Okulları düzenlenecek. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi: http://fezagurseyyazokullari.boun.edu.tr Email: fgnano2015@boun. edu.tr