18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DOĞAN KUBAN BOZKURT GÜVENÇ Uygar mıyız? Türk toplumu çağdaş uygarlık düzeyinin çok altında. Bunun nedenleri saymakla bitmez. Temel nedeni bunu kabul etmemiş bir toplum olmamız. Osmanlı olmak isteyenlerin henüz egemen olduğu bir toplum. Oysa Mustafa Kemal ‘Muasır Medeniyet Seviyesi’nin üstüne çıkmaktan söz ediyordu. Yani Osmanlı o düzeye ulaşamamıştı. Bugünü Abdülhamit ya da Vahdettin dönemine indirgemek isteyen birileri var. Bu, İstanbul’un işgal edildiği, Yunan ordusunun Sakarya’ya geldiği döneme dönmek isteyenler var demek. Belki Tanzimat’ı, belki de Fatih dönemini kastediyorlar. Fakat bilimde, sanatta, edebiyatta, musiki de, eğitimde kalite olarak 1945’den gerideyiz. Özgür ifade, laiklik ve demokrasi bağlamında en az bir yüzyıl gerideyiz. Dünya ile iletişimini tarihte ulaştığı en üst düzeyde yaşayan bir toplum kendini nasıl uygar olarak görebilir? Demek dünya ile ilişkileri kendini bilinçlendirecek düzeyde değil. Bu toplum Avrupa gibi uygar davranışlarla donanmış olmadığını, dünya bilim ve teknolojisi düzeyinde üretemediğini, edebiyat, sanat ve felsefede dünyada adının geçmediğini bilmiyor. Halkı da bunu bilmiyor. Çünkü zaten yabancı dil bilmiyor. Sonra akıl almaz derecede örgütlü, içerden ve dışarıdan manipüle edilen bilimsel nitelikli bir ‘desinformation’ ağı içinde yaşıyor. Eski sömürge evrensel sisteminin yerine geçmiş olan bu beyin yıkama sistemi, geçen yüzyılda olduğu gibi, silahla değil, yerel sömürücülerin de katıldığı evrensel bir iş örgütlenmesi olarak çalışıyor. Bu sistemin en büyük aracı, cahil toplumların gözlerinin boyanması için kullanılan oyuncaklardır. Uygarlık Sorunları Uygarlık / Medeniyet yazılarımız üzerine, CBT Okuru Taner Derbentli’den sorular geldi: Uygarlığın bilim, sanat, teknoloji ve zaman ile ilişkisi; uygarlık kavramına nasıl, nereden bakalım, bireysel mi toplumsal mı? Sondan başlarsak, İnsan türününın yarattığı canlıüstü kültür ya da uygarlıklar, hiç kuşkusuz, toplumsal varlıklardır. Ancak kendi içinde, farklılık, benzerlik ve çelişkiler taşıyan bir toplumsallık. Öyle ki uygarlıklar alanında, Kartacalı Terence’e hiç yabancı gelmeyen insanca şeyler; bugün bizi hayrete düşüren benzerlikler var. Bunun başında motorlu araçlar geliyor. Sonra tüketim malları, yapılar, giyim eşyaları, yiyecekler, bunları tanıtan görsel medya insanları bir hayal dünyasında yaşatıyor. Bütün bunların yarattığı çevre insanlara ulaşmaları gereken, ulaşmaları olanağı olan bir yeryüzü cenneti olarak sunuluyor. İş ve politika dünyası ortak olarak dünyanın nabzını tutuyorlar. Politikacılar ve büyük şirketler dünya öğretimini de, ekonomisini de ellerinde tutuyorlar. Cahil milyarların durumlarını öğrenmelerine olanak vermiyorlar. Özetle dünyanın cahil toplumları, kendi aralarındakilerin işbirliği ile, Batılı toplumların sahip olduğu demokrasi, özgürlük, eşitlik, laiklik gibi gelişmiş kurumlara sahip olamıyorlar. Bunların başında Müslüman ülkeler, Afrika siyahları geliyor. Durumun açıklaması bu kadar basit, ama bu sistemin çalışması çok karmaşık ve çok kırılgan. Çünkü dünya çok büyük. Etki odakları sayısı fazla. Ve dünya nüfusunun fazlalığı, teknolojinin Batı’nın mutlak sultasından çıkmış olması, bilimteknoloji, küresel politika arasında, uygarlık çağdaşlık ikilisinin yeni paradigmasını tanımlamayı zorlaştırıyor. SİSTEMİN OYUNCAKLARI Bilim, adlandırmak ve sınıflamakla başlar. Kültür ya da uygarlık olgusunu araştıran öncüler; uygarlıkları, inanç ve bilime, sanata, aile kurumuna, teknolojiye, enerji ve doğal çevre (iklim) özelliklerine göre sınıfladılar: Çok tanrılı, tek tanrılı, laikAkılcı, deneyci, şüpheci Gerçekçi, romantik, izlenimciAnaerkil, babaerkil, ikiyanlıAvcı, Tarımcı, SanayiciDoğa’ya bağlı, egemen, saygılıKüçük, Büyük, METRO kentliCemaatçi, ümmetçi, ulusçuÜretici, tüketiciYaratılışçı, EvrimciSavaşçı, BarışçıGelenekçi ve GelecekçiÜlkücü ya da Gerçekçi toplumlar… Vb. vd. Hepsini birbirine bağladım. Çünkü hiçbiri bağımsız veya belirleyici değil, ötekileri dışlamıyor. Eskiler yeniler içinde yaşıyor. F. Bacon, “Sözcükler, maddenin görüntülerinden başka bir şey değildir,” diyor. Ne ki, söz olmasa bilgi olmazdı (Bryan Magee). Sanayi toplumunda, Avcılık spor, Göçebelik turizm, Şamanlık tiyatro oldu. Geleneksel toplumda dolce vita (zevksefa), gelişmiş toplumlarda cadı avcılığı, şeytan taşlama, insanları diri diri yakma töresi sürüp gidiyor. İnsan ve Kültür kitabımda, “teknoloji” ölçütünü seçtim, Avcıtoplayıcı, Tarımcı, Sanayici ve Bilişimci kültürleri yazmıştım. (Güvenç, Kültürün abc’si.) SINIFLAMA ÖLÇÜTLERİ Öyle karmaşık bir varlık ki, “modern sonrası” çağımızın kimi yorumcuları “Her şey olabilir” diyor ve dedikleri gibi oluyor. Uzay gemisi dünyamızda n’apmaya çalışıyoruz? Çok da bilen var mı? Sanatçı Gauguin’in “Kimiz, nereden gelmiş, nereye gidiyoruz?” sorusu (1900) yanıtlanmış değil. Bilmiyoruz! Bilir ‘MİŞ’ gibi yaşıyoruz. Yüzyıl ömrü kalmış mavi gezegende, kuşaklar sürecek uzay yolculukları tasarlıyoruz. Akıllı değil akılcıyız. Öfkemizi ötekilerden çıkarıyoruz. Kişiyi nasıl bilirsin kendin gibi! diyoruz ama kendimizi bil’miyoruz! Medya “kendini bil’mezler” elinde. Kusurunu bilen ariftir, diyor ve ötekini suçluyor. SORUNLAR ÇELİŞKİLER Avrupa görece uygar. Ama silah ve savaşı dünyayı ikna aracı olarak kullanıyor. Oysa öldürmek yani cinayet uygarlık özelliği değil. Bütün dinlerde büyük günah. Burada toplumların, dinleri ne olursa olsun, tümel bir sahtekârlığı var. Bu bağlamda tarihin ve bugünün öğrettiği en büyük gerçek, insanoğlunun güç sahibi olmak için kötü bildiği her şeyi yapabildiğidir. Toplumların insanın sahte davranışlarına karşı geliştirdikleri tek savunma ise uygarlık dediğimiz birikimdir. Bu birikimin sağladığı bilgi ve örgütlenme, toplumların kendi zorbalarına, sahtekârlarına karşı çıkmalarına olanak veriyor. Uygarlık tarihi bunun hikâyesidir. Türkiye’de uygarlık yokluğu toplumun tarihi gelişiminde temelleniyor. Çözümü, partilere değil, uluslararası conjoncture’e bağlı. ‘Halk, uygar olmasa da, ‘Sizden bıktık!’ diyebileceği için, uygarlık yolunu açabilir. İKNA ARACI OLARAK SAVAŞ Tamam mı devam mı? Hele bir kendimize bakalım? Hangi uygarlık alanındayız? Doçentlik sınavımda, Doğu ve Batı kültürlerini sormuşlardı. Attila İlhan’a sığındım, Hangi Batı, Hangi Doğu? Jüri, sorudan vazgeçti. Seçim ertesi yaşanan koalisyon ve hükümet sorunları DoğuBatı veya Türkİslam Sentezi’ni savunan parti ve polikacıların eseri değil mi? Doğu Batı uygarlıkları, yerlerini Kuzey Güney ikilisine bırakmadı mı? Yazıma, uygarlık ve kültür olgularının denkliği ile başlamıştım. Devrimci Mustafa Kemal, “Ben birini söyleyim siz ötekini anlayın,” demişti. Daha sonra, çeşitli kültürlerden oluşan “çağdaş uygarlık düzeyi”ni ulusal hedef gösterdi. Beğendiğinden değil de belki altında kalıp ezilmemek için. İletişim Teknolojisi (IT), bireyleri zamanmekân boyutunda yaklaştırıyor ama özlenen “bilgibarış toplumu”nu yaratamıyor. Bireyler, chatpat konuşmaktan dostuna, komşusuna selam veremez oldu. Geçende, mutsuz bir kentliye “Günaydın” diyecek oldum; “Bugünün neresi aydın?” deyip üstüme yürüdü. Neler oluyor, nereye gidiyoruz? Öyleyse n’apalım? Yazanlar var ama okurlarımızın da görüş ve önerileri olmalı! ÖYLEYSE N’APALIM?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle