26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim Tarihi CBT 1463/3 Nisan 2015 12 Evrim teorisine esin kaynağı olan kitaplar Darwin ile Wallace’ın Linnean Derneği’nde okunan ortak bildirileri (1858) ve Watson ile Crick’in Nature dergisindeki ünlü makaleleri (1953), evrim teorisinin iki büyük aşamasının ilk temel metinåleridir. Bu önemli metinlere giden keşif yollarının açılmasına iki ilginç kitap esin kaynağı oldu. OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Şimdiki Zamanın Daralması Bugün ülkemizde herkes kendi şimdiki zamanını koruma, o zaman diliminde dramatik bir değişiklik olmamasını arzu etmekte ve tüm kararlarını buna göre vermekte. Bu da toplumu daha statükocu ve muhafazakâr yapmakta. Değerlerinden ve geleceğinden feragat etme pahasına. “Dün dündür, bugün bugündür” sözü ile büyüdük. Olumlu açıdan bakarsak “herşey değişir” gibi özlü sözlerin alaturka versiyonu. Yerelliği daha derinleştirirsek, bu sözün daha ziyade “değişen koşullara göre bir gün önceki söyleminle taban tabana zıt şeyler söyleyebilirsin” anlamına geldiği de iddia edilebilir. Bilgi toplumunun sunduğu imkânlar bu aşamada olumsuz yönde kullanılabilmekte. Özellikle de zeminin kayganlığı ile ünlü politik arenada. Bilgi toplumu ile giderek yoğunlaşan ancak liberal (modern ya da laik de denilebilir) eğitim modellerinde temel bileşenlerden olan sebep – sonuç ilişkisi kurmak ya da söylemi objektif enformasyon ile desteklemek gereği yozlaştırıldıkça, “dün dündür, bugün bugündür” mottosu olumsuz anlamda giderek hayatımızı daha derinden etkilemekte. Eğer sorunu temele inmeden irdelersek, çevremizde böyle tavır alanları eleştirip, onları suçlayabiliriz. Oysa odaklanılması gereken nokta bu şekilde yozlaştıranlar değil, bu yozlaştıranların arkasına takılan birilerini olabilmesi. Bilgi toplumunda insanlar neden giderek daha az bir şekilde akıl yürütme, sebep sonuç ilişkisi kurma becerilerinden istifade ediyorlar? Tamam her zaman imdada yetişen “eğitim şart” ilkesi burada da devreye girebilir. Eğitim düzeyimiz düşük de ondan! Tek sebep bu olabilir mi? Örneğin... Hastalığına çare aramak için hastaneye gitmeyi öğrenmiş bir insan, tuvaleti geldiğinde neden binadaki tuvaleti aramak yerine koridorun bir köşesine herkesin gözü önünde tuvaletini yapabilir? Bu kişi(ler) toplumsal yaşamla ilgili hiç mi bir şey öğrenemedi acaba? Ya da kendisini liderinin yanında canlı bir varlık olarak bile görmekten feragat etmeye hazır bir destekçi kitlesi varken, bu tür bir kitleye sahip liderden demokratik olması beklenebilir mi? Destekçileri ondan demokratik mi olmasını bekliyorlar ki? Toplum olarak giderek şunu idrak ediyoruz sanırım. Başka toplumların onyıllar süren mücadeleleri sonucunda edindikleri şeyleri biz bir gecede yukarıdan aşağıya sahip olmanın sıkıntısını yaşıyoruz. Bu şekilde kazanılmış olan değerler, unsurlar, olguların ne yazık ki toplum genelinde değeri anlaşılmamış; bunları ancak mutsuz bir azınlık idrak edebilmiş, onlar da çeşitli nedenlerle bunları genele yayamamış. Toplumun şimdiki zaman içinde yaşaması genel bir temayüldür. Gerçek liderler ise gelecekteki yaşamı tasarlamaya daha çok zaman ayırırlar. Temel sorun aradaki ilişkiyi koparmamaktır. Sürekli gelecekteki olası güzel günlerden bahsetmenin bugünün problemlerini çözmede pratik bir katkısı olamaz. Öte yandan “şimdi” denilen zaman dilimini ne kadar kısaltırsanız, insanların kafa patlatmayacakları gelecek zaman dilimi de giderek uzar. Bir gün sonrasını dert eden için iki gün sonrası uzak bir gelecektir. Gelecek ayki kirasını düşünen birisi için iki ay sonrası uzaktır. Aldığı beş yıllık konut kredisini ödemek zorunda olan için beş sene sonrası önemli değildir. Bugün ülkemizde herkes kendi şimdiki zamanını koruma, o zaman diliminde dramatik bir değişiklik olmamasını arzu etmekte ve tüm kararlarını buna göre vermekte. Bu da toplumu daha statükocu ve muhafazakâr yapmakta. Değerlerinden ve geleceğinden feragat etme pahasına. Osman Bahadır C [email protected] harles Darwin, türlerin evriminin ana mekanizması olarak gördüğü doğal seçilim mekanizmasını, bir rastlantı eseri olarak okuduğu Thomas Malthus’un bir kitabından esinlenerek oluşturduğunu söylemişti. Politik ekonomist ve nüfus bilimci Thomas Malthus’un bu eseri (An Essay on the Principle of Population, birinci baskısı 1798, değişiklikler yapılmış altıncı baskısı 1826), esas olarak insan nüfusunun geometrik biçimde artarken onların beslenme kaynaklarının aritmetik biçimde arttığını ve dolayısıyla nüfusu giderek artan insanlar arasında yetersiz hale gelmiş beslenme kaynakları için ölümcül bir rekabetin ortaya çıktığını ve çıkacağını ileri sürüyordu. Bu kavgada ortama en uyumlu olanlar ayakta kalıyordu. Darwin Malthus’un bu fikrinden esinlendi ve onu canlılar dünyasına uygulayarak doğal seçilim düşüncesine ulaştı. Darwin’le birlikte eşzamanlı değil fakat ondan bağımsız olarak doğal seçilim kuramına ulaşmış olan Wallace da, Malthus’un söz konusu eserini okuduğunu ve kuramını oluştururken bu eserden esinlendiğini söylemişti. Evrim teorisinin çok önemli bir başka aşamasını oluşturan ve modern genetiğin kurulmasını sağlayan ikili sarmalın keşfi, 1953’te James Watson ve Francis Crick tarafından gerçekleştirildi. Watson ve Crick’in keşiflerinin temel metni olan “Nükleik Asitlerin Moleküler Yapısı: Dezoksiriboz Nükleik Asit İçin Bir Yapı” başlıklı yazı, 25 Nisan 1953 tarihli Nature dergisinde yayınlandı. Bu keşifle genetik materyallerin yapısı ve işleyiş tarzları açıklığa kavuşturulmuş oluyordu. Böylece genetik değişimin ve özel olarak mutasyonun evrimdeki rolü, genel evrim teorisi içindeki önemli konumunu elde etti ve evrim teorisi büyük ölçüde tamamlanmış bir teori haline geldi. Çok ilginçtir ki, Watson ve Crick de ikili sarmal keşiflerine giden yoldaki çalışmaları sırasında bir kitabın kendilerini çok etkilediğini ve yönlendirdiğini söylemişlerdi. Onları birbirlerinden bağımsız olarak etkileyen kitap da, ünlü fizikçi, kuantum mekaniğinin kurucularından Erwin Schrödinger’in 1944 yılında yayınlanmış olan What is Life? (Yaşam nedir?) adlı kitabıydı. Schrödinger bu kitabında esas olarak, 20. yüzyılın ilk yarısında geliştirilmiş olan kuantum kuramı ile insan (ve diğer canlıların) biyolojisi arasındaki ilişki üzerinde duruyor ve organik dünya ile inorganik dünya arasındaki ilişkileri moleküler düzeyde inceliyordu. Schrödinger kitabında genlerin biyoloji bilimi nin ana meselesi olduğunu, genlerin ne olduğunu ve nasıl işlediğini keşfetmek için elden gelen çabanın gösterilmesi gerektiğini söylüyordu. Watson, Schrödinger’in kitabını okuyunca çalışmalarıyla ilgili bakış açısının değiştiğini söylemişti. Düşündüğü çalışmayı yürütmek için de İngiltere Cambridge’deki Cavendish Laboratuvarı’nın en mükemmel yer olduğuna karar verdi. (Francis Crick ile de zaten bu laboratuvarda tanıştı). Crick de Watson’dan bağımsız olarak Schrödinger’in kitabını okumuş ve etkilenmişti. (Crick, 1947’de Cambridge Üniversitesi’ne geldiğinde sözkonusu kitabı okumuş bulunuyordu). Crick daha sonraki yıllarda Schrödinger’in kitabıyla ilgili olarak şunları söylemişti: “Biyolojide moleküler açıklamaların son derece önemli olacağını, üstelik bunun gerçekleşmesinin de çok yakın olduğunu heyecan verici bir biçimde aktarıyordu. Bu daha önce de söylenmişti, ama Schrödinger’in kitabı tam zamanında yayımlanmıştı ve başka türlü biyolojiyle hiç ilgilenmeyecek insanları cezbetti.” Kuşkusuz ne Malthus ne de Schrödinger biyologdu. Her ikisinin sözkonusu kitaplarının biyolojik evrimle doğrudan bir ilgisi de yoktu. Schrödinger’in kitabının biyolojiyle ilgisi elbette vardı fakat yazarının uzmanlık alanıyla ilgili olmayan düşüncelerinden ibaretti. Ama bu kitap iki bilim insanının çalışmalarını ve düşüncelerini yönlendirmişti. Onların ikili sarmal keşifleri de hem yeni bilimsel sonuçlara yol açmış, hem de evrim teorisinin mükemmelleşmesini sağlamıştı. Bilimsel (veya bilim kurgu türünden) kitapların çeşitli bilimsel keşiflere esin kaynağı olmasına dair gerçekte tarihte başka birçok örnek vardır. (Bu tür etkiler yaratttığı bilinen kitapların tam bir katalogunun yapılabilmesi ne kadar ilginç ve güzel olurdu). Evrim teorisinin gelişiminde çok büyük rolleri olan dört bilim insanının bilimsel çalışmalarında ve teorilerinde iki kitaptan esinlenmelerine dair bu öykü, bize bilimsel keşiflerdeki rastlantılar üzerine ne söylemektedir? Bu bilim insanlarının bu kitapları keşiflerinden önce okumuş olmalarında rastlantının belirli bir payının bulunduğunu inkar edemeyiz. (Örneğin Darwin, Malthus’un kitabını sıkıntılı bir anında tesadüfen okuduğunu söylemişti). Fakat burada rastlantının egemen durumda olduğunu da söyleyemeyiz. Çünkü esin verenlerle esinlenenlerin ilişki kurabilmelerine imkân sağlayan bilimsel ve kültürel ortam ve gerekli düzey oluşmuş bulunuyordu. Büyük bilimsel keşiflere esin kaynağı olan kitaplar konusu, bilim tarihinin ve bilimsel düşünce tarihinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle