Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Sağlıklı Yaşam CBT 1463/3 Nisan 2015 11 Tüm kötülüklerin anası: HAREKETSİZLİK Oburluk, hazır yiyecekler veya genetik yapı. Şişmanlığın gerçek nedeni bunlardan hiçbiri değildir. Aşırı yağlanmanın asıl sorumlusu, kuşaklar boyu süregelen hareketsiz yaşam tarzıdır. ve şişman farelerden daha fazla yiyor ve daha fazla kalori alıyor. 1950’li yıllarda beslenme uzmanı Jean Mayer aktif hayvanların –fare, sıçan veya insanlar hareketsizlere göre daha fazla yemek yediğini, daha zayıf ve daha sağlıklı olduklarına dikkat çekiyordu. de daha şişman olmasına, daha hareketsiz ve sağlıksız bir yaşam sürmelerine yol açar. Bu genetik olmayan evrime türünün tipik bir örneğidir. Bu süreçte annenin özellikleri, genomlarında en ufak bir değişiklik yaratmadan yavrulara geçer. Bu kuram Archer ve Falconer’in farelerde gözlemledikleri olguyu açıklıyor. Başka bir deyişle bu kuram, rahim koşullarının ne denli belirleyici olduğunun açık bir ifadesidir. Öyle ki bazı fetüslerde rahim içi koşulları, obeziteya ve metabolik sendrom eğilimine yol açan süreci kalıcı bir biçimde şekillendirir. Rahim koşullarının fetüsü etkilemesi evrimsel biyolojide sık sık karşılaşılan bir durumdur ve pek çok türde görülür. “Birikmiş anne etkisi” de denilen bu durum, annenin yaşının, kilosunun, yağ depolarının ve davranışlarının –fiziksel faaliyetler başta olmak üzere yalnızca kendi sağlığını ve metabolizmasını değil, gelecek nesillerin sağlığını ve metabolizmasını nasıl etkilediğini gösterir. GENETİK OLMAYAN EVRİM ölçüde besleyici olmayan rahim koşulları, fetüsün metabolizmasını programlar ve ileri yaşlarda obezite ile diyabete yatkınlığa yol açar. Ne var ki bu varsayım, yiyecek sıkıntısı yaşanmayan 1970’lerin sonlarına doğru patlama yapan çocuk ve yetişkin obezliğini açıklamaktan uzaktır. İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde hayatta kalmak için insanın çok büyük fiziksel çaba sarf etmesi gerekiyordu. Avlanma, meyve toplama, odun kesme ve su taşıma gibi faaliyetler, ekstra egzersiz yapma gereksinimini ortadan kaldırıyordu. Ancak son yüzyılda sosyoekonomik değişikliklere bağlı olarak fiziksel çabalara gerek kalmadı. İlk başlarda teknolojik gelişmelerle eşleşen sağlıklı ve bol gıda arzı, insanlık tarihinin en sağlıklı bebeklerinin dünyaya gelmesine yol açtı. Ancak 20. yüzyılın ortalarında fiziksel güç gereksinimini ortadan kaldıran teknolojik yenilikler, otomobillerin yaygınlaşması, hareketsiz yaşamı körük leyen eğlence ve dinlence alışkanlıkları insanları daha hareketsiz hale getirdi ve obezite kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıktı. 1965 ile 2010 yılları arasında sıradan bir Amerikalı kadının evinde harcadığı enerji miktarında haftada ortalama 2000 kcal azalma meydana geldi. Aynı zamanda TV izleme süreleri ve bilgisayar başında geçirdikleri süreler ikiye katlandı (PloS One, vol 8, e56620). Archer’ın yürüttüğü bir araştırmaya göre ABD’de obez bir kadın yılda ancak bir saat yoğun fiziksel egzersiz yapıyor. 1970’lerin sonlarına doğru anneler, o kadar hareketsizleştiler ki insanın enerji metabolizmasının evrimi belirgin şekilde değişikliğe uğradı. Sonuç olarak fetüsler irileşti. Bu durum sezaryen ameliyat sayısında büyük bir patlamaya yol açtı. Cerrahi İRİ FETÜS = SEZARYEN müdahalelerin artması daha iri bebeklerin ve annelerinin hayatta kalmasını kolaylaştırdı. Dolayısıyla doğal seçilim yapay seçilime dönüştü. Genetik olmayan evrim obezitenin temel belirleyicisidir; oburluk, hazır yiyecekler veya genler yalnızca birer etmendir. Şişmanlık salgınına karşı en ideal çözüm, anne adaylarının fiziksel faaliyetler düzeyini arttırmalarıdır. Böylece metabolizmalarını hamileliğe hazır hale getirecekler; sonuçta daha formda, daha sağlıklı bebeklere sahip olacaklardır. *Fenotip ya da Dışyapı, genetik (genotip) ve çevresel etkenlerin yarattığı özelliklerin canlının dış görünüşündeki yansıması Derleyen: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 28 Şubat 2015 http://www.hormones.gr/702/article/article.html http://www.cdc.gov/healthyyouth/ Hareketsiz yaşamın yol açtığı sağlık sorunları Günümüz insanının pek çoğu egzersiz yapmaya vakit ayırmaz; vakit ayıramadıkça sağlık sorunları artar; sağlık sorunları arttıkça hareketsizliğe mahkum olur. Hareketsizliğin yol açtığı en önemli 10 sağlık sorunu şunlardır: A. Yaşamlarında fiziksel faaliyete zaman ayırmayan insanların kolon veya meme kanserine yakalanma riski artar. Bir çalışmaya göre aktif olmayan insanların kanserden ölme riski aktif olanlara göre % 40 daha fazladır. B. Fiziksel faaliyetler, Tip II diyabetin temel nedeni olan insülin direncini önler. Son yapılan bir çalışmaya göre bir kişinin TV başında geçirdiği her iki saat, Tip II diyabet riskinde % 14 artış demektir. C. Düzenli fiziksel faaliyet bilişsel gerilemeyi engeller. Bir çalışmaya göre düzenli olarak egzersiz yapan yaşlılarda bunama riski % 50 oranında azalıyor. D. Hareketsiz bir yaşam süren insanlarda kalp krizi geçirme riski daha yüksektir. “Nurses’ Health Study” olar a k bilinen geniş kapsamlı ve uzun süreli bir çalışmaya göre haftada üç saat veya daha uzun süre (günde ortalama yarım saat) egzersiz yapan kadınların kalp krizi geçirme riski % 50 azalıyor. E. Dallas’ta bulunan Aerobics Research Center’da yapılan yeni bir araştırmaya göre beyin krizi olarak da bilinen inme riski, egzersiz yapan erkeklerde üçte iki oranında azalıyor. “Nurses’ Health Study”ye göre ise aktif kadınlarda inme riski % 50 oranında azalıyor. F. Fiziksel aktivite azlığı kas dokusunda yitime yol açıyor. Bu durum banyo yapmak, giyinmek gibi günlük işlerin yapılmasın zorlaştırır. Bu da genel sağlığı olumsuz etkiliyor. G. Kaslar gibi kemikler de mineral içeriğini ve sağlamlığını korumak için düzenli egzersize ihtiyaç duyar. Kemik yoğunluğu, hareketsiz insanlarda daha hızlı azalır. H. Fiziksel olarak aktif olmayan insanların depresyona yakalanma riski daha yüksektir. Egzersiz, duygudurum dalgalanmalarını azaltır, duygusal sağlığı korur. I. Egzersiz azlığı kilo almaya neden olur. Günde bir saatlik bir yürüyüş obeziteyi % 24 oranında azaltır. J. Egzersiz bağışıklık sistemini de güçlendirir. Grip ve soğuk algınlığı gibi sıradan hastalıklara karşı direnç sağlar. G ünümüzün koşulları hazır yiyecekler, şekerli içecekler, TV’ler, otomobiller obeziteyi körüklüyorsa niçin herkes obez değil? Niçin hâlâ zayıf insanlar var? Eğer obezitenin nedeni genlerimiz ise, bugüne dek “obezite geni” niçin bulunamadı? Bu sorular uzun zamandır yanıtlanamadı. Yanıt arayışına giren bilim insanları genetiğin etkisini araştırırken özellikle tek yumurta ikizlerinden yararlandılar. İlk deneylerde laboratuvarlarda tek yumurta ikizi sıçanlar, birebir aynı yiyeceklerle beslendi. Beklentilerin aksine sıçanların boyutları zaman içinde büyük farklılık gösterdi. Eğer bu fark genlerden kaynaklanmıyorsa, farkı yaratan neydi? İleri çalışmalarda egzersiz çarkı bulun mayan kafeslerde beslenen hamile sıçanlar incelendi. Bunlar yavruladıklarında bebeklerinin normalden iri olduğu görüldü. Zaman içinde birinci ve ikinci kuşak yavrular da doğdu. Bunlar o kadar da iri olmamakla birlikte, daha sonraki kuşaklarda sıçanların iyice irileştiği görüldü. Bu gözlem çok önemli bir olguya işaret ediyordu: Dünyaya gelecek olan yavruların kilosunu belirleyen en önemli etmen, büyükannelerin ve annelerin hamilelikleri sırasında ne kadar aktif olduklarıydı GENLERİN ROLÜ ANCAK % 2 Bu gözlem aslında yeni değildi. Bundan 50 yıl önce genetikçi D.S. Falconer, bire bir aynı diyetle beslenen tek yumurta ikizi sıçanların daha iri olanını yavrulattığı zaman, her kuşakta daha şişman ve daha iri sıçanlar elde etmeyi başardı. Bütün bu sonuçlar, genlerin ve yiyeceklerin obeziteye yol açan etmenleri açıklamakta yetersiz kaldığını gösteriyor. Son yıllarda obezite genlerinin tespit edildiği yolundaki iddialar da aslında kimseyi ikna etmiyor; zira bulunduğu iddia edilen genler, kilo çeşitliliğinin yalnızca % 2’sinden daha azını açıklıyor. Bu durumda kayıp miras olarak bilinen % 98’lük pay nasıl açıklanacak? Kayıp mirasın bulunması yolundaki ön araştırmalar, kalori alımının obeziteyi açıklamadığını gösteriyor. Çünkü aktif anneler ve onların daha zayıf yavruları, hareketsiz ilgiliydi. Hamile bir kadın fiziksel olarak aktif ise, enerji talebi artar. Bu talebin karşılanması için besinler fetüsten alınıp, kaslara yönlendirilir. Annenin kasları ile gelişmekte olan fetüsün yağ hücreleri arasındaki bu rekabet, daha zayıf ve daha sağlıklı bebeklerin doğmasına yol açar. Bu süreçte genler ve yiyecek girişi etkili değildir. Böyle bir rekabet hareketsiz annelerde görülmez. Bu kadınlar da fetüsün yağ hücreleri, enerji ve be sin için mücadele etmek zorunda kalmadığı için hem sayıca, hem de boyut olarak artış gösterir. Sonuçta doğan bebeğin kilosu artar. Bu, yetişkin şişmanlığı ve Tip II diyabet için çok önemli bir faktördür. Bu özellik gelecek nesillerin 2014 yılında Birmingham’da bulunan Alabama Üniversitesi Beslenme ve Obezite Araştırma Merkezi’nden fizyolog Edward Archer, literatürü tarayarak günümüzde pek çok çocuğun niçin obez olduğunu açıklayan bir kuram geliştirdi. Bu kurama göre obezliğin açıklaması annenin hamilelik sırasındaki fizyolojik yapısı ve fiziksel faaliyetleri ile BU ÇOCUKLAR NİÇİN OBEZ? İnsanlar da bu “birikmiş anne etkisi”nden muaf değildir. Örneğin 1995 yılında yapılan bir araştırmada, yumurta bağışı ile doğan bebeklerde doğum kilosunu etkileyen en belirgin faktörün, taşıyıcı annenin vücut kütlesi olduğu ortaya çıktı. Early Human Development (vol 42, p 29) isimli dergide yayımlanan bir araştırma, yumurta bağışı yapan kadının vücut kütlesi, kendi doğum kilosu, diğer çocuklarının kiloları ile taşıyıcı anne yardımıyla doğan bebeğin kilosu arasında en ufak bir ilişki bulunmadığını gösteriyor. Bu araştırmada göze çarpan bir diğer nokta da, yumurta bağışı yapan biyolojik annenin genlerinin, bebeğin doğum kilosu üzerinde en ufak bir etkisinin bulunmamasıdır. İşte bu nedenle “bizi obez yapan genler” araştırılmasına milyarlarca dolar akıtılmasına karşın, bugüne dek doyurucu bir sonuç alınamadı (Journal of Physiology, vol 592, p 2381). BİYOLOJİK ANNE DEĞİL, TAŞIYICI ANNE ETKİLİ Rahim içinde geçirdiğimiz 9 ayın sağlığımızı nasıl etkilediği yüzyıllardır biliniyor. Örneğin tıbbın babası olarak tanınan ünlü hekim Hipokrat bile bu konuda görüş belirtmiştir. 1990’lı yıllarda geliştirilen “tutumlu fenotip”* varsayımına göre yeterli HİPOKRAT’TAN BU YANA BİLİNİYOR