26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker [email protected] 8 Arkeoloji CBT 1461/20 Mart 2015 İnsanlığın geçmişi daha eski mi? İnsanoğlu dünya sahnesine ne zaman çıktı? Bilimin yanıtı genelde 2.4 milyon yıl önce oluyor. Fakat son araştırmaya göre Homo türü 2.8 milyon önce gelişmiş olabilir. Science dergisinde yayımlanan araştırma, 2013 yılında Etiyopya’da bulunan kemik fosilinin analizine dayanıyor. Dünya ARGE Liginde Son Durum... 14 Mart 2015 günlü Cumhuriyet gazetesinin 3. sayfasında astrologların kehanetleri yer alıyordu. Dünya ARGE ligindeki durumumuza çok uygun düşen bir haber açılımı... ABD’nin değer yaratma yeteneğini yükseltmeye yönelik önerilerin ortaya konduğu Making Value for America: Embracing the Future of Manufacturing, Technology, and Work (Geleceğin İmalatına, Teknolojisine ve İş Süreçlerine Kucak Açarak Amerika için Değer Yaratmak) adlı kitabı incelerken (ABD Ulusal Mühendislik Akademisi’nce bu yıl yayımlandı) Dünya ARGE ligindeki son durum gözüme ilişti. Ele alınan konu gereği, ABD’nin bu ligdeki durumu da gözden geçirilmiş. 1999’da, dünyadaki ARGE harcamaları toplamının %38’i ABD’ye, %27’si Avrupa Birliği’ne (AB), %24’ü de yedi Asya ülkesine (Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Malezya, Singapur ve Tayland’a) aitmiş. 2009 yılına gelindiğinde ABD’nin payı %31’e, AB’nin payı da %23’e gerilemiş. Buna karşılık Çin, ARGE harcamalarını her yıl %20 oranında artırarak hızlı bir yükseliş göstermiş ve bu on yıl içinde payını, Japonya’yı geçerek %12’ye çıkarmış. Çin’deki yükseliş nedeniyle, sayılan Asya ülkelerinin toplam payı da %32’ye yükselmiş. Bu eğilimin sürdüğü belirtiliyor. Tahminlere göre 2014’teki son durum şu: ABD %31,1... Çin %17,5... Japonya %10,2... Asya toplamı %39,1... AB %21,7... Dünya toplamı içindeki payı %5,7 olan Almanya AB içinde ilk sırada... Bu eğilimin en az 2020’ye kadar böyle sürmesi ve Çin’in 2022’de ARGE harcamalarında ABD’yi geçmesi bekleniyor. Yorumculara göre bu, Çin’in 2020 yılı için öngördüğü, “imitasyon” ağırlıklı bir ekonomiden yenilikçi bir ekonomiye geçme hedefiyle uyumlu... Dünya ARGE ligindeki sıralamalarda esas alınan bir ölçüt de ülkelerin ARGE harcamalarının, yüzde olarak, GSYİH içindeki payları... Bu oranın ABD’de %2,42,8 bandında, son birkaç yıldır da %2,8’e çok yakın seyrettiği biliniyor... ABD Çin’in yakın takibinde... Çin’in, ARGE harcamalarına ayırdığı pay 2011’de yaklaşık %1,7 mertebesinde... Ama Çin, ARGE harcama oranını da hızla yükselten bir ülke... 1999’da bu oranın yalnızca %0,8 olduğu anımsanırsa bu hız daha iyi anlaşılabilir. Görülen o ki, Çin son Beş Yıllık Plan’ındaki hedeflerine erişecek; 2014’te %2’yi; 2015’te %2,2’yi yakalayacak ve böyle giderse, 2020’den hemen sonra, ARGE harcamalarının oranlarında da ABD’yi geçecek. Anılan oran 2011’de Güney Kore’de %4 (G. Kore bu oranla dünyada ilk sırada); Japonya’da %3,4... Her iki ülkenin de ekonomileri ABD ekonomisi yanında çok daha küçük kalıyor olsa da ARGE harcama oranları çok yüksek olduğu için, Japonya’nın yaptığı harcama, mutlak değer olarak ABD’nin ardından ikinci sırayı; G. Kore de dördüncü sırayı alıyor... Başta da değindim; kitapta belirlenmek istenen ABD’nin dünya ARGE liginde bugünkü durumu ve geleceği... Onun için karşılaştırmayı doğal olarak dünyanın en iyileriyle yapmışlar... Peki, Türkiye’nin durumunu görmek istesek nereye bakacağız? Herhâlde 12 yıl önce düştüğü küme içinde bir değerlendirme yapmak daha doğru olur. O kümenin ARGE kayıtları da, kümeye dâhil ülkelerin çatı örgütü olan İslâm İşbirliği Teşkilatı (OIC) tarafından tutuluyor. Aslında OIC, Birleşmiş Milletler’den sonra üye sayısı en çok olan teşkilattır. Tam 57 ülke OIC’ye üye... Ve dünya nüfusunun %23,4’ü bu 57 ülkede yaşıyor. Ne var ki bu kümenin durumu pek iç açıcı değil. Aralarında Türkiye’nin de siyaset koşturduğu 57 ülkenin toplam ARGE harcaması dünya toplamının %2,1’i... (SESRIC, OIC Outlook: Current Stance of Science and Technology in OIC Countries, October 2012.) Nüfus yoğunluğu %23,4; ARGE yoğunluğu %2,1! Bu iki rakama bakıp o kadar da üzülmeyin canım; aynı kaynağa göre, 57 ülke içinde değer olarak en yüksek ARGE harcaması Türkiye’nin... En büyük Türkiye başka büyük yok! S öz konusu fosil üzerinde beş diş bulunan sol altı çene kemiği parçası. Çene kemiğinin biçimi ve dişler, çenenin ünlü “Lucy” kalıntısına yakın olan ilkel atalara değil, Homo soyunun bir temsilcisine ait olduğu gösteriyor. 1974 yılında yine Etiyopya’da bulunan bu 3,2 milyon yıllık iskelet, soyu tükenmiş olan Australopithecus türü olarak sınıflandırılmıştı. Tahminlere göre bu grubun bir temsilcisinden Homo türü gelişti. Yeni buluntu, evrimin diğer bir kanıtıdır diyor Faysal Bibi. Buna göre insansı özellikler sanılandan daha önce ortaya çıkmış. Fakat henüz bir yap boz oyununun içinde gibiyiz, artık biraz daha fazlasını öğrendiysek de tüm hikayeyi bilmiyoruz, diyor Bibi. Hemen hemen hiçbir kalıntının bulunmadığı 2,5 – 3 milyon yıllık zaman süresi içinde anlaşılan daha fazla Homo türü yaşamış. 200.000 yıllık geçmişi olan günümüzün modern insanı, Homo sapiensin soyu tükenmemiş tek alttürüdür. Alt çenesi incelenen ilk insanın nasıl göründüğü bilinmiyor henüz. Fakat tıpkı Lucy gibi iki ayak üzerinde yürümüş olduğu kesin ve çalılıklı ve ormanlık bir doğal çevrede yaşıyordu. Bu döneme ait hayvan fosilleri aynı çevrede antilopların, fillerin, bir su aygırı türünün, timsahların ve balıkların da yaşamış olduğunu açıklıyor. Peki bu insan türü bunları avlayıp yiyor muydu? Bunu henüz bilmiyoruz diyor Bibi. Bugüne kadar bulunan en eski aletler 2,6 milyon yıllık. Ayrıca bu insanın ateşi bilip bilmediği ve kendisine barınak yapıp yapmadığı da bilinmiyor. Etiyopya günümüzde bulunan çok sayıda heyecan verici fosil buluntuları nedeniyle insanlığın beşiği olarak bilinir. Son olarak LediGeraru bölgesinde bulunan parça, Homo habilisin veya Homo’nun başka bir türünün atasına ait olabilir diyor Leipzig MaxPlancak Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Fred Spoor. Enstitüdeki araştırmacılar kısa bir süre önce Tanzanya’da bulunan 1,8 milyonluk bir fosilin ve modern görüntü tekniklerinin yardımıyla, Homo habilisin rekonstrüksiyonunu yaptılar. Beyin büyüklüğü dışında alt çenenin biçimi de önemlidir diyor araştırmacılar Nature dergisinde. İstatistiksel analizler, çeşitli ilk insan türlerinin alt çenelerinin biçimleri arasında önemli farklılıklar göstermiş. Ve bunlardan bazıları şempanze ve günümüz insanın çenesi arasındaki fark kadar büyük. Bu yüzden Etiyopya’daki alt çene parçasının bulunması büyük bir şans olmuş araştırmacılar için. Bu parça “Lucy” ve Homo habilise ait daha sonraki buluntular arasındaki evrimsel bir bağ olarak yani bir tür geçiş fosili olarak kabul ediliyor. Şimdiye kadarki en eski Homo fosilleri 2.3 ila 2.4 milyon yıl öncesine tarihlendirilmişti diyor Arizona Eyalet Üniversitesi’nden William Kimbel, Science dergisinde. Bu kemik buluntuları ve çok daha eski olan “Lucy” arasındaki zaman dilimi içinde, insanlığın doğuşu tahmin edildiği için yeni fosil bilim dünyasında büyük bir heyecan yarattı. Yeni buluntu röntgen tekniğinin yardımıyla 2.75 2.8 milyon yıl öncesine tarihlendirildi. O tarihte kökten bir değişim yaşanıyordu. İklim iyice kuraklaşmıştı. Fakat bu konu hakkında yeterli bilgimiz olmadığı için Homo türünün iklim değişiminin bir sonucu olup olmadığını söyleyemiyoruz diyor Bibi. Dünyamıza bir zamanlar demir yağmış Satürn uydusu Titan genelde, dünyamıza benzeyen bir gök cismi olarak tanımlanır. Bunun nedeni, yoğun atmosferindeki sıvı dolaşımıdır. Bu dolaşım tıpkı dünyamızda olduğu gibi bulutların, yağışların, akarsuların ve göllerin oluşumundan sorumludur. Fakat yine de önemli bir fark söz konusu. Titan’da su sirkülasyonu yerine metan gibi sıvı hidrokarbonların dolaşımı vardır. Ancak atmosferi birkaç kez değişen dünyamızda “hava durumu” bir zamanlar günümüzdekinden çok farklıydı. Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı’nda Richard Kraus ile çalışan ekip, bu sonuca New Mexico’daki Sandia Ulusal Laboratuvarı’nda bulunan ve “ZMakinesi” olarak isimlendirilen deney alanındaki çalışmalarla ulaştı. Burada olağanüstü basınç ve sıcaklık koşulları yaratılabiliyor. Bu sefer ilkel dünyadaki koşulların simülasyonu yapılmış. Dünyamız gelişirken, genç güneş sistemindeki çok sayıdaki demir içerikli cisimlerle karşılaşmış. Bugüne kadar bu demirin büyük bir kısmının çekirdeğe çöktüğü ve sadece birkaç büyük topağın yüzeye yakın bir yerde kaldığı sanılıyordu. Bunlar günümüzde demir dışında, altın veya platin gibi metallerin de kazanıldığı maden yataklarının kökeni olarak bilinir. Bu senaryonun tahmini, demir içerikli cisimlerin katı halde dünyamıza düştüğü fikrine uzanır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle