26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Psikoloji CBT 1461/20 Mart 2015 11 BİLİMİN EN ÇOK TARTIŞILAN 13 TEMEL KAVRAMI DOKUNMA DUYUSU SANILDIĞINDAN DAHA ÖNEMLİ BİR dokunuş BİNLERCE söze bedel! Dokunma duyusu nedense diğer duyuların yanında üvey evlat muamelesi görür. Oysa cildimiz en büyük ve en yaşamsal organlarımızdan biridir. Ortalama bir insanda ağırlığı 56 kilogramı bulur. Vücut sıcaklığını ayarlamaktan, enfeksiyon ve yaralanmalara karşı kalkan vazifesi görmeye kadar bilinen yararları dışında, son yıllarda dış dünya ile aramızda bir iletişim arayüzü oluşturduğu da ortaya çıktı. Başka bir deyişle beynimizin gelişiminde dokunuşların rolü çok büyük; anne rahminden başlayarak beyindeki sosyal davranışları yöneten bölgelerin gelişimini hızlandırıyor. parmak uçları gibi yerlerde yoğunlaşır. Oysa CT fiberleri yalnızca kıllı deride bulunur. Başka bir deyişle dudaklar, avuç içi veya ayak tabanları dışında her yerde vardır; başın üst kısımlarında, torsoda, kollarda ve baldırlarda yoğundur. Diğer dokunma şeritlerinde olduğu gibi CT kabloları, çevremizdeki fiziksel dünyayı algılamamızı sağlayan beyin bölgesine bağlanır. Ancak bunlar aynı zamanda duygularla bağlantılı insular kortekse de bağlıdır. “CT fiberleri diğer insanların niyetlerini anlamamızı sağlayan beyin bölgesindeki tüm sinir ağını harekete geçirir” diye konuşan Yale Üniversitesi’nden Kevin Pelphrey, “Bu bölgeler aynı zamanda yüz ifadeleri gibi diğer sosyal işaretlere de tepki verir. Dokunma sistemi, diğer insanlara, onlarla ilgili düşüncelerimizi iletmeye yarayan bir başka yoldur” diyor. Baltimore’daki Johns Hopkins Üniversitesi’nden sinirbilimci David Linden, dokunma ile ilgili son bulguları şöyle özetliyor: “Hızlı fiberler fiziksel gelişmeler ile ilgilidir, yavaş olanları ise tümüyle duygulara ayrılmıştır.” Ayrıca fiberler diğer insanların da dokunuşlarına tepki verecek şekilde kurgulanmıştır. “Sinir fiberleri düşük kuvvete, düşük hıza ve saniyede 35 santimetrelik vuruş hareketine tepki verir” diye konuşan McGlone, başka bir deyişle bunun yumuşak bir dokunuş olduğunu söylüyor. Sosyal, duygusal veya sevecen olarak nitelendirilen bu tür bir dokunuşlar, orta sıcaklıklarda daha aktif duruma geçer. Bu da, elleri soğuk olan birinin yaptığı dokunuşlarının çok da cazip olmadığı anlamına geliyor. Oxford Üniversitesi’nden Robin Dunbar yumuşak bir dokunuşun verdiği hazzın bireylerin güven ve karşılıklı sorumluluğa dayanan bir ilişki içine girmelerini teşvik ettiğini belirtiyor. ğunu düşünmüşümdür.” Karmaşık sosyal davranışlar söz konusu olduğunda NBA basketbolcuları üzerinde yapılan bir araştırma bireyler arasındaki dokunuşların ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor. Kesin olan bunun sporla sınırlı olmaması. “NBA’nın bu konuda bir özelliği yok” diye konuşan Linden, “Sosyal dokunuş grup faaliyetlerinin pek çoğunda güven ve işbirliğinin oluşumunu hızlandırır” diyor. Bilim insanlarının ilgisini çeken bir diğer soru da kimlik duygusunun ne zaman başladığı ile ilgilidir. Büyük bir olasılıkla bebek bunu anne babasının dokunuşlarından anlar. University College London’dan Katerina Fotopoulou, “İnsanlar doğduklarında vücutlarının ve kendilerinin farkında olmazlar. Anne ve babalar bu farkındalığın oluşumunda çok önemli bir rol oynar” diyor. Dokunma duyusu erken evrelerle başlar. İlk gelişen duyudur. 8 haftalık fetüs daha 1.5 cm iken beyin faaliyetleri başlar. “Bebekler rahimde değdikleri her şeyden çok şey öğrenir” diye konuşan Florida’daki Miami Tıp Fakültesi’ndeki Dokunma Araştırma Enstitüsü yöneticisi Tiffany Field, “Fetüs parmağını emer, göbek kordonunu yakalar ve sürekli olarak annenin karın duvarına çarpar” diyor. Rahimde duygusal dokunuşlar da faal durumdadır. McGlone’a göre amniyotik sıvının fetüsü örten tüy gibi yumuşak kıllarla sürekli olarak temasta olması gelişmekte olan beyni uyarır. Bu tür okşamalar beynin sosyal bölümleri için bir tür iskele vazifesi görür; sinapsların gelişimini ve sinir ağlarının oluşumunu tetikler. Ve bu o l u ş u m doğumdan sonra da devam eder. Doğumdan hemen sonra bebeğin gözlerinden birini kapatırsanız, bu gözden gelen sinyalleri işlemden geçiren beyin bölgesi hiçbir zaman gelişemez. Daha sonra göz açılsa bile o bölge bir daha gelişemez. McGlone temasın önemini şöyle açıklıyor: “Sanıyorum ki ebeveyn ile bebek arasındaki doğal etkileşim sürekli olarak dokunma, kucaklama ve öpme düzgün gelişmiş bir sosyal beynin temelini atar. Bu yalnızca arzu edilen bir durum değil, kritik bir gereksinimdir.” McGlone ayrıca bu fikirlerin otizmin daha iyi anlaşılmasına ışık tutacağına inanıyor. Otizm duyusal uyarılara beynin gösterdiği duyarlılık ile ilgili bir durumdur. Son yapılan bazı araştırmalara göre otistik insanlar dokunuşları farklı bir şekilde işlemden geçirir. Otistik çocukların dokunuşun sosyal boyutunu işlemden geçirmekte sorun yaşadığını belirten Pelphrey, “Bu çocuklar birinin kendilerine dokunduğunu hissederler; zira dokunma sistemlerinin sosyal olmayan kısımları aktiftir ve tepki verir. Ancak sosyal dokunuşların diğer dokunuş tiplerinden farklı olduğunu anlayamaz” diyor. Vanderbilt Üniversitesi’nden otizm uzmanı Carissa Cascio, dokunmanın ilk gelişim dönemlerinde sanılandan daha temel bir işlevi olduğunu söylüyor. Cascio’ya göre bebeklerin etkileşiminde dokunma en önemli iletişim aracı. Pelphrey, yumuşak dokunuşlara farklı tepkiler veren otistik çocukların daha derinlemesine incelenmesiyle, otizm spektrumu bozukluklarının erken evrede tespitinin mümkün olabileceğine dikkat çekiyor. 11. KAVRAM: GÖRELELİK Uzay İstasyonu’nda görevli astronotlar daha yavaş yaşlanıyor Einstein, yüzyıl önce algılarımızda devrim yaratmıştı. Görelilik kuramları ile birlikte kozmosta hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı gidemeyeceğini söylemiş ve hem uzayı hem de zamanı birleşik bir uzay zaman paketi haline getirmişti. Bu birleşik uzay zaman kütleçekimi tarafından bükülebiliyordu. Einstein’ın özel ve genel kuramlarının sunduğu bükülmeler hem uzayda hem de zamanda nereden ölçüm yaptığımıza bağlı olarak aralıklar (enterval) oluşturur. Hızla yol alan bir trende elinde fener tutan iki gözlemciden hangisinin fenerini önce yaktığını istasyondaki gözlemci başka trendekiler başka görürler. İstasyondakinin görüşü trenin gidiş yönüne bağlı olurken, trendekiler için hareketin hiç bir önemi yoktur. Ancak gözlemciler birbirlerine göre hareketliyse fenerini önce diğerinin yaktığını söyleyebilir. İkisi de kendi bakış açısından haklıdır. Son günlerde moda olan Interstellar isimli film ve bilgisayar oyunu, Einstein’ın teknik olarak olası ancak teknolojik olarak gerçekleştirilemez (şimdilik) önermeleri üzerine kuruludur. Işık hızına yakın bir hızda yol almak veya karadeliklerdeki gibi yeYILDIZLARARASI BİLİM ğin kütleçekimsel bir alanda hareket Einstein’ın görelilik kuramları etmek, Dünya’daki insanlardan daha –özel ve genel uzay ve zaman yavaş yaşlanmamıza yol açar. Görealgımızı şekillendiren iki etkiyi liliğin dramatik etkilerini illâ görmek içerir istiyorsak bu kadar uzağa gitmemize ÖZEL GÖRELİLİK gerek yok. Uluslararası Uzay İstasyoHareket halindeki saatler daha yavaş nu’ndaki astronotlar Yeryüzü’ndeki ilerler Dışarıdaki bir gözlemci için ışık hızına kütleçekiminden daha düşük bir kütleyakın bir hızda yol alan bir uzay çekiminin avantajından yararlanırlar. aracının içindekiler Dünya üzerindeki Bu etkiler yok olmaz. 6 aylık görevinsanlardan daha az yaşlanır. lerini tamamlayıp Dünya’ya dönen istasyonda görevli astronotlar, dünyada kalan birine göre 0.007 saniye daha genç kalıyorlar. Hız her zaman üstün gelir; ancak, dikkat edilmesi gerekli en önemli husus şu: Birbirlerine göre hareketli iki gözlemcinin ikisi GENEL GÖRELİLİK de diğerinin daha yavaş yaşlandığını Yüksek kütleçekiminde saatler daha ölçer; ancak, bir tanesi yön değiştiryavaş ilerler diğinde yani ivmeli olduğunda onun Bir karadeliğin alanı gibi yüksek kütleçekimli bir alana giren uzay aracı “gençliği” kalıcı olur (farklı bir kütlezamanın daha yavaş aktığını hisseder. çekimi alanına geçmek de ivme demektir). Günlük olaylar kapsamında bu etkiler önemli değildir. Pasadena’daki Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden Sean Carrol gibi fizikçiler için görelilik çok kritik bir meseledir. Bunun için çoğunlukla diyagramlardan yararlanırlar. “Özel göreliliğin koşullarına göre resimler üzerinden ile düşünmek doğaldır” diye konuşan Carrol, başkaları için zamanın nasıl geçtiği ile ilgili algımızın kendi hareketlerimizden nasıl etkilendiğini dikkatlice düşünmezsek göreliliğin çok sayıda paradoksu içinde barındırmasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Carrol kendi algılarını yönlendirmek için bazı temel kurallardan yararlanıyor. “Tam olmasa da zaman bir tür uzaydır” diye konuşan Carrol, en büyük farklılığı şöyle açıklıyor: Uzayda iki nokta arasındaki en kısa mesafe doğrudur, oysa zamanda en uzun mesafedir. Uzayda aynı noktada meydana gelen iki olay arasında hissettiğiniz zamanı en aza indirmenin yolu ikisi arasındaki zaman aralığında olabildiğince hızlı hareket etmektir. Reyhan Oksay Prof. Dr. Ömür Akyüz’ün danışmanlığında Kaynak: New Scientist, 13 Aralık 2014 Dokunma bir ilişkinin başlamasına da yardımcı olur. Ne var ki her dokunuş gerçek duyguları yansıtmayabilir; ortada gerçek bir ilişki olmasa bile bir ilişki varmış izlenimi yaratabilir. Örneğin satıcılar güven uyandırmak, garsonlar ise bahşişlerini arttırmak için bu yola başvurabilirler. İLK GELİŞEN DUYU Bu sürekli temas, görme gibi diğer duyusal sistemlerin de gelişiminde önemli bir rol oynar. OTİZMİN TEŞHİSİNDE BELİRLEYİCİ İ ngiltere’deki Liverpool John Moores Üniversitesi’nden Francis McGlone, dokunmanın yaşamımızda temel bir rol oynadığını söylüyor. “Birisine dokunmak yalnızca duygusal bir yakınlaşma göstergesi değildir” diye konuşan McGlone, “Biyolojik bir ihtiyaçtır” diyor. Diğer duyularla karşılaştırıldığında nedense hep geri plana atılan dokunma, örneğin görme ve işitme kadar ilgi çekmez. Buna karşın cildimiz –insan dokunma dedektörü en büyük organımızdır. Ortalama boyutta bir insanın vücudunu saran derinin ağırlığı 56 kilogramı bulur. Vücut sıcaklığını düzenleme, enfeksiyon ve darbelere karşı iç organları koruma gibi pek çok işlevi vardır. Bunun dışında en önemli görevi dış dünya ile aramızda bir iletişim arayüzü oluşturmasıdır. Dokunuşlar dünyaya duygusal bir boyut kazandırır. Güveni pekiştirir, takım çalışmasını teşvik eder, arkadaşlığı güçlendirir ve diğer insanları etkiniz altına almanızı sağlar. Anne rahminde başlayarak beyindeki sosyal davranışları yöneten bölgelerin gelişimini hızlandırır. Bizi biz yapan özellikleri kazandırır. Başkalarının bize dokunması da kişilik oluşumunda çok önemli bir rol oynar. GÜVENİ PEKİŞTİRİR Cildimizin yüzeyinden beyne giden sinyalleri taşıyan sinirler farklı hızlarda çalışır. Beyne uzanan otoyolda hızlı şerit A fiberlerine aittir. Bunlar acil haberleri anında beyne ulaştırır. Yavaş giden şeritte ise C fiberleri bulunur. Bunlar daha ince kablolardır ve masajları daha ağır bir tempoda beyne ulaştırır. Saate 7 km hızla çalışan bu sinirler, bilgiyi yaklaşık bir saniyede ciltten beyne taşır. Yüksekhızlı sinir sistemimizin nasıl çalıştığı oldukça iyi biliniyor. Uzun yıllar cildimizin kullandığı sözcük dağarcığının basınç veya titreşim, sıcaklık, kaşınma ve acı ile ilgili mesajlarla sınırlı olduğu düşünülüyordu. C fiberleri ise çok acil olmayan acı sinyallerini –zonklama, orta şiddette ağrı vb. taşıdığı sanılıyordu. Ancak 1990’lı yılların sonlarına doğru bilim insanları, insanlarda başka bir Cfiberi daha olduğunu keşfettiler. Buna Cdokunma fiberi veya İngilizce kısaltmasıyla CT fiberleri (CTactile fibres) adı verildi. CT fiberlerinin hafif bir okşama ile faal duruma geçtiği ileri sürülüyor. FARKLI HIZLARDA MESAJ TAŞIYAN SİNİRLER Uzaktan Dokunma Teknolojileri Dokunma, insan iletişiminin temel araçlarından biridir, ancak uzaktan dijital etkileşim çağında fiziksel temas neredeyse çağdışı bir davranış olarak algılanıyor. Ama insanlar neleri kaçırdığının farkında mı acaba? Neyse ki son yıllarda dijital teknolojilerdeki gelişmelere paralel olarak piyasaya çıkan yeni gereçler meslektaşlarımızla veya sevdiklerimizle uzaktan bağlantı kurmamızın yolunu açıyor. Bunlarla ilgili en dikkat çeken cihat Hug Shirt. (Kucaklaşma gömleği). Üzerinde bol miktarda sensör bulunan bu gömleği giydiğiniz zaman kendi kendinize sarılarak bir kucaklaşma modelini kayda alıyorsunuz. Daha sonra bu kayıt, alıcının giydiği gömleğe gönderiliyor. Gömlek sarılışınızın gücünü, süresini ve şeklini karşı tarafta yeniden yaratıyor. Geliştirilmekte olan bir diğer cihaz da dokunuşları internet üzerinden gönderiyor. Karşı taraftaki cihaz bunu titreşim ve sıcaklık değişiklikleriyle kullanıcıya yansıtıyor. Uzaktan dokunuşlar gerçek dokunuşların yerini tutabilir mi? Belki. Finlandiya’daki Helsinki Bilgi Teknolojileri Enstitüsü’nden Michiel Spape ve meslektaşları Ultimatom adını verdikleri bir oyunu gönüllülere oynattılar. Oyun şöyle oynanır: Oyunda iki oyuncu bir miktar paranın nasıl bölüştürüleceğine karar verir. Bir tanesine parayı nasıl bölüştürüleceği sorulur. Diğeri bu öneriyi kabul eder veya reddeder. Bir antlaşmaya varırlarsa iki oyuncu da kendi payını alır. Bir antlaşma sağlanamaz ise kimse bir şey almaz. Spape’nin ekibi bu oyunda dokunuşların bu paylaşımda nasıl bir rol oynadığını araştırdı. Bunun için oyuncuların ellerine, dokunulma hissi yaratan titreşimli bir cihaz bağladılar. Sonuçta bu cihazın antlaşmaya varma olasılığında belirgin bir artış yarattığı tespit edildi. CT FİBERLERİNİN ÖZELLİĞİ Dokunma reseptörlerinin çoğu dudaklar ve Dokunma çok sayıda duygunun iletiminde önemli bir rol oynar. Çok küçük dokunuşlarla minnettarlık, sempati ve sevgi karşı tarafa iletilebilir Dunbar bu konuda şöyle konuşuyor: “Her zaman dokunuşun binlerce sözcüğe bedel oldu DUYGU İLETİMİ Sosyal dokunuşlar düşündüğümüzden daha önemlidir. Psikologlar şimdi dokunuşları kendi çıkarlarımız doğrultusunda nasıl kullanacağımızı araştırıyor. Örneğin sosyal dokunma ve beyin arasındaki bağlantılar üzerinden öğrencinin sınıf başarısı arttırılabilir, ekip çalışmalarından daha iyi performans alınabilir, yakın ilişkilerde sorumluluklar daha sağlam bir temele oturtulabilir. Ne var ki son yıllarda toplumda dokunma sıklığının azalması yönünde bir eğilim de söz konusu. Öğretmenlere öğrencilere daha az dokunmaları tembih ediliyor, ofislerde fiziksel dokunuşların yanlış anlaşılacağı gerekçesiyle insanların birbirlerine uzak durması tavsiye ediliyor. Dunbar’a göre, insanların daha sağlıklı bir toplum oluşturması için fiziksel temasa daha fazla yer verilmeli. En azından dokunulmaktan veya dokunmaktan bu kadar ürkmememiz gerekiyor. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 28 Şubat 2015 DOKUNUŞLARIN SIKLIĞINDA AZALMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle