26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sosyoloji Deprem Araştırmaları CBT 1455/6 Şubat 2015 9 İstanbul ve deprem İstanbul’un depreme dayanıklı hale getirilmesi için devlet 10 milyar TL ucuz kredi açmalı.. Almanlar önemli bir sorunla karşılaştıklarında “durum ciddi, ama vahim değil” derler, bizde ise ne yazık ki bunun tersi geçerli; durum vahim ama ciddi değil. Prof.Dr.Kaya Özgen İ.T.Ü.Emekli Öğretim Üyesi, kayaozgen@ gmail.com Ü lkemizin büyük bölümü etkin deprem kuşağı altında bulunmaktadır. Bu nedenle ülkenin çeşitli bölgelerinde sık sık depremler olmakta, büyük can ve mal kayıpları ortaya çıkmaktadır. Buna karşın ülke genelinde, özellikle kentlerde yapılaşmanın uzun yıllar deprem etkileri düşünülmeden gerçekleştirildiği bilinmektedir. Öyke ki ülkemizde tutarlı denebilecek ilk deprem yönetmeliği, yetersiz de olsa, 1969 yılında çıkarıldı. Bunun öncesinde hemen hiçbir yapıda kayda değer deprem etkisi düşünülmemişti. Yeni bilgiler ve yaşanan depremlerin ışığında sözkonusu yönetmelik, güvenlik artırıcı yönde 1975, 1998 ve 2007 yıllarında kapsamlı değişikliklerle geliştirildi. Bugünkü bilgilerin ışığında değerlendirildiğinde, başta büyük kentler olmak üzere, tüm ülkede deprem dayanımları yetersiz/belirsiz muazzam bir yapı stoğu birikti. Bu bağlamda uygulanışı ve uygulama düzeni, şimdilik tartışmalı da olsa, kentsel dönüşüm uygulamalarının, gerektiği gibi yürütülürse, yararlı olacağı düşünülmektedir. Ancak yürütülmekte olan çalışmalarda kentsel dönüşümü ranta dönüştürme çabalarının öne çıktığı gözlenmektedir; her yol ranta çıkar örneği… Ülkede yaşanan depremlerin yolaçtığı maddi ve manevi hasarlar uzun dönemde giderilebilmektedir. Gerçekten 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin olumsuz etkileri uzun yıllar sürüp gitti. Bu konuda İstanbul’un durumu daha da özeldir. Yurdun çeşitli yö İSTANBUL’UN DURUMU relerinde yaşanan depremlerde, İstanbul, var olan büyük olanaklarıyla hemen yardıma koştu. Buna karşın İstanbul’da yaşanması olası bir depremde gerekli yardım ve desteğin sağlanması mümkün görünmüyor. Gerçekten bu gibi durumlarda İstanbul’un devasa sorunlarına destek olacak yeterli güç yoktur. Bu nedenle İstanbul’un bu kapsamdaki sorunlarını, kentin kendisi çözmek zorundadır. İstanbul’un geçmiş döneminde betonarme yapıların ağırlıklı olarak denizden çekilen agrega (!) benzeri malzeme ile yapıldığı biliniyor. Bu agrega çoğunlukla yıkanmadan kullanıldığından sorun daha da büyüyor. Tarafımızdan zaman zaman gerçekleştirilen tespitle de son derece düşük dayanımlı betonlarla karşılaşılmış olup bunun yaygın olduğu düşünülmektedir. Belirtilen yoğun malzeme sorunlarının yanında kentteki binaların çoğunda yaygın yapım ve sistem sorunları gözlenmektedir. Yürürlükteki deprem yönetmeliğinde kısıtlamalar getirilen ve depremde yıkımlara yol açan “kısa kolon” uygulaması yaygındır. Uzun yıllar bina merdivenleri planın köşelerine yerleştirilmiş, çevresi de betonarme perde yapılmıştır. Böylesi sistemlerin depremde “burulma” etkilerine maruz kaldığı, sonunda yoğun hasar ve göçmelerin oluştuğu bilinmektedir. Kentteki bitişik binalar arasında derz aralığı/boşluk hemen hiç yoktur. Bunun deprem sırasında çekiçleme /çarpışma etkilerine yolaçtığı ve bir sıradaki tüm binaların hasar gördüğü ya da göçtüğü yaşanmış ve gözlenmiştir. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Depreme dayanıklı yapı yapılması tek çıkar yoldur. Bunun gelişen bilgi ve teknolojiler güncel malzeme olanaklarıyla gerçekleştirilmesi çok da güç değildir. Sorunun yapıma gereken özenin gösterilmesiyle sınırlı kaldığı bilinmektedir. Günümüzde kentin en önemli sorununun, binaların deprem etkilerine karşı durumlarının belirlenmesi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu doğrultuda depreme hazırlık kapsamında, mevcut yapıların “iyileştirilmesi” zorunlu görünmektedir. Binaların güçlendirilmesi kavramı 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi sonrası ortaya çıktı, sınırlı da olsa uygulanmaya başlandı. Ancak mevcut gidiş yeterli değildir; bu uygulamalar hızlandırılmalı. Kentte projesiz binalar ve proje dışı eklenen kat/katlar yoğundur. Bunların hızla tespit edilmeli ve gerekli müdahaleler yapılmalı. Bu doğrultuda kent depreme hazırlanma lıdır. Bu kapsamda ilgili üniversiteler ve meslek odaları aracılığıyla bu çalışmaların yürütülmesi mümkündür. Ancak şimdilerde meslek odalarından görüş ve destek almak yerine, anlaşılamayan (!) nedenlerde odalara engel ve sorun çıkarıldığı bilinmektedir. Yine de odalar aracılığıyla oluşturulacak çalışma gruplarıyla özellikle can güvenliğinin sağlanmasına yönelik önerilerin geliştirilmesi düşünülmelidir. Ülke 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde ağır kayıplara uğradı, depremin yarattığı travma uzun yıllar sürüp gitti. Benzer olumsuzlukların en aza indirilmesi için kentteki tüm binaların kontrol edilmesi ve iyileştirilmesi zorunlu. Özellikle 1975 öncesi, hatta 1998 öncesi yapılan binaların büyük bölümünde sorunlar olduğu biliniyor. Bunun için devlet destekli uzun vadeli kredilerle çözüm oluşturulabilir. Bu doğrultuda bina içlerinde bölme du varlar yerine konulacak uygun betonarme perde duvarlarla deprem dayanımlarının önemli ölçüde arttırılması, en azından can güvenliğinin sağlanması mümkün görünmekte. Bu husus özellikle 56 katın üstündeki betonarme binalar için daha da önemli olup, mevcut yapı kimyasallarıyla kolayca yapılabilmekte. Böyle bir uygulamanın maliyeti kent geneli için 10 milyar TL mertebesindedir. Kent için böyle bir harcamanın 3.köprü ve 3.havalimanından çok daha öncelikli olduğu düşünülmelidir. Kaldı ki sözkonusu harcamalar geriye dönecek krediler şeklinde mal sahiplerinden alınabilecektir. 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen, kent için tutarlı bir iyileştirme düzeni kurulamadı. Oysa konu adeta bir “seferberliği” gerek tiriyor. Bunun için ülkede yeterli/gerekli teknik bilgi ve donanım vardır. Sorun öncelikle gerekli organizasyonun kurulmasına dönüşmektedir. Sonuç: Çabuk unutan bir toplum olduğumuz biliniyor. 17 Ağustos 1999 depreminin, yaşanan onca acılara/sorunlara karşın unutulduğu, yeterli/gerekli dersin çıkarılmadığı düşünülmektedir. Konu kentin geleceği ve kentte yaşayanlar açısından son derece önemlidir/hayatidir. Mevcut durum ve gidişat ümit vermiyor. Zaman yitirmeden gerekli çalışmaların başlatılması zorunlu. Gelişen noktada durumu bir Alman özdeyişiyle özetlemek mümkün; Almanlar önemli bir sorunla karşılaştıklarında “durum ciddi, ama vahim değil” derler, bizde ise ne yazık ki bunun tersi geçerli; durum vahim ama ciddi değil. IPO’ya Öznur Hancı ve Yasin K. Doyuran katılacak   Ulusal Felsefe Olimpiyatı’nda ilk üçe giren öğrenciler (soldan sağa) 2.İhsan B.Gediklioğlu, 1.Gökberk Arslan, 3.Bora Kılıç’ın madalyalarını Ioanna Kuçuradi taktı TFK Başkanı Ioanna Kuçuradi’nin başkanlığındaki jüri, Ulusal Yarışma dördüncüsü Öznur Hancı (Özel Bilkent Erzurum Laboratuar Lisesi) ve altıncısı Yasin Kaan Doyuran’ın (Saint Joseph Fransız Lisesi) Türkiye’yi Estonya’da yapılacak olan 2015 Uluslararası Felsefe Olimpiyatı’nda (IPO) temsil etmesine karar verildi. TFK’nın 9 Kasım 2014’te düzenlediği, IPO’nun ilk basamağı olan 19. Ulusal Felsefe Olimpiyat ödül töreni, 22 Ocak Perşembe günü birinciliği kazanan Gökberk Arslan’ın öğrencisi olduğu Çanakkale Özel Anadolu Lisesi’nde gerçekleşmişti. Birinci Gökberk Arslan, ikinci İhsan Barış Gediklioğlu (TEV İnanç Türkeş Lisesi), üçüncü Bora Kılıç’ın (Ankara Özel Tevfik Fikret Lisesi) madalyaları  Kuçuradi tarafından takılmıştı. TFK Çocuklar İçin Felsefe Birim Başkanı Nuran Direk ilk 10 dereceye giren öğrencilerle “Sizin İçin Felsefeyi ya da Felsefe Olimpiyatlarını Değerli Kılan Nedir?” başlıklı yuvarlak masa gerçekleştirmişti. Ödül töreni öncesinde IPO’ya katılacak iki öğrencinin belirlenmesi için yabancı dil sınavı yapılmıştı. 
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle