22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sosyoloji Mühendislik girmeden, ABD Ulusal Mühendislik Akademisinin araştırmasının belirlemiş olduğu, 21 yüzyılın büyük mühendislik hedeflerini sıralayalım: BÜYÜK MÜHENDİSLİK HEDEFLERİ 1. Güneş enerjisini ucuzlat, 2. Füzyon’dan enerji sağla, 3. Karbon depolama yöntemleri geliştir, 4. Azot döngüsünü yönet, 5. Temiz suya ulaşımı sağla, 6. Yerleşimlerin altyapısını geliştir, 7. Sağlık bilişimini ilerlet, 8. Daha iyi ilaçlar üret, 9. Beynin çalışmasını çöz, 10. Nükleer terörü önle, 11. Siber uzayın güvenliğini sağla, 12. Sanal gerçekliği geliştir, 13. Bireye özgü eğitimi (personalized education) ileriye götür, 14. Bilimsel buluşların yeni araçlarını geliştir. Mühendisliğin geçmişteki başarıları sayesinde dünyamız daha küçüldü, daha etkileşimli, daha kapsayıcı oldu. O nedenle, 21 inci yüzyıl mühendisliğinin çözmesi gereken sorunlar, artık, dünyamız insanlarının ve uluslarının bir bölümünün değil, hepsinin sorunu. Öte yandan, bugünkü dünyamız CBT 1458/27 Şubat 2015 9 TEKNOPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com Düşene Bir Tane de Biz Vuralım! da mühendisliğin nimetleri de hiç eşit dağılmış değil. Bir milyardan fazla insan temiz suya ulaşamamakta, milyonlar hiçbir tıbbi hizmet alamamakta ve açlık çekmekteler. Bundan dolayı, geleceğin mühendisleri için ana ilke, yukarıdaki hedeflere ulaşmaya çalışırken, onların sağlayacakları ürün ve hizmetlerin, dünyanın neresinde olursa olsun, herkes tarafından ulaşılır olması olacaktır. Gelecek yazılarımda, yukarıdaki hedeflere nasıl ulaşılabileceğini daha ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Referanslar: 1.http://www.engineeringchallenges.org/cms/challenges.aspx 2. http://www.greatachievements.org BİLİMİN EN ÇOK TARTIŞILAN 13 TEMEL KAVRAMI 8. Kavram: OLASILIK edeceğinizi varsayarsak, ilk tercihinize bağlı kalır mısınız, yoksa seçiminizi değiştirir misiniz? Burada yaygın kanı sizin otomobili kazanma şansınızın 5050 olduğudur. Oysa yine yanılmaktasınız. İlk başta doğru kapıyı seçme şansınız 1/3’tür ve bunu daha sonra olanlar değiştirmez. Sunucu keçiyi ortaya çıkarttığına göre otomobilin diğer kapının ardında olması ihtimali 2/3’tür ve akıllı davranıp ilk seçtiğiniz kapıyı değiştirirsiniz. Bu noktada uzmanlar bazı uyarılarda bulunuyor. Eğer sunucu size otomobili vermemekte ısrarlı ise siz doğru kapıyı seçmiş olsanız bile o başka bir kapıyı açacaktır. Bu durumda ilk seçtiğiniz kapıyı açmamak aptallık olacaktır. Bu da olasılık hesabı yaparken üzerinde durmanız gereken başka bir önemli kuralı daha ortaya çıkartır. Haigh bunu şöyle açıklıyor: “Varsayımlarınızı iyi tartmanız gerekiyor. Belli belirsiz değişiklikler sonucu değiştirebilir.” Bütün bunlar problemin sınırlarının kesin olduğu ve olası sonuçların hesaplanabilir olduğu koşullarda geçerlidir. Yazı tura attığınızda yazı veya tura gelme şansı 5050’dir. Çünkü eğer gerekirse bunu defalarca yapabilirsiniz. Peki yağmur ihtimalinin %50 olduğu durumlara ne diyebiliriz? Bu gibi konularda uzman tavsiyesi hiçbir işe yaramaz. Çünkü bu tür olasılıklar sağlam olmayan bir zemine ve tahmin edilemez bir dünyanın karmaşık modellemesine dayanır. Bazen yalnızca sezgilerinize güvenmeniz gerekir. Galiba en önemlisi yanlış tahminde bulunmaya hazır olmak. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 13 Aralık 2014 Herkesin Anladığını Sandığı, Ama Yanlış Anladığı Kavram Olasılık konusuda herkesin yanılması normaldir. Brighton’daki Sussex Üniversitesi Matematik Bölümü’nden John Haigh, “Pür matematikçilerin çoğu olasılığın çok sayıda mantıksız yanıtının olduğunu bilir” diyor. 25 kişilik bir sınıf ile ilgili şu klasik bulmacaya bir bakalım: Bu sınıfta iki kişinin aynı gün doğmuş olma olasılığı nedir? Mantıklı yanıt bunun imkaâsız olmadığı, ancak çok düşük bir olasılık dahilinde olduğu yönündedir. Bu yanıt yanlış: Aslında olasılık % 57’den düşüktür. Açıklama şöyledir: Bir kere tek tek her öğrenciyle ilgilenmezsiniz; sizin için önemli olan çiftlerdir. 25 kişilik bir sınıfta dikkate almanız gereken 300 çift vardır. Her öğrenci 365 günden birini doğum günü olarak başka biriyle paylaşabilir. Bu olasılığı hesaplamak için astronomik sayılar içinde boğulursunuz. Haigh “Böyle bir rastlantı kendi içinde çok enderdir, ancak bunun kaç kez meydana geldiğini sorduğunuzda, sayı o kadar büyüktür ki, ender olma durumu ortadan kalkmıştır” diyor. Bir diğeri ise Monty Hall problemidir. Bu, ABD’de yayımlanan “Let’s Make a Deal” adı verilen bir yarışma programını sunan kişinin adıdır. Bu oyunda karşınızda üç tane kapalı kapı vardır. Birinin ardında otomobil, ikisinin ardında ise iki keçi bulunur. Siz bir kapıyı seçersiniz, hangi kapının ardında ne olduğunu bilen program sunucusu başka bir kapıyı açarak keçiyi ortaya çıkartır. Keçi yerine otomobili tercih Konumuz düşen petrol fiyatları ve iki zıt uçta bununla ilgili ortaya çıkan iki yorum. Fosil yakıt fiyatlarındaki düşüşün neredeyse %60’lara ulaştığı bugün, yenilenebilir enerji uzmanlarının önemli bir kısmı paniğe kapılmış durumda. Nedeni açık, başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji teknolojilerinde son yıllarda gerçekleşen dramatik maliyet düşüşleri, bu kaynaklardan elektrik üretiminin, geleneksel fosil yakıtlara dayalı üretimin tahtını sarsmasına yol açmaktaydı. Maliyet makasının kapanmaya başlaması, geleneksel enerji sektöründe “sonun başlangıcı” olarak yorumlanmaktaydı. Almanya’nın dev elektrik sektörü şirketleri, kadim iş alanlarının yok olmakta olduğunu anlamış gibi davranıyor, ABD’de onyıllardır tatlı karları cebe indiren şirketler, güneş ve rüzgarın yaygınlaşmasına karşı topyekun savaş ilan ediyorlardı. Bu esnada, fosil lobilerinin utangaç olmaktan uzak destekçisi The Economist, 17 Ocak 2015 tarihli sayısında herkesi şaşırtan bir başyazı ile çıktı. Türkçesi, moda deyimi ile “günü yakala” olarak ifade edilebilecek bir başlıkla çıkan The Economist başyazısında, yarıdan fazla düşen petrol fiyatlarının, düşük karbon salımı içeren yeni bir enerji ekonomisine geçiş için büyük bir fırsat yarattığını belirtiyor. Economist, fosil yakıt endüstrisinin, hükümetlerce yıllık 550 milyar ABD$’a yakın bir kaynakla subvanse edildiğini, bu durumun enerji piyasasında muazzam bir çarpılmaya ve kaynak dağılımı eşitsizliğine yol açtığını yazıyordu. Petrol fiyatlarındaki düşüşün, yüz yılda bir gelen bir fırsat olduğunu, hükümetlerin bu fırsatı kaçırmamaları gerektiğini, fosil yakıt sübvansiyonlarını sıfırlamalarını hatta temiz enerji ekonomisine geçiş için karbon vergisi uygulamalarına geçmeleri için tam zamanı olduğunu tavsiye ediyordu. “ABD yurttaşları neden Exxon’un petrol kuyuları açma maliyetlerine ortak olsun ki? “ diye soruyordu dergi. Bakın, görün. The Economist, her zaman savunduğu güya saf serbest piyasacı tutumla, kirli bir sektörün temizlenmesinin zamanının gelip geçmekte olduğunu vurgularken, yıllardır iklim değişikliği ile başa çıkabilmek için yenilenebilir enerji alanına kamusal desteklerinin artmasını savunan kesimlerle aynı konuma düşmüş oluyor... Hangi dağda kurt ölmüş, sorgulamasına geçmekten kendimizi alıkoyarak tamamen zıt siyasi bir konumdan gelen benzer bir yoruma bakalım. Bu arada fotovoltaik panellerin fiyatlarının son 6 yıl da 5’te birine düştüğünü vurgulayalım. Hindistan ve Endonezya fosil yakıt subvansiyonlarına son verdiklerini, buradan arttırdıkları fonları okul ve hastahane yapımına harcayacaklarını duyurdular. Naomi Klein, bilindiği gibi, neoliberal küreselleşme ve onun eşliğinde dünya ekonomisinde eşitsizliklerin yükselmesi üzerine yazdığı kitaplarla ün kazandı. Daha sonra da iklim değişikliği ile mücadeleye verdiği destekle gündemde kalmaya devam ediyor. Klein, 350.org derneğinin yöneticisi May Boeve ile yaptığı söyleşide, düşen petrol fiyatlarının iklim değişikliği ile mücadele etmeye soyunan kitle hareketleri için ciddi bir fırsat olduğundan söz ediyor. Klein’a göre yüksek petrol fiyatları nedeniyle ortaya çıkan “altına hücum”, kayaç gazı, Arktika’da sondaj kuyularının açılması, Kanada’nın Alberta’sında ziftli kumların değerlendirilmesi gibi, çevreye olağanüstü zararlı girişimlere gaz veriyor. Fiyatların düşmesiyle bu “çılgın” projeler rafa kalkmış durumda. Klein’a göre, uluslararası iklim değişikliği ile mücadele hareketi, fosil sektörü yerlerde sürünürken bir darbe daha vurmalı ve hükümetlere, subvansiyonları sona erdirmek, karbon vergisini tesis etmek için baskı yapmalı. Fosil sektörüne her yıl ödenen milyarlarca dolar subvansiyonun kesilmesi gerektiği açıkça ortada olsa da, “serbest piyasa”nın 10 yıl sonra karşımıza nasıl bir petrol fiyatı çıkaracağını tahmin edemiyoruz. Gerçek şu ki, iklim değişikliği ile mücadelenin başarısı “serbest piyasadan” mümkün olduğunca uzaklaşmaktan, ekoloji ve gezegen yararına kamusal müdahaleden geçiyor. Delikanlıya yakışmaz tabii, düşene vurmak. Ama söz konusu fosil sektörü olunca bir kez daha düşünülebilir..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle