16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık CBT 1458/27 Şubat 2015 17 Diyabet tedavisinde gerek ilaçlar, gerek biyolojik yöntemler gerekse de teknolojik açıdan birçok gelişme kaydedilmektedir. Tüm bu yöntemlerin uygulanmasıyla diyabet tedavisinde daha uzun ve başarılı bir yol katedilebilir. Diyabet tedavisinde yeni yol haritası Doç. Dr. Dilek Yazıcı VKV Amerikan Hastanesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü lüğü) ve çoğunlukla buna bağlı olarak kilo alımıdır. HbA1c’de %1.52 azalma sağlamaktadır. İnsülin salgılatıcı diğer grupta repaglinid ve nateglinid vardır. Ana öğünlerden 15 dakika önce alınıp tokluk kan şekerini düşürürler. Yan etkileri sulfonilüreler gibi hipoglisemi ve kilo almadır. HbA1c’de %1.5 oranında azalma yaparlar. Oral ilaçlar içinde insülin direnci üzerinde etkisi olan iki grup mevcuttur. Bunlardan birincisi metformin olup, artık tip 2 diyabet tedavisinde ilk tedavi olarak kabul edilmektedir. Metformin yemeklerden sonra kullanılmalıdır. Açlık kan şekerini düşürür ve HbA1c’de %1.52.0 azalma sağlar. İlacın önemli bir özelliği kilo aldırmaması, hatta kilo vermeye meyili artırmasıdır. Yan etki olarak bağırsak hareketlerini artırabilir, gaz ve ishal gibi şikâyetlere neden olabilir. Bu etkinin görülmemesi için ilaca düşük dozlarda başlanıp doz artırılabilir. Özellikle böbrek yetmezliği olan hastalarda kullanılmamalıdır. İnsülin direncini azaltan diğer grup ilaç da roziglitazon, pioglitazon denilen ilaçları kapsayan gruptur. Bu gruptan roziglitazon kalp damar hastalıklarını artırdığı gerekçesiyle kullanılmamaktadır. Diğer ilaç olan pioglitazon günde bir kez kullanılır, açlık kan şekerini düşürür ve Hb A1c’de %1.01.5 gibi azalma meydana getirir. Kalp yetmezliği ve kırık riskinde artışa neden olabilir ve bazı çalışmalarda mesane kanseriyle ilişkili olabileceği bildirilmiştir. Bağırsaktan şeker emilimini engelleyerek etki eden akarboz yemeklerle birlikte alınıp, tokluk kan şekerini düşürür. HbA1c’yi %0.6 azaltır ve hipoglisemiye neden olmaz. Yan etkileri yine şişkinlik ve gaz şikayeti şeklindedir. İnsülin: Hap kullanırken kan şekerleri düşmeyen, hapları yan etkilerinden dolayı kullanamayan, kan şekerleri 250300mg/dL’nin üzerinde, HbA1c değeri %10’un üzerinde olan, karaciğer veya böbrek yetmezliği olan, herhangi bir nedenden dolayı yemek yiyemeyen, ameliyat olan, kalp krizi geçiren ve yüksek şekere bağlı komaya giren hastalarda insülin kullanılmalıdır. İnsülin tedavisi, günde bir veya daha çok enjeksiyon olmak üzere çeşitli şekillerde yapılabilir. İnsülin kan şekerini düşürme konusunda hap tedavilerinden çok daha etkilidir. İnsülin tedavisinin en ileri şekli özellikle kan şekerleri kontrolsüz seyreden ve çok sık hipoglisemiye giren tip 1 diyabetiklerde kullanılan insülin pompasıdır. Hastanın cilt altına küçük bir kateter (plastik tüp) yerleştirilmek suretiyle, bu tüpün bağlı olduğu küçük pompa aracılığıyla hastaya sürekli olarak insülin verilmektedir. Son dönemlerde yukarıda bahsedilen bildiğimiz klasik tedaviler dışında yeni hap ve enjeksiyon tedavileri geliştirilmiştir. Bunlardan en önemli grup bağırsaktan salgılanan bir hormon üzerine etkilidir. Glukagonbenzeri peptit (GLP1) denilen bu hormon normal kişilerde bağırsaktan salgılanıp pankreastan insülin salınımını artırmaktadır. Diyabetik hastalarda bu hormonun salgılanmasında sorun mevcuttur. Bu nedenle bu hormonun artırılması prensibine dayalı iki grup ilaç geliştirilmiştir. Bunlardan birincisi bu hormonun benzeri bir madde olup yemeklerden önce cilt altına enjeksiyon şeklinde uygulanmaktadır. Tokluk kan şekeri üzerine etkilidir. Mide bulantısı ve kusma yapabilir ve kısmi olarak bu yan etkiye bağlı bazı hastalarda kilo kaybına yol açabilir. Ayrıca pankreas iltihabına yol açabilir ve pankreas iltihabı geçirmiş olan hastalarda kullanımı uygun değildir. Başka bir grup ilaç da ağızdan alınmakta ve yine aynı hormonu artırarak etki etmektedir. Özellikle tokluk kan şekerini düşürür. HbA1c’yi %0.60.7 civarında azaltır. Hipoglisemi etkisi yoktur. Pankreas iltihabı yapabileceğinden pankreas iltihabı geçirmiş hastalarda kullanımı uygun değildir. Son dönemlerde kullanılmaya başlanan diğer grup ise, böbreklerden glukoz geri emilimini engelleyerek idrar yoluyla kaybına ve şekerin düşmesine neden olmaktadır. Bu ilaçlar kilo kaybettirebilir veya kilo aldırmaz. Yan etkileri idrar yolu veya genital enfeksiyonlardır. Ayrıca halihazırda geliştirilmekte olan birçok yeni ilaç mevcuttur. İnsülin tedavisinde yeniliklerde başta solunum yoluyla alınan insülin gelmektedir. Bu insülin 2006’da piyasaya sunulduğunda kullanımının zorluğu, akciğerdeki etkilerinin tam olarak bilinememesi, dozlamada güçlükler gibi nedenlerden dolayı piyasadan çekilmişti. Şimdi benzer bir insülin, kullanımı daha kolay bir cihazla, sabit dozlarda verilecek şekilde piyasaya sürülmektedir. Bu insülin gıcık tarzında öksürüğe neden olmaktadır. Sigara içenlerde ve akciğer hastalığı olanlarda kullanılmamalıdır. Hap şeklinde insülinle ilgili de yoğun şekilde çalışmalar yapılmasına rağmen şu an için deneme aşamasındadır. Diyabet tedavisinde ayrıca biyolojik yaklaşımlar mevcuttur. Bunlardan başta geleni tip 1 diyabette pankreas ve adacık hücre naklidir. Pankreas nakli 1980’lerin sonlarından beri yapılmaktadır. Genellikle son dönem böbrek yetersizliği vakalarında böbrek nakliyle birlikte uygulanır. Pankreas nakli sonrasında ilk 12 yılda insülin ihtiyacı çoğu hastada ortadan kalkarken zaman içinde hastalarda insülin ihtiyacı tekrar ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında pankreastan insülin salgılayan hücreler olan adacık hücrelerinin nakli de yapılabilmektedir. Başlangıçta başarılı olsa da sonrasında nakledilen adacık hücreleri fonksiyon kaybına uğrayabilmektedir. Hem pankreas hem de adacık hücre nakillerinde, vücudun savunma sistemini kontrol altında tutabilecek immunosupresif adı verilen yan etkileri olan tedaviler hastaya uygulanmaktadır. Tip 1 diyabetiklerde başka bir tedavi de immunoterapidir. Bu tedavinin hedefi teşhis sırasında var olan adacık hücrelerini korumak ve kullanılmaya devam edilmelerini sağlamaktır. Bu grup hastada ayrıca kök hücre nakli de denenmektedir. Bu tedavinin hedefi insülin salgılayabilecek yeni hücrelerin oluşturulmasıdır. Bu yöntemde ya mevcut pankreas beta hücrelerinin çoğaltılması veya pankreasın diğer adacık hücrelerinin, pankreasın adacık hücre dışındaki hücrelerinin ya da karaciğer hücrelerinin pankreas beta hücresine dönüştürülmesi yoluna gidilmektedir. Bu yeni tedavilerin yanında mevcut tedavilerin başarısı hastanın tedaviyi günlük hayatında kolay bir şekilde uygulayabilmesiyle ilişkilidir. Burada teknoloji devreye girmektedir. Günümüz teknolojisi özellikle insülin uygulama ve kan şekerinin ölçülmesi konusunda çok büyük ilerlemeler kaydetmiştir. İnsülin artık kullanılıp atılan kalemlere çok ince iğne uçlarının takılması suretiyle yapılabilmektedir. Tip 1 diyabetiklerde kullanılan pompalarda da birçok gelişme kaydedilmiştir. Kan şekeri ölçümünde parmak ucundan alınan kan damlasıyla saniyeler içinde kan şekeri değerini gösterebilen cihazlar kullanılmaktadır. Ayrıca yine cilt altına yerleştirilen kateterler sayesinde cilt altı sıvıdaki şeker değerlerini belirli bir zaman aralığında ölçüp kaydeden cihazlar mevcuttur. Son olarak ileri pompa sistemleriyle, cilt altı kan şekerini ölçebilen cihazların bir arada olduğu sistemler geliştirilmiştir. Yapay veya biyonik pankreas olarak düşünülen bu sistemler bir yandan kan şekerini ölçerken diğer yandan da sürekli insülin gönderecektir. Diğer tedavi şekilleri: Ş eker hastalığı yani diabetes mellitus (diyabet) pankreastan salgılanan insülinin yetersiz olması veya işlevini tam olarak yapamaması nedeniyle kandaki şekerin yükselmesiyle kendini gösteren metabolik bir hastalıktır. Uluslarası Diyabet Federasyonu’nun verilerine göre 2014 itibariyle dünyada 387 milyon kişi diyabetiktir. 2035 itibariyle bu rakamın 592 milyona çıkacağı düşünülmektedir. Yurt çapında yapılan bir araştırma olan TURDEPI’e göre Türkiye’de 1998 yılında diyabet sıklığı %7.2 iken, 12 yıl sonra yapılan TURDEPII’de sıklık %13.7’ye yükselerek %90 artmıştır. Diyabet hastalığı, tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, gebelik şekeri olarak da adlandırılan gestasyonel diyabet ve hormonlar, ilaçlar veya pankreas hastalıkları gibi nedenlere bağlı diğer tipler olarak sınıflanmaktadır. Normalde insülin pankreastaki adacık hücrelerinden biri olan beta hücresinden salgılanmaktadır ve ana görevi glukozun (basit bir şeker türü) hücreler tarafından kullanılmasını sağlamaktır. Tip 1 diyabette beta hücresinin hasarına bağlı insülinin üretilememesi söz konusudur. Tip 2 diyabette de insülin direnci ve yine pankreasın beta hücresinin hasarı ana rolü oynamaktadır. İnsülin direnci özellikle kas ve yağ dokusu düzeyinde insülinin işlevlerini yapamaması olarak tanımlanır. Bunun yanında karaciğerde glukoz üretiminin artması ve bağırsaklardan insülin salgısını uyaracak hormonların salınımında problemler de diyabetle ilişkili diğer mekanizmalardır. Diyabetin tedavisi klasik olarak hayat tarzı değişikliği olarak adlandırılan diyet ve egzersiz tedavisi, oral hipoglisemik tedavi (hap tedavileri), insülin dışı enjeksiyon (iğne) tedavileri ve insülin tedavisinden oluşmaktadır. Tedaviler genel olarak diyabetin nedenine yönelik geliştirilmiştir. Tedavilerin başarılı sayılabilmesi üç aylık şeker kontrolü dediğimiz hemoglobin A1c (HbA1c)’nin belli bir düzeyin altında olması (hastaya göre %6.5, %7 veya %8’in altı) gerekmektedir. Hap tedavileri: Oral hipoglisemikler arasında en eski ilaçlar pankreastan insülin salınımını uyaran sulfonilürelerdir. Uzun etkili ilaçlar olup açlık kan şekerini düşürür. Aç olarak alınır. Yan etkileri hipoglisemi (kan şekeri düşük Diyabette yeni tedaviler: Diyabetin sınıflaması ve nedenleri: Diyabette teknolojinin yeri: Diyabette bilinen tedaviler:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle