16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Müfit Akyos mufı[email protected] 8 Bilim Dünyası CBT 1456/13 Şubat 2015 Öngörüsüz Kör Uçuş Öngörü çalışmaları BT yörüngelerini yakalamak için yetişmekte olan ülkelere fırsatlar sunabilir. Kentlerin geleceğinden, bilim ve teknoloji alanlarına, sosyal bilimlerden, iklim değişikliğine çok farklı alanlarda ülkeler ve kurumlar olabildiğince uzak bir geleceği görmeye, bugünden hareketle geleceği öngörmeye çalışmaktadırlar. Öngörü amaçlı oluşturulan enstitüler, küresel ve bölgesel düzeyde uzman ağyapıları (AB 7.Çerçeve Programı’ndaki “European Foresight Monitoring Network EFMN” Projesi, Horizon 2020’de The RIF 2030 projesi “Research and Innovation Futures 2030: from Explorative to Transformative Scenarios” olarak devam ediyor) öngörü modelleri geliştirmekte ve uygulamaktadırlar. Öngörü nedir? En son bilimsel veri ve olgulardan hareketle, karmaşık meseleleri tanımlamak ve siyasa koyuculara stratejik seçenekler oluşturmak üzere gelecek analizi yapmaktır. Öngörü projelerinin ortak yönünü bilimsellik, uzun erimlilik (son çalışmalar 2030 yılına uzanmaktadır), iletişim, katılımcılık, uzlaşma, eşgüdüm ve sahiplenme (siyasi irade) oluşturmaktadır. Kasım 2009 itibariyla EFMN veri tabanında yer alan öngörü çalışmalarının sayısı 713’ü Avrupa ülkelerinden olmak üzere toplam 2.057’dir. Türkiye’nin toplam 6 öngörü çalışması istatistiklerde yer almaktadır. Bunlardan TÜBİTAK’ın yürüttüğü ve 2003 yılında tamamlanan Vizyon 2023 Teknoloji Öngörü Çalışması ülkemiz için ilk olma özelliği taşımaktadır (bu çalışma büyük bir öngörüsüzlükle daha sonra gelen TÜBİTAK yönetimlerince ve siyasi iktidarlarca yok sayılmıştır). TÜBA tarafından yaptırılan farklı alanlardaki öngörü çalışmaları ile sektörel düzeyde yapılan Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapısı Anaplanı – TUENA da bu kapsamda sayılmalıdır. (Aykut Göker tarafından gerçek bir emek ürünü olarak derlenen 33 ülkenin öngörü ve bilim ve teknoloji politikaları dokümanlarına “www.inovasyon.org” sitesinden erişebilirsiniz.) BilimTeknoloji/İnovasyon (BT/I) alanında yapılan öngörülerin sosyal konulara kıyasla kolay olması bilim ve teknolojinin birikimli süreçlere sahip olmaları nedeniyle tanımlanabilir yörüngeler izlemesindendir. Her ne kadar bu yörüngeleri kıran, sıçramalar yaratan radikal buluşlar söz konusu ise de BT genelde öngörülebilir süreçler izlerler. Yetişmekte olan ülkeler için bu olgu bir fırsat sunmaktadır. Geniş uzman katılımı ve uygun öngörü teknikleri kullanılarak yapılacak çalışmalarla var olan BT yörüngelerine yaklaşmak veya yakalamak için yapılması gerekenler belirlenebilir. Öngörü çalışmalarıyla hem gelecek bugünkü konum ve verilerden hareketle resmedilmeye çalışılır hem de bu resmin yaşam bulması için gerekenler tanımlanır. Yukarıda sözü edilen öngörü çalışmalarında kişisel ve kurumsal olarak sahip olunması gereken yetkinlikler konusunun öne çıktığı görülmektedir. Ayrıca öngörülenlerin gerçekleştirilebilmesi için gereken yeni yapılanmalar ve yönetişim biçimleri tanımlanmaktadır. Bu bağlamda söz konusu ilişkiler kurulmaksızın siyasi bir söylem olarak “yerli otomobil veya uçak” pek de bir şey ifade etmeyecektir. Tek öngörüsü içi boş bir ”büyük devlet” olmaktan öteye gidemeyen ve ülke geleceği için inşaat sektörünü yaşamsal gören bir iktidarın, ülkemizi peşine takmak istediği kör uçuşuna dikkati çekmek için bu köşede daha önce de işlenen öngörü konusunun yinelenmesine gerek duyulmuştur. Bu konu ülkemizin çağdaş dünyanın gerek BT/I ve gerekse sosyal boyutuyla bütün gelişme yörüngelerinden giderek daha fazla uzaklaşmakta olmasından duyulan endişe ve kızgınlıkla gündeme getirilmiştir. Peki, bir dizi öngörü çalışmasıyla ülkemizin aydınlık geleceğinin tasarımını kim(ler) yapacaktır? Son 10 yılın iktidarının dünya görüşü esas alındığında kimin yapamayacağı bellidir. Ülkemizin yeniden inşasının zorunlu olduğu bir noktada bu işi kimin yapacağı sorusunun yanıtını ise bu ülkenin iktidarı hedefleyecek demokrasi güçlerinin en geniş birlikteliği verecektir. Suskunluğun nedeni petrodolarlar mı? S aygın bilim dergisi Nature’da 3 Şubat tarihinde yer alan “House of CardsEften püften, her an yıkılma riski taşıyan kurum” başlıklı bir makale, Batılı bilim insanlarının Suudi Arabistan’daki insan hakları ihlalleri karşısında seslerini yükseltmemesini eleştiriyor. Makaleye göre bilim insanlarının işbirliği yaptıkları ülkelerdeki insan haklarına aykırı uygulamalara seslerini çıkartmama nedenleri, o ülkelerin zengin maddi olanaklarından nemalanıyor olmaları…. Batılı ülkelerin liderleri Kral Abdullah’ın cenaze töreni için Suudi Arabistan’a doluştukları zaman ikiyüzlülükle suçlanmışlardı. Ancak Suudi Arabistan’ın devlet adamları terör saldırılarını izleyen günlerde ifade özgürlüğünü savunmak adına Paris’teki yürüyüşe katıldıklarında da aynı gerekçeyle eleştirilmişlerdi. Her şeyden önce Suudi Arabistan özgürlükler konusunda dünya sıralamasında son sıralarda yer alıyor; ayrıca insan hakları ihlallerine ilişkin karnesi de çok zayıf. Fakat krallığın kaynamakta olan Ortadoğu’da, zengin petrol yataklarından ve stratejik jeopolitik konumundan kaynaklanan önemi, Batı ile aralarındaki güçlü bağların korunmasını gerektiriyor. Başta Kral Abdullah Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (KAUST) olmak üzere krallığın sunduğu bazı olanaklar Batılı bilim insanlarına cazip geliyor. 2009 yılında Kral tarafından kurulmuş olan üniversite 20 milyar dolarlık vakıf sermayesi ile bugün Batılı akademisyenlere de zengin araştırma olanakları sunuyor. SUUDİ ARABİSTAN VE BİLİM Bu akademisyenlerden bazıları bugün Suudi Arabistan’ın insan hakları ihlalleri konusundaki bir tartışmanın içinde bocalamakta. Ocak ayında yönetim karşıtı eylemleri nedeniyle 1000 kamçı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırılan Raif Badawi’nin kentin en kalabalık meydanında 50 kez kırbaçlanması uluslararası tepkilere yol açmıştı. Badawi olayı Suudi Arabistan gibi otoriter ve baskıcı rejimlerle işbirliği yapan araştırma BİLİM İNSANLARININ İKİLEMİ cı ve bilimsel kurumların insan hakları ihlalleri karşısındaki sorumluluklarını bir kez daha gündeme taşıdı. Nobel ödüllü 18 bilim insanı kaygılarını bir mektup ile KAUST başkanına taşıdılar. Mektupta, Badawi’nin maruz kaldığı insanlık dışı uygulamaya karşı KAUST’taki etkili isimlere seslerini yükseltmeleri çağrısı yapıldı. İmza sahipleri ayrıca hiçbir üniversitenin, temel özgürlüklerin kısıtlı olduğu bir toplumda yaşayamayacağına vurgu yaptı. Amerikan Bilim Akademileri gibi bazı kurumlar özgürlüklerin korunması ve haksız yere hüküm giymiş akademisyen ve eylemciler adına kampanyalar yürütme geleneğine sahiptir. Ancak pek çok bilim insanı bu gibi durumlarda suskunluklarını korurlar. Kaldı ki son yıllarda New York Bilimler Akademisi gibi bazı kurumlar seçimlerini bilimsel diplomasiden yana kullanarak eğitim hakkından yararlanmaya, temiz suya, gıdaya ve sağlık hizmetlerine erişime odaklanmayı tercih ediyor. Bazıları, baskı rejimlerinin uygulandığı ülkelerin uzun vadede baskının hafifletilmesini, tek tek kişileri ilgilendiren vakalarla uğraşmaktan daha etkili olacağını ileri sürüyor. Bazı bilim insanları ve kurumlar, insan hakları sicili bozuk olan Çin gibi ülkelerle yaptıkları işbirliklerini tehlikeye atmamak için konuşmaktan çekiniyor. KAUST ve Suudi Arabistan’daki diğer üniversiteler ile ortak projelere imza atmış pek çok Batılı üniversite petrodolarlardan yararlanıyor. KAUST’un öğretim kadrosunda görevli pek çok akademisyen şişkin ücretlerden ve ultramodern laboratuvar koşullarından faydalanıyor. Batılı üniversiteler ayrıca, yüz binlerce Suudlu öğrencinin ödediği üniversite harçlarını kaybetmek istemiyor. Peki bilim insanları seslerini yükseltmekle ne kazanacak? KAUST’ta görev yapan çok sayıda yabancı araştırmacı Nature dergisine yaptıkları açıklamalarda çok sayıda genç Suudi Arabistanlının eğitilmesi ve ufuklarının açılmasıyla rejimin uyguladığı baskının yavaş yavaş gevşeyeceğine inanıyor.” Nature dergisi bu insanlar gayretleri için alkışı hak ettiklerine inanıyor. Reyhan Oksay Hayırsever Aysel Sabuncu ile Bilkent Üniversitesi arasında bir Beyin Araştırmaları Merkezi kurulması yönünde bir bağış protokolü imzalandı. Beynin nasıl çalıştığının incelenmesi amacıyla kurulacak merkezde, moleküler biyoloji, psikoloji ve mühendislik bölümlerinden bilim insanları birlikte araştırma Bilkent Üniversitesinde Bir Beyin Araştırmaları Merkezi Kuruluyor lar yapacaklar. “Aysel Sabuncu Beyin Araştırmaları Merkezi” adını alacak merkezin iki ay içerisinde projelendirilmesinin ardından temelinin atılması ve bir yıl içinde de tamamlanması planlanıyor. Türkiye’de bir ilk olacağı için önem taşıyan Merkez, Bilkent Cyberpark içerisinde yer alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle