Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
www.iku.edu.tr BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM Sosyal medya karnesi: 24 saat online Prof. Dr. Işıl Zeybek İstanbul Kültür Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi H ayır hayır… Yanlış anlamayın! Ben 24 saat online değilim… Ancak çevremdeki çocukları, gençleri ve yetişkinleri gördükçe teknolojinin, biraz daha açımlamak gerekirse iPhone’ların, iPad’ların, bilgisayarların, internetin, sosyal medyanın insanların yaşamsal organıymış gibi bir konuma gelmesi, çağımızın salgın virüsü olan “sosyal medya bağımlılığı”nı gündeme getirme zorunluluğunu doğurdu bende. Her an, her saniye, herkesin elinden düşürmediği, gözünden ayırmadığı minik ekranlardan söz ediyorum… Yolda yürürken ellerindeki ekranlara bakmaktan başkalarına çarpanlardan, yemek yerken birbirlerinin yüzlerine, gözlerine bakmaksızın, iletişim kurmaksızın ellerindeki görüntülü oyuncaklarla oynayanlardan, başkalarıyla bir aradayken konumlarını, statülerini sürekli güncelleme ihtiyacını hissedenlerden söz ediyorum. Facebook’ta, Twitter’da kimin ne paylaştığını, ne söylediğini takip etmekte aracılık eden, gündelik yaşantının sıkıntılarından, sorunlarından bir kaçış, bir rahatlama aracı olarak kullanılan, sosyalleşmeye, çevre edinmeye olanak sağlayan, başkaları tarafından değer görme, onay alma, itibar kazanma, motivasyonları yükseltme, kendini istediği yerde konumlandırma gereksinimini karşılayan hatta denize girerken bile ceplerde unutulan bu minik ekranlardan söz ediyorum… Nasıl da insanların yaşamlarını sarıp sarmaladı ve onların yaşamlarını nasıl da esir aldı! Sosyal medya aracılığıyla birçok paylaşım ve etkileşim hızlı bir biçimde dalga dalga yayılmakta ve insanlar bu noktada daha cesur ve cüretkâr söylemler, tutum ve davranışlar sergilemektedir. İş yaşamının dışında bu denli yoğun kullanımlı bir mecraya olan düşkünlük sonunda bağımlılık noktasına kadar geldi. “Bağımlılık sözcüğü sizin için ne ifade ediyor?” diye sorulsa, bilimsel açıklamalara, bilimsel kaynaklara başvurmadan önce, bağımlılık vazgeçilmeyendir, kopu lamayandır, bir anlamda alışkanlık olarak adlandırılan olgunun bir sonraki aşamasıdır dediğinizi duyar gibiyim. “Bağımlılık denildiğinde aklınıza gelen ilk kavramları sıralar mısınız?” diye sorulsa verilen yanıtları da duyar gibiyim: Sigara, alkol, kumar…(www.kocpsikoloji.com/bagimliliknedir) Ancak bugün bu sıralamaya teknoloji bağımlılığını da ilave edersek yanlış bir şey söylemeyiz sanırım. Akıllı telefonlardan bir an bile olsun gözlerimizi ayıramadığımızı az önce dile getirmiştik. Bu durum, teknoloji bağımlılığı altında, yeni yeni duymaya, işitmeye ya da okumaya başladığımız bağımlılık türlerini de beraberinde getirmektedir… Online bağımlılık, bilgisayar bağımlılığı, net bağımlılığı, siber bağımlılığı, playstation bağımlılığı vs.. Dijital mecralar çerçevesinde ne tür bağımlılık söz konusu olursa, sevimli, eğlenceli ekranlar bir taraftan insanların egolarını tatmin ederken diğer taraftan insanların kendi kimli Myspace taklitçiliği, YouTube narsizmi ve wikipedializm gibi ilginç hastalıklara davetiye çıkardığı gündeme gelmiştir. Söz konusu hastalıklardan bazılarının açılımlarına kısaca göz atmak gerekirse: Ego sörfü: Düzenli aralıklarla internette kendi adını aratan ve kendisiyle ilgili ne gibi bilgilerin yayınlandığını sürekli kontrol eden kişilerin yakalandığı hastalık. Blog ifşaçılığı: Bilinmemesi, paylaşılmaması ve yayılmaması herkes açısından faydalı olan bilgileri online yayma merakından doğan hastalık. Myspace taklitçiliği: İnternette başka bir kişiliğe, başka bir role bürünme arzusu, gereksinimi olan kişilerin yakalandığı hastalık. YouTube narsizmi: Kendisi hakkında bilgi vermek, kendisini tanıtmak amacıyla kendi videolarını internet sitelerinde yayınlama isteği doğrultusunda oluşan hastalık. açısından daha da önemli bir hale gelmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2013 yılında, 0615 yaş grubu çocuklarda bilişim teknolojileri kullanımına ilişkin gerçekleştirilen bir araştırmanın raporuna göre; • Çocuklar, ortalama 8 yaşında bilgisayar kullanımına başlamaktadır, • Çocuklar, ortalama 9 yaşında internet kullanımına başlamaktadır, • Çocuklar, ortalama 10 yaşında cep telefonu kullanmaya başlamaktadır, • Çocukların % 24.4’ü, kendilerine ait bir bilgisayarı kullanmaktadır, • Çocukların % 60.5’i bilgisayar, % 50.8’i internet, % 24.3’ü cep telefonu kullanmaktadır. • Çocukların, %79.5 oranında oyun oynama, % 56.7 oranında bilgi arama, % 53.5 oranında sosyal medya ağlarına katılma amacıyla interneti kullandıkları aktarılmaktadır (www.tuik.gov.tr). Yukarıda yer alan bilgiler ışığında, internetin gelecekte çocuklar açısından ne büyük bir tehlikeye işaret ettiğini söylemek kaçınılmazdır. Ayrıca, yapılan kimi araştırma sonuçlarında, günümüzde bireylerin özellikle de çocukların fiziksel olarak bedenlerini kullanma alanlarının giderek azaldığı ve bilinçsiz beslenme sonucu 21. yüzyıla damgasını vuran ve birçok kronik hastalıkların oluşmasına neden olan obezite kavramının da internet bağımlılığıyla yakından ilgisi olduğunun altı önemle çizilmektedir. Çünkü büyük ekranlı ya da küçük ekranlı sevimli, eğlenceli oyuncaklar karşısında yetişkinler ya da çocuklar olsun, sürekli oturarak ne yiyip içtiklerine dikkat etmeksizin 24 saatini geçirmelerinden dolayı bugün internet obezliği kavramı gündeme gelmiştir. Belki de yarın, bu kavram “dijibezite” olarak bilimsel kaynaklarda yer alacaktır… Kimbilir! Kaynakça Özsoy, Tamer, Fastfood’dan Facebook’a: İnternet Bağımlılığı, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. www.kocpsikoloji.com/bagimliliknedir. www.tuik.gov.tr. ğinin, kendi benliğinin ötesinde “yeni bir ben” yaratmasına zemin hazırlayan bir güç olarak kendini göstermektedir. Bu öyle bir güçtür ki, insan organizmasının kimi zaman ruhsal, kimi zaman bedensel kimi zaman da sosyal dengesinin bozulmasına neden olan hastalık olgusuyla da bağıntılı bir duruma gelmiştir. Konuya ilişkin İngiltere’de saygın bir tıp dergisi olan The New Scientist’in haberine göre, milyonlarca insanı bağlayan internetin, ego sörfü, blog ifşaçılığı, Siberhondrik: En ufak bir hastalık belirtisi söz konusu olduğunda doktora gitmek yerine internetten tedavi yöntemlerine başvuran kişilerin yakalandığı hastalık. (Bkz., Tamer Özsoy, Fastfood’dan Facebook’a: İnternet Bağımlılığı, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi) Yukarıda aktarılan internetin beraberinde getirdiği hastalık türleri aslında durumun ne kadar ciddi bir görünüm sergilediğinin göstergesidir. Bu gösterge, teknoloji içinde doğup büyüyen çocuklar “ALANTAR: SOYUT ÂLEMİ” Resim Sergisi ERDAL ALANTAR 11 Şubat 04 Mart 2015