16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Bilim Tarihi CBT 1456 /13 Şubat 2015 Sürdürülebilir yaşam için bir plan Dünyamızdaki yaşamın sürdürülebilirliği, çok radikal önlemler alınmadan korunabilir mi? OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Yasal Korsan Dijital Kitap Kim kitabının basılmasını istemez? Herhangi bir ücret ödemeden hem de. Talepüzerinebaskı modeli sayesinde eski bir numara dijital dünyada yeni bir hal alarak karşımıza çıkıyor. Aşağıda dijital versiyonundan bahsedeceğim modelle ilk defa yirmi yıldan uzun bir süre önce bir Umberto Eco romanı vasıtasıyla tanışmıştım. Foucault Sarkaçı kitabının arka planında yer alan yayınevi, isimsiz ancak paralı meraklıların en büyük düşlerinden birisini gerçekleştiriyordu: Kitaplarını basmak! İster edebi olsun ister gezi kitabı önemli değil. Kitabın bir kaç bin tane basılması için gerekli olan finansmanı peşinen sağlayan herkes bir gecede yazar olabilir. Hatta kitap basıldıktan sonra imza günü etkinlikleri bile düzenlenebilir. Özellikle de sözde yazarın yakın çevresinde ki etkinliğe gelecek birileri çıksın. Büyük bomba ise kitap yayımlandıktan bir kaç ay sonra patlar. Yayınevi sahibi büyük bir pişkinlikle kitabın satılmasının beklenenden yavaş olduğunu (aslında sıfır!) bu beklenmedik durum karşısında yayınevinin depolarındaki sınırlı alan nedeniyle sıkıntı baş gösterdiğini sözde yazara anlatarak mümkünse kalan kitapların tamamını satın almasını talep eder. Aksi durumda hiç istemese de kitaplar geri dönüşüm sürecine sokulacaktır. Böylece sözde yazar önce basılması için kitabını finanse etmiş olur. Sonra da kendi parasıyla bastırdığı tüm o kitapları satın almak zorunda kalır. Yok olup gitmesine göz yumacak değildir ya! Bir de bu tablonun internetli versiyonunu düşünün. İtalyan değil ama bir Alman belli ki bunu düşünmüş. Yukarıdaki tablonun biraz daha dijital kültüre uygun modelini geliştirmiş. Hedef kitle cebinde parası olan emekli bürokrat vb tayfası değil; daha ziyade akademik kariyer yapan kişiler. Fiziksel ofislerinin Mauritus’ta olduğu tespit edilen bu firma internet üzerinden yaptığı araştıma sonucunda yüksek lisans ya da doktora çalışmasını tamamlamış kişileri tespit edip, onlara matbu bir eposta gönderiyor: “İzin verin tezinizi kitap halinde basalım!” Kim istemez? Eco’nun modelinden farklı olarak kitabın basılması için yazarından herhangi bir ücret talep edilmiyor. Çünkü zaten kitap aslında basılmıyor. Talepüzerinebaskı modeli çerçevesinde internet üzerinde satışa çıkarılıyor. Yanlışlıkla birisi sipariş ederse, bir nüsha basılıp, ciltlenip kitap haline getirilerek müşteriye gönderiliyor. Haliyle kitapların fiyatı da yüksek oluyor. Peki bu işin numarası nerede? Öncelikle yayınevi yazara telif ödemeyi taahhüt ediyor ancak kitap bir yıl boyunca istikrarlı bir satış grafiği yakalarsa. İkincisi kitabın “yayımlandığı” tüm dünyaya dijital ortamdan duyurulmadan önce yayınevi yine eposta aracılığıyla son kozunu oynuyor. Yazara eğer kitabından şu kadar adette almak isterse indirimli olarak şu kadar fiyattan kendisine gönderebileceklerini, ayrıca bu durumda global satış fiyatının da o fiyata indirileceğini müjdeliyorlar. Yani 50 Euro’dan satılacak bir kitaptan yazarın kendisi diyelim ki 200 adet sipariş ederse kitap başına 25 Euro ödeyecek ve bu sayede kitabın satış fiyatı da 25 Euro olacak. İnsan kendi yazdığı kitabı satın almaz mı? Almayabilir. Ancak şu da var ki kendisi almayacaksa başka kim alır? Yasadışı hiçbir yanının olmadığı bu modele getirilecek en büyük eleştiri ise şu olabilir. Bunu her yıl onbinlerce korsan kitap basıp bir güzel satan memleketimin girişimci insanlarının değil de elin Almanının akıl etmiş olması. Eyy Türk girişimcisi, biraz geniş ve dijital düşün! Kurtul şu atgözlüklerinden artık. Global dijital korsan treni kaçıyor! Osman Bahadır [email protected] bile temiz su içemeyecek durumdadır). Ama bu gidişle bizden sonraki kuşak, yemeklerinde bile sorunlarla karşılaşacak. C BT’nin 30 Ocak 2015 tarihli 1454. sayısında yayınlanan “Sürdürülebilir yaşamın üç koşulu” başlıklı yazıma bazı okurlarımız eleştiri yazıları gönderdiler. Bu eleştirilerin ortak noktası, yaşamın dünyamız ile sınırlı olmadığı, insanlığın teknoloji geliştirme potansiyeli aracılığıyla başka gezegenlere de açılabileceği, gerek ekonomik etkinliklere gerekse nüfus artışına sınırlama getirilerek insanlığın inisiyatifini engellememek gerektiği şeklindeydi. Ayrıca savaşların, silah ve lüks eşya üretim ve tüketiminin de yeni teknolojik gelişmelere yol açtığını ileri sürüyorlardı. Onların bu eleştirilerine verdiğim yanıtları, konumuzun daha iyi açılması için yararlı olacağını düşünerek buraya da taşımak istiyorum. Benim yazımın konusu olan üç koşul (büyü ULAŞIM HIZIMIZ YETERSİZ menin durdurulması, her çiftin en çok iki çocuk yapabilmesi kuralının getirilmesi, silah ve lüks eşya üretiminin sona erdirilmesi), acil bir planın ifadesidir. İnsanlığın uzak geleceğini yaratmaya ilişkin potansiyellerine sınır getiren bir şey değil. Sadece gelecek kuşakların da varolabilmesine ve onların daha da uzak geleceği değerlendirebilmelerine imkan yaratacak bir öneri. Bunlar bugün yapılmazsa örneğin 2050 yılında gündeme gelecek. Fakat o zaman bu plan, muhtemelen işe yaramayacak kadar geç kalmış bir plan olacak. Sadece son iki kuşağın yaşam süresi içinde insanoğlu, jeolojik bir değişim faktörü haline geldi. Bundan daha büyük ve tehlikeli bir alarm işaretinin olamayacağını düşünüyorum. Bugün örneğin İstanbul’da artık jeolojik etüt yapabilecek toprak bile kalmamış durumdadır. İklim değişikliğinin yarattığı önemli yıkıcı sonuçları artık günlük yaşamımızda bile görebiliyoruz. Bugün hâlâ güzel yemekler yiyebiliyoruz ve temiz su içebiliyoruz (dünyada milyonlarca insan bugün Evrende ışıktan daha hızlı hareket eden bir şey yok. Üstelik ışık hızıyla gidilebilse bile yaşama elverişli başka bir gezegenin varlığı şu ana kadar tespit edilemedi. Ayrıca ışık hızıyla iletişim teknolojisi bize evrenin derinliklerini açtı ve çok uzak gökcisimleri hakkında bilgi edinmemizi sağladı, ama ışık hızıyla ulaşım teknolojisinin nasıl geliştirilebileceği konusunda en azından yakın bir vadede bir ümit ışığı yok. Ulaşımda uçak ve uzay gemisi hızını aşamadık. Bu durumda uzayın derinliklerindeki uygun gezegenlere nasıl taşınabileceğiz? Ufkumuzun dünyamızla sınırlı olmaması elbette çok güzel ama olağanüstü güzellikteki ve evrende çok istisnai bir yer olduğu yeterince anlaşılmış bulunan benzersiz dünyamızı büyük bir çöplüğe dönüştürme becerisi gösteren insanlık (kendisini ve eserlerini olumlu yönde köklü bir biçimde dönüştürmeyi başarmadıkça), başka bir gezegen bulup oraya geçse ne olur, geçmese ne olur? Savaş ve silah teknolojisinin bilimde ve teknolojide yeni gelişmelere yol açtığı doğrudur. Radar teknolojisi askeri ihtiyaçların da zorlamasıyla İkinci Dünya Savaşı sırasında geliştirilmişti. İnternet teknolojisi de ilk defa ABD Silahlı Kuvvetleri bünyesinde geliştirildi. Daha başka örnekler de verilebilir. Fakat biz biliyoruz ki, savaşların ve silah yapımının motive ettiği teknolojik gelişmeler, savaşların engellediği olası teknolojik gelişmelerin ve yok edilmiş bilim güçlerinin yanında bir hiç mertebesindedir. İnsanlık, birbirini boğazlamak yerine, binlerce yıldan beri kardeşlik, barış ve dayanışma içinde yaşamış olsaydı acaba bugün hangi bilimsel ve teknolojik düzeyde olurduk? Lüks tüketimin de elbette yeni teknolojilerin geliştirilmesinde belirli bir yeri ve rolü var. Ama enerji tasarrufu ve sosyal eşitlik sağlayan politikaların yürütülmesiyle, “lüks eşya üretimi ve tüketimi” birlikte olamıyor. Sonuç olarak, üç koşullu kurtarma planı yürürlüğe girmediği takdirde, daha bu yüzyılın sonuna varmadan, dünyanın kendini yenileyebilme özelliğini ve bir yaşam ortamı olarak sürebilirliğini kaybedebileceğini düşünüyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle