Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
www.iku.edu.tr BİLİM KÜLTÜR VE EĞİTİM Perinçekİsviçre Kararı hakkında bir değerlendirme Yrd. Doç. Dr. Hasan Atilla Güngör Yrd. Doç. Dr. Bilge Erson Asar İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi,Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi çeşitli etkinliklerde “Ermeni soykırımı uluslararası bir yalandır” ifadesini kullanmış ve İsviçre Mahkemeleri sözkonusu söylem nedeniyle Perinçek’in “Irkçı Ayrımcılık” suçunu işlediğine hükmetmiştir. Zira İsviçre Ceza Kanunu’nun “Irkçı Ayrımcılık” başlığını taşıyan 261. maddesinde soykırımın inkar edilmesi suç olarak tanımlanmaktadır. Ancak aynı metinde hangi olayların soykırım olduğu belirtilmemekle birlikte 2003 yılında alınan bir kararla İsviçre’de 1915 olayları soykırım olarak kabul edilmiştir. Bu çerçevede başvurucunun iddiası ise; sözkonusu mahkumiyet kararı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile korunan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğidir. AİHM bu başvuruyu ele alırken öncelikle, 1915 yılında meydana gelen olayların soykırım olup olmadığını tespit etme yetkisini kendinde görmediğini açık biçimde ifade etmiştir. Dolayısıyla mahkeme, yaşanan olayları soykırım olarak tanımlamadığı gibi soykırım olmadığına ilişkin bir tespitte de bulunmamıştır. Diğer yandan bu yaklaşımıyla “Holokost”u (Yahudi Soykırımı) inkâr eden ifadelerin hiçbir şart altında sözleşme ile korunamayacağına ilişkin yerleşik içtihadını bu davada uygulamayacağını zımnen belirtmiş olmaktadır. Bu husus önemlidir çünkü; AİHM’in yerleşik içtihatlarına göre “Holokost”un inkarının suç olarak düzenlenmesi ifade özgürlüğünü ihlal etmemektedir. Mahkeme’ye göre tarafsız araştırmaların ürünü olarak dile getirilse de “Holokost”un inkârı sayılabilecek ifadelerin demokrasi karşıtı ve antisemitik ideolojilerden kaynaklandığı kabul edilmelidir. AİHM 1915 olaylarını hukuki açıdan nitelendirme yoluna girmeden İsviçre’de ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamanın Sözleşme çerçevesinde meşruluğunu sorgulamıştır. İfade özgürlüğüne müdahale edilebilmesi için, bu müdahalenin yasayla öngörülmesi, demokratik bir toplumda mutlaka gerekli olması ve meşru bir amaca hizmet etmesi gerekmektedir. Perinçek’in söylemlerinin cezai yaptırıma tabi tutulmasının hizmet ettiği meşru amaçlardan biri olarak gösterilen “başkalarının haklarının korunması”, AİHS m. 8 kapsamında özel hayata saygı hakkı açısından bir değerlendirmeyi zorunlu kılar. Bu değerlendirme bakımından mahkeme, 1915 olaylarının mağdurlarının yanında, onların torunları olarak günümüz Ermenilerinin de özel hayata saygı kapsamında hak sahibi olduklarını vurgulamıştır. Mahkeme’ye göre günümüz Ermenilerin hak sahibi olmalarının temel nedeni, atalarının yaşadıkları olaylar nedeniyle duydukları üzüntü ve acının ötesinde, toplumlarının soykırıma uğradığı anlayışıyla kimliklerini şekillenkımdan ne de yer ve zaman bakımından doğrudan bir bağlantısı mevcut değildir. Dolayısıyla Perinçek’in yaptığı açıklamaların İsviçre’de doğrudan bir etki yaratmadığını belirten AİHM, eylemin İsviçre’de hasas bir dönemde gerçekleşmemesine ek olarak Türkler ile Ermeniler arasında ciddi çatışmalar yaratacak bir ortam oluşturmadığına da dikkat çekmiştir. Ayrıca sadece İsviçre’deki Ermenilerin değil aynı zamanda Türkiye’deki Ermenilerin de bu ifadeler nedeniyle herhangi bir zarara uğramadığı da tespit edilmiştir. Bu nedenlerden dolayı AİHM Perinçek’in söylemi sebebiyle hakkında cezaya hükmedilmesinin demokratik bir toplumda mutlak bir gereklilik arz etmediğine karar vermiştir. Bu karardan çıkarabileceğimiz ilk sonuç; AİHM 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirilmemiş ancak bu olayların soykırım olmadığı yönünde de bir görüş ortaya koymamıştır. Bununla birlikte Holokosta ilişkin içtihadı bu davada uygulamayarak ifade özgürlüğüne ilişkin genel kriterlerini kararına esas alması, olası bu tür davalarda “Holokost”a ilişkin oluşturduğu özel yaklaşımı takip etmeyeceği anlamına gelmektedir. Bu da iki vaka bakımından fark gözetildiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Diğer taraftan AİHM’nin bu kararı ile artık AİHS’e taraf tüm devletlerde ifade özgürlüğüne ilişkin genel prensipler dahilinde 1915 olaylarının soykırım olmadığını ifade etmek AİHS’in güvencesi altına girmiştir. Tersinden söylersek; AİHS’e taraf devletlerin 1915 olaylarını inkâr edenlere yönelik yaptırım öngören düzenlemelerinin meşruluğu en hafif tabirle tartışılır hale gelmiştir. Bununla birlikte, AİHM’in kararları iç hukuku doğrudan etkilemediği için İsviçre’deki Sözleşme’ye aykırı düzenleme kendiliğinden hükümsüz hale gelmeyecektir. Daha geniş anlamda; Ermeni soykırımını inkarı suç sayan diğer devletlerin düzenlemeleri de ancak iç hukukun değişmesi ile yürürlükten kalkacaktır. Fakat AİHS’e taraf devletler kendi mevzuatlarını sözleşmeye uygun hale getirme yükümlülüğü altında oldukları için, bundan sonra Ermeni soykırımının inkarını suç sayan düzenlemelerin kabul edilmesi zorlaşacaktır. Son olarak ifade özgürlüğüne ilişkin ülkemizde yaşanan sıkıntılar dikkate alındığında, mahkemenin oy çokluğu yoluyla da olsa özgürlükleri korumaya yönelik tavrından ders çıkarmamız gerekmektedir. Bu karar, ifade özgürlüğüne ilişkin genel prensipler dahilinde Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmeyenlerin düşüncelerini açıklamaya kimsenin engel olmaması gerektiğini gösterdiği gibi Ermeni soykırımı iddiasını ileri sürenlerin de haklarının korunması gerektiği anlamını taşımaktadır. A vrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Doğu Perinçek’in yapmış olduğu başvuruya ilişkin vermiş olduğu nihai karar, sadece başvuran bakımından değil, aynı zamanda 100 yıllık bir meseleyi nitelendirmeye çalışanlar bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Çünkü AİHM’in hak ihlali iddiasını çözüme kavuştururken takip edebileceği birden fazla yolun olduğu ve tercih edilen yol bağlamında tarafların argümanlarını kuvvetlendirecek ya da zayıflatacak politik ve hukuki sonuçların ortaya çıkacağı, kararın açıklanmasından önce konuyla ilgilenen kesimler tarafından dile getirilmekteydi. Bu açıdan, Ermeni soykırımı iddiasının Mahkeme nazarında kabul edilmesi ya da reddedilmesi, seçilecek yolun ortaya çıkaracağı temel sonuç olarak görülmekteydi. Bununla birlikte, AİHM’in soykırım iddiasını uluslararası hukuk çerçevesinde nitelendirme yetkisine sahip olmadığını belirtmesi ve ifade özgürlüğüne ilişkin mahkeme kararlarıyla şekillenen genel prensipler dahilinde kararını vermesi de, üçüncü bir ihtimal olarak belirmekteydi. Dolayısıyla AİHM’in Perinçek’in başvurusunu haklı bulması ve İsviçre’yi mahkum etmesinin yukarıda ifade edilen çerçevede ne anlama geldiğini belirleyebilmek için, mahkemenin kararı hangi yolu izleyerek verdiğinin irdelenmesi gerekmektedir. Bunun için de önce hak ihlalinin gerçekleştiği olayın özeti, daha sonra da AİHM’nin kararının hangi gerekçelere dayandırıldığı ve nihayetinde de bu kararın hukuken ne anlama geldiği bu yazıda kısaca incelenmeye çalışılacaktır. Davaya konu olan olayda Doğu Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de katıldığı dirmiş olmalalarıdır. İsviçre’deki bu düzenlemeyi ve Perinçek’in cezalandırılmasına neden olan uygulamayı ifade özgürlüğü ile özel hayata saygı hakkı arasında bir denge kurarak değerlendiren mahkeme, 1915 olaylarını ele alırken, eski içtihatlarına atıf yaparak bu tür söylemlerin engellenmesinin ancak “demokratik bir toplumda mutlaka gerekli” olması halinde AİHS’e uygun olacağına işaret etmiştir. Bu gerekliliğin sorgulanması sürecinde mahkeme, söylemin anlamını ve etkisini irdelerken; kamuyu ilgilendiren meselelerde devletin takdir marjının daha sınırlı olduğunu da vurgulamıştır. Bir bütün olarak ele alındığında Perinçek’in konuşmalarının, Ermenilere karşı nefret, şiddet veya hoşgörüsüzlük çağrısı niteliği taşımadığı tespit edilmiştir. Zira Perinçek Ermenilerden öte genel olarak emperyalist güçleri hedef aldığını açık biçimde ifade etmiştir. Bu nedenle Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan olduğuna yönelik ithamın muhattabı, ne günümüz Ermenileri ne de onların atalarıdır. Diğer taraftan İsviçre’nin 1915 olaylarıyla ülkesinde yaşayan Ermeniler dışında ne tarihsel ba