26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim ve Düşünce Tarihi CBT 1495 13 Kasım 2015 12 OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu [email protected] Osmanlılarda mekanik saat Doğan Gündüz’ün Alaturkadan Alafrangaya Zaman – Osmanlı’da Mekanik Saatler – adlı kitabı, Osmanlılarda saat teknolojisinin gelişim tarihini verirken bir yandan da zamana ilişkin zihniyetteki dönüşümü gösteriyor. İnce Şeyleri Anlamak (*) Süreçleri optimize etmek için bilgi teknolojilerinden istifade etmek bir zaruret haline geldi. Bu ister daha az enerji harcamak, daha kısa sürede daha çok iş yapmak için olsun ister daha çok ciro veya kar elde etmek için. Bu ise temelde veriyi saklamayı ve onu işlemeyi gerektiriyor. Osman Bahadır T [email protected] eknoloji tarihçisi Doğan Gündüz, Osmanlı teknoloji tarihinin önemli bir konusu olan mekanik saat teknolojisinin tarihi gelişimini inceleyen eserini, uzun ve özenli uğraşlarının sonunda yayınladı. Önemli bilgiler, değerlendirmeler ve zengin arşiv belgelerinin yanı sıra birçoğu nadir esere ait olan çok güzel fotoğraflarla da bezenmiş kitabı, Osmanlılarda mekanik saat konusuyla ilgili bir temel eser niteliğindedir. Sayın Gündüz kitabında zaman zihniyetindeki ve zaman ölçümündeki değişmeleri doğal olarak birlikte inceliyor. Osmanlılarda ve daha öncesindeki İslam ülkelerinde zaman hem “yavaş akıyordu” hem de daha çok dini ibadetler için önem taşıyordu. Bu yüzden İslam dünyasında zaman ölçümü özellikle namaz vakitlerinin ve bayram günlerinin belirlenmesinde gerekliydi. Bu da güneş saatleri, usturlab, rubu tahtası vb. gibi aletlerle muvakkitler tarafından belirleniyordu. Avrupa’da 13. yüzyılın sonlarında mekanik saatin icadıyla zamanın saptanması hem kolaylaştı hem de hassaslaştı. Fakat mekanik saat Osmanlılara 200 yıl kadar süren bir gecikmeyle geldi. Yaygın kullanımı ise daha da sonra oldu. Avrupa’da saatçiliğin gelişmesine bağlı olarak İstanbul Galata’da bir saat ticareti merkezi oluşmuştu. Burada Avrupalı saatçiler saat üretimi ve ticaretiyle uğraştılar. (Jean Jacques Rousseau’nun babası da 17051711 yılları arasında Galata’da saatçilik yapmıştı.) saat üretmeye başladılar. Buna göre ya saatin bir yüzünde, ya da aynı yüzün bir bölümünde alaturka zamanı gösteren kadranlar bulunuyordu. Doğan Gündüz, Osmanlılarda zaman sistemleri arasındaki dönüşümün Kırım Savaşı (18531856) sırasında Ruslara karşı İngiliz ve Fransızlarla birlikte savaşırken Osmanlıların alafranga saat sistemini kullanmak zorunda kalmaları ve zamanla da bu sisteme alışmaları sonucunda yaygınlaştığını belirtmektedir. Daha sonraki yıllarda telgrafın kullanılmaya başlanması, Demiryollarının inşası ve yaygınlaşması, İstanbul’da yolcu vapurlarının sefere başlaması, eğitim kurumlarının, bu kurumlarda çalışanların, fabrikalarda çalışanların çoğalması vb. gibi nedenler, ülke yaşamında zamanın akışını “tarifelendirmiş” ve böylece Batı tipi saat sistemine (alafranga zaman sistemine) geçişi de hızlandırmıştır. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın ilk yılları, Osmanlı şehirlerinde iki zaman sisteminin bir arada yaşandığı, günlük işlerin aksamaması için insanların öteki zaman sistemini de göz önünde bulundurdukları bir dönem olmuştur. SAATLERDE İKİLEM Babıali Dahiliye Nezareti, 12 Mayıs 1912 tarihli genelgesinde, alafranga ve alaturka saat sistemlerinin bir arada kullanılmasının yarattığı sorunlara işaret ettikten sonra hem ordu hem de mülki idareler tarafından artık alafranga saatin kullanılmasının zorunlu hale gelmiş olduğunu açıklamıştır. Böylece ülkemizdeki saat ve zaman sistemleri arasındaki ikilem 1912 yılında alafranfa sistem lehine sona ermiştir. Uluslararası Saat Konferansı, 25 Ekim 1913 tarihinde 18 hükümetin katılımıyla Paris’te gerçekleştirilmişti. Bu konferansta başka şeylerin yanı sıra saatlerin Greenwich meridyenine göre ayarlanması kararı da alındı. Osmanlı hükümeti de bu kararı imzalayarak Osmanlı topraklarında da Batı saat sisteminin kullanılacağını resmileştirmiş oldu. Doğan Gündüz’ün Alaturkadan Alafrangaya Zaman Osmanlı’da Mekanik Saatler kitabı, anahatlarıyla yukarıda belirtmeye çalıştığımız gerçekleri tüm ayrıntılarıyla ve çok zengin bir görsel malzeme kullanarak (150 kadar) okura sunmaktadır. Ege Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlanan, büyük boy 206 sayfalık bu eserin, Osmanlılarda zaman ve saat konusunda şimdiye kadar yapılmış çalışmaların en kapsamlısı ve önemlisi olduğunu söylememiz gerekir. Alaturkadan Alafrangaya Zaman, hem bilim ve teknoloji tarihimize hem de düşünce tarihimize önemli bir katkıdır. SAATLERDE HEYKEL YASAĞI Sayın Gündüz kitabında saatin Osmanlılardaki gelişimini bütün ayrıntılarıyla izliyor. Mekanik saat 18. yüzyılın başlarından itibaren hem giderek daha hassas bir biçimde çalışabilir hale gelmiş hem de halk içindeki kullanımı yaygınlaşmıştır. Ancak Osmanlı yöneticilerinin Batıda yapılan saatlerdeki figürler ve heykelcikler yüzünden bu tip saatlere tepki gösterdiklerini ve reddettiklerini görüyoruz. Nitekim Osmanlılar için yapılan saatlerin üzerinde daha sonra hiçbir heykelciğe (veya insan figürüne) rastlanmamaktadır. Osmanlılarda da bir gün 2x12 saattir ama günün başlama saati Batıdakinden farklıdır (Güneş battığında başlar). Bu durum saat kadranlarının da farklı olmasını gerektirir. Osmanlı pazarının Avrupa saat üreticileri için önemli bir pazar haline gelmesi sonucunda üreticiler çift kadranlı 2001 ekonomik krizi ülkemizde üretim süreçlerinin veriminin yeniden gözden geçirilmesine (zorla da olsa) neden oldu. İrili ufaklı pek çok firma bu iyileştirme işini önce kolay yoldan çözmeye çalıştı – yani personel sayısını azalttılar ya da ücretlerini artırmadan mesai saatlerini artırdılar. Bunun da yeterli olmadığı durumlarda firmalar ya ekonomik sahneden topyekun çekildi ya da süreçlerini daha farklı hale getirerek ayakta kalabildi. Ancak süreçlerin bu anlamda dönüştürülmesi ne denli derinden oldu, tartışılır. Çünkü bilgi toplumunun ürünlerinden ne denli istifade edildiği konusunda kesin şüpheler o gün olduğu gibi bugün de geçerli. Hadi canım demeden önce çevrenize bir bakın. Örneğin ekonomik krizden sonra çalışma saatlerini değiştiren bir firma ya da esnaf gördünüz mü? Ayın ya da haftanın hangi günü, günün hangi saatlerinde ne kadarlık bir satış hacmi elde ettiğini geriye dönük bilmem kaç yıllık veriyi baz alarak inceleyen ve buna göre çalışma saatlerini, personel adedini, ücretini vb. revize eden bir esnaf ya da firma var mı çevrenizde? Oysa bu yönde yapılacak basit bir analitik çalışma çok değerli enformasyon üretmeyi sağlayabilir. Tabii bunun için geriye dönük o bilmem kaç ay ya da senenin bilgisinin bir yerden çıkarılıp incelemeye alınması gerekiyor. Aaa ne tesadüf, hiçbir anlam ifade etmiyor diye biz o verileri saklamadık değil mi? Oysa o veriler vergisel nedenlerden dolayı kestiğimiz kasa fişlerinde yazılı mesela. Satış işlemi hangi gün hangi saatte yapılmış. Her bir işlem için kayıt var. Bilgi çağında aynı sokaktaki görünen rakibimizle, dünyanın öbür ucundaki görünmeyen rakiplerimizle mücadele edebilmek, bir sonraki krizi beklemeden gündelik ekonomik yaşamda hayatta kalabilmek için artık bu tür “zımbırtıları” öğrenmek kozmetik olmaktan çıkıp zaruret haline gelmiş durumda. Ürettiği veriyi bu amaçlar için kullanmayan her esnaf, her firma (hangi büyüklükte olursa olsun) gerek ciro gerekse de kâr anlamında geriye doğru gitme riskiyle karşı karşıya. Ekonomik dünyamız bu tür olgulara topyekun yabancı değil. Ancak bu tür analizleri akıldan ezbere yapmayı bir maharet sandığından, bilgi teknolojilerinden istifade etmeyi bir türlü sindirebilmiş değil. Oysa bugünün globalleşen ekonomik dünyasında artık bu teknolojilerden istifade etmeden ilerlemek neredeyse imkânsız hale gelecek. Bunun sonuçlarını her gün görüyoruz. Ancak sonuçlarla bu nedenleri birbiri ile irtibatlandıracak köprülere sahip olamadığımızdan “işler durgun” deyip kesip atıyoruz. Hatta sırf bu nedenle “Aman daha kötü olmasın” refleksi ile oy veriyoruz. Hal böyle olunca ülkeyi yönetenler neden daha ileri gidilmesini sağlamak için hevesle çalışsın ki. Eğitim alanında olduğu gibi ekonomik alanda da çalışıyormuş gibi yaparak ciddi ilerleme sağlayacak herhangi bir adım atmaktan özenle kaçınarak günü kurtarırlar. Biz de sosyokültürel alandaki pek çok sorunumuzla politik iklim arasındaki bağı kuramadığımız gibi ekonomik dertlerimizle de siyasi havayı irtibatlandırmadan yaşamaya devam eder gideriz (örn. erkeklerin son yıllarda kadına bu kadar çok şiddet uygulaması ile ekonomik şartlar arasında bağ kuran bir sosyolog var mı?) (*) “Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya” Gülten Akın (19334.11.2015)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle