Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Son Araştırmalardan liforniya Üniversitesi’nde Heik Sook Sul. Bununla birlikte zayıflamak için ne ölçüde soğuğun yararlı olduğu henüz tartışmalı. Ayrıca birçok insan için uzun süre soğukta yaşamak pek uygun olmasa gerek. Uzmanlar yine de yararsız yağı, faydalı yağa dönüştürecek bir anahtar mekanizma bulduklarından eminler. CBT 1453/23 Ocak 2015 7 Kitap Akıllı Mikrop JeanClaude Pechere Çeviri editörü: Prof. Dr. Özdem Anğ, Çevirenler: Prof. Dr. Mine Anğ Küçüker, Prof. Dr. Zeki Yumuk Nobel Tıp Kitabevleri, Kasım 2014, 240 sayfa. Mikroplar, seksi ve çift sarmalı icat etmişlerdir. Bir at kişnemesi için gerekli enerjiyi sağlarlar, serçelerin gagaladığı ekmek kırıntılarını fermentlerler ve bu küçük kuşları beklemeye yatmış kedi için oksijeni bağlarlar. Gökyüzümüzdeki bulutları da onlar oluştururlar. Fakat onların korkunç hastalıklar da yaptığı bir gerçektir. Ancak mikropların bize verdiği üzüntü için kısmen biz de sorumluyuz. İnsanlar mikropların etkinliklerinden yararlanmışlardır, yoğurt, ekmek, bira, şarap yapmışlardır. Buna karşın biz insanlar için mikroplar öncelikle, yaptıkları hastalıklarla akla gelir. Yani onları zararlı canlılar olarak tanırız. Oysa mikroplar, pek çok biyolojik etkinlikleriyle dünyanın canlılar için yaşanabilir olmasının, hatta canlılığın ortaya çıkışının ve devamının da nedenidirler. Gösterdikleri sınırsız bir uyum ve değişim yeteneğiyle her yerdedirler. İnsan bedeninde, insanın kendisine ait hücrelerinden çok daha fazla sayıda mikrop yaşar. Bu mikroplar olmadan sağlıklı bir insan yaşamı olanaksızdır. Mikroplarla ilgili yeni gerçekler, biyolojik bilimlerin geleceği açısından da büyük önem taşımaktadır. Çünkü mikropların başardıkları şeyler, bugüne kadar bildiğimiz biyolojik şekillerin ve mekanizmaların tek seçenek olmadığını göstermektedir. Örneğin mikropların birbirleriyle kimyasal bir dil aracılığıyla konuşabildiklerini, anlaşabildiklerini ve insan için sonuçları yararlı veya zararlı olacak tüm etkinliklerini bu konuşma dili aracılığıyla gerçekleştirdiklerini öğrendik. Mikroplar organizma olarak son derece basit olmalarına karşın, karmaşık çevrelerde tamamen uyumlu olmalarına imkan sağlayacak şekilde karmaşık iletişimler kurabiliyorlar, hem kendi aralarında hem de çevreyle. Pechere’e göre bu bir zekâ belirtisidir, yani mikroplar yeni ortamlara ve koşullara uyum sağlayabilmektedir. Heyecanla okunan bu bilimsel kitap, devrimci bir fikir ileri sürüyor: Mikroplar zekidir. Mikroplar çok gelişmiş topluluklar halinde yaşarlar ve yenilenme, öngörü ve öğrenme yeteneklerine sahiptir. Semalarımızdaki bulutları boyarlar. Soluduğumuz oksijenin çoğunu ve tükettiğimiz enerjinin tümünü mikroplar sağlar. Onlar olmaksızın gezegenimiz soğuk, kasvetli ve yaşamsız olacaktı. JeanClaude Pechere’in bu kitabı, bize sadece mikroplar hakkında yeni bilgiler vermekle kalmıyor, aynı zamanda mikroplar hakkındaki bilgilerimizi ve bakışımızı yenileyerek dünyaya ve evrene bakışımızı da köklü bir biçimde değiştiriyor. Batı Afrika’da Ebola aşısı testi Dünya Sağlık Or ganizasyo nu (WHO) Ocak ayı sonunda Batı Afrika’da Ebola aşı maddeleri için en kapsamlı testleri başlatacak. İki umut verici etki maddesinin klinik testleri binlerce kişi üzerinde ilk önce Liberya’da denenecek. Testler daha sonra Gine ve Sierra Leone de devam edecek diyor WHO ‘nun genel müdürü MariePaule Kieny. Gönüllü katılımcılar üzerinde çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen ilk testler, aşı maddelerinin güvenilir olduğunu göstermiş. Sadece Gine’de ilk aşamada 4.500 kişi aşılanacak. Belli bir süre sonraysa 4500 kişi daha aşılanacak. Duruma göre iki ila dört hafta sonra bağışıklık kazanımıyla ilgili ilk veriler ortaya çıkacak. Üçüncü evrenin değerlendirilmesinden sonra aşılama yaygınlaştırılabilecek. WHO’nun açıklamasına göre aşı maddesinden biri İngiliz GlaxoSmithKline (GSK) tarafından geliştirilen ChAd3 , ikincisi ise Kanada Sağlık Dairesi tarafından geliştirilen ve Amerikan Merck Laboratuvarında üretilen rVSVZEBOV. WHO’nun son verilerine göre Ebola virüsü yüzünden bugüne kadar 8200’ün üzerinde insan yaşamını yitirdi. Virüs en az 20.000 kişiye bulaştı. Yeni hastalık vakalarının çoğu artık Sierra Leone’de meydana geliyor. analiz edilenden çok daha fazla DNA örneği incelendi. Köpekleri birbirleriyle karşılaştırabilmek için, toplam 84 köpeğin genetik karakteri belirlendi. Bu örneklerden 35 tanesi, Illinois eyaletindeki “Janey B. Goode” buluntu yerine ait. Burada düzinelerce köpeğin ritüellerle gömülmüş olması, burada yaşayan insanların köpeklerine değer verdiklerini göstermekte. Köpeklerin birçoğu tek başlarına gömülürken, bazıları sırt sırta gelecek şekilde çift olarak gömülmüş. Kuzey ve Güney Amerika’daki köpeklerin genetik çeşitliliğinin geçmişi sadece 10.000 yıl kadar geriye gidiyor ki bu da köpeklerin, insandan binlerce yıl sonra kıtaya geldikleri anlamına geliyor. Bu tarih, en eski törensel köpek mezarlarıyla da örtüşmekte. Fakat bilim insanları şimdiye kadar köpeklerin mitokondriyal DNA’sının sadece bir kısmını incelemişler, bu yüzden de şimdiye kadarki verilerin tablonun sadece bir kısmını yansıttığını söylüyorlar. Tüm kalıtımın ayrıntılı analizleriyle yakında daha kesin bir tarihlendirme yapılabilecek diyor araştırmacılar, Journal of Human Evolution dergisinde. Güney Kutbu buzunda ilginç yapı Bilim insanları Güney Kutbu buzunda yaklaşık olarak iki kilometre çapında yuvarlak bir yapı tespit etti. Kral Baudioin Şelf buzundaki kırılmaya neyin sebep olduğu bilinmiyorsa da araştırmacılar bunun 2004 yılında bölgeye düşen bir meteoridin izi oldu İnsan ve köpeğin ilişkisi çok uzun bir zamandır devam ediyor. Köpek 11.000 ila 16.000 yıl kadar önce insan topluluklarına alıştı. Bu sayede yeni besin kaynaklarına ulaşan köpek, insanın yaşam alanında kendini güvende hissediyordu. Öte yandan da insanla birlikte avlanıyor ve yük taşıyordu. Tüm bu zamanlarda köpek insanı “yaya” olarak izledi. Köpekler, insanla birlikte her kıtaya giden en eski canlılar diyor Illinois Üniversitesi’nden Kelsey Wiss. Arkeolojik kazılarda bulunan köpek kalıntıları, insanın göçü hakkında da bilgiler veriyor. Bu tür incelemeler için insan kalıntıları her zaman kolay ulaşılabilir olmuyor. Örneğin bazı Kızılderili halkları ölülerinden DNA örnekleri alınmasına izin vermiyor. Oysa köpeklerde genelde analiz yapmak mümkün Witt ve ekibi, köpeklerin mitokondrilerindeki DNA’yı inceledi. Hücre çekirdeğindeki DNA’nın aksine, mitokondriyal DNA sadece anneden yavruya geçer ve babanın DNA’sıyla karışmaz. Bu sayede araştırmacılar kalıtımın geçmişini kesintisiz inceleyebiliyor. Son araştırmada, bugüne kadarki araştırmalarda Köpek, Amerika’ya insandan çok daha sonra gelmiş Ülkemizde Kurulacak Nükleer Santralların Radyasyon Güvenliğiyle İlgili Öneriler Dr. Yüksel Atakan TMMOB Fizik Mühendisleri Odası, Teknik Rapor Ankara 2015, 47 sayfa. Fizik yüksek mühendisi Dr. Yüksel Atakan Almanya’da nükleer güç santralı projelerinde (NGS) çalıştı, ABD’deki NGS’lerde bakım ve onarım çalışmalarında radyasyon dozlarının azaltılmasıyla ilgili araştırmalar yaptı ve ilk Akkuyu projesinde uzman olarak katkılarda bulundu. Dr. Atakan’ın hazırladığı bu teknik rapor, TMMOB Fizik Müh. Odası’nın talebi üzerine, ülkemizde kurulması planlanan nükleer santralların radrasyon güvenliği ile ilgili proje ve yapım aşamasında alınabilecek önlemleri özetlemektedir. Dr. Yüksel Atakan, çalışmasında özellikle Almanya’daki uygulama ve deneyimlere dayanarak, radyasyon güvenliği ve halkın radyasyondan korunması yönünde nükleer güç santrallarında uyulması gereken mühendislik önlemlerini ve standartlarını açık olarak anlatılmaktadır. Kitapta ele alınan başlıca konu başlıkları şunlar: 1 Nükleer güç santralı normal çalışırken veya kaza durumunda etkilerinin en aza indirilmesi için alınması gereken önlemler; 2Yüksek güvenlikte bir nükleer santralda bulunması gereken teknik özellikler ve Akkuyu nükleer santralının en üst güvenlikte olabilmesi için alınabilecek önlemler; 3 Yüksek güvenlikli bir nükleer santralın teknik özellikleri; 4 Ülkemizde kurulacak nükleer santrallarda ileride büyük kazalar olablir mi?; 5 Nükleer güç santralları normal çalışırken ortaya çıkan radyoaktif maddeler; 6 Nükleer santrallardan çevreye salınan radyoaktivitenin sınırlanması; 7 Radyoaktif atıklar sorununun çözümü. Dr. Yüksel Atakan’ın bu çalışması, nükleer santrallar konusunda bilimsel ve güncel bütün sorulara kapsamlı açıklamalar getirmektedir. ğunu tahmin ediyorlar. Halka biçimindeki kırılma, Alfred Wegener Enstitüsü (AWI) jeofizikçisi Christian Müller’in dikkatini, geçen yılın aralık ayında gerçekleştirdiği bir ölçüm uçuşunda çekmişti. İlginç yapının bulunmasından altı gün sonra bilim insanları Polar 6 araştırma uçağıyla yeniden buzun üzerindeki halka biçimindeki yapının üzerinde uçarak, sözde meteorit çarpma yerini lazerli altimetre ve yeni bir radar sistemiyle ölçmüşler. İki kilometre çapındaki halka biçimindeki bu yapının neyin izi olabileceği beni çok düşündürdü diyor Müller. Bunun 2004 yılında dünyaya düşen bir meteoritle meydana geldiği düşünülüyor ve bunu destekleyen araştırmalar da var. Nilgün Özbaşaran Dede nilodede@hotmail.com