Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARİH KURTULUŞ’TAN KURULUŞ’A I gösterilerden biri olarak algılanabilir. Gazi Mustafa Kemal’in iki yıl aradan sonraki ziyareti yani 1925 yılının 16 Ekim günü için geceden itibaren istasyonu hıncahınc dolduran “halk ve mektepliler” tarafından “Yaşasın” tezahüratıyla karşılanması, yeniden doğan bir güneşin saçtığı ışıkların bir kez daha seslendirilişiydi. Cumhuriyet’in de uygulanmasıyla girişilen yeniliklerin tam anlamıyla sahiplenilmesiydi. Kurtarıcı önderlerini görmekten dolayı duydukları mutluluğun ifadesiydi. Türk Ocağı Başkanı Dr. Seyfettin Bey’in karşılama konuşmasında söyledikleriyse hedeflenen yolda ne denli kararlı gidileceğinin kanıtıydı. “Muhterem Gazi! Ulu Halaskâr! Kahraman Müceddid! Büyük Mürebbi!” olarak hitabettiği kurtarıcıyı görmekten dolayı ne denli bahtiyar olduklarını açıklayan Dr Seyfettin konuşmasını şöyle sürdürmüştü: Asırların bâtıl hurafeleri içinde puyân olan [koşan] asil ve necip Türk milletine hakikatı ihsas ettin. O benim yüksek milletimin kirli ve sefil ihtiraslarla karıştırılan hüviyetini sen meydana çıkardın. Sen bizim için bir güneşsin. Karanlıklar içinde çırpınan Türk’e nurlu yollar gösterdin. Vatanın öz sahibi evvelce hakir idi, uşak idi. Ona efendiliği ihzar eden [kazandıran] sensin. […] Tarihin hiç bir devresinde gençlik bu derece vazıh ve kati olarak çizilmiş, nurlandırılmış yollara, bu derece yüksek bir rehbere malik olmamıştır. (M. Çelebi, Manisa ve Atatürk, s. 61). Gazi’nin gelişinden hemen önce, yani 13 Ekim’de Turgutlu’da düzenlenen miting, Kasaba halkının Cumhuriyet’e ve devrimlere ne denli sahip çıktıklarının ve çıkacaklarının önceden verilmiş bir mesajı gibiydi. Halkın kendisini şapkayla karşılamak isteyişini de ifade eden bu eylemde Türk Ocağı adına Hasan Şevki Bey’in coşku dolu konuşması, gazeteci arkadaşlarından Memduh Bey’in sözleri, İdman Yurdu’nun genç başkanı Cevdet Bey’in yeniliklere vurgu yapan cümleleri ve bir ara Yunanistan’a sürülen aydın bir din adamı olan Hasan Basri Efendi’nin Şapka Devrimi’ne ilişkin kesin onayını Diyanet Riyaseti kararına dayanarak açıklaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin üstüne oturtulmak istenen temellerinin Kasaba’daki harcıydı. Küllerinden doğan “Kasaba”da yükselen Cumhuriyet KÜL OLMUŞ BİR KASABA: 7 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtulan Kasaba (Turgutlu), Küllük Mahallesi diye anılagelen dar bir parçası dışında neredeyse tamamen kül oldu; Cumhuriyet rejimini de bu durumda karşıladı. Çağdaş bir dünyaya acılar içinde girdi; yoksulluk içinde adeta bir mucize gerçekleştirdi. Benim 1940 yılında içine doğduğum Turgutlu bir Cumhuriyet kentiydi artık. “Salihli’den iyi ihtisasla ayrıldık. Tren bizi iki saat sonra Kasaba’ya ulaştırdı. Mağaza ve dükkanlar hariç sekiz fabrika ve altıbin beşyüz haneyi ihtiva eden bu zengin ve şirin kaza, bugün bir yığın topraktır. Faciadan sonra öteye beriye dağılmış olan halkın nısfı [yarısı] avdet edememiş, bu yüzden bağlar bakılamamıştır. Saruhan livası içinde en bedbaht ve en muhtacı muavenet [yardım bekleyen] kazalardan birini de burası teşkil ediyor”. İzmir gazetelerinden 17 Temmuz 1923 tarihli Türk KASABA GAZİ’SİNİ BEKLEMEKTE Salih Özbaran dinamiklerini Osmanlı yapılanmasından ve Yunan işgal döneminden sonra, ulusdevlet projesi içinde yoktan varedilecek bir yerleşim merkezinin, yürekyakan manzarasını anımsatmak istedim öncelikle. Şimdi de, çocukluğumdan beri zaman zaman kenti kuşbakışıyla gördüğüm (ama son yıllarda beton yığınlarının manzarasını kör ettiği) Selvilitepe’den baktığım Kasaba’mın küllerinden doğarak vücut bulduğu yılları imgeleyeceğim; tarihçilik mesleğinin bana sağladığı avantajla, “Kasabalı” oluşun kıvancıyla, toplumun ve kurumsal yapılanmanın arkasındaki ilkelerin uygulama girişimini, sevincini, kısacık da olsa, karşınıza koymaya çabalayacağım. Kasaba, Cumhuriyet yolunda yapılmış ve yapılabilecek devrimlerin arkasından gitmeye kararlıydı. Dış ülkelerden gelen ve özellikle dini kullanma gayretleri içinde olanların kışkırtmalarına karşı “İstiklal” meydanında (Koza Pazarı’nda) toplanmış onbinleri bulan insan kalabalığıyla genç Cumhuriyeti’ni koruma amacındaydı. Urla, Çeşme, Kuşadası, Karaburun, Seferihisar’dan fışkıran tepkilere paralel olarak Kasaba’dan Ankara’ya çekilen bir telgraf yaşanan duyarlılığın tam bir ifadesiydi. Kaza müftüsü Hasan Basri, Türk Ocağı Reisi namına Ziya, Cumhuriyet Halk Fırkası mutemedi Mustafa, Belediye Reisi Cemal Sururi, İskân ve Teavün [Yardımlaşma] Cemiyeti [reisi] Hasan Basri, Harikzede [yangına uğramışların] Cemiyeti reis vekili Refet, İdman Yurdu Reisi Cevdet, Çiftçiler Birliği Reisi Süleyman’ın imzalarını taşıyan 1925 tarihli metin şöyleydi: İslamiyetin esas reyi umdesine [ilkesine] istinaden Türk milletinin yegâne gayesi olan ve insanlığın asri ihtiyaclarını teminden ibaret bulunan teceddüd [yenilik] ve inkılabımıza karşı ecnebi düşman paralarına tamaen bazı müfsidlerin [karışıklık çıkaranların] şark vilayetlerimizde saf ahalimizi din perdesi altında ihtilal ve isyanlarını bütün mevcudiyetimizle telin ve nefretle yad ederiz. Bu melanetin imhası uğrunda muhterem vekillerimizin emir ve iradelerine kemali tazimle inkıyad [derin saygıyla bağlı] ve her bir fedakârlığa amâde bulunduğumuzu şimdi hâli ictimada [toplanmış] bulunan onbinlere bali Kasaba ahalisi namına arz eyleriz efendim. 1923 yılından itibaren yeni bir imar faaliyetine sahne olan ve çevresindeki kazalarla birlikte 1926 tarihinde Manisa adıyla teşkilatlanan ilin yörüngesindeki Kasaba da yeniden formasyonunu kazanma yolundaydı. Mustafa Kemal’in 1923 yılındaki gelişinde yaşanan heyecan, gösterilen sevgiden sonra 1925 yılındaki gelişinde yaşananlar ve şapka devrimine uygun hareket etme istekleri, değişimin ilk büyük toplu gösterilerinden biri sayılabilir. Dönemin bir gazetesinde (Yeni Gün’de) çıkan bir yazıda sevgi ve bağlılık şöyle dile getirilmişti: Kasaba dün tamamen asri bir memleket kıyafetini iktisab etti [benimsedi] ve Türk milletinin dimağı Büyük Reisi Cumhur Gazi Paşa Hazretleri’nin huzuruna kemali serbestiyle [olgunlukla] çıkmaya kesbi istihkak etmişti [hakkıyla kazanmıştı]. Zamanın Kasaba müftüsü Hasan Basri Efendi’nin onayı ve yüreklendirmesiyle teşvik edilen ve halkın olağanüstü bir ilgisiyle karşılanan bu devrim, Kasaba’da çağdaşlaşmanın benimsenmesi yolunda beliren ilk kitlesel ve büyük KASABA CUMHURİYET YOLUNDA CBT 1433/145 Eylül 2014 Sesi’nde dile getirilmişti bu tümceler, A. Refik imzasıyla. Değerli dostum Zeki Arıkan İzmir’e ilişkin çalışmalarından birinde yansıtmıştı. Bu haberden bir süre önce 26 Ocak 1923 günü Mustafa Kemal Paşa’nın Turgutlu’ya (Kasaba’ya) gelişinde yaptığı konuşmada Tanin ve Hakimiyeti Milliye gibi gazetelerde yansıtıldığı biçimde şöyle seslenmişti Kasabalılara: “Evleriniz yıkıldı, hemşehrilerinizden birçoğu şehit edildi. Fakat bütün bu cenk sizin için, heyetimiz için bir dersi intibah ve tayakkuz (uyanış) olmuştur... Kalbimize ümit veren şu karşımızdaki hanımlar ve binlerden fazla ahalimiz, ordularımızı bunlar temin edeceklerdir” (öğrencileri de işaret ederek). Bir süre önce 90. yılını kutladığımız 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’yla Bağımsız bir Cumhuriyet olarak dünyaya tanıtan TBMM, 29 Ekim 1923 tarihinde onun artık yepyeni bir rejim, bir cumhuriyet olduğunu ve Mustafa Kemal’in de cumhurbaşkanı seçildiğini ilan etti. Çağdaşlığa ve eşitliğe geçiş isteğinin duyurulmasıydı bu aynı zamanda. Kasaba böyle bir girişimi küller içinde kalmış, sızılı, yoksul haliyle karşıladı. (S.Özbaran, Küllerinden Doğan Kasaba Turgutlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi yayını, 2013, s. 51). Kasaba’nın kurtuluşuna ilişkin kısacık bir betimlemeydi yukarıdaki tümcelerim. 90 yıl önce Cumhuriyet’in kök saldığı sürecin üstünde yeşertilen bir kentin ve esas 29 Ekim 1933 tarihinde, Cumhuriyet’in ilanından 10 yıl sonra, kutlama hazırlıklarını saptamaya çalışan Milliyet gazetesinin muhabiri Hasan Şevki’nin “Turgutlu Modern Bir Şehir Oluyor” başlıklı yazısındaki betimlemeleriyle süsleyeyim bu “Cumhuriyet Memleketi”ine ilişkin bölümü; gördüğü değişimin şaşkınlığıyla yazdığı sayfalardan birkaç satırla, “yeniden doğuş”a götüren zorlu, yoksul, ama azimli bir yolculuğun özeti sayılabilecek şu cümleleriyle: Yakın bir zamanda dumanları üstünde tüten ve tamamiyle yanmış ve yıkılmış olan kasabanın bugünkü varlığını gören herkes Ege mıntıkasının bu sevimli parçasının bu kadar az zaman içerisinde nasıl yeniden ihya edildiğine hayret etmekten kendini alamaz. Yeniden yapılan şehirlerde resmi küşat [açılış] merasimi taammül halinde olmuş olsa idi kasabamızın da küşadı bu Cumhuriyet bayramında yapılmış olurdu. Çünkü ancak Cumhuriyet’in ilanından sonradır ki hâne ve dükkanlarımızın inşaatına başlanmış ve Cumhuriyet’in on yılı içinde mütemadi bir surette inşaat devam etmiş ve bugün tam manasıyla bir Cumhuriyet memleketi olarak meydana gelmiştir. Şaşkınlık yaratabilecek gelişmenin sembolü olan bir kasabanın yerlisi ve benim çok yakından tanıdığım, “Hulki Amca” dediğim ve çarşının Manifaturacı Hulki olarak bildiği Hulki Moralıgil’in anılarından sevinç dolu gözlemlerini betimleyen coşkulu ifadesi şöyleydi: “Cumhuriyetin onuncu yılını 3 gün kutladık. Bütün dükkanlar kapatıldı. Her yere fenerler ve bayraklar asıldı. Bayram törenlerinde ‘Yaşasın Gazi Mustafa Kemal’ diye bağırdık”. (Devamı bir sonraki yazımda). CUMHURİYET’İN TURGUTLU’DAKİ 10.YILI