22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tablo 1: Ulusal Gelir ve Tarımın Büyüme Oranları ve Tarımın Katma Değer Payı (%) Tarım GSYH Tarımın Katma D. Payı 2000 7.1 6.8 12.2 2001 7.9 5.7 11.9 2002 8.8 6.2 12.2 2003 2 5.3 11.4 2004 2.8 9.4 10.7 2005 7.2 8.4 10.6 2006 1.4 6.9 10 2007 6.7 4.7 8.9 2008 4.3 0.7 9.3 2009 3.7 4.8 10.1 2010 2.4 9.2 9.4 2011 6.2 8.8 9.2 2012 3.1 2.1 9.3 2013 3.1 4.0 9.2 Kaynak:TÜİK veri tabanından hareketle oluşturuldu. Üniversite ve Patent Meselesi Üzerine Doç. Dr. Serdal Temel, Ege Üniversitesi EBİLTEMTTO, serdal.temel@gmail.com eriyor: Bir yandan Tablo 3: Hayvancılığın Tasfiye Tablosu (Birim: Bin Baş ve Endeks, 1980:100) Güneydoğu AnaSığır Endeks Manda Endeks Koyun Endeks Keçi dolu Bölgesi’nde 15,894 100 1,031 100 48,630 100 19,043 meydana gelen siya 1980 si gelişmeler, diğer 1985 12,466 78 551 53 42,500 87 13,336 yandan uygulanan 1990 11,377 72 371 36 40,533 83 10,977 neoliberal politi 1995 11,789 74 255 25 33,791 69 9,111 kalar sonucunda 2000 10,761 68 146 14 28,492 59 7,201 Türkiye’nin hayvan 2005 10,526 66 105 10 25,304 52 6,517 varlığının drama2010 11,370 72 85 8 23,090 47 6,293 tik düzeyde aşındı2011 12,386 78 98 9 25,032 51 7,278 ğı izleniyor. 1980 13,915 88 107 10 27,425 56 8,357 yılında yaklaşık 85 2012 2013 14,415 91 118 11 29,284 60 9,226 milyon olan toplam 913 19,346 9,817 hayvan varlığı 2013 Azalış (Baş) 1,479 9.3 88.6 39.8 51.6 yılına gelindiğinde Azalış (%) 53 milyona düşüyor. Grafik: Türlerine Göre Hayvan Varlığındaki Çöküş Endeksi (1980:100) Hayvan türleri arasında en dramatik aşınma manda, keçi ve koyun sayısında gözleniyor. Buna göre 1980 yılında yaklaşık 19 milyon baş olan keçi sayısı, 2013 yılında 9 milyona gerilerken, koyun sayısı yaklaşık 48,6 milyondan 29 milyona, manda sayısı ise 1 milyondan 118 bine düşüyor (Tablo 3 ve Grafik). Endeks 100 70 58 48 38 34 33 38 44 48 Toplam 84,898 69,072 63,449 55,114 46,740 42,582 40,965 44,932 49,959 53,205 31,693 37.3 Endeks 100 81 75 65 55 50 48 53 59 63 GIDA SANAYİİNDE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIMLARI CBT 1431 9 /22 Ağustos 2014 diriyor ve tarım sektöründe artan ithalat, düşen destekleme alımları, düzenleyici kurumların ortadan kaldırılması gibi bir dizi politika sonucunda tarım sektörünün neredeyse tasfiye noktasına geldiği anlaşılıyor. İdeolojik tercihlerle gündeme gelen özelleştirme uygulamalarında tarımsal KİT’ler de payını alıyor. Geçmiş yıllarda tarıma yönelik düzenleme işlevini gören bu kurumların tasfiye edilmesi sonucunda küçük üreticilik piyasanın inisiyatifine bırakılıyor ve korumasız kalıyorlar. Diğer yandan tarıma yönelik destekler azalıyor ve ulusal gelirin yüzde yarımına kadar gerilediği görülüyor. Tarımda yaşanan olumsuzluklar sonucunda tarımsal katma değer ve büyüme oranları önemli ölçüde aşınırken, tarım sürekli güç kaybediyor. Tarımda kendi kendine yeterli yedi ülke arasında yer alan Türkiye, artık net ithalatçı bir ülke konumuna gelmiş durumda. Türkiye tarımının içerisinde bulunduğu olumsuz koşullardan kurtulmasının ancak mevcut politikalardan köklü bir kopuşla mümkün olduğunu belirtmek gerekiyor. Başka bir Sonuç olarak, 1980’li yıllar ile birlikte uygulamaya ko ifadeyle, sanayi sektöründeki büyümenin sorunsuz sürebilnan politikaların tarım üzerinde son derece yıkıcı etkileri ol mesi için sanayi ve tarım sektörü arasında belli bir tamamladuğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye ekonomisinde 1980’li yıcılık ilişkisinin göz önüne alınması gerekiyor. yıllardan itibaren uygulamaya konan neoliberal politikalar Neoliberal yaklaşımın aksine, tarım sektörü ile sanayi tarım ve sanayi sektörünü iki karşıt sektör olarak değerlen sektörü iki karşıt sektör olarak değil, tamamlayıcı sektörler olarak değerlendirip Tablo 4 : İmalat Sanayiinde Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarının Sektörel Dağılımı (Milyon $) buna uygun politi2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Toplam kaların hayata geçiGıda, içecek, tütün 691 1,251 219 124 649 2,201 343 5,478 rilmesi gerekiyor. Bu Tekstil ve giyim eşyası 231 187 78 94 148 376 59 1,173 çerçevede tarımın Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ür. 471 28 61 3 1,255 179 237 2,234 göreli fiyatlarında Kimyasal ve temel eczacılık ür. 1,111 199 336 120 348 579 261 2,954 meydana gelecek iyiKauçuk ve plastik ür. 24 162 37 7 128 485 223 1,066 leşmelerin tarımiçi Diğer metalik olmayan mineral ür. 770 195 238 54 37 10 29 1,333 birikimi belirlediği Ana metal sanayi ve fabrikasyon metal ür. 412 1,250 31 213 292 101 112 2,411 ölçüde, sanayi biriBilgisayarların, elektrikelektronik ve optik ür. 266 239 59 177 464 143 607 1,955 kimine de katkı yaToplam 4,131 3,972 1,643 924 3,596 4,342 2,199 20,807 pacağını bir kez daha Kaynak: TCMB veri tabanı. 20072013 toplam değeri bir milyar doların altındaki sektörler tabloda yer almıyor. Son satırda yer ısrarla belirtmek gerekiyor. alan toplam değeri tüm sektörlerin toplamından oluşuyor. 1980’li yıllardan günümüze tarımsal üretim ve gıda sanayiinde uluslararası sermayenin etkisinin giderek arttığını belirtmek gerekiyor. Türkiye’nin önemli holdingleri çokuluslu şirketlerle ortaklıklar kurarak gıda sanayiinde (et, süt, sebze ve meyve işleme, çay ürünleri, gıda pazarlaması vs.) faaliyette bulundukları izleniyor. Doğrudan yabancı sermayenin imalat sanayiinde en çok gıda sanayine ilgi gösterdiği anlaşılıyor. İmalat sanayiinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının gelişimini milyon dolar cinsinden gösteren Tablo 4 incelendiğinde, en yüksek payı şirket satın almaları ve ortaklılıklar sonucunda gıda, içecek ve tütün sanayiinin aldığı görülüyor. Buna göre 20072013 arasında gıda, içecek ve tütün sanayiinin toplam 5.478 milyon dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı ile imalat sanayi içerisinde en yüksek paya sahip olduğu anlaşılıyor. 20072013 yılları arasında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından gıda, içecek ve tün imalatı sektörü yıllık ortalama %22.7 oranında pay alırken, 2012 yılında zirve yaparak %50.7 gibi yüksek bir oranda pay aldığı görülüyor. CBT sayı 1428’de yayımlanan Prof. Dr. Bülent Yılmaz ve Selahattin Cihan Doğan’ın “Türkiye’de Üniversite Adresli Patent Üretimi: Kısa Bir Analiz” başlıklı yazısına ilişkin bazı katkı ve eleştirilerim var: TPE veri tabanından araştırma yapmak sureti ile üniversitelerin patent sayılarına ulaşmaya çalışılması pek sağlıklı sonuç vermemektedir. Çünkü ülkemizdeki mevcut patent kanununa göre patent hakları buluşçuya aittir. Yani üniversite içerisinde yapılan bir çalışma sonucunda elde edilen patent o buluşu yapan hocanın olur, üniversite bir hak talep edemez. Bu nedenle TPE başvuru sırasında buluşçular adres verirken çoğunlukla kendi isim ve adresleri ile başvuru yapmakta ve dolayısı ile üniversitelerin isimleri geçmez. Bunun yanında birçok patent sahibi akademisyen de TPE’ye başvurmadan EPO veya US Patent Ofisine başvurmaktadır. Dolayısı ile internet üzerinden TPE sistemine girerek araştırma yapmak üniversite patent sayıları açısından doğru sonucu maalesef vermez. Bunun en basit örneğini kurumum olan Ege Üniversitesi üzerinden verebilirim. Bugün itibari ile Üniversitemizin toplamda 110 patenti bulunmaktadır (yaklaşık 90 tanesi yaşayan patent kategorisindedir). Ancak TPE sistemine girerek sorgulama yapıldığında ancak 1 veya 2 tane patent görebilirsiniz. Bu sonuç kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Aslında ülkemizde üniversitelere ait patent sayılarını TPE’de %100 doğru olarak bilememektedir. Çünkü buna yönelik bir sorgulama sistemi bulunmamakta ve bildiğim kadarı ile de buna yönelik yeni bir sistem kurulmaya çalışılmaktadır. Üniversitelerin patentine ilişkin en güncel verileri EBİLTEMTTO ve İzmir Kalkınma Ajansı ile birlikte hazırladığımız İzmir Yenilik Stratejinde ortaya koyulmaya çalışıldı. Bu hazırlık sürecinde TPE’den 20072010 yıllarında üniversitelere ait patent ve faydalı model başvuruları resmi olarak talep edildi. TPE tarafından bu yıllar arasında patent sisteminden üniversite adresli ve unvan (Prof. Doc. vb) tabanlı arama yapılarak 407 patent başvurusu (90 tescil) ve 86 Faydalı Model olduğu bilgisi verildi. Elde edilen bu sayı da minimumu göstermektedir, çünkü bazı akademisyenler doğrudan yurtdışı patente başvuru yapmaktadır. Anlatılan bu nedenlerden dolayı üniversite patentlerinin sayıları konusunda yapılan çalışmalar güncellikten uzak kalıyor ve kesin doğru bilgiyi yansıtamıyor. Dolayısı ile bugün itibari ile Türkiye’deki üniversitelere ait patent sayısını kesin olarak TPE’de bilemiyor. Durum böyle iken üniversitelerin “Girişimcilik ve Yenilikçilik Endeksi” sıralamasında patentin salt sayı olarak %15 ağırlığa sahip olması oldukça düşündürücüdür. Çünkü patent salt sayı olarak ne üniversite için ne de ülke için pekte bir şey ifade etmez. Önemli olan bu patentlerin ticarileşme potansiyeli ve nihayetinde de ticarileşmesidir. Eğer bir üniversite 50.000 TL kaynak ayırırsa bir yıl içinde çok rahatlıkla 25 ulusal patent başvurusu yapabilir ve bu da o üniversiteyi Yenilikçilik ve Girişimcilik Endeksinde hatırı sayılır bir noktaya çeker. Ama ticarileşebilir mi? Ayrılan kamu kaynağını geriye kazandırır mı bu bilinmemektedir. Üniversiteler birer özel şirket olmadığına göre, başarı göstergesi patent sayısı değil bu patentlerin ticari bir ürüne dönüşüp dönüşmediği olmalıdır. Böylece bu bizi üniversitelerin kaç patenti var sorusundan üniversitelerin patente dayalı kaç spinoff firması var? kaç ticarileşmiş ünü var? gibi sorulara götürür ki asıl başarı da burada yatmaktadır. TARTIŞMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle