Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) BİLİM TARİHİ Bir takımın haksız yere başka bir takımı yenmesi pahasına futbolun cazibesini korumaya çalışmak nasıl bir mentalitedir? Siyaseti bilimle yapmak... Çeşitli toplumsal grupların siyasetlerini ideolojik dogmalarla yürütmesi, toplumun bütünsel çıkarlarının sağlanmasının ve geliştirilmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Atatürk’ü ve eserlerini doğru olarak anlayabilmek için de dogmatik değil, bilimsel bir tutum gereklidir. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Amaç Futboldur ! CBT 1431 12/ 22 Ağustos 2014 1966 Dünya Kupası finalindeki olayı anımsayanların sayısı giderek azalıyor ancak o günün mentalitesi, oyunu cazip kılıcı bir unsur olduğu bahanesiyle, korunmaya çalışılıyor. O final maçında İngiltere’nin Almanya’ya karşı uzatmalarda kazandığı golün aslında yanlış bir karar olduğu o gün bugündür kabul edilmiş olmasına rağmen bu realite sonucu değiştirmemiş ve kupayı İngiltere kazanmıştı. Bugün hala benzer haksızlıkların olması pahasına futbolun gelişmiş teknolojilerden istifade etmesine karşı çıkan bir mentalite var. Sadece futbolseverlerin bünyesinde değil, futbolun tüm dünyadaki patronu olan FIFA ya da onun Avrupa muadili UEFA içinde bile. Yine de yenilikçiler futbolun bu tür ilkel imkanlara bel bağlayarak popülaritesini koruyamayacağının farkında. UEFA beşinci ve altıncı hakemleri maça dahil etti. Birkaç ay önce oynanan son dünya kupasında FIFA topun çizgiyi geçip geçmediğini net olarak belirleyen kamera sistemlerini kalelere kurdu. Geçtiğimiz günlerde de şüpheli durumlarda hakemlerin kenara gelip ağır çekimde pozisyonu izleme ve ona göre karar verme imkanının devreye gireceği açıklandı. Futbola hiç merakı olmayan ancak basketbolu yakından takip eden bir izleyiciye bu durumu anlatsanız herhalde çok şaşırırdı. Çünkü büyük bir olasıkla futbolda da böyle bir uygulama olduğunu sandığı söylerdi. Basketbolda yıllardır olduğuna göre. Futbol camiası ise bu haberle birlikte hop oturup hop kalkmaya başladı. Efendim oyunun süratini düşürürmüş, futbolun cazibesini ortadan kaldırırmış. Bir takımın haksız yere başka bir takımı yenmesi pahasına futbolun cazibesini korumaya çalışmak nasıl bir mentalitedir? Bellidir ki azalacak olan şey futbolun cazibesi değil, hakem ve futbolcu emeklilerine ve yorumculara olan gereksinimdir. Dikkat edilirse futbol programlarının zamanının çoğu hakemlerin kararlarını değerlendirmekle geçiyor. Verilen karar doğru muydu, yanlış mıydı diye. E şimdi bu sürecin en tatlı kısmı olan gol pozisyonu ya da benzeri kritik durumlarla ilgili tartışılacak bir şey kalmazsa zaman nasıl geçirilecek? Futbolun kalitesinin artmasına yönelik, polemikten uzak kaç tane program var medyada? Üstelik medyada sadece bu konular konuşulduğundan taraftar kitlesinin de futboldan anladığı bu oldu çıktı. Kimse futbolun tekniğinden bahsetmiyor, ama o hakemin o pozisyonda çaldığı yanlış düdüğün peşinden koşuyor. Kapıları ne kadar kapatırsanız kapatın bilgi toplumu hayatınıza ya pencereden ya da bacadan girecektir. Elbette ki yeni teknolojilerin olmadığı devirlerde veteranların bu tür pozisyonlarla ilgili yorumlarına başvurmak değerli idi. Oyunun kalitesini artırma konusunda bir anlamı vardı. Ancak bir yanda artık bu tartışmaları yopyekun ortadan kaldıracak imkanlar gelişti diğer yanda ise bu tür yorum programları amacını aşıp, kendi başına birer amaç haline geldi. Reyting toplamak, para kazanmak için. Bilgi çağının getirdiği şu kuraldan kaçış yok: Üstlendiğiniz görev ya da verdiğiniz hizmet sürece bir değer katmıyorsa, süreç sizi er ya da geç eleyecektir. Yarın öbür gün yan hakemlik görevi de ortadan kalkabilir, hatta orta hakeme bile gerek kalmayabilir. Çünkü bu müesseselerin hepsi birer yardımcı araçtır. Çünkü amaç yayıncı kuruluş, hakem, yorumcu, reyting vb değildir. Amaç futboldur! S iyaset, çeşitli toplumsal sınıfların, zümrelerin ve grupların kendi çıkarlarını yasal düzeyde koruma ve geliştirme çabalarıdır. Bu çabalar birçok durumda ideolojiler biçiminde ifade edilir. Ülkemizde siyaset, çok yaygın biçimde, dogmalaşmış ideolojilerin çarpışması biçiminde gerçekleşmektedir. Gerçeklerden kopuk fakat kalıplaşmış bazı yaklaşımlar, çeşitli kesimlerin Atatürk’e karşı takındıkları tutumlarda da görülmektedir. Örneğin bazı entelektüeller, Atatürk için, “gerici girişimlerle o kadar uğraşacağına toprak ağalığını tasfiye etseydi” diyerek, Atatürk’ü kolayca ağaların yanına göndermekte bir sorun görmemektedirler. İlk bakışta doğru gibi görünen bu görüş, gerçekte Türk devriminin temelleriyle ilgisi olmayan bir iddiadır. 1923 Türk devrimi, emperyalizme karşı kazanılmış bir bağımsızlık ve cumhuriyet devrimidir. Kurtuluş savaşı, toplumun tüm katmanlarının ve tüm meslek gruplarının büyük bölümünün desteği alınarak başarıya ulaşmıştır. Büyük toprak sahiplerinin önemli bir bölümü de savaşa destek vermiştir. Büyük toprak sahiplerinin de katıldığı bir milli devrim, elbette bu, “alışılmış” milli devrim kalıplarına uymuyor. Fakat bu bizim devrimimizin özgün yanlarından biridir. Toprak sahipleriyle birlikte devrim yapmışsan, nasıl hemen tasfiye edeceksin onları? Hazinesi zengin bir devlet olsaydı, belki ağaların topraklarını parayla satın alıp topraksız köylülere dağıtarak bu sorunu çözebilirdi. Ama bu imkân da yoktu. Dolayısıyla Atatürk’ü, “toprak ağalarını niye tasfiye etmedi” demek yerine, “toprak ağalarını kurtuluş cephesine çekmeyi nasıl başardı” diye sormak daha doğru olabilir. Öte yandan bir muhalefet partisinin sözcüleri, Atatürk dönemini faşist bir iktidar dönemi olarak nitelemektedir. Atatürk bütün iktidar dönemi boyunca, toplumun herhangi bir kesiminin diğerlerinin aleyhine olan çıkarlarını değil, ulusun bütününün çıkarlarını gö zetmeye ve geliştirmeye çalışmıştır. Bu politikasında ne kadar başarılı olduğu ölçülebilir. Ama sadece bu söylediğimiz gerçek bile, onun faşizmle ilgisinin olmadığını göstermeye yeterlidir. Gerek Şeyh Sait, gerekse Dersim isyanında, devletin insan haklarına aykırı bazı davranışlarda bulunduğu doğrudur. Halka hangi zulümler yapılmışsa, bunların saptanması hem tarihimizi anlamak bakımından, hem de cumhuriyet hukukunu eleştirel bir biçimde oluşturmak bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Ama bu tutumu takınırken, hem bu isyanların cumhuriyeti yıkmaya yönelik ayaklanmalar olduğunu, hem de o çağda, insan hakları kavramının henüz yeterince gelişmemiş olduğunu da hatırlamamız gerekir. O çağdaki iktidar savaşları ne yazık ki, “hiçbir koşulda çiğnenemez insan hakları kavramını” henüz tanımıyordu. Yine de cumhuriyet devrimimizin insanlık tarihinin en az kanlı devrimlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. İnsan haklarını bugün bile savunmayanların, geçmişteki insan haklarını “savunması” sahte bir davranıştır. Atatürk yaşamı boyunca ulusunun yükselmesi için mücadele etti. Bunu yaparken de her zaman bilimi esas aldı. Çünkü büyük ulusal siyasetler ancak bilim yoluyla kurulabilir. Fakat erken cumhuriyet döneminde hem bilimsel formasyonu bulunan bilim insanları ve siyasetçilerin sayısı azdı, hem de bilimsel düşünce ve siyasetin bilimsel esasları henüz yeterince gelişmemişti. Ayrıca ülkenin gelişmesi sürecinde, başlangıç koşulları çok zayıftı. Bu nedenle Atatürk’ün imkânları çok değildi ve iktidarı da sanıldığı kadar kuvvetli değildi. Atatürk’ün kurduğu partinin bugünkü bazı sözcüleri, erken cumhuriyet döneminin ve Atatürk’ün siyasi adımlarının özgün koşullarını ve değerini ortaya koymak yerine, Atatürk düşmanlığına taviz verme siyaseti izlemektedir. Atatürk’ü savunma cesaretini gösteremeyenlerle cumhuriyet devrimleri korunamaz ve geliştirilemez. TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri Verildi 2014 yılı TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri ile TÜBİTAKTWAS Teşvik Ödülüne ilişkin değerlendirme çalışmaları sonuçlandı. TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından 2014 yılında 3 Bilim Ödülü, 2 Özel Ödül ve 14 Teşvik Ödülü verilmesine karar verildi. 2014 yılında TÜBİTAKTWAS Teşvik Ödülü verilmedi. TÜBİTAK Bilim ödülü, ülkemizde yaptığı çalışmalarla bilime uluslararası düzeyde önemli katkılarda bulunmuş hayattaki bilim insanlarına; Bilim Ödülü eşdeğeri olarak oluşturulan Özel Ödül, yurtdışında yaptığı çalışmalarıyla bilime uluslararası düzeyde katkıda bulunmuş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hayattaki bilim insanlarına; Teşvik Ödülü ise yaptığı çalışmalarla bilime gelecekte uluslararası düzeyde önemli katkılarda bulunabilecek niteliklere sahip olduğunu kanıtlamış, ödülün verildiği yılın ilk gününde 40 yaşını geçmemiş hayattaki bilim insanlarına veriliyor. 2014 Yılı TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödüllerini Kazanan Bilim İnsanları: BİLİM ÖDÜLÜ: Mühendislik Bilimleri için Prof. Dr. Timur Doğu, Sağlık Bilimleri için Prof. Dr. H. Fahrettin Keleştemur, Sosyal Bilimler için Prof. Dr. Zeynep Aycan ÖZEL ÖDÜL: Temel Bilimler için Doç. Dr. Çağan H. Şekercioğlu, Sağlık Bilimleri için Prof. Hayat Önyüksel TEŞVİK ÖDÜLÜ: Temel Bilimler İçin Yrd. Doç. Dr. Bülend Ortaç, Doç. Dr. Emrah Özensoy, Prof. Dr. Okan Zafer Yeşilel, Mühendislik Bilimleri için Prof. Dr. Özgür Barış Akan, Yrd. Doç. Dr. Özgür Ergül, Doç. Dr. Önder Özgener, Doç. Dr. Mustafa Şahmaran, Yrd. Doç. Dr. Tamer Uyar, Doç. Dr. Hüsnü Emrah Ünalan, Sağlık Bilimleri için Doç. Dr. Mehmet Cansev, Doç. Dr. Mehmet Kanbay, Doç. Dr. Prof. Dr. A. Mecit Kantarcı, Sosyal Bilimler için Doç. Dr. Fuat Balcı, Doç. Dr. Bahar Rumelili Sancak