02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Ali Akurgal [email protected] GEN VE ÇEVRE ETKİLEŞİMİ “Bu millet” pazar günü “istikrar”ı seçti. İstikrar iyi bir şey mi? Cumhurbaşkanlığı seçiminde seçmen, mevcut yönetim tarzını, “istikrarı korumak” adına hükümet üzerine çıkardı, devlet katına yerleştirdi. İstikrar iyi bir şey mi? Türkçesi ile süreklilik, tutarlılık (TDK). Sözcükte saplanmışlık, tutuculuk anlamı yok. Ülkenin 12 yıllık istikrar döneminden sonra, teknolojik olarak ilerlemesine karşılık, sıralamadaki yeri aşağı yukarı başlangıçtaki yeri. Ekonomik açıdan da on yıldır, orta gelir eşiğine takıldık duruyoruz. Bunlar saplanmışlık. İsteyerek orada durmuyoruz. Yukarı çıkamıyoruz. Büyüme hızı Cumhuriyetin başından bu yana hemen hemen aynı. Birçok uluslararası sıralandırmada on yıl önce nerede idiysek, üç aşağı beş yukarı gene oradayız. İstikrar bu ise, iki kere düşünmek gerek. Bu sütun, siyasaya dokunan; ama özü teknoloji olan bir sütun. Bu nedenle, olaya teknoloji açısından bakalım. Çoğu sanayicimiz, “istikrar”ı, “yapmakta olduğu düşük nitelikli işi, hükümetin, devletin aldığı önlemlerle sürdürebilmek” olarak anlıyor. Halbuki, “Yeni Türkiye” söyleminin içerisinde bu sanayiciye kulvar değiştirtmek, bir üst kulvara çıkartmak olmalı. Özal’ın, her yönetici gibi iyi ve kötü eylemleri vardı. Kötülerden “Anayasayı bir kerecik delmekle bişşeycik olmaz” kulaklarımdadır. Bir kereyle bir şey olmadı ama onu örnek alanlar sonradan anayasayı kevgire çevirdi. O boşlukta, her yere paralel yapı bile kurduk! Ama hakkını verelim, Özal’ın yaptığı iyi şeyler de vardı. Sanayimizin üzerindeki koruma duvarlarını parti parti kaldırarak bizi rekabete açtı. Çok iyi hatırlıyorum, Duracell pilleri ithal edilmişti. Türkiye’de hâkim üretici olan Berec pil fabrikasının patronu, “bunlar gidecek, ben pillerimin içine çamur koyup satacağım, siz de kös kös alacaksınız” demişti. Şimdi bu firma yok. Ama Türkiye’de (kullanat) pil sanayii de yok. Belki de Türkiye’de bir pil sanayisinin olmasına gerek yok. Belki bu sanayiyi, elektrikli araçların bir şarj ile 1.000km yol gitmelerine olanak verecek yeni kuşak akü sanayisine dönüştürmek planlanmalıydı. Planlansaydı ve başarsaydık, bu alanda dünya lideri olmuştuk. Sizce bu, “istikrar”a aykırı mı olurdu? Devletin bu tür dönüşümler için kullandığı sihirli değnek, hibe teşvikler. TÜBİTAK Araştırma ve Destek Programları Başkanlığı, yeni çağrılarını yayınladı: “Mobil İletişim Teknolojilerinde Güvenlik”¸ “Mobil İletişim İçin Heterojen Ağ Teknolojileri”; “Mikro/Nano ElektroMekanik Sistemler”; “Ekran (OLED) Teknolojileri”; “Akıllı Şebeke Sistemleri”; “Yüksek Verimli Fotovoltaik Hücrelerin Geliştirilmesi”; “…Yalıtım Teknolojilerinin Geliştirilmesi”; “Hammadde ve Atıklarından Gıda Katkı Maddeleri … Üretimi”; “Biyoteknolojik Yöntemlerle Gıda Katkı Maddeleri … Üretimi”; “Gıda Katkı Maddelerinin Tespiti Amacıyla Yenilikçi, Hızlı Analiz ve Yöntemlerin Geliştirilmesi”; “Hibrit Elektrikli Araçlara Özel İçten Yanmalı Motor”; “İçten Yanmalı Motorların Geliştirilmesi”; “Elektrikli Araçlar İçin Altyapı Teknolojileri”; “… Aşı Geliştirilmesi”; “Tıbbi Tanı Kitleri … Geliştirilmesi”; “Biyomedikal Sensör Teknolojileri”; ve Havza su belirleme, yönetme, koruma üzerine dört başlıkta su yönetimi. Çağrılardan bir kısmını yazılarımdan anımsayacaksınız. Bunlar, bizi lider yapmak için geç kalmış destekler. Ancak takipçi kılar. İki sene önce Kalkınma Planı’na hazırladığım raporda “OLED için çok geç, karbon nano tüp üzerine çalışılmalı” diye yazmıştım. Kanımca, teknolojik açıdan vizyonumuz miyop. Çok yakın erime odaklı. Son elli yılda yapılan vizyon çalışmalarının ilkini, geçen hafta kaybettiğimiz Nimet Özdaş hazırlatmıştı. İkincisini Tınaz Titiz. Üçüncüsü, ilk genel katılımlı, “Vizyon 2023”ü, 2000 yılının TÜBİTAK’ı. O zaman ancak 78 yılı görebiliyorduk. En az 1520 yılı görebilmek gerek. Seçilen “istikrar”, acaba durumu koruyan, kollayan (statükocu) bir istikrar mı yoksa atılımı ve gelişmeyi körükleyen bir istikrar mı? Bunu zaman gösterecek. İstikrar Büyük müzisyenlerin ortak noktası nedir? Son yapılan çalışmalar, gelmiş geçmiş tüm büyük müzisyenlerin çok çalışarak bu noktaya geldikleri inancını çürütüyor. Başarılı bir müzisyen olmak isteyenlerin yalnızca çok çalışarak başarıyı yakalamaları imkansız. Asıl belirleyici genler. Bilim insanları genlerin etkisi şöyle açıklıyor: “Çok çalışan iki insanın başarı düzeylerinde görülen farklılığın nedeni genleri. Genetik potansiyel, pratik ile ancak güçlendirilir, yetenek hiç yoktan var edilemez. Başka bir deyişle insanlar genetik olarak sahip oldukları yeteneği çevresel etkilerle olgunlaştırıp, geliştirebilir.” Ü nlü caz piyanisti Thelonius Monk henüz 13 yaşındayken Harlem’deki ünlü Apollo Tiyatrosu’nda düzenlenen amatör piyano yarışması elemelerine katılması yasaklandı. Nedeni Monk’un olağanüstü bir müzik yeteneğine sahip olmasıydı. Baktılar ki bu harika çocuk katıldığı tüm yarışmaları kazanıyor; o zaman yarışmalara girmesi engellenmeliydi. Ve öyle de yaptılar.. Monk tartışmasız çok çalışıyordu. Hatta tek bir ders bile almadan kendi kendine notaları okumayı öğrenmişti. Son yapılan iki çalışma, cazın harika çocuğu Monk’un, başarısını genlerine borçlu olduğunu gösteriyor. etti. Öjenik, “seçici çiftleşme” yöntemi ile insan türünün biyolojik yapısının şekillendirilebileceğini savunuyordu. Kısaca belirli yeteneklerin kalıtsal olduğuna inanıyordu. Daha sonra gelen bilim insanları ise etnik açıdan daha mantıklı görüşleri savundular; hemen hemen herkesin egzersizpratik yaparak başarıya ulaşabileceğini öne sürdüler. DOĞUŞTAN MI EDİNİLİR, SONRADAN MI KAZANILIR? Monk’un yarışmaya girmesinin engellenmesi uzun yıllardır tartışılan şu soruyu gündeme 1993 yılında K. Anders Ericsson ve meslektaşlarının yürüttüğü bir çalışma, eğer isterse herkesin çok çalışarak başarılı bir müzisyen olabileceği fikrini ortaya attı. Bu çalışma epey yankı uyandırdı. Araştırmayı yürütenler, büyük müzisyenlerin 20 yaşına kadar ortalama 10.000 saat pratik yapmış olduğunu saptadı. Buna dayanarak müzisyenler arasındaki farkın doğuştan gelen yetenekle bir ilgisinin olmadığını, farkın tamamen yeterli miktarda çalışıp çalışmamaktan kaynaklandığını ileri sürdüler. Yazar Malcolm Gladwell, 2008 yılında yazdığı kitabında “10.000 saatkuralı”na vurgu yaparak, müzikte başarının sırrının yalnızca çok çalışmaktan geçtiğini ileri sürüyordu. BAŞARININ SIRRI ÇOK ÇALIŞMA Thelonius Monk getirdi: Başarılı insanlar yetenekleriyle mi doğar, yoksa yeteneklerini sonradan mı edinir? Çok yönlü çalışmalarıyla dikkat çekmiş, Viktorya dönemi bilim insanlarından Sir Francis Galton, yeteneğin kalıtsal bir özellik olduğuna inanıyordu. Ancak Galton bu düşüncesini uç noktalara taşıdı. Bilimselliği tartışmalı “öjenikeugenics” adını verdiği bir akımın gelişmesine öncülük CBT 1430 8 /15 Ağustos 2014 Ne var ki Michigan State Üniversitesi’nden psikoloji profesörü David Z. Hambrick liderliğinde sürdürülen son bir çalışma, bu görüşe karşı çıkarak, insanların yalnızca kanter ve gözyaşı ile başarıyı yakalayamayacağını gösteriyor. Bu görüşe göre en sıkı çalışma temposu bile genlerin yakaladığı başarı şansını sağlayamaz. Hambrick ve meslektaşı Texas Üniversitesi’nden psikolog Elliot TuckerDrob, müzik alanında genlerin başarı üzerindeki etkisini araştırmak için 1960’lı yıllardan başlayarak 850 tek yumurta ikizi üzerinde yapılan bir çalışmanın verilerinden yararlandı. Bu araştırmadan çıkan sonuç, hem müzik başarısının, hem de egzersiz yapma sıklığının genetik bir yönü olduğu yönündedir. Müzik başarısı üzerindeki genetik etkinin dörtte biri tamamen BAŞARININ SIRRI GENLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle