22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Türkiye’de Entelektüel Ortam Var mı? Entelektüeller gettolarda. Bilim adamları, ressamlar, heykeltıraşlar, her tür sanatçı, müzisyenler, tiyatrocular, çağdaşı tanımlayan kim varsa kendi aralarında oyalanıyor. T ürkiye’de entelektüel çok. Aydınların bir bölümünü Batılının entelektüel dediği sorgulayarak düşünen insanlar oluşturuyor. Ama genelde aydın denilen okumuşların Avrupa’nın entelektüel diye tanımladığı kişilerin bilgi ve düşünme yetenekleri ile karşılaştırılabilecek bir yetişme düzeyi yok. Düşünmekle, dünyayı sorgulamakla ilgileri yok! Sadece diplomaları var. Bunlar bizim Osmanlılarımız. Sorgulamayan, merak etmedikleri için bilmeyen, Osmanlı İmparatorluğunu batıran cehaletin çağdaş temsilcileri. Osmanlı kültüründe neden Batıdaki entelektüel gelişme olmadığını tarih kitaplarında okumadık. Kendimizin ne yaman olduğunu anlatmaktan, bunun neden gerçekleşmediğini anlamaya vakit bulamadık. ‘Bizde de Piri Reis var. Katip Çelebi var. Baki var. Kanuni de şiir yazıyordu’ demek toplumu ne aydın, ne de entelektüel olarak nitelemek için yeterli değil! Sevgili Okuyucular, Dünya entelektüel geleneğini anımsayalım. Batı tarihinin entellektüelleri önce aristokratlar arasında çıktı. Osmanlı’da aristokrat olmadığı için aristokrat aydın da yoktur. Enderun’dan yetişen devşirme kökenli beylerbeyi ya da vezirden yetişen bir entelektüel işittiniz mi? Kanuni’nin sevgili damadı ve sadrazamı, devşirme Pargalı İbrahim Paşa’nın entelektüel kimliği konusunda bir şey biliyor musunuz? Kilise korosunda ilahi okurken devşirilen Sırp genci Sokollu Mehmet Paşa bir Osmanlı entelektüeli mi idi? Bir tarihçinin bundan söz ettiğini işittiniz mi? Montaigne, İngiliz Bacon, Montesqieu gibi entellektüellerimiz olmuş mu? Bizde kilise olmadığı için kilise aristokratı da olmaz. Hıristiyan kilise büyükleri arasında aristokratlar olduğu gibi, filozof ve bilim adamları arasında da aristokrat kökenli baş piskopos ve kardinaller vardır. Aristokrasi Avrupa entelektüel yaşamının en önemli kökenini oluşturmuştu. Osmanlı tarihinde aynı sülaleden gelen sultanların mutlak egemenliğinde sürüp giden, değişmez otokrasisi devşirmelerden kurulu kul ordusu ve bürokrasisi, yine sultanın ağzına bakan ve başında onun adadığı bir Şeyhülislam olan din kurumu var. Bu olguya sadece dini konulardan seçili bir öğretim sistemi de eklediğiniz zaman özgür düşünceye, sorgulamaya, sistematik şüpheye dayalı bir entelektüel düşünce ortamının gelişmesine olanak olmadığını gördük. Dünya felsefe, bilim ve sanat tarihinde, Sinan dışında, bir Osmanlı olmaması bunun kanıtıdır. Kültür tarihimizin birkaç değerli üyesinin adını saymak bu gerçeği değiştirmez. lar Avrupa’nın din ve kilise ile ilgisi olmayan entelektüellerini yetiştirmiştir. 19. yüzyıl ortalarına gelene kadar bildiğimiz Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi birkaç simge ad, birkaç şair, birkaç devlet adamı tanıyoruz. Bunların arasında Avrupa çağdaş düşüncesini Türkiye’ye getiren ve temelde parlamenter monarşi’den öte bir şey önermeyen Batı düşüncesinin ılımlı temsilcileri var. Batı geleneğine katılmakta güçlük çeken Osmanlı kültürü İslam felsefe ve biliminin de izleyicisi olmamıştır. Ne İbni Sina’yı, Ne Harezmi’yi, ne El Hazen’i izleyen bir düşünür yetiştirmemiştir. 1923’den önce Batı entelektüel standartlarını temsil eden bir Osmanlı kültürü yoktur. Sadece kişisel çabalar vardır. Osmanlı zorlayıcı uluslararası koşullarda, kendinden biten kişiler dışında, entelektüel neden yetiştiremedi? Batılılaşmanın gereklerini vurgulayan kişi ve hareketler Genç Osmanlılar ya da Jeuns Turcs’ ler kuşkusuz Osmanlı yenileşmesinin ve kurtuluşu sağlayan ordu liderlerini yetiştiren akımların tohumlarıdır. Fakat Türkiye İngiltere ya da Hollanda gibi, Sultanı demokrat bir anayasa ile birlikte yürütecek bir entelektüel bilgi birikimine sahip değildi ve kentlileşmemişti. Cumhuriyet, köyde oturan ve okuma yazması olmayan bir toplumda çağdaşlaşmanın entelektüel bir temele oturması gerektiğini kavrayan ilk Türk devletidir. Batılılaşmanın temelleri aşağıdaki kurumlarla gerçekleştirilmeye çalışılmıştı: Üniversite (ve büyük bir şans eseri olarak, dünya çapında Alman bilim adamları), Avrupa’ya okumaya gönderilen seçme öğrenciler, köy enstitüleri, konservatuvar ve güzel sanatlara verilen önem, eğitim seferberliği ve öğretmen yetiştirilmesi. Benim yaşam anılarımın en güzelleri gencecik Türk kızlarının Anadolu’nun küçük kent ve kasabalarında öğretmenlik yapmalarıdır. Bu o dönem Türk toplumuTayfun Akgül nun yenileşme iradesinin halka yansıyan en içten ve güçlü gösterisiydi. Bugün kadınların düşürülmek istendiği toplumsal düzey o genç Türk kızlarının temsil ettiği uygarlıktan bin yıl daha aşağıda, ve entelektüel bağlamda sadece çağdışı değil, akıl dışıdır. Türkiye’de milyonlarca çağdaş koşullarda yaşayan, okuyan yaşayan genç kadın varken bu eşitsizlik büyük bir haksızlıktır. Türk Dili ve Tarihi araştırmaları da toplumun geçmişi ve kimliği bağlamında büyük bir atılımdı. Onu izleyerek Türk dil ve tarihinin doğası İlk Cumhuriyet döneminin ulusal kimliğe en büyük katkısıdır. Türk Hükümeti İkinci Dünya Savaşı kargaşasında, Batı klasiklerini yayımlayan bir çağa yetişme programı uyguluyordu. Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel gibi entelektüel milli eğitim bakanlarını, hatta çok sonraki dönemlerin aydınlık milli eğitim bakanlarını düşününce, bugün eğitimin çöküşünü temel bir dünya dışılık göstergesi olarak görmek zorundasınız. Bunun dinle ilgisi yoktur. Entelektüel sığlık sonucudur. BİLİMSELLİĞİN DIŞLANMASI KADINLAR BİN KEZ AŞAĞIDA Entelektüalizm’in baltalanması sadece bilim ve teknolojide geri kalma ile eşdeş bir tavır değildir. Bu bilimsel düşüncenin dışlanması anlamına gelir. Cehalet gettosuna toplumu mahkum etmek demektir. Gerçi uygulanması olanaksızdır. Bunun toplumsal çöküşe kadar gittiğini İslam ülkelerinde izliyoruz. Toplumun entelektüel kısırlığı, bu durumu anlamakta zorlanmasından anlaşılıyor. Çünkü Türkiye’de devletin, bürokrasinin, seçim kalabalıklarının entelektüelle ilişkisi yok düzeyinde. Bu bağlamda Cumhuriyetin erken dönemlerinin atılımlarını özlememek elde değil. Sayın Okuyucular, Entelektüeller gettolarda. Bilim adamları, ressamlar, heykeltıraşlar, her tür sanatçı, müzisyenler, tiyatrocular, çağdaşı tanımlayan kim varsa kendi aralarında oyalanıyor. Osmanlı’yı istiyoruz diyenler Osmanlının 18. yüzyıldan bu yana dışarıya bağımlı yaşayıp yok olduğunu unutuyorlar. Osmanlıyı çağdışılık yok etti. Artık hortlamaz. HalifeSultan boş bir dolap gibi devrildi. Arkasında kavram üretemeyen bir toplum kaldı. Dolabın içindekiler. Arapların ve IŞİD’in elinden halifeliği alamayız. Bir sürü ipsiz sapsız yargının arkasında büyük bir değerlendirme yanlışı, tarihi bir ‘failure’ var: (Artık herkes bildiği için daha iyi anlasınlar diye İngilizce yazdım!) Batı entelektüel geleneğini dışlamak! Bu olanaksız. Yerine konacak bir şey yok. Bilim ve teknoloji ile tek buluşma yolu oradan geçiyor. Zaten karşıymış gibi görünenlerin de kurdukları her ilişki Batı ile. Dünyayı her gün yeni bir gözle görmeyen, köstebek gibi yaşamak zorundadır. CBT 1430/5 /15 Ağustos 2014 Bu panoramada şunu da anımsamak gerekir: Türkiye’de 18. yüzyılda açılmaya başlayan askeri okullar dışında, Tanzimat’a gelene kadar medrese dışında okul, ve dini konu dışında öğretilen bir konu yoktur. İlkel hesap, Arapça ve Farsça dil bilgisi bilim değildir. Buna tarih de dahildir. Avrupa’da üniversiteler, kilise kontrolü altında da olsa, 13. yüzyılda açılmaya başlanmıştır. Bunlarda hukuk, tıp hatta matematik gibi konularda okuyan laik, yani kilise ile ilgisi olmayan gençler vardı. Kilise kontrolü altındaki bu kurum İLKEL HESAP, ARAPÇA VE FARSÇA BİLİM Mİ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle