10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ender de olsa kimi anlatımlarda onların kullandıkları uyuşturucunun, haşhaş bitkisinden (Lat. “Papaver somniferum”) elde edilen afyon olduğu da söylenmektedir. Türkçe afyon (Lat. “opium”) sözcüğü Çince “ofuyung”dan gelmektedir. “Haşşâşin” sözcüğü, kısa bir süre sonra, Fransızca’ya “assasin” (katil) sözcüğü halinde girmiş ve birçok Batı diline de aynı anlamda geçmiştir. Hassan Sabbah Haşîşîler, suikast silahı olarak her zaman ve yalnızca hançer kullanmışlardır. Daha çok Sünni İslâm’ın devlet başkanları ve emîrlerini hedef alan örgütün katlettiği en ünlü kişi, Büyük Selçuklu Veziri Hasan bin Ali Nizâmülmülk (10181092) olmuşAlamut Kalesi’nin varsatur. Başarılı olamadıkları suikast girişimleri arasında yılan eski hali ve günüiki halife ve ünlü Eyyubî Sultanı Selahaddin Eyyubî müzdeki kalıntıları yanda (11381193) de bulunmaktaydı. Cengiz Han’ın (yön. 12061227) torunu Hülâgu Han (yön. 12561265), Bağdat’ı güç kullanarak almaya karar verdiğinde, yolu üzerindeki Haşîşîlerin kalesi Alamut’u yok etmiş, buradaki paha biçilmez kütüphane de tahrip edildiğinden, tarikatın öğretisi ve eylemlerine ilişkin daha derinlemesine bilgi edinme olanakları ortadan kalkmıştır. Alamut Kalesi’ndeki kütüphanede, bir İsmailî olan ünlü astronom ve matematikçi Nâsireddin elTusî (12011274) de çalışmalar yapmıştır. Alamut meleklerimi yollayacağım’...”. (4) Kalesi’nin yıkılmasından sonra Haşîşîler tarikatı, daha barış19. yüzyıl başlarında Batı’da “haşşâşîn › assasin” konuçıl bir biçim altında etkinliğini sürdürmüştür. Sadreddin Ağa sunu yeniden gündeme taşıyan doğubilimciler arasında yer Han (18771957) ve onun müritleri olan İsmailîler, Hasan alan Joseph Freiherr von HammerPurgstall (17741856), Sabbah’ın doğrudan ardıllarıdır. (3) Geschichte des Assassinen aus Morgenländischen Quellen Bu tarikat mensupları için “haşşâşîn Dassasin” ya da (Doğu Kaynaklarından Haşîşîlerin Tarihi) (Stuttgart, 1818) “fidaî” (fedai) terimleri ilk olarak Sünni Arap yazarlar taraadlı eserinde saklı cennet ve uyuşturucu kullanıp kendinden fından değil, Haçlı Seferlerini kaleme alan Frank yazarlar tageçerek öldürmeye kodlanmış fedailer konularını işlemiştir. rafından kullanılmıştır. Ancak İslâm tarihçisi Bernard Lewis’in (doğ. 1916) Beyaz giysili ve pelerinli “Tapınak Şövalyeleri” (“TempLes Assassins, Terrorisme et politique dans l’Islam médiéval liers” ya da “Templar Şövalyeleri”) Kutsal Topraklar’daki (Haşîşîler: İslâm’da Radikal Bir Tarikat) (Brüksel, 1967) askerî etkinlikleri destekleyecek servet elde etmek amacıyla Batı Avrupa’dan ve İberya’dan birçok toprak bağışı da almışlardı. Bu şövalyeler, o dönemin İslâmî terör örgütü Haşîşîler / Haşşâşîlerin fanatik esrarkeş fedâileriyle gizli ilişki ve dayanışma kurmuşlar, Tapınakçılar bir ara haraç karşılığında Osmanlı’da keyif verici/uyuşturucu olarak yaygın şekilde Haşîşîler’i diğer Müslümanlara karşı korumuşlardır. kullanılan afyona düşkün olanlar, Ramazan’da sahur yemeğinden sonra oruca başlamadan önce, “gündüzü kurtarmak MARCO POLO’NUN YAZDIKLARI Ünlü gezgin Marco Polo (12541324) Divisament dou için”, tiryakiliğinin derecesine göre bir, iki ya da üç kat Monde (Dünyanın Betimi) ya da Il Milione di Marco Polo... kâğıda sarılmış afyon parçacıklarını yutardı. Oruçlu günün (Marco Polo’nun Yolculukları, ya da Dünya Harikalarını An ilerleyen saatlerinde midede sıra ile eriyen kâğıtlardan açığa latan Kitap) (12981299) adlarıyla bilinen seyahatnâmesinde çıkan afyonlar etkisini gösterir, böylece “orucunu bozmadan” keyif bulur ve bu durum “afyonu patlamak” diye nitelenirdi. Haşîşîler ve Alamut konusunda şunlarıanlatmaktadır “Şeyh ... iki dağ arasındaki bir vadinin girişlerini kapattır Midede, bir kat kâğıda sarılmış afyonun açığa çıkmasından sıra, daha kalın sarılmış mış ve burayı çeşitli meyvelerin yetiştiği, eşi benzeri görülme sonra bunun etkisi geçmek üzereyken (2) afyonun “patlamasına” gelirdi. miş güzellikte bir bahçeye çevirmiştir. İçerisine ... görkemli Sultan III. Murad (yön. 15741595), kahvehaneye günköşkler ve saraylar inşa ettirmiştir. Kanallardan alabildiğine lük siyasetin girdiği ve hükümetin eleştirildiği gerekçesiyle bir şarap, süt, bal ve su akmaktadır. Dünya güzeli kadınların ve fermanla tüm kahvehaneleri kapatır ve gizli işletecek olanlagenç kızların ellerindeki çalgılardan en hoş tınılar, dudakların ömür boyu küreğe mahkum edileceklerini açıklar. rından en hoş şarkılar dökülür, dans figürleri izleyeni büyüler. 1578 yılında kadılara gönderdiği bir fermanda, “... KahveŞeyh’in gayesi, tebaasını buradan öte bir cennetin olmadığına lerde fesatçı toplantılar yapıldığı, gene çocuklara türlü elbiseinandırmaktır... Gerçekten de, bu bölgede yaşayan Araplaler giydirilip leventlerle gezdirildikleri, hattâ din adamlarının rın gözünde vadi, cennetin ta kendisiydi! ... Kendi maiyeti kahvehanelere devam ettiği, kahvehanelerde içki içildiği, altına almak üzere sarayında barındırdığı on iki ilâ yirmi yaş afyon kullanıldığı, macun satıldığı, tavla ve satrancın kumar arası gençlere ... uyuşturucu bir iksir içirip ardından ... gruparacı olarak bulundurulduğu, bu durumun ilim adamlarına lar halinde bahçesine sokuyordu. Böylece gözlerini açtıkları yakışmadığı, halkı tembelliğe alıştırdığı, cahilliğe yönelttiği, vakit gençler kendilerini dillere destan bahçede buluyorlardı. milleti kötü yola düşürdüğü...” belirtilerek kahvehanelerin [Şeyh] Haşîşîlerinden birini bir göreve yollamak istediği zaman, aynı iksirle bu kez sarayına taşıtıyordu. Genç adam gö kapatılmasını emretmiştir. Kahvehaneler nedeniyle insanların camiye gitmelerinin zünü açtığında kendisini ... kalenin içinde buluyordu. Şeyh, azalması, dindar kesimin dikkatini çekiyordu. Dinsel otoritebir hükümdarın katlini isteyeceği zaman gence şöyle diyordu: ler, kahvehanelere gitmenin, meyhanelere gitmeye eş bir gü‘Git ve şunu, şunu öldür; geri döndüğünde meleklerim seni nah olduğunu öne sürdüler. Camilerdeki kimi vaizler, “Kahve cennete taşıyacaklar. Ölsen dahi, seni cennete almaları için içmek kesin olarak haramdır! Kahvelerde satranç ve tavla oy SADECE HANÇER adlı kitabında kabul ettiği üzere, o dönemi sergileyen tarihsel belgeler üzerinde yapılan titiz araştırmalar, saklı cennet bahçeleri, huriler ve başı dumanlı müritler öyküsünün gerçek olmadığını göstermiştir. (4) Geç dönemde Haşîşîler Memluk Sultanı I. Baybars elBundukdari (12231277; yön. 12601277) tarafından da profesyonel katil olarak kullanılmışlardır. Bu konuda bilgi veren ünlü gezgin İbn Battuta (13041369) şunları aktarmaktadır: “Sultan, içlerinden birini bir düşmanın öldürülmesi için yollamak istediğinde, arkadaşlarına kanının parasını verir. Eğer katil görevini yerine getirdikten sonra kurtulmayı başarırsa para onun olur, yakalanacak olursa para çocuklarına kalır. Kurbanlarını vurmak için zehirli bıçak kullanırlar. Kimi zaman planları boşa çıkar, bu sefer kendilerini öldürürler”. (4) Tütün kullanıma girmeden önce Doğu dünyasında haşiş çiğnenmekteydi ve daha sonraları da nargilede kullanılır olmuştur. Afyon ise bir dönem kahve içinde çözülerek kullanılmaya başlandı. Dervişler sıkça haşiş (hintkeneviri › esrar) de içerler; bu amaçla da kenevir bitkisinin reçinesi, tütünle karıştırılırdı. Haşiş, dervişler için “hayalgücü yaprağı”dır, ya da divan şairi Fuzulî’nin (14981556) yazdığı gibi “bilgi bahçesinin yeşilliği”dir; onun kullanımı sakin bir mutluluk verir ve arınmışlık duygusu vererek insanı kendinden geçirip dertlerini unutturur; böylece haşiş düşkünleri, kimi zaman kullanılan deyimle “yeşil kubbeye geziye çıkarlar”. (2) HAYAL GÜCÜ YAPRAĞI Osmanlılarda sarayda ve ülkede afyon yayılıyor namak günahtır. Yine kahvelerde toplanıp saz, ney ve kaval çalmak, bunları dinlerken kahve içmek haramdır. Tavla ve satranç bulunan yerlere melekler girmez, şeytanlar dolar! Meleklerin girmediği yerde bereket olmaz!” diyorlardı. (2) Osmanlı’da afyon konusunu gündeme alan ilk padişah, Sultan IV. Murad (yön. 16231640) olmuştur. Fazla dozda alındığında insanı sarhoş ettiği bilinen afyonu bütün tebaasına yasaklamış, bu arada şaraba benzer içecekler, kahve ve tütün de yasak kapsamına girmekten kurtulamamıştır. 17. yüzyılın en önemli tıp eseri olan Enmuzec elTıbb’ın (Örnek Tıp) (1624) yazarı ve IV. Murad’ın hekimbaşısı Emîr Çelebi (ölm. 1638), afyon kullandığı bahanesiyle ve baş düşmanı Silahdar Paşa’nın fitnelemesi üzerine, Nizip’te IV. Murad’ın zorla yedirdiği aşırı miktarda afyondan zehirlenerek ölmüştür. Sultan IV. Murad’ın ölümünden sonra afyon düşkünlüğü, saray dâhil bütün ülkeye yayılmış, “macun” denilen ve içinde afyon bulunan çok çeşitli uyuşturucu maddeler satılmaya başlanmıştır. Alışılmış macun, afyonla haşhaş, sarısabır ve çeşitli baharatın karıştırılmasıyla yapılıyordu. Varlıklı kimseler buna ayrıca esmer amber, misk, kırmız boyası ve başkaca kokulu maddeler ve değerli esanslar da katardı. Padişahların ve devlet ileri gelenlerinin kullanacağı macunlar daha da titizlikle hazırlanır, bunların içine toz halinde inci, mercan, yakut, zümrüt de katılır ve bu macunlara “cevâhir macunu” denirdi. Macun kullananların başında, gerek sağlık kaygısıyla gerekse dince yasak olması nedeniyle şarabı bırakmış olanlar gelirdi. Alt tabakanın kullandığı Yazının devamı 18, sayfaya CBT 1401 9 /24 Ocak 2014 TARİHTE TARİKAT VE SUİKAST
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle