Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLGİSAYAR VE BEYİN İnternet beynimizi nasıl değiştiriyor? S 2008 yılında, The Atlantic dergisinde, Nicholas Carr’ın, ‘Google bizi aptallaştırıyor mu?’ (ref.1) başlıklı önemli bir yazısı yayınlandı ve çok ses getirdi. 2013 sonunda ise Scientific American, son bilimsel araştırmalara dayalı ‘Google bizi daha mı akıllı yapıyor’ (ref.2) başlıklı bir yazıya yer verdi. Bunlardan acaba hangisi doğru? Erdal Musoğlu (emusoglu@gmail.com) tanley Kubrick’in başyapıtlarından ‘2001 a space oddysey’ filminin en etkileyici sahnesinde, astronot Dave Bowman, HAL süperbilgisayarını devre dışı bırakmak için hafıza kartlarını bir bir çıkartırken, HAL, ‘Yapma Dave, zihnim yok oluyor, hissediyorum, hissediyorum bunu!’ der. Internet ve özellikle Google’a bağımlılığımız üstel olarak arttıkça, bizler de artan biçimde hissetmiyor muyuz beynimizde bir şeylerin değiştiğini? Beynimizin çalışmasındaki değişikler, en başta, her türlü bilgiye çok daha kolay ve hızlı ulaşabilmemizden kaynaklanıyor. Aklımız, artık, daldan dala atlamaya, bir konuyu (güzel konuşma sanatı) daha çok kelime oyunlarına ve ‘telgraf’ stiline dönüşmüştür. Fiziksel değil de zihinsel yeteneklerimizi arttıran teknolojilerin yarattığı derin değişikliklere bir diğer ilginç örnek de, 14 üncü yüzyılda (o zamana kadar kullanılagelen güneş, kum vb türü saatlerden farklı olarak) sürekli ve hassas olarak çalışabilen mekanik saat’in icadıdır. İnsanlara her an doğru zamanı gösteren bu aygıtın olağanüstü etkileri olmuştur. Saatin icadı ile birlikte, zaman, insanların faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası olmaktan çıkmış, kendi başına varolan ve ölçülebilen bir büyüklük haline gelmiştir. Bu paradigma değişikliği de, insanların ne zaman uyuyacakları, çalışacakları ve yiyeceklerine, duyularını dinlemek yerine saate bakarak karar vermelerine, yani bir anlamda dünya algılarının fakirleşmesine yol açmıştır. Ama aynı değişiklik, saatin tik taklarının çağrıştırdığı gibi, sürelerin ve diğer büyüklüklerin hassas matematiksel ölçümüne ve onunla birlikte bilimsel düşünce devriminin başlamasına öncülük etmiştir. Bilişsel süreçlerimizdeki bu önemli değişiklikler kendimizi niteleyiş biçimimizi de değiştirmektedir. Saat bulunduktan sonra (yakın zamanlara kadar) zeki biri için ‘kafası saat gibi çalışıyor’ derken artık ‘bilgisayar gibi’ demek durumundayız! Öte yandan, sinirbilimin kanıtladığı gibi, insan beyninin her yaşta yeni bağlantılar yapabilmesi (yani plastikliğiplasticity özelliği) bu değişikliklerin benzetmelerle sınırlı kalmadığını bizleri biyolojik olarak da değiştirdiğini göstermektedir. İnternetin kavrama (biliş cognition) yeteneklerimiz üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacağına kuşku yok. Büyük İngiliz matematikçisi Alan Turing’in 1936’daki eşsiz makalesinde kanıtladığı gibi, (o tarihte sadece teorik olarak bilinen!) sayısal bir bilgisayar, bilgi işleyen her türlü aygıtın işlevlerini yerine getirebilecek biçimde programlanabilir. Günümüzde gördüğümüz de tam olarak budur. Neredeyse sınırsız bir güç ve kapasiteye sahip olan İnternet, tüm diğer entelektüel (zihinsel yetenek arttırıcı) teknolojileri kapsamı altına almaktadır. Saatimiz, haritamız, telefonumuz, radyomuz, televizyonumuz, yazı ve baskı makinamız ve daha pek çok aracımız bir arada, cebimizdeki bir aygıttan her an, her yerde ulaşılır durumda... Hayaldi gerçek oldu diyeceğim ama bunu hayal edebilen de pek yoktu doğrusu!Not: Konunun kapsam ve öneminden dolayı bir sonraki yazımızda devam edeceğim. Referanslar: 1. http://www.theatlantic.com/magazine/archive/2008/07/isgooglemakingusstupid/306868/ 2. Scientific American dergisi, aralık 2013 sayısı 3. http://en.wikipedia.org/wiki/Automaticsummarization MEKANİK SAAT VE BİZ zeme hatta birer nimet olurken; düşünüş biçimimizi, düşünce süreçlerimizi ve davranışlarımızı değiştiriyorlar. Bir benzetme yapmak gerekirse, eskiden bilgi denizinde yavaş yavaş yüzen bir dalgıç iken, şimdi dalgaların üzerine zıplayan bir jetski sürücüsüne döndük! Araştırmalar, her meslekten insanın, örneğin yazarların, araştırıcıların, doktorların, benzer sorunları yaşadığını doğruluyor. Kitapları, hatta uzunca makaleleri okumak giderek zorlaşıyor ve terk ediliyor. Değil ‘Harp ve Sulh’ ya da ‘Sefiller’i okumak, bir blog’daki üç dört paragrafı hazmetmek bile olanaksızlaşıyor. Beyinlerimiz artık neredeyse müzikteki ‘staccato’ ritmiyle, yani kesik, kesik çalışıyor. Web’deki dokümanların başlıkları, ‘içindekiler’ bölümü, ya da özeti yeterli görülüyor. University College London’un ülkenin kütüphanelerinde yaptığı bir araştırma, bu ‘kaymağını alma’ diyebileceğimiz arama ve okuma türününün genelleşmekte olduğunu gösteriyor. Bu nedenle otomatik özetleme algoritmaları ve yazılımları günümüzde önemli bir araştırma alanı oluşturuyor (ref.3)! İşin ilginç yanı, 2030 yıl öncesine göre daha çok okuyoruz! Ama, şimdiki başka tür bir okuma. O kadar başka ki, bizlerin de başka tür bir düşünme biçimine, hatta başka bir benlik sahibi olmamıza yol açıyor. İnternet türü okumanın, yani hız (hatta ‘anındalık immediacy’) ve verimliliğin öncelikli olduğu günümüzde, yazılı basın döneminin ‘derin okuma’sı diyebileceğimiz, düşünerek ve içe sindirerek okumanın yerini, ‘enformasyon seçici, ayıklayıcı’ bir okuma alıyor. Bu da, beynimizin, sakin ve kesintisiz bir derin okuma sırasında aktifleşen, anlam çıkarma ve bağlantılar kurma becerilerinin giderek devre dışı kalmalarına yol açıyor. Okuma, insanların içgüdüsel bir özelliği değil, sonradan öğrendikleri bir yetidir. Okuma, beynin birçok değişik bölgesini seferber eder ve bu bölgeler dile ve alfabeye göre ciddi değişiklikler gösterir. Bu nedenle okuma (ve yazma) yöntem ve stili aklımızın çalışma biçimini de doğrudan etkiler. Buna verilen en ilginç örnek, büyük filozof Friedrich Nietzche’nin 1880 li yıllarda görüşünün bozulması ve kalemle yazmakta zorlanması üzerine ellerine bakmak zorunda kalmamak için daktiloda on parmak yazmayı öğrenmesidir. Birçok otoriteye göre, daktiloda yazmaya başlaması ile birlikte Nietzche’nin yazı stili de değişmiş, filozofun belagatı OTOMATİK ÖZETLEME çabucak gözden geçirip bir diğerine geçmeye alışıyor. Bunun da en olumsuz etkilerinden biri, kitap okuma, daha doğrusu okuyamama (!) üzerine oluyor. Eskiden bir kitabı saatlerce keyifle okurken, artık birkaç sayfa okuduktan sonra dikkatimiz dağılıyor, başka bir şeye geçme ihtiyacı duyuyoruz. Bu, benim de, kendimde ve çevremde gözlediğim gerçekten endişe verici bir değişim. Günümüzde, bir çoğumuzun, gözleri ve kulakları aracılığı ile algıladıklarının artan bir bölümü gerçek dünya yerine İnternet üzerinden geliyor. Haber, mektup, gazete, dergi, kitap, ansiklopedi, müzik, resim, film, oyun .. hepsi orada. Üstelik de pek çoğu, her yerden, ücretsiz ve anında ulaşılır durumdalar! Basılı kitapların dipnotlarından çok farklı olarak, İnternetteki bağlantılar bizi, bir tıkta, yeni bilgilere uçuruyor. Bütün bunlar, duygu ve düşüncelerimiz için mal Profesyonel suikastçiler tarikatı CBT 1401 18 / 24 Ocak 2014 Baştarafı 89’dan devam alışılmış afyon, “hap” şeklinde hazırlanır, bunlar küçük kutularda yanlarında taşınır ve yarım bardak su ya da bir fincan kahve ile günde birkaç kez yutulurdu. Macuncuların çoğu saraya ya da bir devlet büyüğüne bağlı idi ve bunlar “kuvvet macunu” da hazırlardı. (5) Sultan IV. Murad (yön. 16231640) zamanında ise “dedikodu ve fitne ocağı” olduğu gerekçesiyle 1630/31’de kah vehaneler yerle bir edilir, tütün yasağı getirilir ve içenler ölüm cezasına çarptırılır. Bu bağlamda on bine yakın kahve tiryakisinin öldürüldüğü söylenmektedir! Sultan aynı zamanda tütün, afyon (haşhaştan elde edilir) ve haşiş ya da esrar (hintkenevirinden elde edilir) kullanımını da yasaklamıştır. (2) Bazmorfin, morfin (“Morphium”) ve eroin (3,6diasetil morfin) haşhaştan elde edilen afyonun türevleridir. Eroin (< İng. “heroine”: dişi kahraman), yarısentetik bir afyon alkaloidi türevidir. Ülkemizde 1980 yılında Afyon Bolvadin’de kurulan Afyon Alkaloitleri Fabrikası, 1983 yılından itibaren haşhaştaki afyondan alkaloit elde ederek tıpta kullanımını sağlamaktadır. (6) Sonuç olarak, başlıktaki sorunun yanıtı, “Haşhaşî” de olabilir ama daha çok “Haşşâşî” ya da “Haşîşî” olmalıdır. KAYNAKLAR (1) Z. Tez, Tıbbın Gizemli Tarihi – Semboller, Büyüler ve Ritüeller Eşliğinde “Şifa”, Hayykitap, İstanbul (2010). (2) Z. Tez, Lezzetin Tarihi – Geçmişten Bugüne Yiyecek, İçecek ve Keyif Vericiler, Hayykitap, İstanbul (2012). (3) A. Maalouf, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Çev.: M. A. Kılıçbay), Telos Yay., İstanbul (1997). (4) B. Lewis, Haşîşîler: İslâm’da Radikal Bir Tarikat (Çev. K. Sarısözen), Kapı Yayınları, İstanbul (2005). (5) Z.Tez, Gündelik Yaşam ve Eğlencenin Kültürel Tarihi, Doruk Yayımcılık, İstanbul (2009). (6) Z. Tez, İlaç ve Parfümün Sihirli Dünyası – Tarihte Eczacılık, Güzel Kokular ve Kozmetik, Hayykitap, İstanbul (2010).