25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN SON ARAŞTIRMALAR Atmosferde sanılandan fazla plütonyum var ait bağırsak parçası yaşamı tehdit eden hastalığın tarihsel gelişimiyle ilgili önemli bilgiler verdi. New England Journal of Medicine dergisindeki araştırma yazısına göre kolera mikrobunun kalıtımı çözüldükten sonra günümüzdeki kolera bakterisiyle karşılaştırılmış. Bu inceleme sonucunda bu tür salgınların 19.yy’da, günümüze kıyasla çok daha tehlikeli olduğu ortaya çıkmış. Fakat yine de günümüzde her yıl 100.000120.000 kişi yaşamını yitiriyor. Bağırsak dokusunu inceleyen genetikçi Hendrik Poinar, kolera mikrobunun günümüzdeki kökten (El Tor olarak bilinir) çok farklı olduğunu görmüş. 19.yy’daki salgınlara neden olan mikrobun Bengal körfezine ait olduğu sanılıyor. da uygulanmakta. Tedavi sonucunda hastaların koordinasyon yetenekleri ve denge duyusu iyileşmiş, istemsiz kas hareketleri azalmış ve konuşmaları düzelmiş. Aşılanan virüs dozu ne kadar yüksekse sonuç da o kadar başarılı olmuş. İyileşme tüm hastalarda bir yıl kadar kalıcı olmuş hatta ilk olarak ameliyat edilen hastalarda dört yıl devam etmiş. Fakat dört yıldan sonra hastalığın ilerlemesi yüzünden tedavinin etkisi iyice azalmış. Bu araştırma gibi The Lancet dergisinde yayımlanan diğer bir yazıda British Columbia Üniversitesi’nden Jon Stoessl, terapinin Parkinson’a bağlı motorik olmayan sonuçları iyileştirmediğine dikkat çekiyor. Oysa halüsinasyon, karakter değişimi ve bilişsel zorluklar hastanın yaşam kalitesini, motorik sorunlardan daha fazla etkilemektedir diyor Stoessl. Dünyada beş milyon kadar Parkinson hastası bulunuyor. milyon yıl içinde tamamen yok olabileceğini tahmin etmeye başlamışlardı. Gerçekten de böyle memeli türleri var. Fakat bunlarda da normal erkek ve dişiler bulunduğu için erkek cinsiyetinin ortadan kalkmayacağı düşünülüyordu. Araştırmacılar 2012’de insan, şempanze ve Rhesus maymununda Ykromozomunun ne şekilde geliştiğini karşılaştırmışlardı. O zamanki sonuca göre Ykromozomu gerçi diğer kromozomlarla gen alışverişinde bulunmadığı için büzüşüyor ama anlaşıldığı üzere bu küçülme evrim süreci içinde yavaşlamış. Sayres ve arkadaşları şimi sekiz Afrikalı ve sekiz Avrupalı erkeğe ait Ykromozomu sekansını karşılaştırdılar. Bunlar ayrıca geriye kalan 22 kromozom ve Xkromozomuyla da karşılaştırılmış. Buna göre genetik farklılıkların motifi, doğal ayıklanmanın, Ykromozomunun küçülmüş olmasına rağmen biçimini koruduğunu gösteriyor. Çünkü burada kalan genler eril üreme için önemli, bu nedenle de insanlar için vazgeçilmezdir. Diğer kromozomlarla gen alışverişinde bulunmadığı için ayrıca bu yirmi yedi genin diğer kromozomlara aktarılması olanaksız görünüyor. Ykromozomu üzerindeki 27 eşsiz genden 17’sini insanoğlu 200 milyon yıl önce yaşayan uzak bir atasından almış. Diğer 10 gen evrimsel açıdan daha yeni ve kromozomun üzerinde birkaç kopyaları bulunuyor. Bunlar eril üreme için önemliler. Soğuk savaşın nükleer silah denemelerinden dünyamıza kalan mirası çok daha ağır. Stratosferde dolaşan radyoaktif parçacıkların yoğunluğu bugüne dek tahmin edilenden çok daha fazla. Bunlar özellikle de 1950’li ve 1960’lı yılların başlarında gerçekleştirilen atom silahları testlerinden kalma. İsviçre Nüfus Koruma Federal Dairesi’nin araştırmasına ait sonuçlar Nature Communications dergisinde yayımlandı. Jose Corcho Alvarado ile çalışan araştırmacıların aynı zamanda bir hipotezleri de var: Radyoaktif partiküller volkanik etkinliklerle aşağıdaki hava tabakalarına ulaşmış olabilir. Bilim, yüksek hava tabakalarındaki radyoaktif madde yoğunluğunu çok fazla önemsemiyordu diyor araştırmacılar. Plütonyumun stratosferdeki ortalama dayanma süresi 1 ila 1,7 yıl olarak açıklanmıştı. Corcho Alvarado ve arkadaşları İsviçre’ye ait son kırk yılın ölçümlerini değerlendirerek, ortalama dayanma süresini 2,55 yıl olarak hesapladılar. Gerçi stratosferdeki plütonyum yoğunluğu 1974’e kıyasla 100 misli az, ama yere yakın kısımlara göre 100.000 misli yüksek. Sezyum için güncel değer ise 1000 misli olarak hesaplanmış. Araştırmacılar stratosferdeki yüksek yoğunluğu, stratosferin sıcaklık farklılıklarına bağlı olarak çok kalın tabakalı olması ve dolayısıyla da partiküllerin ne daha üstteki ne de daha alttaki hava tabakalarına sızamamasına bağlıyorlar. Troposferdeki radyoaktif parçacıklar yakında yağmur damlacıklarıyla birleşecek veya katı maddelere çökecek ama bu stratosferde mümkün değil. Bilim ayrıca radyoaktif parçacıkların ne kadar küçük olduklarını da dikkate almamışlar. Parçacıkları genelde 0,1 mikrometreden daha küçükler. Çeşitli radyoaktif izotopların yoğunluğunu ölçmeye yarayan ölçüm yöntemiyle bilim insanları radyoaktif parçacıkların yaşını da hesaplamışlar. İzlanda’daki Eyjafjallajökull yanardağının 2010 yılında püskürmesi sırasında, troposferin en üst kısmındaki kül bulutunda, çeşitli plütonyum izotopların, stratosferdekiyle aynı yoğunlukta olduğu görülmüş. Deneysel aşamada olan yeni bir genetik tedavinin Parkinson hastası on beş kişide başarıyla test edildiği açıklandı. Bilim insanları tedavi yönteminin başarılı olduğunu ve umut verici sonuçlar verdiğini söylüyorlar. PRoSavin terapisi olarak isimlendirilen tedaviyle, motorik beceriler için önemli olar kimyasal bilgi aktarıcı olan dopamin (nörotransmitter) kıtlığı dengeleniyor. Şöyle: önce dopamin üretimi için önemli olan üç gen, çekirdekleri alınmış virüslere aktarılıyor. Bu virüslerse belli başlı beyin bölgelerine aşılanarak beyin hücrelerine girmeleri sağlanıyor. Yeni DNA parçaları sayesinde hatalı beyin hücreleri yeniden dopamin üretiyorlar. Testleri yöneten Fransız nöroloji cerrahı Stephane Palfi’nin açıklamasına göre tedavi 2008 yılından bu yana yaşları 4865 arasında değişen on beş ileri derece Parkinson hastasın Parkinson’a karşı yeni genetik tedavi Eril Ykromozomu her ne kadar küçülmüş olsa da yine de istikrarlı olduğu ortaya çıktı. Gerçi evrim sürecinde iyice büzülüp küçüldü ama günün birinde tamamen kaybolma tehlikesi yok diyor bilim insanları. Nitekim karşılaştırmaya dayanan yeni bir araştırma bu kromozomun üzerinde 27 genin bulunduğunu ve bunların sadece Ykromozomuna özgü olduğunu ve başka yere aktarılamadığını göstermiş. Bunun sonucunda ise doğal ayıklanma, eril cinsellik kromozomunun kalıcı olmasını sağlıyor diyor araştırmacılar. Ykromozomu bir zamanlar Xkromozomuyla paylaştığı genlerin yüzde doksanını kaybetti diyor Berkeley Üniversitesi’nden Melissa A. Wilson Syares. 1100’ü aşkın gen taşıyan Xkromozomunun aksine Ykromozomunda bunlardan geriye sadece 200 tanesi kalmış. Bilim insanları bu yüzden kısalmış kromozomun önümüzdeki beş Ykromozomu küçülse de yok olmayacak Tropikal mercan resiflerinde bugüne dek sanılandan çok daha fazla biyofloresan yetisine sahip balığın bulunduğu keşfedildi. İnsan gözünün göremediği mavi ışığı soğuran bu canlılar geriye kalan ışığı neon renkler olarak yansıtıyorlar. Araştırmacılar aralarında köpekbalığı, vatoz, mercanbalığı ve yılanbalığının da bulunduğu en az 180 biofloresan yetili balık türünün varlığından söylüyor. Biyokimyasal reaksiyonlara uzanan ışıldama olan biyolüminesanın aksine biyofloresan pasiftir. Bu ışıldama mavi dalga alanındaki bir canlının ışık yayması halinde ortaya çıkar. Bu kısa dalgalı ışık Okyanuslardaki sürpriz ışıltılar Avrupa’daki kuraklık dönemlerinde artış Tropikal sıcaklık ve ortalamanın altında yağış miktarı: Avrupa’da iklim değişiminin etkileri gitgide daha fazla hissedilmeye başlandı. Bu durumu alarm niteliğinde gören bilim insanları kuraklık dönemlerinin yüzde seksen kadar artmasını bekliyorlar. AB Araştırma Dairesi ve Kassel Üniversitesi bilim insanlarının araştırmalarına göre daha şiddetli ve daha uzun kuraklık dönemlerinin nedeni iklim değişimi ve artan su tüketimi. Özellikle de Güney Avrupa’daki düşük su seviyeli akarsulardaki suyun daha da azalacağı ve kuraklık dönem sıklığının yüzde seksen kadar artacağı söyleniyor Hydrology and Earth System Sciences dergisinde. Araştırmalarımız, özellikle de Güney Avrupa’daki akarsu havzalarının iklim değişimi yüzünden daha az su taşıyacaklarını gösteriyor diyor AB bilim insanı Giovanni Forzieri. “Artan nüfusa ve endüstriye bağlı daha fazla su tüketimi nehirlerdeki su seviyesini daha da düşürecektir.” Daha uzun kuraklık dönemlerinin özellikle de İber Yarımadası’nda, Güney Fransa, İtalya ve Balkan ülkelerinde yaşanabileceği söyleniyor. Fakat artan su tüketimi yüzünden Batı’da, orta Avrupa’da hatta İngiltere’nin bazı kesimlerinde bile daha fazla kuraklık dönemleri beklenebilir diyor araştırmacılar. CBT 1401 6 / 24 Ocak 2014 Dünyada hâlâ 120.000 kadar insan kolera yüzünden yaşamını yitiriyor. Bilim insanları şimdi bu hastalığın aydınlanmasında önemli bir adım attı. 1849 yılına ait bir bağırsak örneği burada yardımcı oldu. Kolera yüzünden yaşamını yitiren bir hastaya Kolera araştırmasında önemli bir adım
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle