Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KONGRELERDEN HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com Nanomateryallerde ürün güvenliği ve Nanotoksikoloji kongresi Prof. Dr. Ali Esat Karakaya anoteknoloji, 100 ve 1 nanometre (metrenin milyarda biri) arasındaki boyutlarda olan maddeler üzerinde gerçekleştirilen işleme, ölçüm, tasarım ve modelleme gibi çalışmalarla maddeye atom ve molekül seviyesinde gelişmiş veya tamamen yeni fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikler kazandırmak olarak tanımlanmaktadır. Bu teknoloji hızla büyümektedir. Tıp, kozmetik, enerji, elektronik, kimya, gıda ve çevre başta olmak her alanda uygulama imkânı bulan bu teknoloji ile üretilen ürünler artan bir hızla kullanıma girmektedir. 2009 yılında 11.5 trilyon dolar olan nanoteknoloji ürün pazarının 2015 yılında 26 trilyon dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yılda %11 civarında bir pazar büyümesi söz konusudur*. Nanoteknoloji araştırmalarına ayrılan kaynaklar da hızla artmaktadır. ABD’de 2001 yılında 486 milyon dolar olan federal hükümet nanoteknoloji ARGE destek bütçesi 2014 yılında 1.7 milyar dolara yükselmiştir. Diğer gelişmiş ülkelerde de benzer ARGE bütçeleri söz konusudur. Sivil İtaatsizlik konusunda daha önceleri yazıp söylediklerimden yaptığım alıntıların şimdilik sonuna geldik. Bundan Sonra, “Uygar Direniş” diye adlandırdığım bir başka kategori üzerine yazacağım. Sokrates’in yargılanması ve savunması çerçevesinde günümüz sivil itaatsizlik edimleri için aydınlatıcı ve temellendirici bir çıkış noktası bulmaktayız. “Sokrates Tutumu” olarak nitelendirdiğim bu duruş bilinci, sivil bir itaatsizlik için ilk örnektir. H. D. Thoreau, M. Gandhi, M. L. King gibi düşünsel ve eylemsel önderlerin yaşam pratiklerinde bu eylem tipinin somut hallerini görmek mümkündür. Sivil itaatsizlik için somut olaylardan hareketle bir sivil itaatsizlik eylem tipi saptanabileceği gibi, meşruluk kaygılarını da içeren, kısmen normatif amaçlı tanımlar da tasarlanmaktadır. Sivil itaatsizliğin hukuk ve siyaset felsefelerindeki düşünsel kökenleri, direnme hakkının ve hukuk devletinin düşünsel temellerine dayanmaktadır. Etik meşruluk irdelemesinin çerçevesini bu kavramların anlam çevresi oluşturmaktadır. Sivil itaatsizliğin pozitif hukuk açısından meşruluğu sorunu da çok önemlidir. Medeni hukuk, ceza hukuku ve temelde anayasa hukuku mevzuatı açısından bir yasallık temellendirmesi nasıl kurgulanabilir? Böyle bir girişim başarıya ulaşabilir mi? Sivil itaatsizliğin düşünce özgürlüğü ile ilişkisi, onun bir iletişim, tartışma, açılma ve açıklama eylemi olduğuna ve onun bu eylemlerin her birinin gereksindiği özgürlük türleriyle bitişik bulunduğuna işaret etmektedir. Düşünce özgürlüğünün sivil itaatsizlik alanları bu iki kavramı bir sorunsalda buluşturmaktadır. Sivil itaatsizliğin sivil toplumla, sivil toplum örgütleriyle ve yurttaşla iç içeliği açıktır. Toplumu, insanı ve grupları sivil yapan şeyin bir itaatsizliği de sivil yapan şey olduğunu, başka bir deyişle kendisini STK sanan örgütlerin hangi koşullarda sivil olabilecekleri üzerine düşünmenin, bir itaatsizliği sivil yapan şeyin ne olduğu üzerine düşünmek demek olduğu da söylenmelidir. Sivil itaatsizliği bu kez STK eylemleri biçiminde düşündüğümüzde, bu tür kurumsalörgütsel eylemlerin olası siyasal etkilerini demokrasi ve hukuk devleti kavramları bakımından yeniden değerlendirmek gerekecektir. Güney Koreli bir hukuk filozofu GyuWon Che’nin “Sokrates’in Yeni SavunmasıSokrates’in Hukuk Uğruna Haksız Yasalara Karşı Cesurane Savaşı” adını verdiği makalesinde farklı bir yorumla karşılaşıyoruz. Sokrates’in kaçabilecekken baldıran zehrini içmesi, bize hep yasaya itaatin erdemli bir örneği olarak gösterildi. Sokrates yasaya itaatin bir timsaliydi. Pozitivistlerin savlarına, kestirmeden ikna için Sokrates ve onun bu tutumu güçlü bir argümandı. Hâlâ da öyle yapılıyor. Sokrates’i sivil itaatsizliğin bir öncüsü gibi görmek bu yüzden bir azınlık görüşüdür. Koreli meslektaşımın denemesine dayanarak benim giriştiğim kurgu, Sokrates’in, Atina’nın yasalarını çiğneyerek ve yargı hükmünü bizzat infaz ederek, medeni bir itaatsizliği ve itaati, yine medeni bir cesaretle kendi ediminde topladığıdır. Platon’un “Apologia Sokrates” ve “Kriton” adlı eserlerine uygun olarak girişilen bu her iki kurguda, Sokrates çiğnenen hukuk normunu iki aşamada itaatin konusu olarak görmektedir: İlki normun buyurduğu davranış modelini; ikincisi, ilkinin çiğnenmesi durumunda öngörülen yaptırımı içermektedir. Sokrates kendisinden uyması istenen bir davranışı kendi adalet duygusuyla değerlendirerek (yani içindeki daimonion’un sesine kulak vererek) onu haksız buluyorsa, bir yurttaş olarak bu norma itaat etmenin adil olmadığını ve karşı koymanın bir yurttaşlık erdemi olduğunu düşünüyor. Ancak bu normun ihlali üzerine kendisine ceza verilmesinin site ile kendi arasındaki sözleşme nedeniyle her halükârda adil olduğunu ve cezaya itaat gösterilmesi gerektiğini söylüyor. Günümüzün sivil itaatsizlik edimleri için bu tutumu bir öncü olarak almamız gerekmektedir. “Sokrates Tutumu” şu halde, sorgulayan, eleştiren, medeni cesaret ve özveriyle ortaya konulan bir siyasal varoluş tarzıdır. Sivil itaatsizliği, (üzerinde üç yıl çalıştığım) bir tanımıyla özetleyelim: Sivil itaatsizlik hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin daha üstün bir hak kını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto edimidir. Sivil itaatsiz, norm ihlalinin sonuçlarına katlanmaya hazır olduğunu belirtmekle ve bunu göstermekle ediminin içtenliğine olan inancı destekleyebilir. Sokrates Tutumu N CBT 140119 / 24 Ocak 2014 Nanoteknoloji bir yandan hızla gelişirken diğer yandan da nanoparçacıkların insan sağlığı ve çevreye potansiyel zararı konusu araştırılmaya başlanmıştır. Tasarımlanmış nanoparçacıkların uygulamaya girdiği 1980’li yıllarda aynı kimyasalın büyük parçacıkları ile nanoparçacıklarının toksisite yönünden farklı olup olmadığı tartışılmaya başlandı. O yıllarda her ne kadar nano ölçeğindeki kimyasalların hücre zarından geçmelerinin kolay olduğu biliniyorsa da, nanoparçacıkların yeni bir risk olmadığını savunanlar da vardı. Bu görüşü savunanlar çevrede bulunan doğal nanoparçacıklara zaten sürekli maruz kalındığını ileri sürmekteydiler. Gerçekten volkan patlamaları, orman yangınları, ince toz, egzoz gazı (özelikle dizel egzoz) doğal nanoparçacık kaynaklarıdır. Ancak mühendislik ürünü tasarımlanmış nanoparçacıklar aktif yüzey özellikleri nedeni ile biyolojik sistemle farklı etkileşme potansiyeline sahiptirler. Bu özelliğe bir de nanoparçacıkların küçük yapıları nedeniyle hücre zarından ve bir savunma mekanizması olan kan beyin engelinden geçebilme özellikleri de eklenince tasarımlanmış nanoparçacıkların toksisitesini konu alan nanotoksikoloji alanı doğdu ve nanotoksikoloji konulu ilk yayın 2004 yılında Science dergisinde yayınlandı. Daha sonra her geçen yıl bu konudaki araştırmalar giderek arttı. Güvenlik Testlerinin Eksikliğine Bağlı Regülasyon Boşluğu: Yapılan araştırmalar nanoparçacıkların insan sağlığı ve çevre için yeni bir risk taşıdığını göstermiştir. Ancak bu riskin boyutu bugün net olarak belirlenememiştir. Daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç vardır. Bir diğer konu nanoparçacıklarla yapılacak toksisite çalışmaları NANOTOKSİKOLOJİNİN DOĞUŞU nın standardize edilememesidir. Aynı kimyasalın büyük parçacığı ve nanoparçacığı toksisite yönünden farklı olduğu gibi nanoparçacıklarının toksisitesi de parça büyüklüğüne göre farklı olabilir. Örneğin 10 nm boyutunda bir titanyum dioksit parçacığı ile 50 nm boyutundaki bir titanyum dioksit parçacığının toksiteleri farklar gösterebilir. Hatta aynı boyuttaki aynı kimyasalın nanoparçacıklarının üretim koşullarına göre yüzey özellikleri değiştiği için toksisiteleri de farklı olabilir. Nanoparçacıklarla yapılan toksisite testleri konusunda bir diğer zorluk da test sırasında nanoparçacıkların topaklanarak daha büyük parçacıklar oluşturmasıdır. Diğer bir anlatımla test sırasında tam olarak hangi boyutun ölçüldüğünün bilinmesinde zorluk vardır. Nanoparçacıkların yukarıda belirtilen özellikleri nedeniyle nanotoksisite testleri henüz standartlaştırılamamıştır. Günümüzde bir ürünün pazara çıkartılması için insan sağlığı ve çevreye zararsızlığının güvenlik testleri ile kanıtlanması gerekir. Bu güvenlik testlerine dayalı regülasyonlar ile de ürünler insan sağlığı ve çevreye zararsızlık yönünden yönetilirler. Ürün bir kimyasal ise güvenlik testlerinin adı toksisite testleridir. Nanoparçacıkların toksisite testleri standartlaştırılamadığından, insan sağlığı ve çevre için risk taşıdıkları bilinmesine rağmen nanoparçacıklar ile ilgili regülasyonlar henüz geliştirilememiştir. Ancak ihtiyatlılık ilkesi kapsamında bazı düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin Avrupa Birliği’nde gıda ve kozmetik ürünlerinde herhangi bir nanomateryal bulunması halinde bu etikette belirtilecektir. Diğer yandan nanoparçacıklar aktivist grupların da hedefi olmaya başlamıştır. Ürünlerde etiket uygulaması bu aktivist kampanyaları ile birleştiğinde nanomateryallerin toplumun risk algısı yönünden gelecekte GDO benzeri tartışmaların konusu olacağı söylenebilir. Bulunulan noktada nanomateryallerin taşıdığı riskin boyutunun net olarak anlaşılmasına yönelik çalışmaların yoğunlaştırılması gerekir. Her iki yılda bir yapılan ve konudaki üst düzey çalışmaların sunulduğu nanotoksikoloji kongrelerinin yedincisi 2326 Nisan 2014 tarihleri arasında Antalya’da yapılacak. Kongreye ek olarak nano güvenlik konusundaki büyük bütçeli 9 ABFP7 projesi de dönem toplantılarını kongre öncesi Antalya’da yapacaklardır. 500600 civarı katılım beklenen kongre bu yapısı ile nano güvenlik konusundaki en büyük toplantı olma özelliğini taşımaktadır. Yine aynı kongre kapsamında Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Merkezi tarafından “Türkiye’de nanoteknoloji” başlıklı bir özel oturum düzenlenecektir. Kongre için ayrıntılı bilgiye “www.nanotox2014.org” web sayfasından ulaşılabilir. *BCC Market Forecasting Nanotechnology: A Realistic Market Assessment. NANOTOKSİKOLOJİ KONGRESİ