02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKiSLER hayvanların cildindeki molekülleri uyarıyor ve bunlar yeşil ve kırmızı tayfta geri yansıtılıyorlar. Biyoflore sanı daha önceleri mercan ve medüz gibi organizmalar dan hatta kelebek ve papağan gibi kara hayvanlarından biliyorduk, fakat balıklarda biyofloresanla ilgili şimdiye kadar sadece birkaç araştırma yapıldı diyor Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden John Sparks. Aslında bu pek de şaşırtıcı değil çünkü bu ışıldama normalde görülmez. Bilim insanları bu ışıldamayı bu yüzden Bahamalar’daki bir mercan resifini mavi ışıkla aydınlattıktan sonra dalgıç gözlükleri ve kameralarla görebilmişler. Gruber ve ekibinin Karayiplerdeki çeşitli mercan resiflerinde yaptıkları araştırmalar çok sayıda ışıldayan balığı ortaya çıkarmış. Bunlara köpekbalığı ve vatoz gibi kıkırdaklı balıklar, yılanbalığı ve kertenkele balığı gibi kemikli balıklar ve çok sayıda tropik resif balıkları dahil. Bilim insanları 180 tropikal balık türünün ışıldadığını görmüşler. Bu balıkların birçoğunun gözlerinde, hemcinslerindeki gizli ışıldamayı görmelerini sağlayan sarı filtre bulunuyor. Anlaşıldığı üzere ışıldama balıklara eş bulmaya yardımcı olurken, düşmanlardan da koruyor. Çünkü özellikle de dolunayda mavi ışık mercan resiflerine kadar ulaşır. İşte o zaman biyofloresans yetili balıklar en görkemli bir şekilde ışıldarlar. Yaklaşık 12.000 yıl önce karbonhidrat zengini beslenme tarzı, insanların ağzında karies bakterilerinin kalıcı olmasına neden oldu. Bakteriler karbonhidratları değerlendirerek, dişlere işleyen asidi üretiyor. Fakat İngiliz arkeologlar şimdi avcı ve toplayıcı kültürlerde de belli başlı koşullarda diş çürüğünün geliştiğini buldu. Önemli ölçüde meşe palamudu ve diğer yabani bitkilerin tohumları ve meyveleriyle beslenen insanlara ait 14.00015.000 yıllık dişleri inceleyen bilim insanları, çürük diş miktarının günümüzde endüstri ülkelerinde yaşayan insanlarınkiyle hemen hemen aynı olduğunu söylüyor PNAS dergisinde. Sonuçlar böylece diş çürümesinin sadece tarım kültürleri için karakteristik olmadığını göstermiştir diyor Londra Doğa Tarihi Müzesi’nden Louise Humphrey. Humphrey ve ekibi Fas’taki Pigeon mağarasında bulunan 52 yetişkinin çenesini incelemiş. Dişlerin birçoğunun aşırı derecede aşındığı görülürken %51’inde ise diş çürümesi için tipik olan izler saptanmış. Sadece üç kişinin çenesinde hiç çürük bulunmamış. Bu kadar sağlıksız dişler şimdiye kadar sadece yerleşik yaşam süren insan gruplarından biliniyordu. Yerleşik kültürlere ait insanların dişlerinin %4248’i çürük. Mağaradaki bitkisel kalıntılar insanların beslenme biçimleri hakkında da bilgi vermiş. Buna göre bu insanlar meşe palamudu, pırnal meşe palamudu ve sahil çamı (Pinus pinaster) fıstıklarıyla besleniyormuş. Bunların dışında yabani baklagillere, yabani yulaf ve şamfıstığına ait kalıntılar bulunmuş. Tüm bu yiyecekler karbonhidrat açısından zengin. A. M. Celal Şengör Düşününüz ki bulutlarla kaplı bir gökyüzünden boşalan yağmur taneleri sizi ıslatırken, gök gürültüsü ara ara çakan şimşeklere eşlik ederken birisine soruyorsunuz: “Bugün hava yağmurlu mu?” Aldığınız cevap “Hava yağmurlu değil” olursa ne yaparsınız? Bilimsel Düşünemeyen Halktan Seçimde Beklenenler Demez misiniz «Efendim, nasıl yağmurlu olmaz, gökten düşen su damlaları bizi ıslatıyor, sırılsıklam etti». Karşınızdaki derse ki, “Vallahi dediğiniz doğru, ama onlar belki bulutlardan geliyordur, bulutların da havayla ilgisi olmayabilir”. “Efendim, insaf ediniz” demez misiniz? “Şimşeklere, gök gürültülerine ne buyurulur?”Doğru, onları da birileri bir yerde yapıyor, ama havayla ilgisi ne?” Böyle cevaplar almaya devam ettiğiniz takdirde (eğer sabrınız oraya kadar dayandıysa) muhatabınızın ya düşünmekten tamamen aciz veya yağmurla havanın ilgisini bilemeyecek kadar kör cahil birisi olduğuna karar verip yolunuza devam edersiniz. Uluslararası bir televizyon kanalının bir muhabiri, bir Orta Anadolu şehrimizde araştırma yapıyor ve yurttaşlarımızla konuşarak oylarını nasıl kullanacaklarını soruyor. Birisi diyor ki, “Benim oyun Erdoğan‘a”. “Niçin?” “Onun yolsuzluk yaptığına inanmıyorum, kendi yolsuzluğu çıkarsa oy vermem”. Bir diğeri diyor ki: “Çocuklar suçlu bulunursa, benim oyum gene Erdoğan‘adır. Çocuklar suçlu derim.” Buradaki kişilerin, yolsuzluk iddialarına inanmamaları, mahkeme süreci devam ettiğine göre, bir dereceye kadar anlayışla kaşılanabilir. Ama, suçlar tesbit edildikten sonra bile, suçlu kişilerin birebir kendisinin en yakın çalışma arkadaşları olduğu, eğer kendi oğlu suçlu çıkarsa, hatta kendi evinde büyüdüğü, aralarında bu yolsuzluk çıkana kadar en ufak bir sorun olmamış, bilakis bu yolları beraber yürüdüklerini her fırsatta dile getiren kişileri tek tek kendi seçmiş ve onların her icraatını savunmuş bir kişiyi birdenbire bu olaylardan tamamen tecrit etmek, yağmurlu havada, gökten düşen damlanın havayla ne ilgisi vardır demeye benzer. Tüm yolsuzluk suçlamalarının iftira olduğunu bir an farz edelim: O zaman, Erdoğan ve arkadaşlarının yargı ve poliste aniden başlattıkları operasyonların amacı nedir? Sayın Başbakan, dost kazığı yediğini ifade etmiştir. Yani, kendisine göre, kendisine kazık atanlar devlete zarar vermektedirler. Peki onları zarar verebilecekleri mevkilere, hem de yüzlercesini, atayan kimdir? Gene kendisi ve iktidarı. Demek ki, bu iktidar bazı amaçlar uğruna devlete zarar verebilecek kişileri devletin en kilit mevkilerine getirmek basiretsizliğini göstermiştir. Peki o zaman, bu kişiler tekrar seçilmeğe layık mıdırlar? Ben halkımızın çoğunun gene de AKP‘yi ve onun başkanı R. T. Erdoğan Bey‘i seçeceğini düşünüyorum, çünkü, seçmenimizin ezici çoğunluğu, bilimsel düşünce dediğimiz sebepsonuç ilişkisi kurma işini yapamamaktadır. Bunun nedeni, Türkiye‘deki ortalama bilimsel düşünce becerisi ve genel kültürün, aşağıyukarı Afganistan‘daki kadar olmasıdır. Afganistan kendi sorunlarına ne kadar demokratik bir çerçevede çözüm bulabilirse, Türkiye de ancak o kadar bulabilir. Meclis adalet komisyonunda olanları geçenlerde televizyonlardan seyrettik. Böyle utanç verici şeyleri hiç Batı Avrupa‘dan duydunuz mu? Rusya‘da 70 yıllık feci bir komünist diktatörlüğünden sonra perişan olmuş olan halk nedeniyle olabilir. Çin, Kore, hatta Japonya‘da olabilir. Ama Batı Avrupa‘da artık olmaz. Neden mi? Gerçek üniversitelerin, gerçek okulların, gerçek müze ve kütüphanelerin, gerçek tiyatroların, gerçek hayvanat ve botanik bahçelerinin yüzyıllardır olduğu bir yerde, seviye bu kadar düşmez çünkü. Asya‘dan saydığım bunlara sahip ülkeler şimdilik bunları içselleştirememişlerdir. Uygarlaşma tarihleri henüz iki yüzyıllık bile değil. Onların sıkıntısı bundan ibarettir. Ama uygarlaşma hedefine doğru yürüdükleri, bizim tersimize, kesindir. Benim eldeki bugünkü verilerle genel seçim tahminim, AKP‘nin minimum %45 oyla gene tek başına iktidar olacağıdır. Sonrası? Fakir, cahil ve parçalanmış bir Türkiye. Bunu istemese de halkımız kendini ne yazık ki son yetmiş yıldır oraya sürüklüyor. Kahvenin bellek üzerinde olumlu etkisi Erken doğumdan Kafeinin uyarıcı etkisinin konsantrasyonu arttırdığı uzun bir süredir biliniyordu. Fa bakteriler mi sorumlu kat Amerikalı bilim insanları şimdi kafeinin uzun vadeli bellek üzerine de olumlu etki yaptığını saptadı. Kafein hapı yutan katılımcılar bellek testinde daha başarılı olmuşlar (Nature Neuroscience). Her Avrupalı günde ortalama olarak 200g kafein alıyor. Bu miktar bir kupa kahvede bulunuyor. Bu madde kişiyi uyanık tutması ve yorgunluğu gidermesi nedeniyle özellikle de masa başında çalışanlar tarafından tercih edilir. Kafeinin bilişsel yetileri güçlendirdiğini biliyorduk. Fakat anıları güçlendirici etkisi insanda daha önce hiç bu kadar ayrıntılı bir şekilde incelenmemişti diyor Johns Hopkins Üniversitesi’nden Michael Yassa. Daniel Borota ve ekibi ayrıcı kafeinin etkisinin doz miktarıyla ne kadar alakalı olduğunu da kontrol etmiş. Bugüne kadarki bilgilere göre, tarımla birlikte diş çürümesi de gelişmeye başlamıştı. Dişler tarımdan önce de çürümüş Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] CBT 14017 / 24 Ocak 2014 Amerikalılara göre erken doğumdan belli başlı bakteriler sorumlu. Bakteriler su kesesinin zamanından önce yırtılmasına neden oluyor. Duke Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Amy Murtha ve ekibi, belli başlı bakterilerin keseyi incelterek suyun zamanından önce gelmesine yol açtığını düşünüyor. Erken doğumların üçte biri bu şekilde meydana geliyor. Doktorlar yeni doğum yapan 48 kadının kese örneklerini inceledi. Bu kadınların arasında kesenin erken yırtılmasına veya başka nedenlere bağlı olarak erken doğum yapanlar da vardı. Tüm keselerde bakterilerin bulunduğu ortaya çıkmış, fakat kesenin kalınlığı bakterilerin miktarına bağlı olarak değişiyor. Özellikle de kesenin yırtıldığı bölgelerde daha fazla bakteri saptanmış. Bakterilerin gerçekten de kesenin erken yırtılmasına yol açtıkları doğrulanırsa, yeni tarama yöntemleri geliştirilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle