Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Eğer dünyada insan olmasaydı! Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com S Dünyanın evrimsel gelişiminde, insan varlığının etkisi ve sonucu baştan tasarlanmış bir yolu yoktur Mümtaz Başkaya baskaya@superposta.com aldığımızda, ileriye oynatımında yine kaydedilmiş şeyleri gösterecektir. Ben de diyorum ki, evrimin böyle belirlenmiş, önceden tasarlanmış yolu yok. O halde, yeryüzünde bir canlı oluşumundan söz edilebilir ama günümüzdeki bitki, hayvan, insan şematiği olmayabilir. Fiziksel oluşumların aynısının gerçekleşmesini de bekleyemeyiz. Balık ve balina adını vereceğimiz canlılarda da olmayabilir. Mutlaka olur diye bir doğa kanunu yok. Bu yüzden böyle bir şeyden söz edemeyiz. Çünkü bu oluşum, o zamanın evrimsel gelişimine bağlı. Virgina Üniversitesi’nden iklim bilimcisi Bil Ruddiman’ın düşüncesi de tartışmaya açık. Diyor ki: “Eğer insanlar 125.000 yıl önce ortadan kaybolsaydı, yeni bir buzul çağına girerdik. Buzullar büyür ve her yanı kaplardı”. İlk insanımsı varlıkların oluşumu, yaşayış biçimleri ve dünyanın kimi bölgelerine yayılımları değişen iklim koşulları ile doğrudan ilgili. Ancak, insansız dünyanın nasıl gelişeceğini ve değişeceğini bilemeyiz. Değişecekse bile bunda insanların etkisi olmayacağına göre, böyle bir öngörü yanlış. Dünya iklimi, seyrine göre gelişirdi. Çünkü milyarlarca yıl önceki jeolojik zamanların oluşumu insan var olsun diye oluşmadı. O doğal gelişim sonucudur. Ancak buradan herhangi bir canlı varlık gelişiminden söz etmediğimin altını çiziyorum. Yeni bir dünya oluşumunda yine insana benzer varlık mutlaka oluşur diyemeyiz. Olur ya da olmaz. Olursa da farklı canlı özellikleri taşıyabilir. Her şeye muhalefet ediyorum gibi olacak ama, ben okuduğunu kendi bilgisine göre sorgulayan biri olarak Colorado’daki Danver Doğa ve Bilim Müzesi’nden astrobiyolog David Grinpoon’un ‘daralan evrim (convergent evolution)’ fikri ile Homo sapiens’in yarattığı boşluğun başkaları tarafından dolduracağı varsayımını şüphe ile karşılıyorum. Çünkü biz insanların evrimdeki geçtiği aşamalardan aynısı bir dönüşü yok. Bir bütün olarak tersine evrim yok. Evrim, doğası gereği geride bir iz, bir yol bırakmıyor. Sadece geçiş halkaları ile türlerin evrimi, aynı gelişimi, aynı yolu izleyemez. Geçiş halkaları geriye döndürülüp bir önceki halkaya dönüşemez. Dünyada insan türü olmasaydı, ayrı bir evrimsel gelişim olabilirdi. Ama şimdikinin tıpkısı bir gelişim olamazdı. Böyle bir düşünce, evrimin zaten ilerleyen bir yolu olduğu sonucuna varılmasının yolunu açacak. Bunun adı da ister istemez ‘Akıllı tasarım’ olacak! “Sivil İtaatsizlik” adlı çalışmamı ilk olarak 1993 Yılında Afa Yayınevi yayımladı. Son (dördüncü) baskısını da 2011 Yılında Legal Yayınevi yaptı.. ayın Reyhan Oksay’ın, CBT’nin 194 sayılı ve 6 Aralık 2013 tarihli dergisinde “İnsan yeryüzü’nü nasıl değiştirdi?” başlıklı derleme yazısı yer aldı. Bu yazıda üç senaryo vardı. 1. Senaryo: İnsan olmasaydı yeryüzü neye benzerdi? 2. Senaryo: İnsan olmasaydı yeryüzünün geleceği nasıl olurdu? 3. Senaryo: İnsanın olduğu bir dünya’yı nasıl bir gelecek bekliyor? Dergide yer alan bu yazı, benim kadar başka okurların da hayli ilgisini çekmiş olmalı. Ben, önsezilerin ve öngörülerin çoğuna bir okur olarak katıldığım için, konuya 2. senaryodaki ileri sürüşlerden ve bazı bilim insanlarının öngörülerini ele alarak başlamak istiyorum. Bazı bilim insanlarının Homo sapiens olmasaydı, yeryüzünün başka bir insansı türün gelişimine tanık olacağını ve sonucun bugünden daha farklı olmayacağını ileri sürmeleri konusu, en başında tartışılması gereken bir konu. Çünkü evrimsel gelişmenin önceden kurgulanmış bir zamanı, çizilmiş bir yolu yok. Bu gelişim doğal yolunda ilerlemiş ve başta doğal seçilim olmak üzere, daha birçok etmenler evrimsel gelişmeyi belirlemiştir. Fizik kuralları gibi, etkiye göre verilecek tepki ve gelişecek oluşumlar önceden bilinemiyor. Öyle ki, canlıların bu oluşumunda yolu belli bir geriye dönüşüm de yok. Yani insandan ortak ataya dönüş yok. Dünyada milyarlarca yıl önceden canlı oluşumu var olsa bile, günümüze tıpatıp benzemesi ve öncesi insansı oluşumun birebir olması milyarda bir ihtimal bile değil. Böyle bir varsayımda bulunmak, bu evrimsel gelişimin ve değişimin sadece ‘kurgulanmış olduğunu’ akla getirecektir ki, bu durumda tartışmanın yönü değişecektir. İngiltere’de Leicester Üniversitesi’nden jeolog Jan Zalasiecz’in önerilerinin birçoğu genellikle kabul görse de; karalarda bol miktarda hayvan, denizlerde balina ve balık bulunması da kesin olarak söylenebilecek bir bilimsel sonuç, öngörü, varsayım değil. Sayın Oksay, o yazısındaki birinci bölümde, günümüze kadar dünyanın oluşumunu teybe alınması varsayımı ile geri sarımında böyle bir soruyu gündeme getiriyor. Benzetme bir varsayım olarak güzel. Ancak teyp makarasını mekanik olarak ileriye oynatmak mümkün olsa da, gerçekte böyle bir gelişim mümkün değil. Çünkü dünyadaki evrim önceden belirlenerek yol almış değil. Demek istediğim, yine teyp sarım olayını örnek “Sivil İtaatsizlik” Hakkında Kanguru Yayınları geçen Kasım Ayı’nda “Sonbahara Eylem Kitabı”mın içerdiği “Flu(x)us Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıltaşı”yla “Gezi Parkı’na Şiirler” yanında “Sivil İtaatsizlik Hakkı” adında bir İçKitabımı da yayımlamış oldu. Yirmi yıldan beri bu konuda pek çok şey söyledim, yazdım. Bir süre Sizlere bu kitaplarımın önsözlerinden önemsediğim bazı alıntılar sunacağım. Bunları önümüzdeki sıcak aylara eylemlik düşüncelikler olarak alabilirsiniz: • “Sivil itaatsizlik çok ciddiye alınması gereken sosyal ve siyasal bir maniveladır. Tıkanma durumunda değişimi, teröre, baskıya ve anarşiye saptırmadan olanaklı kılabilecek, belki tek eylem tarzıdır. Bu nedenle, ne olduğu ve ne olamayacağı konusunda aydınlanmak gerekiyor.” • “Sivil itaatsizlik vicdani bir duruş olduğu kadar, güçlü bir iletişim yöntemidir. İletişim yöntemi olarak sivil itaatsizliğin başarıya ulaşabilmesi, ona hâkim olan tüm tinsel, psikolojik ve sosyal zeminin yeterince bilinmesini gerektiriyor. Kişisel anlamda vicdani duruşun safiyeti, eylemin gerçekleşme sürecinde bugüne değin sayabildiğimiz yedi büyük erdemin izlerini taşımakla kendini gösterecektir: Bunlar bilgelik, cesaret, ölçülülük, adalet, inanç, umut ve sevgidir.” • “Sivil itaatsizlik özverililik ve özgecilikte bir toplumsal siyasal tutarlılık sınavıdır. Tutarlılığın gerektiğinde sivil bir itaatsizliği talep edebileceğini ve tercihimize göre uygar olmanın içinde ya da dışında kalacağımızı bilmeliyiz. Bunun dışındaki yaşamın onur kırıcı olduğunu içimizde bir sızı ile duyumsarız.” • “Sivil itaatsizlik kavramı, hiçbir hukuk ve siyaset düşüncesinin görmezlikten gelemeyeceği bir sosyal olguyu konu edinmektedir. Hatta biraz daha ileri giderek, buradaki sorunsalın, genel çerçevesiyle, her hukuk ve siyaset düşüncesinin bir mihenk taşı olduğunu söyleyebilirim.” • “Herkes bu sorunsala kendi yanıtını vererek, devlet ve toplum karşısındaki konumunu belirler, kendi kendisinin bir tanımını yapar. Devlet ve hukuk düzeni de bu olguya karşı aldığı tavır ile uyruklarını tanımlar.” • “Hukuk Devleti’nin hukuk, devlet ve insan tanımları ile si vil itaatsizlik arasında yakın ve olumlu bir bağın bulunduğunu görüyoruz. Bu bağ ayrıca, hukuk devleti toplumunun özerk bireyinin özgürlük ve hukuk düşüncesinde kendisini sürekli geliştirmesi zorunluluğunu da içermektedir.” • “Arthur Kaufmann’ın deyimiyle bir ‘küçük direnme hakkı” olan sivil itaatsizliğin ülkemizdeki düşünce alanındaki geleneksizliğinin eylem alanında da yaşandığını ise hiç söyleyemeyiz. Özellikle son zamanlarda tipik sivil itaatsizlik olayları ile sıkça karşılaşmaktayız.” • “Buradaki ön bilgiler ışığında daha çok bir hukukçu olarak şunu söylemeliyim: Eğer hukuk devleti organları (yasama, yargı, yürütme) ve ilgili sivil toplum öğeleri, büyüyerek gelen çığların ayırdında olmakta kendileri ve kamu için bir yarar görüyorlarsa, çoğu zaman bu tehlikelerin bir habercisi niteliğindeki sivil itaatsizliğin çığlıklarını duymamakta, dikkate almamakta ısrar etmemelidir. Aksine onların içerisinde hukuk reformları için gizli bulunan ipuçlarını bulup çıkarmalıdırlar. Bu dikkatin ve çabanın mümkün olabilmesi için bu toplumsal olguyu, saptırmadan diğerlerinden ayıracak ve önemsetecek bakış açılarının bulunması zorunludur. Bu çalışmanın anahtarına Ralf Dreier’in sivil itaatsizliği bir prima facie yasaya aykırılık olarak gören anlayışıyla ulaşabileceğimizi düşünüyorum.” Projeye henüz lisans öğreniminin henüz ikinci yılında başlayan ve üçüncü sınıf dersi kapsamındaki bir konuda çalışan Şevket Umut Yürüker, önce Isı Transferi ve Enerji Laboratuvarı’nda, elektronik cihazların soğutma sistemlerini basitçe açıklayan Birinciliğe giden proje yolculuğu CBT 139919 / 10 Ocak 2014 sans düzeyi “Proje ve Poster yarışması”nda birçok ülkeden katılan 74 farklı proje ile yarıştı. Aralarında ABD, Japonya, Kanada ve Hindistan’ın da bulunduğu 12 ülkeden, Georgia Tech, Purdue, Virginia Tech, gibi 50’den fazla üniversiteden öğrenci ve grupların da bulunduğu yarışmada Yürüker’in posteri, hem içerik hem de sunum becerisi ile jüri tarafından birincilik ödülünü almaya layık görüldü. bir deney düzeneği hazırlayıp aynı sistemi nümerik olarak modellediği bilgisayar programında simülasyonlar geliştirdi ve aldığı sonuçları kendi yaptığı deneylerle kıyasladı. Düzeneğin ve simülasyonların hazırlanmasından projenin bitimine kadar, öncelikle Özyeğin Üniversitesi Makina Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Arık ve doktora öğrencisi Enes Tamdoğan olmak üzere tüm ARTgroup (Arık Research and Technology Group, evateg. artgoup.com) araştırma grubu projeye desteklerini sürdürdü. Organizasyona gönderilen sunum özeti, rapor ve poster yaklaşık iki aylık yoğun bir ARGE çalışmasının eseri olarak ortaya çıktı ve ÖzÜ lisans öğrencilerinin uluslararası prestijli bir konferansta aldığı ilk ödül oldu.