Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner Şekil 3. Seçim, buraların korunarak geliştirilmesi yönünde değil, üzerini 100m kadar doldurarak havalimanı yapma girişimi yönünde olmuştur. cetiner.m@superonline.com Abraham Verghese, ABD’de çalışan bir tıp doktoru, Stanford’da dersler veriyor, aynı zamanda etik uzmanı ve gazeteci. Onun “TED Talks” için yaptığı konuşma hekimliğin insani yönüne yaptığı vurgu nedeniyle beni çok etkiledi. Bu yazımda o konuşmadan alıntılar yapmak istiyorum okurlarıma. Hastaya Dokunmak...! yığınlardaki oturmalar, düzensiz bileşimlerinin sonucu olarak bir yerden diğerine farklı miktarlarda olacaktır, yani pistin farklı yerleri farklı oturmalara uğrayacaktır. Diğer büyük sorun ise bu oturmaların kabul edilebilir düzeylere inmesinin, oturmaların, rastlantısal olarak düzenli olduğu yerlerde bile uzun yıllar alacak olmasıdır. Yani dolduralım, bekleyelim, pisti sonra yaparız deme şansı da yoktur. Yukarıda ele alınan oturma şu sırada sahada bulunan ocak atıklarından oluşan tepelerin, sırtların, onların üzerlerine konacak yük altında uğrayacakları oturmadır. Ancak pistleri istenilen eğime getirmek için yapılacak yaklaşık 800 milyon metreküp ek dolgu da, yer yer çok büyük boyutlarda olmak üzere oturacaktır. Kendi yükü altında oturmayacak sağlam kayalardan oluşmaması durumunda, her dolgu oturur. Çok özel gereçler kullanarak ve 20 METRE DERİN GÖLLER Doğal orman özelliğini yitirmemiş güney böl çok özen gösterilerek yapılan dolgular bile zamanla genin dışındaki arazi, ocak işletmelerinin atıkları oturur. Kaldı ki söz konusu büyüklükte bir dolguyu nın oluşturduğu tepelerden ve bu tepeler arasında gerçekleştirmek için gerekli dolgu gereci karışımıkalmış çukur alanlardan oluşmaktadır. Bu çukur nı, bölgeden, kabul edilebilir uzaklıklardan sağlalukları dolduran 66 gölün 16 tanesi 15 metreden mak olanağı yoktur. Dolgunun oturmasını hızlandırmak için çeşitli derindir. Bunlardan 8 tanesi 20 metreden de derindir. Aralarında 29m derinliğe ulaşanı vardır. yöntemler vardır; ama, bu yöntemleri kullanarak Özellikle büyük göllerin tabanında 6,5m’ye kadar söz konusu kalınlıkta ve yaygınlıktaki dolgunun oturmasını hızlandırmak, ancak kâğıt üzerinde varan kalınlıkta balçığın yer aldığı bilinmektedir. Tepeler oluşturan işletme atığı dolgular ana olanaklıdır. İşte bu noktada, sürprizlere alışmış (belki de pistlerin altında bile yer yer 30m kalınlığa ulaşmaktadır. Asıl ürkütücü olan durum pistlerin, alıştırılmış) İstanbullulara bile fazla gelecek bir uzunlukları doğrultusunda değil, yalnız enleri bo tatsız sürpriz ufuktadır. Orman talan edilip, tepeyunca incelendiğinde bile çok farklı kalınlıklarda ler yontulup, sıra dolgu uygulamasına geldiğinde, daha önce saklanmış olan gerçek dile getirilmeye dolgu üzerinde yer almakta olmalarıdır. Bazı pistlerin bir yanı 20m kalınlıkta ocak artı başlanacaktır. “Dolgunun oluşturulmasında kaya ğı üzerinde iken, diğer yanı bir gölün üzerine rast kullanmak tek uygulanabilir çözümdür” oldubittilamaktadır. Söz konusu ocak atıkları çoğu yerde si (!) ile işe girişilerek, çevredeki şu sırada yetişkin bir plan ve özel uygulama gözetilmeden dökülmüş ormanlarla kaplı olan uygun dolgu kayası sahalayığınlar şeklindedir. Bu tür atık yığınlarının gev rına el atılacaktır. Bu sahalar Kemerburgaz’ın başek, duraysız niteliklerini gösteren bir fotoğrafa bu tısındaki ve Kilyos’un güneybatısındaki ormanlık yazıda yer verilmiştir. Bu yığınlar, onların üzerle alanlardır. Şimdiden gözüküyor ama sıra geldiğinde “çarinde yapılacak dolguların altında büyük miktarda resiziz” denerek bu ormanlara da saldırılacaktır. sıkışacak ve oturacaktır. Yani, “oralara yönelmeyelim de koca İstanbul daha uzun süre havalimanı sıkıntısı mı yaşasın?” İKİ BÜYÜK SORUN Bu olayın yaratacağı iki büyük sorun vardır. Bu sloganı, sanırım bazılarının kafalarında şu sırada hazırdır. Diğer bir çözüm daha sürülebilir piyasaya. Bu çözüm önerisi havalimanı dolgusunda “Kanal İstanbul”un kazısından çıkacak uygun gereç kullanılacaktır, şeklinde olacaktır. Günümüzdeki dayanakları ile kendi başına bir macera niteliğindeki o projeden de maalesef umut yoktur. Zira söz konusu kanal yaŞekil 4. Ocaklardan kömür ve kum alındıktan sonra geriye kalan atığın pılsa bile, oradan çıkacak kazı gedökülmesi ile oluşan gevşek, duraysız yığınlara bir örnek. Uçak pistleri recinin ancak çok az bir bölümü bunun gibi yığınların üzerinde oluşturulacak çok kalın dolguların havalimanı için gerekli olan dolüzerine yerleştirilecektir. gunun niteliklerini taşıyacaktır. kütücü sonuç kolay anlaşılır. Uçak pistlerinin oturmaya, hele farklı oturmaya toleransının çok küçük olması, uçağa binmiş olan herkesin çok kolay kavrayacağı bir konudur. Planlanan yeni havalimanında uzunlukları 3500 ile 4100m arasında değişen altı tane pist vardır. Pistler 60m genişliktedir; ama, pistlerin yanında onlara koşut konumda, gerektiğinde acil inişler için de kullanılacak yan yollardan, pistler arasındaki bağlantı yollarından oluşan geniş alanlar vardır. Bunlara uçakların apron sahasında kullanacakları diğer geniş alanları da eklediğinizde söz konusu havaalanı sahasının çok büyük bir bölümünün dolgu oturmasına karşı toleransının çok düşük olacağı görülmektedir. Not: Konuşmanın bütününü “TED Talks” web sayfasından izleyebilir veya Serap Çakıl’ın Türkçe çevirisi ile okuyabilirsiniz. CBT 1399 15 /10 Ocak 2014 Dr. Vergese konuşmasına bir hasta örneği ile başlıyor. ABD’de hastaneye başvuran bir hastanın akciğerinde pıhtı olabileceğinden kuşkulanılmış ve o sırada yapılan muayenesinde her iki memede tüm vücuduna da yayılmış olan yumrular fark edilmiş. Hastayla ilgili olarak asıl üzücü olan daha önce dört ya da beş farklı sağlık kurumuna başvurmuş olması. Yani muayene edilmediğinden erken tanı için kaçırılmış 45 fırsat. Teknolojiye battıkça uğraştığımızın “insan” olduğunu unutuyoruz. Vergese’nin yaptığı şaka acı aslında... “Eğer hastanelerimizden birine bir uzvunuz olmadan gelirseniz, bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans görüntüsü çekmeden veyahut ortopediye danışmadan kimse size inanmaz.” Vergese’nin demek istediği şu; hekimler olarak hasta hekim ilişkilerinde esas olanı yani hasta ile konuşmayı, muayene etmeyi, ona dokunmayı unutuyoruz. Bakın ne diyor Vergese; “Belki sizlere aykırı bir düşünce gibi gelecek ama bana göre önümüzdeki 10 yılın tıp alanındaki en önemli buluşunu burada sizlere açıklamak istiyorum: İnsan elinin gücü, dokunmak, rahatlatmak, teşhis etmek ve tedaviyi sağlamak.” Devam edelim... “Kendisinde küçük bir meme kanseri tespit edildi ve benim yaşadığım şehirde kitle çıkartıldı... Kendisi ameliyat sonrası bakımı konusunda dünyadaki en iyi kanser merkezini bulmak için çok zaman harcadı. Sonunda aradığı yeri buldu, oraya gitmeye karar verdi ve gitti de. Bir kaç ay sonra onun, tedavisini eski doktoruyla devam ettirmek üzere tekrar bizim şehre geri döndüğünü gördüm. Onu sıkıştırıp, kendisine “Neden geri dönüp burada tedavi olmaya karar verdin?” diye sordum. Pek anlatmak istemedi. “Kanser merkezi harikaydı. Güzel bir tesisi, devasa bir yeşil alanı, meydanı, vale parkı, kendi kendine çalan bir piyanosu, hastalara sürekli eşlik eden danışmanları vardı.” dedi. “Ama göğüslerime dokunmadılar.” Şimdi siz ve ben muhtemelen göğüslerine dokunmaya gerek görmediler diye düşünebiliriz. Baştan aşağı her yerini taramadan geçirdiler. Meme kanserini moleküler düzeyde görebildikleri için göğüslerine dokunmalarına gerek kalmadı.” Ama bu doğru mu? İlgimizi hak eden sadece hastanın hastalığı mı? Peki ama hastanın insani tarafı? Dr. Vergese diyor ki, ABD’de hekimler ortalama her 14 saniyede bir hastalarının sözlerini kesiyorlar. Bu ne demek, hastalarının konuşmasına izin vermiyorlar.. Oysa o insani ilişki öylesine önemli ki... Vergese’nin şu sözleriyle bitirelim... “Bir hastayı hatırlıyorum, bedeni bir iskeletten farksızdı, küçülen derisinin içine hapsolmuş, konuşamayacak durumda, ağzı bildiğimiz ilaçlara dirençli olan mantar oluşumu nedeniyle kabuk bağlamış... Fark ettim ki sepet gibi göğsünü bana açmak istiyordu. Bu bir teklifti, bir davet. Geri çevirmedim. Vurarak, dokunarak muayene ettim. Göğsünü dinledim. Sanırım o anda bunun, kendisi için gerekli olduğu kadar benim için de hayati önemi olduğunu biliyordu... Sanki bilgi patlamasıyla birlikte insan genomunun haritası ayaklarımıza kadar gelmişken, hasta muayenesinin hekim için duygusal bir temizlenme, hasta için ise gerekli olduğunu, muayenenin bir anlamı olduğunu ve hastaya ulaşacak tek mesaj olduğunu unutmuş gibiyiz... Aslında hekimler olarak asıl vermemiz gerekli mesajın yine Vergese’nin sözleriyle şu olduğunu unutmamamız gerekiyor. “Her zaman, her zaman orada olacağım. Senin yanında ve hazır olacağım. Seni asla bırakmayacağım. Sonuna kadar seninle olacağım.”