Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İNTERNET BAĞIMLILIĞI TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban baha.kuban@gmail.com İnternet insanı bir kara delik gibi kendine çekiyor İnternetin yapısal sınırlardan yoksun olması insanları saatler boyunca bilgisayar başında kalmaya itiyor..” İnternet uyuşturucu maddelerin yarattığı türde bir bağımlılık yaratmasa bile, zorlayıcı, etkili ve dikkat dağıtıcıdır.” “F Gezegenin aşılmaması gereken fiziksel sınırları ya da ‘kırmızı çizgileri’ tartışmasını, bununla ilgili bilim dünyasında yer alan güncel veri ve bilgileri bundan önceki yazılarda özetlemiştik. Meşhur ‘Economist’ dergisi bile Mayıs 2011 tarihli sayısında “Antroposen’e Hoşgeldiniz” (deplasmandaki takımları karşılayan “cehenneme hoşgeldiniz tezahüratına benzer şekilde!) kapağı hazırlayarak, aşağıdaki görsel eşliğinde; “Manyaklar! Her şeyi mahvettiniz!” demişti... acebook sayfasına bakmak olsa olsa birkaç dakikamı alır.” Bu sözcükler kendilerini internetin albenisine kaptırıp saatlerce kedi videoları izleyen, fotoğraflarla paylaşılmış sushi’li öğle yemeklerine yorumlar yapan, ya da kafalarını kurcalayan bir soruya yanıt bulmak için Google’layan bir yığın insanın her gün bilgisayar başına geçmeden önce dillerinden dökülen ünlü sözcükler. Siz de kendinizi bu tanımlamaya yakın buluyorsanız sakın kaygılanmayın. Çünkü uzmanlar İnternetin nasıl yapılandırıldığı dikkate alınırsa, bu tür bir davranışın son derece doğal olduğuna inanıyorlar. İnsanlar internet ağında azar azar verilen öngörülemeyen ödüllerin peşinde koşmaktan kendilerini alamazlar. İnternetin her yerde olması ve sınırlardan yoksunluğu da insanların zaman kavramını yitirmelerine ve bilgisayarı kapatma konusunda bir hayli zorlanmalarına yol açıyor. Britanya’daki Sheffield Üniversitesi biliş bilimi uzmanlarından Tom Stafford, “İnternet uyuşturucu maddelerin yarattığı türde bir bağımlılık yaratmasa bile, zorlayıcıdır, son derece etkili ve dikkat dağıtıcıdır,” diyor. İVAN PAVLOV’U ANIMSAYIN İnsanlar toplumsal yaratıklardır. Bu yüzden de eposta ve internet ağı kanalıyla sunulan toplumsal bilgilerden büyük bir keyif alırlar. Eposta ve sosyal medyanın ödüllendirici yapısı bir kumar makinesinin yapısından pek de farklı değildir: çoğu fos çıksa da, arada bir turnayı gözünden vurursunuz Stafford’a göre internet söz konusu olduğunda, bu son derece ilginç bir dedikodu haberi ya da içtenlikli bir eposta olabilir. İnternet ağının önceden kestirilmesi olanaksız ödülleri insanları İvan Pavlov’un 19. yüzyılda yiyecekle ilintilendirilen bir çan sesini duyduklarında ağızları sulanan köpekleri koşullandırmasına benzer bir biçimde eğitir. İnsanlar zamanla belli bir işareti (örneğin, gelen ileti uyarısı ya da Facebook ana sayfası) kendilerinde güzel duygular yaratan beyin kimyasallarıyla ilintilendirmeye başlarlar ve bu toplumsal furyaya katılmayı bir alışkanlığa dönüştürürler. İnternet kullanımının ruhsal etkilerini araştıran Linda Stone’a göre, epostaları okumak ya da ekran başında dikilip durmak da insanların ‘savaşma ya da sıvışma’ tepkisini devinime geçirebiliyor. Stone yaptığı araştırma sonucunda insanların yaklaşık %80’inin epostaları okurken ya da bilgisayar ekranına bakarken geçici olarak soluksuz kaldıklarını ya da kesik kesik soluk alıp verdiklerini ortaya koydu. İnternet ağı genelde eylemi ya da bir tepkiyi gerektiren önemli içeriklere sahip olduğundansöz gelimi, patrondan gelen bir görev ya da yakın bir dostun nişan fotoğrafları bunu dört gözle bekleyen insanların ekrana bakarken solukları kesilir. Ne var ki, soluğun kesilmesiyle birlikte bedeni olası tehlikelere ya da beklenmedik durumlara hazırlayan birtakım fiziksel etkiler de art arda meydana gelir. Stone bu fiziksel tepkinin ansızın devinime geçmesinin insan sağlığı açısından olumsuz bir etki yaratabileceğine dikkat çekiyor. Stafford’a göre, internetin böylesine bağımlılık yaratmasının bir başka nedeni etkinlikler arasında sınır olmamasıdır. Birileri belli bir konuyu araştırmak amacıyla kazara Wikipedia sitesine girip sonunda Depeche Mode adlı müzik grubuna neler olduğu gibi bambaşka bir konuyu araştırmaya koyulabilir. Araştırmalar istencin tıpkı bir kas gibi işlev gördüğüne işaret ediyor: güçlendirilebileceği gibi, bitkin düşüp tükenebiliyor da. İnternet her zaman “açık” olduğundan, görev başında olmak istenç kasının sürekli eğilip bükülmesini gerektiriyor. Bu da kişinin özdenetimini yok edebilir. “İnternetin baştan çıkarıcı dünyasından asla uzaklaşamazsınız,” diyor Stafford. İnternetin mengene etkisinden biraz olsun kurtulmak isteyenler birkaç basit yönteme başvurabilirler. İnternette gezinme (surf) süresini kısıtlayan webönleyici araçlar insanların zamanı denetlemelerine yardımcı olabilir. Bir başka yöntem de önceden programlayıp, bilgisayarda söz gelimi 20 dakika, ya da belli bir iş tamamlanıncaya dek çalışmak ve ardından 5 dakikalık bir gezinmeyle yetinmek olabilir. Rita Urgan, Kaynak: Scientific American online/ 24 Mayıs 2013 Antroposen’de Demokrasi ? ‘Economist’ dergisi: “Manyaklar! Her şeyi mahvettiniz!”... Özgürlük heykelinin seslendiği ‘Manyaklar’, dünya kapitalizmi, mahvettiği de, yeryüzünün tüm doğal kaynakları; dikkat çekilen ise, bu kaynakların acımasızca yağmalanması... Dünya kapitalizminin önde gelen görgülü, bilgili sesi Economist bile “ şu işi edebiyle yapsanıza, işte attırdınız dünyanın tepesinin tasını” diyor açıkça... Hal böyleyken, daha önceki tartışmaların ve açıklamaların temel sonuçları belki şöyle özetlenebilir; Gezegenimizin insan yaşamına olanak veren uzun vadeli fiziksel dengesi çökmektedir, bunun ana nedeni üzerinde yaşayan insanların kötü alışkanlıklarıdır; bir başka deyişle, bildiğiniz kapitalizmdir. Dengenin çökmekte oluşu nedeniyle yepyeni riskler ve hassasiyetler oluşmaktadır. Büyüme, kalkınma, gelişme vs. amaç ve hedeflerinin gündemleri de, kapsamları da değişmiştir (örneğin bu amaçla kurulmuş BM gibi kurumlar açısından). Daha önce önerilen çözümler ve yöntemler ve bunlara hakim olan gelişme mantıkları artık geçersizdir ( örneğin gelişme ölçütü olarak ekonomik büyüklüğün kullanılması, ne kadar çok enerji tüketiyorsanız o kadar gelişmiş olma, gibi) Yeryüzünün doğal süreçleri ile uyumlu topluluklar yaratmak mümkündür, bunun için gerekli teknik, örgütlenme ve akıl mevcuttur. Rio+20 sonrasında, dünya ölçeğinde sürdürülebilirlik hedefleri için bir çerçeve sunmaya çalışan dünya sistemleri araştırmalarının, pek çok noktada eleştirildiklerini de eklemek gerekir. Bu tartışmaların bazıları doğrudan bilimsel hesaplama yöntemlerine v.s. ilişkin olduklarından bizim yazımızın kapsamı dışında kalırlar. Buna karşılık bazı konulardaki yaklaşım ve tartışmalar ilgi alanımıza girmektedir. Bunlardan birincisi, bu tür bir eşik saptama çabasının örneğin iklim değişikliği ile mücadele politikalarının tasarımına destek verip vermediğine ilişkindir. Gezegenin sınırları çalışmaları, dünya sisteminin işleyişine ilişkin biyofiziksel eşiklerin saptanmasını hedeflemektedir. Bu yönüyle araştırmalar ve çıktıları, kapitalist dünya ekonomisinin içinde yer aldığı fiziksel çerçeveye işaret ederler. Önerilen yol haritası bu çerçevenin içinde kaldığında “sürdürülebilir”, dışına çıkarsa “sürdürülemez” olacaktır. Ne bu çerçeveyi belirleyen çalışmalar ne de dünya ekonomisinde “sürdürülebilirlik hedeflerine” ilişkin süregiden çabalar dünyanın daha adil ve eşitlikçi ve sömürüsüz bir yer olmasına dair birşey söylemez. O zaman can alıcı soru şudur, temel hareket yasaları açısından kapitalist ekonomi bu sınırların ihlal edilmemesini sağlayabilir mi? Bu soruya herkesin ‘mezhebine’ göre farklı yanıtları var elbette. Bu köşeyi izleyenler yazarının yaklaşımını aşağı yukarı biliyorlar. Gezegenin biyofiziksel eşiklerine ilişkin çalışmalar başka ve farklı bir kaygıyı daha gündeme getirmiştir. Başlığımızdaki “Antroposen ve Demokrasi” meselesi olarak özetlenebilecek bu soru, temelde yerkürenin fiziksel sınırlarını zorlayan global kapitalizmin, hangi siyasal yönetim biçimlerine başvurarak yukarıda sözü edilen çerçevenin içinde kalmayı başarabileceği sorusu. Buna ilişkin tartışmalar bir sonraki yazıya kaldı... Kitap Psikonet Yayınları tarafından yayımlanan “Takıntılarla Başa Çıkma: Obsesif Kompulsif Bozukluğunuzu Kontrol Altına Almanın Yolları” adlı kitap, OKB tanısı almış ya da tanı almamış olsa da bu tür düşünceleri bulunan kişilere güvenli ve etkili tekniklerle tekrar huzura kavuşmaları için yardımcı oluyor. Takıntılı düşünceleri yönetme süreciniz, takıntılı düşüncelerin neden ısrarcı olduklarını ve bu düşünceleri tedavi etmek için profesyonellerin kullandıkları yolları keşfetmekle başlar. Christine Purdon ve David A. Clark’ın kaleme aldığı kitap sizi, takıntılı düşüncelerinizi yönetmenize yarayacak ve bu düşüncelerin yaşam kaliteniz üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlayacak bir dizi güvenli ve kontrollü yüzleşme egzersizine doğru yönlendiriyor. CBT 1378 15 / 16 Ağustos 2013 Obsesif kompulsif bozukluğunuzu kontrol altına almanın yolları! Takıntılarla Başa Çıkma