24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D on satırcık bile yazmanın güçlüğü canıma yetti. Uzun süredir kafam her şey bir yana dil bilimi olgularının ve onlara bakış açılarımızın sınırlandırılması düşüncesiyle dop dolu, dil bilimciye ne yaptığını göstermek için, göze alınması gereken işin ölçülemeSözcükleri bir araya getirirken kurulan anlam yecek denli çok olduğunu git gide daha iyi fark ediyorum. Kullanılan terimlerin kesin ilgileri ve farklı söyleyişlerin gerçekleşmesi ancak yetersizliği, bunların yeniden gözden geçidilin inceliklerini bilmekle mümkündür. Bu yüzden rilmesinin gerekliliği ve bunu başarabilmek diyebiliriz ki söz ve dil farklı mecralardan doğan ama için dilin ne tür bir nesne olduğunu göstermek filolojiden aldığım tadı sürekli bozuaynı denize dökülen pınarlardır. yor…” Armağan Erman (Kültür Fen Lisesi) Saussure’ün görüşlerine göre dilin bakış ili tanımlarken “en gelişmiş bildirim biçimidir” açısı farklı şekillerde sınıflandırılır. Soyut denir. Dil toplumsal bir etkinliktir ve geneli ya da kurallar sistemini ifade eden “langue” kavramı özneler arası ortalamayı ifade eden bir düzeni vardır. Günlük ha kabul edilen toplumsal bir kurum ve dilsel alışkanlıkların yatta iletişimi sağlayan dilsel ifadeler kalıplaşmıştır. Belli sosyal olarak oluşturulduğu, konuşanın kafasındaki gelekurallara uyularak gerçekleşir ve bu kullanımda düz ve an neksel bir sistemdir ve tekil bir dildir. laşılırdır. Yorumlanamaz; çünkü dilsel ifadeler zihinde ken“Parol” kavramı ise langue kavramının tam karşısında, diliğinden gerçek yerlerini bulur. Temelinde toplumların insan konuşmasının kuramsal bakış açısı olarak ele alınır. hafızasında yüzyıllara dayanan yerleşmiş karşılıkları vardır. Langue/Parol, yani dil ve konuşma dili kavram çifti tüm “Çok yorgunum” söz diziminde anlaşılmayacak, yo yapısalcı ve sonradan yapılandırılan dil bilimin dayanak ruma açık bir söylem yoktur. Bunun gibi “cep telefonları noktasını temsil etmektedir. birtakım hastalıklara yol açıyor” cümlesi, hem söz dizimiySöz, dilin hem anlam hem de yapı olarak bireysel le, hem de ilettiği anlamla açık ve net bir durumu ortaya yorum kazanmış biçimidir. Söz, bir dilin ne kadar zengin koyar. olduğunun da göstergesidir. Sözel ifadeler dilsel ifadelerin Söz ise başka bir zenginlik, başka bir dünyadır. Dil ve düz ve normal akışının yaratıcı ve seçici halleridir. Bireysel söz ayrımı dilin kullanımıyla belirginleşir. Bu ayrıma ilk oldukları için doğru mu yanlış mı diye düşünülemez; ancak dikkat çeken dilbiliminin babası sayılan İsviçreli dil bi yorumlanabilir. Zihinde dümdüz algılanan dil birliklerine limci Ferdinand de Saussure’dur. Özellikle yapısalcılık ve yeni algılama yolları önerir, yeni bağdaştırmalarla duygu göstergebilim’de adını duyuran Saussure fikirleriyle 20. yy ve düşünceler farklı anlam ilişkileriyle açığa vurulmuş olur. da dil bilimde kayda değer pek çok gelişmenin temelini haSöz, dilin içinde bir “sapmadır” aynı zamanda: zırlamıştır. 1894’te yazdığı bir mektupta şöyle der: Çok uzun gözlerinin içindeyim “….. bütün bunlar ve dil bilimi konusunda aklı başında Susuzluğumu içiyorum bebeklerinden. Dil ve Söz Gün Çingeneler gibi göçebeydi ufukta. Lambada titreyen alev üşüyor. Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda… Dün gece bütün anılarımı açık bıraktım. (Anılar nasıl açık bırakılır? Yoksa şair şunu mu söylemek istiyor; pencere açıksa üşürsün, musluk açıksa su basar, ışık açıksa uyku tutmaz. Anıların verdiği duygu şairi üşütmüş, huzursuz etmiş ve uykusuz mu bırakmış?) Dest busı arzusıyla ger ölürsem dostlar Kuze eylen toprağum sunun anunla yâre su (Dostlar! Eğer sevgilinin elini öpme arzusuyla ölürsem, toprağımdan bir testi yapın ve onunla sevgiliye su verin) Sözlerle oynayan su kasidesinin büyük şairi Fuzuli, sağlığında elini bile öpemediği sevgilinin, öldükten sonra dudaklarını öperek sanatkârane bir kurnazlık sergiliyor. Mühür gözlüm seni elden sakınırım Böyle söyleyen şair, ceylan gözlüm, kömür gözlüm, zeytin gözlüm gibi sembolik benzetmelerin de üstüne çıkarak kurduğu imajla zihinde farklı farklı tasarımların yolunu açıyor. Aslında dil ve söz, birbirinden çok farklı görünse de birbirlerini sürekli denetleyen ve birbirlerinin imkânlarını çoğaltan iki kavramdır. Dilin kurallarını bilmezseniz sözün içinden çıkamazsınız. Felsefeci Taylan Altuğ bunu şöyle açıklar: “Bir dizge olarak dil ve gerçekleştirme olarak söz arasında kopmaz bir bağ vardır. Biri olmadan diğeri olmaz. Sözü bir gereç olarak ele alıp dile ulaşabiliriz ve dile dayanarak sözü kavrayabiliriz.” Sözcükleri bir araya getirirken kurulan anlam ilgileri ve farklı söyleyişlerin gerçekleşmesi ancak dilin inceliklerini bilmekle mümkündür. Bu yüzden diyebiliriz ki söz ve dil farklı mecralardan doğan ama aynı denize dökülen pınarlardır. K Gümüş, Antibiyotiklerin Etkisini Binlerce Kat Arttırıyor urt adamlar ve vampirler gibi, bakterilerin de bir zaafı var: gümüş. Bu değerli maden binlerce yıl enfeksiyonlara karşı bir çözüm olarak kullanıldı. Gümüşün mikrop öldürücü özelliklerine ilk kez İ.Ö 400 yılında Hipokrat dikkat çektiyse de, bu etkiyi nasıl yarattığı konusu günümüze dek gizini korudu. Şimdi Massachusetts Üniversitesi biyomedikal mühendislik uzmanlarından James Collins önderliğinde bir ekip gümüşün bakterileri nasıl yok ettiğini açıklığa kavuşturarak, çok eskilere uzanan sağaltım yönteminin günümüzde ciddi bir sorun oluşturan antibiyotik direncine çözüm getirilmesine yardımcı olabileceğini ortaya koydu. Collins, “Yeni geliştirilen antibiyotiklerin sayısı giderek azalırken, bu ilaçlara gösterilen direnç her geçen gün daha da artıyor,” diyor. Collins ve arkadaşları çözünmüş iyonlar biçimindekigümüşün bakteri hücrelerine iki temel yoldan saldırdıklarına tanık oldular: gümüş hücre zarına daha geçirgen bir yapı kazandırdığı gibi, hücrenin metabolizmasını da etkileyerek çoğu zaman toksik, etkin oksijen bileşimlerinin aşırı miktarda üretilmesine de yol açıyor. Collins her iki düzeneğin de günümüzde antibiyotiklerin dirençli bakterilere karşı çok daha etkili kılınmasına yardımcı olabileceğine dikkat çekiyor. Antibiyotiklerin bir çoğunun etkin oksijen bileşimleri üretmek suretiyle hedeflerini yok ettiklerine inanıldığından, Collins ve arkadaşları bu ilaçlara az miktarda gümüş katıldığında 10 ile 1000 kat daha çok sayıda bakteriyi yok edebildiklerini ortaya koydular. Hücre zarının daha geçirgen bir yapıya dönüşmesi de bakteri hücrelerine daha çok antibiyotik girmesine ve ilacın geri tepmesini sağlayan direnç düzeneğinin işlevini yerine getirememesine olanak tanıyor. Hücre zarındaki bu bozulmanın iri moleküllü bir antibiyotik olan Vancomycin’in, koruyucu bir dış örtüye sahip, gram negatif bakteriler üzerindeki etkisini de arttırdığı görüldü. Gram negatif bakteri hücreleri çoğu zaman daha iri moleküllerden oluşan antibiyotiklerin etkilerine duyarsız oluyorlar. “Burada söz konusu olan gümüş bir mermiden çok, Gram negatif bakterilerin ilacı almalarına yardımcı olan gümüş bir kaşık,” diyor Collins. Duke Üniversitesi bulaşıcı hastalıklar uzmanı Vance Fowler araştırmanın “gerçekten müthiş” olduğunu dile getirmekle birlikte, inişli çıkışlı bir geçmişi olan gümüşün zehirli etkileri konusunda dikkatli olmak gerektiğinin de CBT 1378 13 / 16 Ağustos 2013 altını çiziyor. Örneğin, 1990’lı yıllarda merkezi Minnesota’da bulunan St. Jude Medical adlı şirketin ürettiği kalp kapakçığı mikroplara karşı etkili olmak üzere Silzone adlı gümüş kaplamalı parçalar içermekteydi. Fowler kapakçığın enfeksiyon önleme işlevini oldukça başarılı bir biçimde yerine getirdiğine, ancak sorunun gümüşün kalp dokusunu zehirleyici bir etki de yaratmasından kaynaklandığına ve sonuçta kapakçıkta çoğu zaman bir sızıntı meydana geldiğine dikkat çekiyor. Fowler’e göre, antibiyotiklere gümüş katmadan önce toksik etkilerini özenle araştırmak gerekiyor. Gümüşün fazla kaçırılması derinin grimavi bir renge dönüştüğü arjiri, ya da cilt renksizlenmesi adıyla bilinen bir hastalığa yol açabiliyor. Collins ve arkadaşları toksik olmayan düzeylerde gümüşün fareler üzerinde olumlu sonuçlar yarattığına, ancak bu çekinceyi azaltmanın başka yolları olduğuna da dikkat çekerek, ”İnsanlarda gümüşün hangi özelliklerinin olumlu etkiler yarattığını anlamaya çalışıyoruz. Böylece toksik olmayan biçimlerini bulmamız çok daha kolay olacak,” diye ekliyorlar. Kaynak: Scientific American online/ 20 Haziran 2013
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle