27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@Gmail.com) BİLİM TARİHİ Internette ticari amaç; sunulan içeriğin daha çok “tıklanması” ile de ilgili. En kolay tıklanacak içerik de kişiyi onaylayanlar. O nedenle onaylanma arzusu, dijital dünyada, bireyin giderek yeni bir obezite ile tanışmasına neden olmakta. Kemalizm ve sol Türkiye’de sosyalist solun bir bölümü, Kemalizmi karalamayı devrimci bir tutum olarak görüyor. Ancak gerçek şu ki, Kemalizmi ve Türk devrimini kavrayamayanlar, sosyalizmi de kavrayamaz. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com “Bilgi Diyeti” Olur Mu? Clay Johnson’a göre olur. Bugün nasıl ki sağlıksız beslenme obeziteye neden olmaktaysa Johnson’a göre sağlıksız bilgilerle beslenme de insan (zihnini) bilgi obezi haline getirmekte. Bilgi obezliğinden kasıt hacmen gereğinden fazla bilgi ile dolup taşmaktan ziyade gereksiz ve yanlış bilgiye maruz kalmak. Obama’nın 2008 başkanlık seçim kampanyasını yöneten firmanın kurucularından olan Johnson’un konuyla ilgili kitabı (“Bilgi Diyeti”) ülkemizde de Ufuk Yayınları tarafından yayımlandı. Dünyada giderek artan sayıda ülke, vatandaşlarının obezite sorunuyla meşgul olmak zorunda kalıyor. Hatta pek çoğunda bu durum kamu kurumlarının yönlendirmesiyle gerçekleşmekte. İnsanların Afrika’da açlıktan ölürken başka ülkelerde tokluktan ölüyor! Yönlendirilmiş yanlış beslenme sonucunda ortaya çıkan obezitenin bir benzeri bilgi toplumununda da yaşanmakta. Yönlendirilmiş yanlış bilgilendirme süreçleri bireyleri bu kez zihnen şişmanlatmakta ve onları bilgi obezi haline getirmekte. Bu nasıl gerçekleştiriliyor? Çoğunlukla ana akım medyadan devşirilmiş metodların dijital imkânlarla güçlendirilmesi, dönüştürülmesiyle. Örneğin bireyin onaylanmak arzusu merkezi bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Psikolojik olarak onaylanma arzusu yalnızlaşan, bireyleşen toplumlarda her zamankinden daha şiddetli hissediliyor. Internetin sağladığı etkileşim, bu onaylanma arzusunu, ana akım medyanın yapamadığı bir boyuta taşımış durumda. Bireyin internette sörf yaptığı, dijital ortamlara eriştiği her an, ekrana getirilen içerik, mümkün olduğunca yoğun bir “onaylanma arzusunu destekleyici” ögeleri içeriyor. Diyelim ki Facebook sayfanızda politik görüşünüzün ne olduğunu belirttiniz. Facebook’ta güncellemeleri okurken sağ sütunda dikkatinize sunulan reklamlar, mümkün olduğunca sizin politik görüşünüzle paralel olan markaların, ürünlerin tanıtımını içermesi bir tesadüf değil! İş sadece reklamlarla kalsa iyi. Medya sitelerine “içerik sağlamak” amacıyla kurulmuş olan içerik fabrikaları, günün her saati gelişen olaylara göre en çok tıklanma potansiyeli olan konuları tespit ediyor ve hazırda bekleyen “yazar”larından o konularla ilgili bir “yazı” yazmalarını talep ediyor. Birkaç yüz kelimelik bu yazıların yarım saat gibi kısa sürelerde hazırlanması gerekiyor. Yayınlandıktan bir kaç saat içinde ise o yazının ne kadar tüketildiği (kaç tıklama aldığı) tespit ediliyor ve yazara ödemesi buna göre yapılıyor. Her şey anlık olarak bireylerin o anki ruh hali ve profiline en uygun içeriği oluşturmaya odaklanmış durumda. Sürekli tüketmeye zorlanan bireyler de birkaç dakikalığına eline aldığı tabletini çoğunlukla bu yüzden saatlerce elinden düşüremiyor. Bakacağı bir kaç eposta, ancak girip çıktığı sayfa sayısı belki düzinelerce. (Bu size de süpermarket alışverişlerini anımsatmıyor mu? Birkaç parça şey almak için girip, koca bir sepetle kasaya giden tipik tüketici). Bilgi obezliğine karşı yapılacak şeyler de yok değil. Öncelikle “bilinçli tüketici” olmalı. Sadece gereksinim duyulan bilgiler tüketilmeli. Epostalarınızı kontrol edecekseniz, sadece onunla meşgul olun. Başka şeye takılmayın. Gün içi erişim sayısını/süresini sınırlayın, belli günler internete topyekun erişmeyin. Ama herşeyin ötesinde bunu bir disiplin olarak günlük dijital yaşamınıza uygulama gereğini idrak edin. Kendinize zorla yasak koyarsanız daha çok tükettiğinizi göreceksiniz. Tıpkı zorla diyet yapanların diyeti bıraktıktan sonra eskisinden daha kilolu hale gelmesi gibi. A hmet İnsel, “Sosyalist olduğum için antiKemalist’im. Bu vurgu hayati önemde bence” demektedir. (Bkz. Sol Kemalizme Bakıyor, Haz: Levent CinemreRuşen Çakır, Metis Yayınları, 1991, s. 207.). İnsanlık tarihi, köleleştirme ve köleleştirmeye karşı mücadeleler tarihidir. Kölelik, pamuk tarlasında olabileceği gibi, düşünce dünyasında da olabilir. İki ülke arasındaki ilişkinin bir biçimi de olabilir, ailenin iki ferdi arasındaki bağın da. Köleliğin araçları, ayak zincirleri de olabilir, kireçleşmiş dogmalar da. Kölecilik, tarih boyunca çok farklı aşamalardan geçti ve çok çeşitli biçimlerde ve düzeylerde kendisini gösterdi. Köleliğe karşı verilen mücadelelerde de önemli başarılar kazanıldı. Bugün ilkçağ köleciliğine veya 19. yüzyıl Amerika’sının plantasyon köleciliğine göre daha rafine biçimlerde kölecilik sistemleri var. Günümüzdeki kölecilik daha ziyade görünmez ağlarıyla dünyamızı sarmalamış durumda. Sosyalizm, her türlü köleciliğe karşı olan bir sosyal sistemin ve teorinin adıdır. Sadece ücretli köleliği kaldırmakla yetinmez, ücretli köleliği üreten, meşru gösteren ideolojisiyle de savaşır, düşünsel ve toplumsal alanda köleciliğin tüm izlerini de silmeye çalışır. Büyük Fransız devrimcileri, 1793’te Kral 16. Louis’yi giyotine gönderdiklerinde, sadece monarşiyi yıkmakla kalmamışlar, fakat aynı zamanda Kral’ın kutsallık hâlesini de parçalamışlardı. (Henüz erken ama yeri gelmişken sormadan geçmeyelim: İnsel, acaba “bir sosyalist olduğu için Fransız devrimine de karşı olduğunu söyler mi?). Rus devrimcileri de 1917’de Çar II. Nikola’yı iktidardan alaşağı ettiklerinde, gerçekte çarlık monarşisiyle birlikte, onun temsil ettiği teolojik egemenliği de yıkmışlardı. 1923 Türk devrimi de tıpkı bu iki büyük devrimde olduğu gibi, Padişah Vahdettin’in saltanatını ortadan kaldırırken aynı zamanda onun kutsallık statüsüne de son veriyordu. sahip yurttaşlardan oluşan gerçek bir cumhuriyet haline getirmek için yılmadan uğraştılar. Bir sosyalist elbette Kemalizmi yeterli göremez. Çünkü Kemalizmin programında ücretli köleliğin kaldırılması yer almamaktadır. Ama bu, bir sosyalistin antiKemalist olduğu anlamına gelmez. Sadece onun daha ileri hedefleri bulunduğu anlamını taşır. Çünkü antiKemalizm, tıpkı bugünkü iktidar sahiplerinin yapmaya çalıştığı gibi, Kemalizmin tüm özgürlük miraslarının reddi ve yok edilmesi demektir. KEMALİZMDEKİ SOL CUMHURİYET ÖZGÜRLEŞMEDİR CBT 1378 12 / 16 Ağustos 2013 Cumhuriyet, egemenliğin sadece padişahtan (veya bir monarktan) ulusa geçmesi değil, aynı zamanda ulusun iradesinin kaynağının da dini referanslardan seküler referanslara geçmesidir. Cumhuriyet rejimini bu ikili niteliğiyle kavramayanlar, cumhuriyetten hiçbir şey anlamamış demektir. Atatürk ve Kemalist kadrolar işte ilk günden itibaren bu kavrayış içerisinde ülkeyi, modern eğitimi, kültürü, hukuk sistemi vb. ile özgür ve eşit haklara Kemalizm ülkemizde modern eğitimi genelleştirerek, modern hukuk sistemini yerleştirerek, kadınların önemli haklara kavuşmasını sağlayarak, harf devrimiyle halkın eline bilgiye kolayca ulaşabilmenin anahtarını sunarak, önemli ekonomik temel yapı girişimlerini başlatıp halkın yaşam koşullarını iyileştirerek, bilimi ana referans kaynağı yaparak ve herhalde en önemlisi eşit haklara sahip yurttaşlar statüsünü yaratarak, yüzlerce yıllık düşünsel ve toplumsal kölecilik zincirlerinden önemli halkaları koparmıştır. Kemalizmin solu işte buradadır. Onun düşünsel ve toplumsal köleciliğe karşı olan içeriğinden kaynaklanmaktadır. Kemalizmle solu bağdaştırmakta zorlananlar, onun antiköleci muhtevasına baksınlar. Ahmet İnsel’in yukarıdaki sözleri, Türkiye sosyalist solunun bir bölümünün Kemalizm hakkındaki düşüncelerini özetlemektedir. Ama Kemalizmi doğru değerlendiremeyenler, sosyalizmi de doğru kavrayamazlar. 1923 Türk devrimi, insanlık tarihinin en büyük devrimleri safındadır. Bu devrim ülkemiz insanının düşünsel ve toplumsal kölecilik zincirlerinin önemli bir bölümünü koparmıştır. Sosyalizmin esas olarak ücretli köleliğin kaldırılmasından ibaret olduğunu düşünenler de yanılmaktadır. Sosyalizmin, insan haklarına ve siyasi demokrasiye sahip olmayan bir toplumda “master teknoloji” ile kurulabileceğini sanan Stalin’in düşüncesinin de sosyalizmle bir ilgisi bulunmuyordu. Sosyalizm, köleciliğe karşı hayatın her alanında verilecek sürekli mücadelelerle kurulabilir ancak. Köleciliğe karşı yürütülen düşünsel ve toplumsal mücadele uzun bir mücadeledir. Sosyalistlere düşen görevlerden biri de, daha önce gerçekleştirilmiş devrimleri doğru değerlendirerek onların tarihsel miraslarına sahip çıkmak ve bu özgürlük miraslarını gelecek kuşaklara daha yüksek seviyelerde bırakmaya çalışmaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle