17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİKBİLİM Ali Akurgal [email protected] ARKEOLOJİ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı üniversitelerimizin girişimcilik sıralamasını açıkladı. Girişimciliğin meyvesi, ürün ve pazar payı. Bundan söz yok. Tarım, aynı zamanda birden fazla bölgede gelişmiş Tarım ve hayvancılık, insanlığın en önemli gelişmelerinden biridir. Bilim insanları artık “tarımın beşiği” yok diyorlar. Tübingen Üniversitesi arkeologlarından Simone Riehl, tarım yaklaşık olarak 12.000 yıl önce aynı anda Doğu Akdeniz ve İran Körfezi arasında yer alan bölgelerde “keşfedilmiş” diyor. Günümüz Anadolu, Yakındoğu ve Fırat ve Dicle arasında kalan “Bereketli Hilal” (tarımın doğum yeri olarak bilinir) haritada gerçekten de görülür. Yaklaşık olarak 12.000 yıl önce bu bölgede en azından Neolitik Devrim yaşanmıştır. Avcı ve toplayıcılar Neolitik Çağ’da yerleşik çiftçilere dönüşmüş, nüfus artmış ve daha karmaşık bir toplum yapısı oluşmuştur. Güney Levante Bölgesi, Anadolu, Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta bu gelişmeyi kanıtlayan çok sayıda kazı çalışması vardır. Fakat Riehl ve arkadaşları Zagros Dağları’nın eteklerinde yer alan Chogha Golan’da (Bağdat’ın 200 km. doğusunda) şimdi bir boşluk bulduklarını söylüyor. Kazı yerindeki bitki kalıntıları ve kemik ve taştan üretilen tarım aletleri 2000 yılık bir zaman dilimine ait. Chogha Golan insanları yaklaşık 12.000 yıl önce tarıma başlamışlar. İlk olarak yabani arpa gibi tahıl türleri ekmişler. Ve yüzyıllar içinde yetiştirme sayesinde hep daha iyi tahıl elde edilmiş. Daha sonraları buğday gibi yeni türler de elde etmişler ama buluntulardan aynı zamanda yabani otlarla da sorun yaşadıkları anlaşılıyor diyor arkeologlar. 2000 yıllık tarım deneyiminden sonra insanlar büyümekte olan yerleşmeye yetecek kadar ve Üniversite Sıralaması CBT 13748 / 19 Temmuz 2013 Aralık 2012’de, AB’li sanayiciler, AB Komisyonu’na bir mektup yazıp Hindistan’ı şikâyet etmiş ve “gerekli önlemlerin alınmasını” istemişler1. Gerekçe, Hindistan’ın yapacağı bilgi teknolojisi kamu alımlarında, güvenlik nedeniyle belli kısımların yerli olmasını şart koşması. AB’li firmaların itirazı, “Hindistan’da eşit koşullarda rekabet olanağının ortadan kalkmış olması”na. Komisyon ne yapacaktır, nasıl bir yol bulunacaktır, ayrı konu ama, yalın gerçek, Hindistan’ın yerli üreticisine hem yol gösterici hem de kollayıcı bir politika izlemesi, bu arada da devlet sırlarının siber yolla sızdırılmasına bir engel oluşturması. Bakan Ergün üniversitelerin girişimcilik sıralamasını açıklanmış. ODTÜ başı çekiyormuş. Okulumu kutluyorum. “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Performans Endeksi 2011 Sonuçları”2na göre on üç üniversitede, orada yaratılacak fikri mülkiyeti, sanayiye aktaracağı varsayılan Teknoloji Transfer Ofisi ve o fikri mülkiyetten teknoloji üretecek “kuluçka” olanağı yok. Üç üniversitede ise ortaya konulmuş fikri mülkiyet hakkı bulunmuyor. Bunlar işin daha başında olduğumuzu gösteriyor. Peşini bırakmayalım. Bu zor bir uğraş. Birincil görevi öğrenci yetiştirmek olan üniversitelere yeni bir görev, araştırma yapma görevi yüklenmiş durumda, yapılanma vakit alacak. Önce bu konuda yeterli nitelik ve nicelikte yönetici yetiştirmek gerek. Marmara depremi sonrasında TÜBİTAK MAM’ın başkanlığına gelen Prof. Naci Görür, “deprem hocası” olduğu için, her sözü gazetelerde yer alan birisiydi. Bir gün, önde gelen gazetelerimizin birinde resimlerle pekiştirilmiş yarım sayfa bir demeci yer aldı. Naci hoca, sıra sıra geliştirilmiş cihazların önünde poz veriyor ve yakınıyordu: “bakın yurtdışından almaya kalksanız onca paraya alabileceğiniz bunca cihazı yerli geliştirdik, bir tek sanayici, ilgi bile göstermedi”. Buradan çıkan çok önemli bir sonuç var: Sanayi dönüp bakmamışsa, demek ki, “ihtiyaç duyulmayan ürünler geliştirilmiş”. İşte sanayiüniversite ilişkilerinde, ihtiyaç duyulan alanların öncelikli olarak ele alınması, ticari sonuç elde edilmesi için büyük önem taşıyor. Bunun için, sanayinin en kılcal damarlarına kadar işlemiş ilişkileri olan insanların, üniversiteye yön vermesi gerek. Koordinatörlerden, TTO’lardan beklenen bu. İlk sıralarda olan üniversitelerin atanmış sanayi ile ilişkiler koordinatörleri var. Hatta ODTÜ’de Parlar Vakfı’nın bu amaçla oluşturulmuş bir şirketi bile var. Haydi bunu yaygınlaştıralım. Buna yol açacak politikaları oluşturalım ve uygulayalım. Yineliyorum: Önce bu konuda yeterli nitelik ve nicelikte yönetici yetiştirmek gerek. Onuncu Kalkınma Planı TBMM’de sunuldu, Resmi Gazete’de yayımlandı ve uygulama aşamasına geçti. Burada varsayılan hedefler, 2023 yılında Türkiye’de üretilen toplam katma değerin 2 trilyon $, ihracatımızın 500 milyar $ ve kişi başına gelirin 25.000$ olacağı. Yineleyeyim: Takılıp kaldığımız 10.000$’lık orta gelir eşiği ve 61 puanlık sofistikasyon endeksinden kurtularak bu üç hedefe ulaşmada, tek ve yegane yol, bizim üniversitelerimizde üretilen temel yetkinliklerin, bizim sanayicimiz tarafından teknolojiye dönüştürülüp kendi ürünlerinde kullanılması. Günümüzdeki yapılanma ve anlayışla, bu hedefleri tutmamız mucize olur. Her ne kadar Türkiye, mucizelere alışıksa da işi sağlama bağlamak gerek. Bakanlık, işin bu tarafına eğilmiş durumda, yoksa üniversitelerdeki girişimcilik endeksi ile neden uğraşsın ki? Ancak, öngörülen teşvikler ve politikalar, yalnızca üniversitelerden çıkacak birikimin, sanayiye doğru yolunu açmak üzerine. Kısacası bir yol temizliğinden ibaret. Bu politika uzun erimde sonuç verecek bir yaklaşım. Çok daha kısa sürede sonuç verecek bir yöntem, pazarda bir talep (vakum) yaratmaktır. O zaman üniversitedeki birikim, yaratılacak vakumun çekim gücüyle, kendi yol temizliğini yaparak sanayiye akar. Hindistan’ın yaptığı küçük manevra bundan başka bir şey değildir. 1 http://www.businesseurope.eu/Content/Default.asp?PageID=568&DocID=31161 2 http://sagm.sanayi.gov.tr/userfiles/file/TGB%20WEBDE%20 YAYINLANACAK%20B%C4%B0LG%C4%B0son2tablo.pdf göreceli olarak profesyonel bir şekilde arpa, buğday ve mercimek yetiştirmeye başlamışlar. “Bu bütün ekonomik ve toplumsal gelişmeler için bir devrimdi” diyor Nicholas Conard. Araştırmacılar ilk çiftçilik çabalarının etkisinin günümüze dek yansıdığını vurgulayarak, Verimli Hilal bölgesinde evcilleştirilen birçok bitkinin, günümüzdeki dünya nüfusunun temel gıdası olduğunu ve ekonominin belkemiğini oluşturduğunu hatırlatıyorlar. Arkeologların daha önce pek dikkate almadıkları İran’daki bu bölgeyle, tarımın küçük bir bölgede başlamadığı aksine birçok bölgede birbirine paralel olarak geliştiği anlaşılıyor. Çiftçilikle ilgili bilgilerin, iletişimle mi, tohumların dağılmasıyla mı yoksa göçle mi yayıldığı henüz kesin olarak söylenemiyor. Araştırmacılar aynı anda birkaç merkezde gelişen tarımın, yerel halk sayesinde komşu bölgelere yayıldığını düşünüyorlar. (nöd) Robert Kolej Yüksekokulu’ndan Boğaziç Üniversitesi’ne Kitap Bir Kurucu Rektörün Anıları Aptullah Kuran Boğaziçi Üniversitesi kurucu rektörü Aptullah Kuran’ın, Robert Kolej Yüksekokulu’nun üniversiteye dönüşmesi sürecini, meydana gelen olayları anlatmak ve döneme ilişkin yazışmaların büyük ölçüde kaybolmuş olmasının yarattığı boşluğu doldurmak amacıyla kaleme aldığı anıların ikinci baskısını yayınladı. Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluş yıllarını, tuttuğu notların, yaptığı konuşmaların ve hafızasında kalan olayların yardımıyla yeniden biçimlendiren Kuran’ın kitapta “Demokrasi ve Eğitim” bağlamında üç yazısı da yer alıyor. Arkeoloji ve Sanat Yayınları’ndan 2005’te çıkan aynı dönem öğretim üyesi olan John Freely’nin yazdığı “John Freely’s Istanbul” ve Keith Greenwood’un yazdığı Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden 2003’te çıkan iki ciltlik “Robert College: The American Founders” kitaplarının yanı sıra “Bir Kurucu Rektörün Anıları / Robert Kolej Yüksekokulu’ndan Boğaziçi Üniversitesi”ne kitapları 150. yılını kutlayan Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi’nin tarihine olduğu kadar Türkiye’deki üniversite problemine de ışık tutarak, 1970’li yıllarının tarihini kayda geçiriyor.  Prof. Aptullah Kuran (19272002) 1948’de Robert Kolej’den mezun oldu. Yale Üniversitesi’nde mimarlık okudu. 19571968 yılları arasında ODTÜ’de öğretim üyeliği; 1969’da Robert Kolej Yüksekokulu’nun Türk Müdür Başyardımcılığı yaptı. 1971’de Boğaziçi Üniversitesi’nin kurucu rektörü oldu ve bu görevi sekiz yıl sürdürdü. İyi bir mimar ve mimarlık tarihçisi olan Kuran,1981 yılından başlayıp emekli olduğu 1994 yılına kadar aynı üniversitenin Tarih Bölümü’nün başkanlığını yaptı. www.bupress.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle