Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EVRİM VE TÜBİTAK Sınırsız itiraz hakkı yoksa demokrasi de yok! Sandık ve sonuçları demokrasi midir? Bunu ülkemizin saygın siyaset bilimcilerinden Prof. Ersin Kalaycıoğlu’na sorduk.. Ersin Bey sorumuzu şöyle değiştirdi: Mesele, demokrasilerde meşruiyetin dayandığı temelin ne olduğudur.. Soruyu böyle sorarsak, demokrasi konusunda doğru saptamalar yaparız. Sandık tabii ki sürecin bir parçasıdır, ama demokrasinin sandık kadar önemli ve kutsal sayabileceğimiz yönü, itiraz hakkıdır; sonsuz itiraz hakkı, kararlar ne kadar büyük çoğunlukla alınırsa alınsın, şeffaf bir yönetim ve mümkün olan en geniş çapta farklı görüşlerin yaygınlaşması ve seçmenin kendi görüşünü özgürce oluşturma olanaklarının yaratılıyor olması.. Temsiliyet ve katılım, kutsal itiraz/muhalefet hakkı ile birlikte, sandık kadar önemlidir. Birini diğerine tercih edemezsiniz.. Yoksa meşruiyetinizi kaybedersiniz, sorgulatırsınız.... Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve Bilim Akademisi’nin üyesi Kalaycıoğlu, sorularımızı yanıtladı ve tartışmalara açıklık getirdi.. İşte ilginç söyleşi.. Orhan Bursalı CBT: Ersin bey, temel konumuz demokrasi ve sandık, doğrudan sorayım, demokrasi sandığa indirgenebilir mi.. Bu konu ilk kez ciddi ve ağır bir şekilde tartışılıyor ülkemizde.. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine eleştiriler de “seçilmiş iktidar” üzerinden kurgulandı.. Ama iktidarın meşruiyeti hiç sorgulanmadı.. Ama bakıyorsunuz toplumların dinamizmi ile kurulu sistemin varsayımları her zaman birbiriyle örtüşmüyor.. Eleştiriyorsunuz ama, bunu toplum dinamizmi dikkate almıyor, örneğin bir darbe oluyor En son örneği Mısır... Ersin Kalaycıoğlu: Esas soru sandık değil, demokrasilerde meşruiyetin dayandığı temel nedir? Tabii oyu içermek mecburiyetinde, süreç oy ile başlıyor; ama demokrasinin temel olarak neyi içerdiğini bir daha hatırlayacak olursak, oradan bu soruya yanıtını vermeye çalışabiliriz. Demokrasi iki temel özellik üzerine oturuyor, bu tanımı yapan Robert Dahl Yale üniversitesinden, 1950’lerde bir kitap yazıyor “PoliarchyPoliarşi” diye ve iki değer üzerine oturtuyor demokrasiyi.. Birincisi inclusivity.. bunu içlemek diye çevirebiliriz ama uygulamada tanımı herkesi içine almak, dahil etmek olarak anlamalıyız (Kapsamlılık). Bunun da uygulamadaki yansıması katılım ve temsil’dir; siyasal katılım ve temsile oturmak zorudadır demokrasinin çalışma prensipleri.. İkincisi temel ise, kafa tutmak, itiraz etmek, itiraz hakkı.. Bu da esas itibariyle demokrasilerde muhalefet ile ortaya çıkar.. Ama bu muhalefetin olabilmesi için itiraz hakkının adeta kutsal olarak kabul edilmesi lazım, insanların rahat şekilde itiraz edebilmeleri, hangi çoğunlukla alınırsa alınsın alınan bütün kararlara özgürce kafa tutabilmeliri gerekir. Yazdığı ikinci kitap da Batı demokrasilerinde muhalefet üzerinedir.. Bu üç özellikle, yani siyasal katılım, siyasal temsil ve itiraz hakkı/muhalefet, demokrasinin temel unsurlarıdır. Bunlara dayanmayan, bunları herhangi bir şekilde engelleyen hükümetler meşruiyetlerini kaybederler.. CBT: Bizim yazıp çizdiğimiz ve böyle olması gerekir diye hissettiğimiz şeyleri söylüyorsunuz... Kalaycıoğlu: Robert Dahl’in formüle ettiği bunlar, 1950’lerden beri kabul edilir siyaset bilimince.. Bu temel unsurlardan herhangi birini diğerine tercih edemezsiniz, bunlardan birini gerçekleştirip diğerlerini kabul etmeme lüksünüz olamaz.. Bu ilkelerin bütününü gerçekleştirmek, hayatiyetlerini korumak ve sürekli kılmak kolay bir iş değil.. Bunları uzun süreli olarak 100150 sene gerçekleştirebilen rejimlerin sayısı bir hayli azdır. Ama oraları da demokrasi olarak anılır. Ama çok mükemmel olmasa bile, bu üç ilkenin iyi işlediği ülkelere demokrasi diyebiliriz.. Bu ilkelerden herhangi birini zedelerseniz, meşruiyetinizi zedelemiş olursunuz.. Demokrasiden ayrılırsanız meşruiyetten de ayrılırsınız... Çağdaş standartlarda halk tanımı değişiyor... demokrasi halkın halk için halk tarafından yönetimi. Halkın tanımı değişiyor zaman içinde. 150 yıl önceki halk erkeklerden oluşuyordu, işçiler, kadınlar yoktu, orta sınıf mülk sahibiydi.. Halk mülkiyet sahiplerinden oluşuyordu. Demokrasinin halk tarafından halk için yönetimini engellerseniz yine demokrasiden ayrılmış olursunuz, meşruiyetiniz azalır.. İngiltere’de halkın katılımı mutlak, AB’deki sınırlamalar demokrasinin standartlarının düşük olmasından kaynaklanıyor.. Almanya’da uzun süre demokrasi yerleşmemiş. İngilizler zaten Avrupa’ya “Kıta” derler, Kıta’da demokrasinin kalitesi ve gücünün İngiltere ile kıyaslanmayacak derece sığ olduğunu görürler. Hollanda gibi kıyı ülkelerde demokrasi İngiltere’ye yakındır.. En büyük çok kültürlü ortamı gerçekleştirdiler... CBT: Şu demokrasinin koşullarını biraz daha derinleştirir misiniz, örneğin örgütlenme özgürlüğü, medya özgürlüğü açılarından.. Kalaycıoğlu: Sürecin başlangıcı seçimlerde oluyor, Joseph Schumpeter, ünlü bir iktisatçı, 1940’larda Kapitalizm Sosyalizm Demokrasi diye kitabını yayımladı.. Demokrasi eğer özgür ve rekabetçi bir içerikte olduğu sürece, seçimler ve seçimlerin belirli periyodlarla yapılması demokrasinin varlığını kabul etmek için yeterlidir, der.. Seçimlerin yapılmasını, demokrasiye indirgerseniz demokrasinin tanımı için yeterli görürsünüz. Ama verdiği koşullara dikkat çekerim: Seçimler özgür olacak, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü tam ve mutlak olacak, siyasal temsiliyeti gerçekleştirmeniz için siyasal partilerin, çeşitli baskı ve çıkar guruplarının, sivil örgütlerin kurulmaları, bunlara giriş ve çıkış serbest olmalı, bunların faaliyet alanları olabildiğince özgür olacak, hükümetin bu konuda düzenlemeleri son derece sınırlı olmalı.. Çok önemli bir nokta şu: Demokrasi teorisi için başından itibaren mümkün olmayan bir şey varsaymıştı: Tam enformasyon... seçmen siyasal sistem hakkında hükümetin ajanları hakkında kamu politikaları hakkında her anlamda tam enformasyona sahip olmalıdır. Bunun mümkün olmadığını artık biliyoruz.. Fakat.. CBT: Gezi olayları üzerinden 15 gün geçtiği halde, olaylardan habersiz olan insanlar tanıdım. Bunlar yakınım, İstanbul’da yaşıyorlar ama yaşlı insanlar, eski akademisyenler, çok şaşırdım.. Çünkü izledikleri tv kanalları yelpazesi içinde, olayları hakkıyla veren tek bir kanal bulunmuyordu.. Bazıları Gezi olaylarını haber bülteni içinde sıradan olaylar çerçevesinde veriyordu, dolayısıyla İstanbul ve bütün Türkiye yıkılıyor ama haberleri yok.. Bu durumun demokratik bir toplumla ne ilgisi olabilir.. Kalaycıoğlu: Bunun için Robert Dahl’ın belirlediği ilkeleri anımsamalıyız, problem burada.. Demokraside medyanın basının özgürlüğünün tanımı olarak verdiği, birden fazla farklı çıkar gurubunun medya kanallarına sahip olması, farklı ideolojik açılardan ve farklı sermaye grupları tarafından yönetilmesi gerektiği.. Dolayısıyla herkes aynı şeyi yazmayacak herkes farklı yazaacak, siz tümünü dinleyip seçmen olarak bir sonuç çıkartacaksınız. Bu dünyada bizden farklı uygulanıyor. Bir örnek vereyim: Fox TV, ABD’de 20082012 arasında dört yıl boyunca neredeyse 24 saat Barack Obama’nın Amerikan vatandaşı olmadığını, Kenyalı olduğunu, babasının ülkesinin vatandaşı olarak sosyalizmi Afrikadan Amerika’ya gerçekleştirmek için getirildiğini, komplo ile seçildiğini söyleyip durdu.. cumuna uğruyorlar adeta! Bunlar daha önceki değerleri sorgulattırıyor ve değiştiriyor.. Artık hayat döngüsü içinde insanların da dönüştüğünü değiştiğini varsayıyorsunuz.. CBT: Dinsel karakterli iktidarların, örneğin AKP’nin öncelikle eğitime hemen el atıp muhafazakâr bir modele, kendilerini yineleyecekleri bir toplum yapısını güçlendirmeye yöneldiklerini görüyoruz... Kalaycıoğlu: Şüphesiz, ama sadece onlar değil.. onlar belirli bir ideolojik çerçeveden bakıyorlar, bu, otoriter veya totaliter noktaya kadar gidebiliyor. Aynı tür ideoloik yaklaşıma sahip Mussolini ve Stalin Rusyası eğitimi dönüştürücü araç olarak kullandı. ABD’de gayet zengin ailelerin çocuklarını gönderdikleri bir okul örneği var, kalbürüstü anne baba cumhuriyetci, kızlar dört yıl okulda kaldıktan sonra sapına kadar demokrat oluyorlar.. aileden kopmuş olmaları etken.. CBT: Tabii enformasyonun, bilginin, iletişimin günümüzde ışık hızıyla yayılması, dünyanın küçülmüş olması da buradan etken.. Kalaycıoğlu: Bunlar süreci hızlandırdı.. onlar da sosyal değerleri düşünmeyi sorgulatmayı gündeme getiriyor, başka hayat türlerini düşünce sistemlerini görüyorsunuz, yabancı dil öğreniyorsanız, temasla bulunduğunuz insan sayısı üç beşten, çevreniz ve mahallenizden çıkıp milyonlara ulaşıyor.. düşünce sisteminizin yanlış olabileceği görüşü doğuyor sizde, toplumsallaşma bu etkilerden vareste değil, insan olarak anne babalardan aldığımız değerler değişiyor, değişmeseydi zaten kültür gelişmezdi. CBT: İnsan yargıları en zor değişen olmasına rağmen.. Kalaycıoğlu: Evet bu bir kültür yaratıyor, bir araştırma: Dünyadaki 55 ülkeye baktıklarında Konfüçyüs, üç mezhepli Hıristiyanlık, Yahudiler ve Müslümanlar var.. Bunlar hep kendi kültürlerini yarattılar. Müslüman mesela, sekülerler dahil, orada daha dünyevi hale gelmiş insanlar dini daha geri plana koymuş insanlar dahil, kadının toplumsal yeri açısından hepsinden ayrılıyor. En temel fark, bu kültürlerde kadının değeri ve toplumdaki kadın algısı. Kadın erkek eşitliği Müslüman toplumlarda kolay kolay gelişmiyor, sekülerler arasında da.. Şeriat açısından bakmıyorsunuz, çok dindar değilsiniz, olaylara din açısından bakmıyorsunuz, ama böyle.. Başka bir dünyevi kişilik olan Hıristiyanlarda ise kadın erkek eşitliği daha net gözüküyor, orada Hıristiyan dünyevi bir kişilik oluşuyor.. Aynı olay, özellikle cinsel farklılıklar içeren hayat tarzları söz konusu olduğunda da, aynı farklar, çok ciddi olarak ortaya çıkıyor, dinsel kimlikler kültürler arasında.. Bunların sekülerleşen hatta ateistleşenlerinde bile kendi kültürlerinin damgasını görüyorsunuz, çocukluk içinde örülen koza sizi etkiliyor. Bir meslektaşım şöyle demişti: Ben Lutherci ateistim, ama Rus arkadaşım ateist ama o Ortodoks ateist.. bizim ateistliğimiz aynı değil.. Dinin kültür üzerinde muazzam etkisi var, kültürü oluşturan temel unsur, onun değişmesi çok çok yavaş.. CBT: Bu etkileri, günümüz yaşam tarzı artırmıyor mu, değişimi hızlandırmıyor mu? Kalaycıoğlu: Okulla medya ile arkadaş guruplarıyla etkileşim, ailenin etkilerini ne kadar güçlendiriliyor veya azaltıyor, buna bağlı.. Hayatınızda iletişim kanallarını geliştirmenize bağlı daha çok liberal değerlere sahip insana dönüşebilmeniz... Ali Çarkoğlu ile 2006’da bir çalışma yapmıştık, İngilizce yayımlandı. Norris’in en büyük açıklayıcı değişkenlerini denedik ve göstermeye çalıştık. İnsanları bu tür dogmatik eğilimlere çeken şey, güvensizlik, büyük değişim, birdenbire inandığınız bildiğiniz herşeyin yok olduğunu gördüğünüz zaman, kendinizi belirsiz güvensiz ortamında buluyorsunuz.. Güvensizliği üreten de belirsizlik; muhafazakârlığın temeli bu.. Sadece din olgusu değil.. Bu güvensizlik ortamı olunca temel özelliklere dogmalara dönme ihtiyacı duyuyorsunuz.. Dogma en çok dinde var, ama muhafazakârlığın temelinde belirsizlik yatıyor, belirsizliğin artYazının devamı 18. sayfada Laiklik ve Demokrasi CBT 1374/10/ 19 Temmuz 2013 CBT 1374/11/ 19 Temmuz 2013 Ama Obama bunu kapatmadı, herhangi bir ceza vermedi, yayınını etkilemeye çalışmadı, maliyeyi falan yollamadı. ABD’deki medya özgürlüğünün kriteri bu.. Siz kendi doğrunuzu yayarsınız, eğer seçmenseniz düşünme yeteneğiniz varsa (bu yoksa demokrasi de yok demektir) bütün bu enformasyon içinde alacaksınız, filtre edeceksiniz ve oyunuzu vereceksiniz.. Tabii bazı şeyler uzmanlık alanı gerektirir, o zaman bir kısmını algılayabilirisiniz.. Kesin bir parti tutuyorsanız bu konularda düşünmeyebilirsiniz.. CBT: Ülkemizde seçmenin tutumu, eğilimi nasıl bu anlattıklarınız çerçevesinde.. Kalaycıoğlu: Türkiye’de seçmenin üçte biri sıkıca parti tutuyor, bunlar seçim kampanyası izlemiyor kafası karışıyor.. seçmen için çeşitli filtreler çalışıyor. Tam enfornasyona dayanarak karar verecek rasyonel bir seçmenin olamayacağı görülünce, onun yerini, eğitim düzeyi, bilgi dağarcığı, kapasitesi, siyasal kaynakları farklı olan ve dolayısıyla çeşitli filtreler kullanan, rasyonal değil de, makul düşünen seçmen aldı. Rasyonel seçmen pek etrafta yok.. Bu oranlar, kamuoyu yoklamalarında kim ne ölçüyor, ona göre değişir. Ama genel olarak endüstri ötesi toplamlarında bu oran çok yüksek, endüstri toplumlarında daha düşük.. Tarım toplumlarında ise çok düşük.. Tarım toplumlarında demokrasi çalışmıyor.. Gezi olaylarındaki siyasal katılımda, endüstri ötesi toplum oranı yüksek mesela.. CBT: Köylü toplumundan ne kadar çıktık? Kültür itibariyle pek ayrıldığımızı söyleyebilir miyiz köylülükten? Kalaycıoğlu: Yapı itibariyle endüstri toplumuyuz.. Biz bunlara siyasal toplumsallaşma süreci diyoruz. Bu süreç ne kadar çocuklukta oluşuyor ve değişmiyor, tartışılıyor. Freudiyen düşünürlere göre, çocuklukta bakışlar görüşler ana baba ilişkileri içinde bir kere oluşuyor ve değişmiyor. Çocuklukta edinilmiş olan din hakkındaki uygulamalar düşünceler değerler, hayat boyu etkisini gösteriyor, bu değerler etkisini azaltsa bile bu insanlar hayat boyu öyle düşünmeye ve davranmaya devam ediyor. Ama başka konularda insanlar aile içinden çıktıklarında örneğin okulda eğitimle yeni bir takım değerlerin düşüncelerin metodların hü AKP hükümeti, artık geride kalmış ve geçerliliğini yitirmiş bir anlayışla Türkiye’yi yönetebiDemokrasi, tarihsel olarak sekülerleşmenin çocuğudur. Bu leceğini ve üstelik dönüştürebileceğini sanıyor. Laiklik olmadan demokrasiler yaşayamaz. Çünnedenle laiklik olmadan demokrasinin olabileceğini ileri kü dinin siyasetten ayrılması olarak tanımlayabisürmek olguların doğasına aykırıdır. leceğimiz laiklik de, büyük bir eşitlik ve demokrasi sağlayıcıdır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Ayrıca unutulmaması gerekir ki, siyasi demoklkemizin en önemli sorunlarından biri, ulusal ölçekrasi, düşünsel ve sosyal sekülerleşmenin bir sonucu olarak orte kavram birliğinin bulunmayışıdır. Modernleşme, taya çıkmıştır. Yani tarihsel olarak demokrasi, sekülerleşmeulus ve uluslaşma, demokrasi, laiklik, özgürlük, idenin çocuğudur. Bu gerçeği bilmeyenler, laiklik olmadan deoloji, cumhuriyet vb. gibi birçok temel kavramda fikir birliği mokrasinin varolabileceğini sanıyorlar. Böyle bir görüşü ileri bulunmuyor. Bu, elbette her şeyden önce büyük bir eğitim eksürmenin, elektrik olmadan bilgisayarın çalışabileceğini söysikliğinden kaynaklanan bir sorundur. Çok temel nitelikteki lemekten farkı yoktur. bazı kavramlarda fikir birliği sağlayamamış toplumlar ulus davDemokratik bir cumhuriyetin en önemli ve vazgeçilmez niranışı da gösteremezler. teliği, insan hak ve özgürlüklerini bütün insanlar için güvenDillerden düşmeyen demokrasi kavramı da, ülkemizde ce altına almış olmasıdır. Bu nedenle, bütün dinlere, mezhepherkesin bir tarafından çekiştirdiği bir kavram durumundadır. lere, inançlara veya inançsızlıklara eşit ölçüde özgürlük tanıDemokrasi halk için eşitlik demektir. Günümüzde daha manın yolu, kamusal alanda ve görevde inanç ifade etme baçok siyasi eşitliği ifade etmek için kullanılıyor. Oysa demokrasi kımından yansız (nötr) olma zorunluluğudur. Bu alanda herbaşta siyaset ve ekonomi olmak üzere, toplumsal yaşamın her hangi bir inanç sembolünün veya davranışının etkileyici hale alanı için geçerli olan bir kavram, yöntem, sistem ve hedeftir. gelmesi, diğer inanç mensuplarının hem birçok kamusal hizEkonomik demokrasi, kapitalizm koşullarında, herkes için met alma ve hizmet verme imkânlarının, hem de inançlarının eşit ekonomik girişim hakkı eşitliğinin yanı sıra, sınıflar, tabagereklerini yerine getirme hak ve özgürlüklerinin sınırlanmakalar ve insanlar arasındaki gelir farklılığının da olabildiğince sı anlamına gelir. Laikliğin demokrasinin zorunlu bir bölümü kapatılmasını öngörür. Sosyalist demokrasi ise toplumsal sınıfolmasının nedeni budur. Laiklik, eşitlik ve dolayısıyla demoklar arasındaki farkları tamamen ortadan kaldırmayı hedefler. rasi sağlar. Herkese eşit derecede din ve vicdan özgürlüğü anSiyasi demokrasi ise, en iyi tanımını, halkın halk tarafıncak laiklikle sağlanır. dan halk için yönetilmesi ifadesinde bulur. Bu tür bir yöneDinin devletten ve siyasetten ayrılması demek olan laiktimin en iyi yolu, üyeleri halk tarafından doğrudan seçimlerlik kavramı üzerinde de ülkemizde fikir birliği yoktur. Devlet le belirlenmiş parlamenter sistemin kurulmasıdır. Seçimlerde tüm insanlara eşit davranmak zorunda olduğuna göre, devlehalkın oyuna başvurulması, halkın istek ve iradesinin saptantin herhangi bir dinin veya mezhebin etkisinde veya kontroması ihtiyacından kaynaklanır. lünde olması düşünülemez. Ama bu konuda da ülkemizde büGenel veya yerel seçimler, demokrasinin sadece başlangıç yük bir sahtekârlık yıllardan beri sürüp gitmektedir. Örneğin aşamaları ve araçlarıdır. Oysa bazıları demokrasiyi sanki sadece diğer mezhep mensuplarından alınan vergilerle Sünnilere dihalkın oy verme hakkının olmasından ibaretmiş gibi görmekni hizmet götürülüyor. Benzeri tutumları, genel eğitim sistetedir. Bu anlayışa göre, seçilmiş olmak seçilene iktidara geldimi içinde de görmekteyiz. Bu, demokratik bir tutum mudur? ğinde her istediğini yapma hakkı vermektedir. Seçimlerin varAyrıca laiklik, aynı din ve mezhepten oluşan topluluklığı, bir diktatörün iradesinin yerine toplumun iradesinin geçlar için de çok önemlidir. Örneğin laiklik olmadan siyasette, mesi gerekliliğinden kaynaklanır. Seçimlerin fonksiyonu tam eğitimde ve sosyal yaşamda kadınerkek eşitliği nasıl sağlanada bu tanımın gereği olarak, açıktır ki, her seçimde yeni bir cak? (Halk İslamının önemli kaynaklarından biri olan Mızdiktatör seçmek veya eskisini onamak değildir. raklı İlmihal’in kadın haklarıyla(!) ilgili bölümüne bakınız.). Halkın, halk için değil de başka emeller için yönetilmesiKadınerkek eşitliğinin sağlanması, demokrasinin en önemne çalışan kişiler seçim kazanmışsa ne olacak? li bölümüdür. LAİKLİĞİN ÖNEMİ Ü SEÇENLERİN EĞİTİM NİTELİĞİ Demokrasilerin en çok karşılaştığı temel sorunlarından biri olan bu sorunun çözümü de, yine demokrasi sistemine ait olan başka mekanizmalarıyla çözümlenebilir. Seçilmiş yöneticiler, halkın siyasi gerçekleri görüp doğru değerlendirme bilincini kazanabilecekleri ortamı ve temel eğitim hizmetini sağlamakla yükümlüdürler. Demokrasinin diğer önemli bir boyutu da budur. Dolayısıyla demokrasi, seçilmiş hükümetlerin hem siyasi gerçekleri saptırmadan halka açıklamalarını, hem de halkın bilgi ve eğitim düzeyini yükseltecek eğitimi sağlamalarını gerektirir. Hükümetlerin ve diğer yöneticilerin, gerek sahtekârlıkları ve yalanları, gerekse cahilliği koruma çabaları, hiçbir şekilde demokrasi ile bağdaşmaz. Çünkü doğru haber alma ve bilgilenme hakkı, demokrasinin en temel niteliklerinden biridir. Demokrasinin de bir tarihi vardır. Günümüz demokrasisi, 50 yıl önceki demokrasi anlayışının da ötesine geçmiştir. Bugünkü demokrasi, artık “genel seçimler demokrasisi” değil, “vazgeçilemez ve dokunulamaz nitelikteki temel insan hakları demokrasisi”dir. Geçtiğimiz yüzyılın özellikle ilk üç çeyreğinde, bazı temel insan hakları, ideolojilerin gölgesinde kalabiliyordu. Bugün durum önemli ölçüde değişmiştir ve dünya siyaseti ve demokrasisi daha fazla sekülerleşme yönünde ilerleme eğilimi göstermektedir. Bu gerçeği anlayamayanlar, ne ülkemizde, ne de dünyanın başka bir ülkesinde artık siyaset yapamaz duruma gelmektedirler ve daha da çok geleceklerdir. DEVLET ELİYLE DAYATMA Öte yandan bugün ülkemizde asıl önemli olan şey, devlet kurumları aracılığıyla dini öğretilerin ve dini yaşam tarzının topluma çeşitli yollardan gittikçe artan ölçülerde dayatılmasıdır. Demokrasi sistemlerinin hiçbir bölümü, seçilerek geldi diye bir hükümete bu tür bir dayatma hakkını vermez. Hükümetin bu tutumu, demokrasinin istismar edilmesi anlamına gelir. Avrupa’da halklar özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında büyük siyasi tecrübelerden geçtiler, demokrasi anlayışlarını geliştirdiler. Sovyetler Birliği’nde de demokrasi bakımından önemli deneyimler yaşandı. Ülkemizin de önemli sayılabilecek bir demokrasi gelişim tarihi var. Dünyanın ve ülkemizin bugünkü koşullarında hiçbir güç, kazanılmış demokratik hakları ortadan kaldırmayı başaramaz. Bir hükümet, demokratik sistemin bazı mekanizmalarını kullanarak demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışırsa bunu önlemek için ne yapılabilir? Bu durumda demokrasiyi yaşatmanın yolu, demokrasinin diğer güçlerini ve mekanizmalarını harekete geçirmektir. Halkın her alanda ve her yoldan tepkisini göstermesi temel mücadele yoludur. Demokratik anayasalar, yurttaşlarına demokrasiyi yıkma girişimlerine karşı direnmeyi yasal bir hak olarak vermiştir. Demokrasinin başlıca düşmanı cahilliktir. Cahillikle demokrasi bir arada yaşayamaz. Bu nedenle demokrasiyi yok etmek isteyenleri geriletmek için siyasal direnişle birlikte, bilimi ve bilimsel düşünceyi toplumsal ölçekte yükseltmek temel bir zorunluluktur. EVRİM VE TÜBİTAK